iltasyazilim
Yeni Üye
ATATÜRK'ÜN KİŞİLİĞİ
Mustafa Kemal Atatürk'ün yetişme süreci, O'nun bakımlı anlamda 'kişilik özellikleri', geniş anlamda ' liderlik özellikleri'nin ortaya konulabilmesi bakımından önemlidir
Bilindiği gibi, bir liderin kişiliğinin oluşmasında, yetişmesinde şüphesiz, içinde yaşadığı 'çevre' etkin rol oynamaktadır Liderin çevresi ise, ailesi, okuduğu okullar, meslek ortamı, yaptığı görevler ve insanlık idealleri ve birikimlerinden oluşur Bu yazımda, Mustafa Kemal Atatürk'ün aile çevresi ve 'eğitimöğrenim' ortamının yetişmesine, kişiliğine yaptığı tesir ve katkı maddesi, Askeri Okul sonu itibarıyla değerlendirilecektir
O, bir insandı
O, 1881 (Rumi 1296) yılında Selanik'te Koca Kasım Mahallesi Islahhane Caddesi'nde bugün müze olan üç katlı bir evde dünyaya geldi Babası o sırada kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, Annesi Zübeyde Hanım'dır Baba tarafından dedesi, ilkokul öğretmeni olan Kızıl Hafız Ahmet Efendi, anne tarafından dedesi ise, Sofuzade (Sofizade) Feyzullah Efendi'dir
Mustafa Kemal'in ayrıca baba, keza de anne kadar soyu 'Evladı Fatihan', yani Rumeli'nin fethinden sonra buraların Türkleştirilmesi için Anadolu'dan göçürülerek, iskan edilen 'Yörük' ya da 'Türkmenler'dendir
Baba soyu, Anadolu'dan gelerek Manastır Vilayeti'nin Debrei Bala Sancağı'na emrindeki Kocacık Köyüne yerleştiler Aile sonradan 1830'larda Selanik'e göç etmiştir Ali Rıza Efendi 1839'da Selanik'te dünyaya gelmiştir Dedesi Ahmet ve dedesinin kardeşi Hafız Mehmet'in taşıdığı 'kızıl' lakabı ve yerleştikleri nahiyenin adı olan 'Kocacık''ın da gösterdiği üzere, Mustafa Kemal'in baba göre soyu Anadolu'nun da Türkleşmesinde kayda değer roller oynayan 'KızılOğuz Türkmenleri' nden gelmektedir
Anne soyu da Fatih Sultan Mehmet döneminde Anadolu'dan Rumeli'ye göçürülüp, iskan edilmiş olan yörüklerdendir Bu sebeple aileye 'Konyarlar' da denilmektedir
Iyice Türk olan Vodina Sancağı'na bağlı Sarıgöl Nahiyesi'ne yerleşen aile, sonra Selanik yakınlarındaki Lankaza'ya geçmiştir
1839 doğumlu Ali Rıza Efendi, 1857 doğumlu Zübeyde Hanımla 1870 veya 1871'de evlendi Altı çocukları oldu: Fatma (187118721875), Ahmet (18741883), Ömer (18751883), Mustafa (Kemal Atatürk) (18811938), Makbule (Boysan, Atadan) (18851956) ve Naciye (18891901)
Kardeşlerinden Fatma dört, Ahmet dokuz, Ömer sekiz yaşlarında, o senelerde Rumeli'yi kasıp kavuran salgın difteri (difteri) hastalığından çocuk yaşlarında ölmüşlerdir En küçükleri Naciye on iki yaşında gözlerini hayata kapadı
Aile çevresi içinde şüphesizdir ama, Mustafa'yı etkileyen insanların başında babası ve annesi gelmektedir Ali Rıza Efendi, bir hoca çocuğudur ve yıllardan beri Gümrük, Evkaf memurluklarında bulunmuştur Bir ara askerlik mesleği ile ilgilenmiş, Gönüllü askerlere talim yaptırmıştır Selanik'te kurulan 'Gönüllüler Taburu'nun da kurucuları arasında bulunmuştur Memuriyeti bırakarak, kereste ticaretine başlayan Ali Rıza Efendi, bu işi sırasında haraç isteyen çetelerle de çatışmayı göze alabilecek yapıda bir insandı Oğlu Mustafa'ya 'adam edinmek için okumak, öğrenmek şarttır Başka çare yoktur' diyen Ali Rıza Efendi, geniş görüşlü, çağdaş dalgın, yeniliklere açık kültürlü bir insandı Mustafa'yı Mahalle Mektebi'nden alarak, modern bir eğitim kurumu olan Şemsi Efendi Okulu'na vermesi de, onun yenilikçi, aydınlık kişiliğini göstermektedir
Zübeyde Bayan ise, Ali Rıza Efendi'ye kadar daha muhafazakâr bir insandı Fakat, aydın, bilge bir Türk anasıydı Çocukları fazla sever ve onların üstüne titrerdi Zübeyde Bayan, doğuştan olan zeki bir kadındır Oğlu Mustafa, annesinin üzerindeki etkisini, fedakarlığını daima saygıyla anacaktır Zübeyde Bayan, enerjik bir ceset yapısına sahip olduğu kadar, zinde bir iradeye de sahipti Yeterince eğitim görmemiş, fakat okumayı yazmayı öğrenmişti 'Bilge' kişiliklerinden dolayı annesine 'Molla Bayan', kendisine de 'Molla Zübeyde' denilirdi
O, bir insandı
1887'de Mustafa, ilk okula gidecektir Babasının istememesine karşın, Zübeyde Bayan'ın ısrarları üzerine önce Mahalle Mektebi'ne törenle giren Mustafa, kısa bir zaman daha sonra, Selanik'in şöhretli öğretmenlerinden ve eğitimcilerinden Şemsi Efendi'nin yeni metodlarla alfabe öğretimi yaptığı özel okula yazdırılmış ve öğrenimine burada başlamıştır Mustafa okuyup yazmayı burada öğrenmiş, babasının ölümüne dek, bu okulun sınıflarını uyumlu olarak peşine düşüp takip etmiştir
Bu dönemde Mustafa'yı olumlu yönde etkileyen ve onun Atatürk haline gelmesinde koskocoman katkıları olan öğretmenlerinin başında şüphesizdir ama, Şemsi Efendi gelmektedir Şemsi Efendi, eğitim tarihimizde yeni pedagojik yöntem ve uygulamaları ilk deneyenlerdendir Öğrencileri bir üst düzey olan Rüştiyedeki öğrencilerden daha akıllı yetişiyorlardı Atatürk'ün dinde bağnazlığa karşısında görüşlerinde, reformcu fikirlerinde, disiplin duygularının gelişmesinde Şemsi Efendi'nin öğretim ve uygulamalarının manâlı bir payı vardır
Babası Ali Rıza Efendi, yakalandığı 'barsak veremi' hastalığından kurtulamayarak 28 Kasım 1893 tarihinde ölüm edince, Mustafa için çiftlik günleri başlayacaktır Zübeyde Hanım'ın çocuklarını alarak kardeşinin Langaza'daki çiftliğine gidişi, Mustafa'nın öğrenim hayatına kısa bir ara vermiştir
Mustafa Kemal'in kişiliğinin şekillenmesinde rol oynayan dönemlerden biri de onun dayısının çiftliğinde geçirdiği yaklaşık dört buçuk aylık süredir Çiftlikte geçen bazı olayları bir pedagog gözüyle değerlendiren Prof Dr İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Atatürk'teki 'yaratıcılık, ağaç ve hayvan sevgisi'nin çocukken yaşadığı bu 'yaratıcı çevre'nin eseri olduğu kanaatindedir
Çiftlik hayatından sonra Selanik'e gelen ve kısa bir zaman Mülkiye Rüştiyesi'ne devamlı Mustafa, aslında çocukluğundan beri askerliğe büyük bir ilgi duyuyor ve asker almak istiyordu Nihayet asker olmasını istemeyen annesine haber vermeden Selanik Askeri Rüştiyesi'nin sınavlarına girerek başarılı olu Mustafa, Nisan 1894'te Selanik Askeri Rüştiyesi'nin ikinci sınıfından öğrenimine başladı
Mustafa'nın bu okulu, ahenkli ve disiplinli bir okuldu Mustafa, fazla kısa sürede öğretmenlerin ve komutanlarının dikkatlerini çeken seçkin bir öğrenci olarak kendisini çevresine tanıttı Mustafa, Rüştiye'de Matematik dersine merak sardı Bu derste sınıfın 'müzakerecileri' arasına girdi Fazla sevdiği bu dersin öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey, öğrencisinin yeteneklerini sezip, ona 'Kemal' adını vermiştir Böylece onun kendisinden ve arkadaşlarından ayrı ve üstün durumunu saptama etmiş, ona, daha iyiye, daha güzele içten gitmek için kesintisiz bir teşvik nedeni sağlamıştır Hem Mustafa Kemal Atatürk'ün bir lider olarak 'akılcı' ve 'hesapkitap adamı' olmasında ilk elden rol oynayan bir faktör olarak Matematik sevgisi kabul edilecek olursa, Yüzbaşı Mustafa Bey'in üzerindeki yönlendirici etkisi daha da yük kazanır
Selanik Askeri Rüştiyesi'nde Mustafa Kemal'e özel ilgi gösteren öğretmenlerinden birisi de, Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Bey'dir Atatürk, 22 Eylül 1924'te Samsun'da öğretmenlerin verdiği bir çayda Nakiyüddin Bey'le karşılaşmış ve onun hakkında şunları söylemiştir: 'Bununla beraber yâd etmek gerekir ancak, hakiki ve fedakar öğretmenler, eğitimciler yetkisiz değildi Onların bize verdikleri feyiz kuşkusuz esersiz kalmamıştır Şu Anda burada bir ulu kişiye rastladım O, benim Rüştiye birinci sınıfında öğretmenim idi Bana demin birincil bilgileri öğretirken gelecek için ilk fikirleri de vermişti Demek istiyorum fakat, birincil ilham ana baba kucağından sonra okuldaki eğitimcinin dilinden, vicdanından, terbiyesinden alınır' Selanik Askeri Rüştiyesi'nde 1908'e kadar yirmi sene Fransızca öğretmenliği yapan Nakiyüddin Bey, genç M Kemal'e bir taraftan geleceğe ilişkin düşünceler verirken bir taraftan da, 'sen bu Fransızcanın peşini bırakma' öğüdünde bulunmuştur Sonra Mustafa Kemal'in Şam'da kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'nin Selanik Şubesinin kuruluşunda, 31 Mart hadisesinin bastırılmasında öğrencisi M Kemal ile birlikte çalışan Nakiyüddin Bey, Cumhuriyet döneminde Atatürk'ün ricası ile milletvekili adayı gösterilmiş ve üç dönem milletvekili de seçilmiştir
Hayatının sonuna kadar yanından ayrılmayacak olan Nuri (Conker), Salih (Bozok) ve Fuat (Bulca) ile arkadaşlıklarının da geliştiği Selanik Askeri Rüştiyesi'nde genç Mustafa Kemal, yalnızca mektep çalışmalarıyla da yetinmemiştir Onun bilgisini genişletmek, kültür seviyesini takviye etmek için o günün şartları içinde, çevresinde meydana çıkan yayımları takip ettiği, yarışmalara katıldığı da görülmektedir
Mustafa Kemal, 1895 yılı sonunda, Askeri Rüştiyeyi, 43 aldığı biri hariç, diğer bütün derslerden geçme bütün notu olan 45 alarak dördüncü bitirdi
O, bir insandı
Mustafa Kemal,1896 yılının 13 Mart günü Manastır Askeri İdadisi'nde lise eğitimine başlar İdadi'de yatılı ve daha üstün dereceli bir okulun yaşam ve öğretim şartlarına kısa sürede adaptasyon eden genç M Kemal için, artık ömrünün sonuna kadar sürecek olan 'aile yuvası dışındaki hayat' başlıyordu Bundan sonradan ev yaşantısı sadece izin ve tatillerde kısa süreli olabilecektir Askerlik mesleğinin meşakkatli ve zorlu özelliklerinden de kaynaklanan bu koşul, biraz da onun 'bağımsız yaşama' karakterine uygun düşecektir
Manastır'da derslik arkadaşları yalnızca Selanik Rüştiyesi'ndekiler değildir Manastır bölgesine tabi olan, Üsküp, Ipekli, İşkodra, Yanya ve Manastır Askeri Rüştiyelerinden gelen gençler de vardır Bu ortam içinde farklı alanlara yönlendirilmiş kişilik, huy ve seviyede genç insanlarla tanışmak, hemfikir olmak ve onlara kendini kabulettirmek hususunda M Kemal'in üstün vasıflarının burada da büyük bir rol oynadığı şüphesizdir
Manastır İdadisi'nde Mustafa Kemal, Matematikten tekrar çok başarılı, Fransızca' dan ise biraz zayıftır
Burada Mustafa Kemal'i en fazla etkileyen arkadaşlarından biri olan Ömer Naci, ona edebiyat ve şiir merakı aşılayacaktır Sonra İttihat ve Terakki'nin hatibi olacak olan ve genç yaşta Birinci Dünya Harbi esnasında hayatını kaybeden Ömer Naci, Bursa İdadisi'nden kovularak, Manastır İdadisi'ne yollanmıştı M Kemal hatıralarında şunları anlatıyor: 'O zamana dek edebiyatla çok temasım yoktu Merhum Ömer Naci, Bursa İdadisi'nden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti Daha o süre şairdi Benden okuyacak kitap istedi Tüm kitaplarımı gösterdim Hiç birini beğenmedi Bir arkadaşın, kitaplarımdan hiç birini beğenmemesi gücüme gitti Şiir ve edebiyat olduğuna o vakit muttali oldum Ona çalışmaya başladım Şiir bana çekici göründü Lakin kitabet hocası diye yeni gelen bir zat beni şiirle iştigalden men etti Bu tarz iştigal seni askerlikten uzaklaştırır' dedi Ne var ancak, hoş kâğıda dökmek hevesi ben de ölümsüz kaldı' Bu ikazı yapan Kitabet öğretmeni Alay Emini Mehmet Asım Efendi'dir Benzer olayı M Kemal, daha sonraları Ali Fuat Paşa'ya şöyle anlatır: 'Eğer Kitabet hocamız imdadıma yetişmeseydi, ben de şair olup çıkacaktım Çünkü hevesim vardı Asım Efendi bir gün beni çağırdı Bak oğlum Mustafa dedi, şiiri filan bırak Bu iş senin iyi asker olmana mani olur Öteki hocalarınla da konuştum Onlar da benim gibi düşünüyorlar Sen Naci'ye bakma, o hayalperest bir çocuk İleride belki iyi bir şair ve konuşmacı olabilir, ama askerlik mesleğinde asla yükselemez' Hocamın ne değin haklı olduğunu hadiseler kanıt etti Çok özlem ettiği halde Naci, erkanı harp (kurmay) zabiti olamadı'
Bu uyarı ve yönlendirmenin Atatürk'ün hayatını ve kaderini aracısız etkilediğine değişkenlik yoktur Lakin, Ömer Naci'nin de Mustafa Kemal'in fikri altyapısının oluşmasında diğer faktörlerle birlikte önemli bir rol oynadığı da kesindir Nitekim, genç Mustafa Kemal'in dönemin 'vatan ve hürriyet' şairi Namık Kemal ile 'Türkçü' şairi Mehmet Belli Yurdakul'un şiirleri ile tanışmasında Ömer Naci'nin etkili olduğu bilinmektedir İdadi'de, Namık Kemal'i tanımak, duymak, onun gizlice elden ele dolaşan vatan şiirlerini bulmak, okumak işini Hatip Ömer Naci sağlamıştır Atatürk, daha sonra 14 Eylül 1931'de yaptığı bir konuşmada Mehmet Emin Yurdakul ile ilgili şunları söylemiştir: 'Şair Mehmet Emin Yurdakul'un ilk kez Manastır Askeri İdadisi'nde öğrenciyken okuduğum Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur' dizeleriyle başlayan manzumesinde bana ulusal benliğimin gururunu tattıran ilk anlatımı bulmuştum'
Tarih öğretmenleri Mehmet Tevfik (Bilge) Bey'in de etkileriyle, gençler Fransız İhtilali'nin esas ilkelerinden biri olan 'hürriyet' kavramı ile de burada tanışacaklardır Topçu Kolağası Mehmet Tevfik Bey, o dönemin kuytu Osmanlı tarihçiliği görüşünden uzak, Türk tarihini bütün genişliği ve eskiliği ile kavramış ve öğrencilerine dersini sevdirerek, esaslı tarih bilinci ve kültürü veren bir öğretmendi Ali Fuat Cebesoy'un, 'kıymetli ve milliyetçi bir Türk subayıydı Türk tarihini iyi biliyor ve öğrencilerine tarih zevkini veriyordu Atatürk, Türk tarihini bütün genişliği ve derinliği ile kavramış yer alan hocasından her zaman hürmet ile laf etmiştir Bir gün bana: Tevfik Bey'e minnet borcum vardır Bana yeni bir ufuk açtı' demiştir' biçiminde tanıttığı Kol Ağası Mehmet Tevfik Bey (18651945)'in Atatürk'ün derin tarih bilgisi ve bilincinin oluşmasında baş mimar olduğu kesindir Atatürk, bu kıymetli öğretmenine beslediği şükran ve minnete, onu milletvekili adayı göstererek ve Beşinci Dönem Diyarbakır Milletvekili olarak Meclise girmesini sağlayarak karşılık vermiştir
Manastır İdadisi'nin ikinci sınıfına geçen Mustafa Kemal, 1897 yılında Mart'ın birincil günlerine değin devam edecek izinden faydalanarak Fransızca'sını kuvvetlendirmeyi düşünür ve 1888'de sabit olan Tophane semtindeki 'College des Freres de Salle' (Frerler Okulu)'in özel kurlarına kaydını yaptırarak dersleri ahenkli olarak peşine düşüp takip eder Birinci sınıfta kendisini ikaz eden Fransızca öğretmeninin 'acı ihtarlarına' baştan muhatap almak istemez Kendi hatıralarında, 'İki, üç ay el altından Frerler Mektebi'nin hususi sınıfına devam ettim Bu Nedenle Okul derslerine nispetle fazla derecede Fransızca öğrendim' demektedir Bu özel derslerde Mustafa Kemal'in öğretmenlerinden biri Frere Rodriquez (18491941)'dir Bunun anlattığına tarafından, Mustafa Kemal gayet önemli, zeki ve çalışkan, elinde tekrar tekrar kitap yer alan bir gençti ve subay olduktan sonra da zaman zaman kendisinden ders almaya geliyordu Mustafa Kemal, gerçekten İdadi'den başlayarak gençlik yıllarında Fransızca öğrenmeye büyük önem vermiştir O, 'bir kurmay subay mutlaka tanıdık olmayan dil bilmelidir, bunun aksini düşünmek büyük hatadır' diyordu
O, bir insandı
Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi'ni ikinci olarak bitirip, Pangaltı'daki Harbiye Mektebi'nde yüksek öğrenimine sürdürmek için İstanbul'a, Payitahta gelir Böylece tüm çocukluğu ve ilk gençlik yıllarının geçtiği Makedonya'dan ilk kez ayrılır Birikimi ile yeni bir hayata atılacağı, kişiliği ve düşüncelerinin daha da olgunlaşacağı Harp Okulu'na girişi 13 Mart 1899, Omuzluk Numarası 1283'tür 'Harbiyeli Mustafa Kemal', buradaki 'Künye Defteri' ne 'Selanik'te Koca Kasım Paşa Mahallesi Gümrük Memurlarından müteveffa Ali Rıza Efendi'nin mahdumu boylu boslu, beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi Selanik 96' olarak kaydedilecektir
Mustafa Kemal Harbiye'de öğretime başladığı sırada, okul komutanı 24 sene (18841908) bu tanrısal yuvaya komutanlık yapmış olan Mustafa Zeki Paşa, öğretim başkanı, o zamanki ismi ile 'ders nazırı', daha sonra Çanakkale'de kendisine kolordu komutanlığı yapacak olan Esat Paşa'dır
Mustafa Kemal, Harp Okulu 1 nci sınıfında 635 mevcutlu Piyade sınıfında tüm derslerden 484 not almış ve 9 uncu olarak ikinci sınıfa geçmiştir
Mustafa kemal 2 nci sınıfta işse 420 arkadaşı aralarında toplam 522 anekdot alarak ve 11 nci olarak üçüncü sınıfa geçmiştir
Mustafa Kemal, 3 ncü sınıfta, 459 arkadaşı arasında üç yıllık notlarının toplamı üzerinden Harp Okulu'nu 8 nci olarak bitirmiştir
Mustafa Kemal'in Harbiye'deki arkadaşları öncelikle Manastır İdadisi'nden gelenlerdi Bunlar aralarında, Ahmet Tevfik ilk sırayı almaktadır Çocukluk arkadaşı, Rüştiye ve İdadi'de de birlikte okuduğu Mustafa Nuri (Conker), Lütfi Müfit (Özdeş), Ali Fuat (Cebesoy), Arif (Ayıcı), Hayri (Tırnovacık), Kazım (Karabekir), Ömer Naci, İsmaik Hakkı (Pars), Kazım (İnanç), Kazım (Özalp), Ali Fethi (Okyar), onu takip eden arkadaşlarıydı Bunların bazıları kendi devresi, bazıları da kendisinden önce veya sonraki devrenin öğrencileri idi Mustafa Kemal'in bu arkadaşları aralarında daha fazla Ahmet Tevfik ile arkadaşça olduğu görülmektedir
Mustafa Kemal'in Harp Okulu'ndaki öğretmenleri arasında, onun kişiliğini etkileyen ve onu hayata hazırlayan paha biçilmez öğretmenleri olduğunu görüyoruz Bunlar aralarında, sonra İstanbul Üniversitesi'nde Profesör olan, Türk Tarih Kurumu kurucu üyesi ve Milletvekili olan Fransızca öğretmeni Necip Asım (Yazıksız) Bey, Talim Öğretmeni Rahmi Paşa ve onun maiyetindeki Binbaşı Fazıl Bey, daha sonra Korgeneral ve milletvekili olan Yüzbaşı Naci (İldeniz) Beyve Teğmen Osman Efendi bulunuyordu
Ali Fuat CEBESOY'un, öğretmenleri hakkında anlattıklarına göre Mustafa kemal, en fazla Yüzbaşı Naci Bey'i sayar ve severdi
Harbiyeli Mustafa Kemal'in, bu dönemde keza Fransızca'sını geliştirdiği, hem de memleket meseleleri üzerindeki düşüncelerinin daha da olgunlaştığı görülmektedir O Harbiye'de Namık Kemal ve Mehmet Belli Yurdakul gibi dönemin ünlü şairleri yanı sıra Abdülhak Hamit ve Tevfik Fikret'i de okuyordu Zamanın felsefe ve fikri akımları ile meşgul oluyordu
Anlaşılmaktadır ki, Harp Okulu eğitimi ve öğrenimi dönemi, Mustafa Kemal'in ayrıca 'vatan, millet, Türklük' fikirlerinin olgunlaşmasında, keza de Batıya dönük 'çağdaşlaşma' düşüncelerinin gelişmesinde önemli bir dönem olmuştur Hem bu fikirlerini arkadaşlarına da anlatması, okula bu fikirleri yaymak için bir gazete çıkarma girişiminde bulunması, onun daha o dönemde liderlik özelliklerinin gelişmeye başladığını da göstermektedir O, yeniden bu dönemde bilhassa birincil sınıfta İstanbul'un sosyal hayatı içinde kendisini bulmuş görünmektedir
Mustafa Kemal'in Harp Okulu'ndan 'neşet' tarihi olan 10 Şubat 1902 tarihi, Askeri Okul'ne girdiği tarihtir
1848 yılında Harp Okulu içinde 'Harbiye Sınıfları' adı ile kurulan Harp Akademisi, Esat Paşa'nın Harp Okulu Öğretim Başkanlığı'na atanması (1899) ndan daha sonra, yani Mustafa Kemal'in Harp Okulunda öğrenime başladığı sırada yeni bir takım düzenlemeler yapılmıştır 1902 yılından itibaren Erkanı Harbiye Sınıflarından 'Fazla İyi' derecede başarı sağlayanlara '', ve 'derecede bitirenlere 'Mümtaz' ünvanı verilmeye başlanmıştır Bu yöntem, 1909 yılına değin devam etmiştir Mümtazlar arasında '' ihtiyacını karşılamak üzere daha sonra 'kurmaylıkları onananlar da çoktur
Mustafa Kemal Akademi'ye başladığı sene derslik mevcudu, topçu ve süvari okullarından gelenler ve öbür sebepler dolayısıyla bir üst sınıftan kalanlar ile birlikte 43 kişidir Atatürk'ün Harp Akademisi'ndeki notları ve ders başarısı şu şekildedir:
Sınıf mevcudu kırk iki birey olan Yüksekokul birinci sınıfta, toplam 580 olan ders notlarından Mustafa Kemal, toplam 479 anekdot almıştır ve galibiyet sırası 8'dir
Mustafa Kemal'in, Akademi ikinci sınıfında kırk kişilik derslik mevcudu içinde toplam 480 puan aldığı görülmektedir ve 6 sıradadır
Kurmay Yüzbaşı olarak yeminini 21 Ekim 1904 Cuma günü eden Mustafa Kemal, 11 Ocak 1905 Çarşamba günü Akademiden mezun olmuştur
57 nci Dönem Akademi mezunu toplam 37 kişidir Bunların 13'ü 'Kurmay', 27'si de 'Mümtaz' olmuşlardır Mevcut data ve belgelere göre Mustafa Kemal Kurmay olarak Akademiyi bitiren 13 kişi arasında 5 nci olmuştur
Mustafa Kemal Atatürk'ün Yüksekokul'deki öğretmenleri aralarında kendisini içten etkileyen öğretmenler vardı Bu öğretmenler şunlardır: Topçu Feriki (Tümgeneral), Ahmet Muhtar, Kurmay Binbaşı Refık Bey, Kurmay Yarbay Nuri Bey, Pertev Paşa (Demirhan), Kurmay Albay Hasan Rıza Bey, Kurmay Albay Akıllı Bey, Kurmay Yarbay Fevzi Bey
Sınıf arkadaşı Ali Fuat CEBESOY'un anlatımına tarafından, Mustafa Kemal bu öğretmenlerinden en çok Tabiye derslerine giren Kurmay Yarbay Nuri Beysayıyor ve takdir ediyordu Nuri Bey gerçekte geniş aydınlatılmış, çağına tarafından okumuş düşünceli, stratejide üstat sanılan bir kurmay subaydı Aradaki uzaklığı korumakla beraber öğrencilerine aleyhinde içten ve ağabeyce davranıyordu Yalnız ders vermekle yetinmiyor, genç kurmay adaylarının dağıtılmış sorularını da cevaplamaktan hoşgörü duyuyordu Nuri Bey, 'bir kurmay subay, askerlik dışarıya kalan bilgilerle de donanmış olmalıdır Yarın hepiniz birer kumandan olacak, yükümlülük yükleneceksiniz' diyordu Nuri Bey bir derste öğrencilerine 'Gerilla' hakkında bilgiler vermişti Mustafa kemal 1911'de Trablusgarp'tan arkadaşı Ali Fuat CEBESOY'a yazdığı bir mektupta, 'Kurmay Yarbay Nuri Bey'in gerilla metotlarını başarıyla uyguladığını yazıyordu'
Gerek kendisinin, gerekse arkadaşlarının anılarından öğrendiğimize tarafından Mustafa Kemal Yüksekokul'de kültürel çalışmalara fazla siklet veriyordu Gazete çıkarmak işi burada Harbiye'den daha ahenkli bir şekilde yürütülüyor, kürsüden 'konferans' özelliğinde konuşmalar yapıyor ve bunların metinlerini arkadaşlarına dağıtıyordu
Mustafa Kemal, Askeri Okul'ne yeni başladığı sıralarda, 26 Haziran 1902 Perşembe günü Ali Fuat CEBESOY'un babası İsmail Fazıl Paşa'nın Kuzguncuk'taki köşkünde davetli ediliyor O gece orada kalıyor, ertesi 27 Haziran Cuma günü köşke gelen Osman Nizami Paşa ile tanıştırılıyor Osman Nizami Fransızca ve Almanca'yı (edebiyatı dahil) anadili gibi bilmekte, İngilizce'yi de yanlışsız konuşabilmektedir O gün tanışıp görüşüyorlar Osman Nizami Paşa, II Abdülhamit'in baskı rejimini yumuşatacağına dair hiçbir bulgu olmadığına işaret ettikten sonra şöyle diyor: 'İstibdat idaresi, bir gün muhakkak yıkılacaktır Fakat onun yerine Batılı manada bir idare gelip memleketi her bakımdan acaba kalkındıracak mıdır? Ben buna inanmıyorum'
Mustafa Kemal kuşkuludur Nizami Paşa Abdülhamit'in adamlarından biri olabilir mi? Kendisinin ağzını arayan bir hafiye midir? M Kemal, bu olasılıklara karşın gene de düşüncelerini cesaretle söylemeye kararlıdır Diyor fakat: 'Paşa Hazretleri! Garplı manadaki idareler de zamanla gelişmişlerdir Bugün uyur gibi görünen milletimizin çok kabiliyeti ve cevheri vardır Ama bir inkılap vukuunda bugün iş başında olanlar yerlerini muhafaza etmeye kalkarlarsa o vakit buyurduğunuzu benimsemek lüzumlu getir Yeni nesiller içerisinde her hususta itimada bedel ırk çıkacaktır' Osman Nizami Paşa susuyor, olumlu ya da negatif hiçbir cevap vermiyor Aynı günün akşamı ayrılmak üzere veda eden Mustafa Kemal'e şunları söylüyor:
' Mustafa Kemal Efendi oğlum, sen, bizler gibi yalnız Erkânı Harp zabiti olarak olağan bir hayata atılmayacaksın Belirgin zekân ve yüksek kabiliyetin memleketin geleceği üstünde müessir olacaktır Bu sözlerimi bir kompliman olarak alma Sende, memleketin başına gelen büyük adamların daha gençliklerinde gösterdikleri müstesna kabiliyet ve zekâ emareleri görmekteyim İnşallah yanılmamış olurum'
Evet, Osman Nizami Paşa yanılmamıştır Çünkü Mustafa Kemal, gençlik çağlarından beri geleceğin Atatürk'ünden belirtiler ve ışıklar vermiştir Çünkü O, her zaman 'yarınların adamı' olmayı hedeflemiş ve defalarca böylece yaşamıştır
Mustafa Kemal ve Harbiye'den arkadaşı Kırşehirli Lütfü Müfit Özdeş atama oldukları birincil atama yerleri olan Şam'daki Beşinci Ordu'ya 1905 yılını ilk aylarında katılırlar Burada iki stajyer kurmay yüzbaşıyı bir çok zorluklar beklemektedir Görevli oldukları 29 ve 30 uncu alaylar Havran civarındaki bir isyanı bastırmak için Şam'dan hareket ederler Lakin, yapılan iş, bazı personelin bu arada soygun ve talan yapacak olmalarıdır Bu iki genç kurmay subayı aralarına almak istemezler Buna karşın iki dost bu harekata iştirak ederler Kendi kurdukları düzenin bozulacağından korkan soygun ekipleri, kendi aralarındaki dalavereli hesaplardan bir tedarik altını da Lütfü Müfit'e atamak isterler Müfit, bu altınları almaz ve işi Mustafa Kemal'e haber verir Ne yapması gerektiğini sorar Mustafa Kemal Müfit'e, 'bugünün adamı elde etmek istiyorsan bu altınları al, eğer yarının adamı edinmek istiyorsan bu altınları iade et, makbuzunu al ve sakla' der
İşte, tarihin altın sayfalarında kalan ırk, 'yarının adamı' olmayı tercih edebilenler ve bu irade gücünü ortaya koyabilenlerdir
O, bir insandı
O, yarının adamı olmayı göze alabilen büyük bir insandı
O, Mustafa Kemal'di
O, arkadaşı Ali Fuat CEBESOY'a okula birincil geldiği gün, 'Sınıflarımız biraz karanlıktır, ama, beyinlerimiz ve yüreklerimiz aydınlıktır' diyen Harbiyeli Mustafa Kemal'di
O, yok olmak noktasına getirilmiş bir milleti baştan var eden, fikir ve bilim temelinde, modern uygarlık yolunda ona yeni ufuklar açan zeka bir asker, devlet ve düşünce adamı idi
O, bir Atatürk idi
Takdir edersiniz ama, Atatürk ve Onun önderliğinde kurduğumuz Millî (Üniter), Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti'ni yaşatma ve yarınlara taşıma bilinci fakat, Atatürk'ü içten kavramak ve dürüst izah etmek ile oluşturulabilir, kökleştirilebilir
Büyük Önder'in aramızdan ayrılışının yıldönümünde aziz hatırası önünde saygıyla eğilirken, O'nu ve düşüncelerini daha iyi ve daha dürüst anlama ve anlatma azminde olduğumuzu belirtir, saygılarımı sunarım *
Mustafa Kemal Atatürk'ün yetişme süreci, O'nun bakımlı anlamda 'kişilik özellikleri', geniş anlamda ' liderlik özellikleri'nin ortaya konulabilmesi bakımından önemlidir
Bilindiği gibi, bir liderin kişiliğinin oluşmasında, yetişmesinde şüphesiz, içinde yaşadığı 'çevre' etkin rol oynamaktadır Liderin çevresi ise, ailesi, okuduğu okullar, meslek ortamı, yaptığı görevler ve insanlık idealleri ve birikimlerinden oluşur Bu yazımda, Mustafa Kemal Atatürk'ün aile çevresi ve 'eğitimöğrenim' ortamının yetişmesine, kişiliğine yaptığı tesir ve katkı maddesi, Askeri Okul sonu itibarıyla değerlendirilecektir
O, bir insandı
O, 1881 (Rumi 1296) yılında Selanik'te Koca Kasım Mahallesi Islahhane Caddesi'nde bugün müze olan üç katlı bir evde dünyaya geldi Babası o sırada kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, Annesi Zübeyde Hanım'dır Baba tarafından dedesi, ilkokul öğretmeni olan Kızıl Hafız Ahmet Efendi, anne tarafından dedesi ise, Sofuzade (Sofizade) Feyzullah Efendi'dir
Mustafa Kemal'in ayrıca baba, keza de anne kadar soyu 'Evladı Fatihan', yani Rumeli'nin fethinden sonra buraların Türkleştirilmesi için Anadolu'dan göçürülerek, iskan edilen 'Yörük' ya da 'Türkmenler'dendir
Baba soyu, Anadolu'dan gelerek Manastır Vilayeti'nin Debrei Bala Sancağı'na emrindeki Kocacık Köyüne yerleştiler Aile sonradan 1830'larda Selanik'e göç etmiştir Ali Rıza Efendi 1839'da Selanik'te dünyaya gelmiştir Dedesi Ahmet ve dedesinin kardeşi Hafız Mehmet'in taşıdığı 'kızıl' lakabı ve yerleştikleri nahiyenin adı olan 'Kocacık''ın da gösterdiği üzere, Mustafa Kemal'in baba göre soyu Anadolu'nun da Türkleşmesinde kayda değer roller oynayan 'KızılOğuz Türkmenleri' nden gelmektedir
Anne soyu da Fatih Sultan Mehmet döneminde Anadolu'dan Rumeli'ye göçürülüp, iskan edilmiş olan yörüklerdendir Bu sebeple aileye 'Konyarlar' da denilmektedir
Iyice Türk olan Vodina Sancağı'na bağlı Sarıgöl Nahiyesi'ne yerleşen aile, sonra Selanik yakınlarındaki Lankaza'ya geçmiştir
1839 doğumlu Ali Rıza Efendi, 1857 doğumlu Zübeyde Hanımla 1870 veya 1871'de evlendi Altı çocukları oldu: Fatma (187118721875), Ahmet (18741883), Ömer (18751883), Mustafa (Kemal Atatürk) (18811938), Makbule (Boysan, Atadan) (18851956) ve Naciye (18891901)
Kardeşlerinden Fatma dört, Ahmet dokuz, Ömer sekiz yaşlarında, o senelerde Rumeli'yi kasıp kavuran salgın difteri (difteri) hastalığından çocuk yaşlarında ölmüşlerdir En küçükleri Naciye on iki yaşında gözlerini hayata kapadı
Aile çevresi içinde şüphesizdir ama, Mustafa'yı etkileyen insanların başında babası ve annesi gelmektedir Ali Rıza Efendi, bir hoca çocuğudur ve yıllardan beri Gümrük, Evkaf memurluklarında bulunmuştur Bir ara askerlik mesleği ile ilgilenmiş, Gönüllü askerlere talim yaptırmıştır Selanik'te kurulan 'Gönüllüler Taburu'nun da kurucuları arasında bulunmuştur Memuriyeti bırakarak, kereste ticaretine başlayan Ali Rıza Efendi, bu işi sırasında haraç isteyen çetelerle de çatışmayı göze alabilecek yapıda bir insandı Oğlu Mustafa'ya 'adam edinmek için okumak, öğrenmek şarttır Başka çare yoktur' diyen Ali Rıza Efendi, geniş görüşlü, çağdaş dalgın, yeniliklere açık kültürlü bir insandı Mustafa'yı Mahalle Mektebi'nden alarak, modern bir eğitim kurumu olan Şemsi Efendi Okulu'na vermesi de, onun yenilikçi, aydınlık kişiliğini göstermektedir
Zübeyde Bayan ise, Ali Rıza Efendi'ye kadar daha muhafazakâr bir insandı Fakat, aydın, bilge bir Türk anasıydı Çocukları fazla sever ve onların üstüne titrerdi Zübeyde Bayan, doğuştan olan zeki bir kadındır Oğlu Mustafa, annesinin üzerindeki etkisini, fedakarlığını daima saygıyla anacaktır Zübeyde Bayan, enerjik bir ceset yapısına sahip olduğu kadar, zinde bir iradeye de sahipti Yeterince eğitim görmemiş, fakat okumayı yazmayı öğrenmişti 'Bilge' kişiliklerinden dolayı annesine 'Molla Bayan', kendisine de 'Molla Zübeyde' denilirdi
O, bir insandı
1887'de Mustafa, ilk okula gidecektir Babasının istememesine karşın, Zübeyde Bayan'ın ısrarları üzerine önce Mahalle Mektebi'ne törenle giren Mustafa, kısa bir zaman daha sonra, Selanik'in şöhretli öğretmenlerinden ve eğitimcilerinden Şemsi Efendi'nin yeni metodlarla alfabe öğretimi yaptığı özel okula yazdırılmış ve öğrenimine burada başlamıştır Mustafa okuyup yazmayı burada öğrenmiş, babasının ölümüne dek, bu okulun sınıflarını uyumlu olarak peşine düşüp takip etmiştir
Bu dönemde Mustafa'yı olumlu yönde etkileyen ve onun Atatürk haline gelmesinde koskocoman katkıları olan öğretmenlerinin başında şüphesizdir ama, Şemsi Efendi gelmektedir Şemsi Efendi, eğitim tarihimizde yeni pedagojik yöntem ve uygulamaları ilk deneyenlerdendir Öğrencileri bir üst düzey olan Rüştiyedeki öğrencilerden daha akıllı yetişiyorlardı Atatürk'ün dinde bağnazlığa karşısında görüşlerinde, reformcu fikirlerinde, disiplin duygularının gelişmesinde Şemsi Efendi'nin öğretim ve uygulamalarının manâlı bir payı vardır
Babası Ali Rıza Efendi, yakalandığı 'barsak veremi' hastalığından kurtulamayarak 28 Kasım 1893 tarihinde ölüm edince, Mustafa için çiftlik günleri başlayacaktır Zübeyde Hanım'ın çocuklarını alarak kardeşinin Langaza'daki çiftliğine gidişi, Mustafa'nın öğrenim hayatına kısa bir ara vermiştir
Mustafa Kemal'in kişiliğinin şekillenmesinde rol oynayan dönemlerden biri de onun dayısının çiftliğinde geçirdiği yaklaşık dört buçuk aylık süredir Çiftlikte geçen bazı olayları bir pedagog gözüyle değerlendiren Prof Dr İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Atatürk'teki 'yaratıcılık, ağaç ve hayvan sevgisi'nin çocukken yaşadığı bu 'yaratıcı çevre'nin eseri olduğu kanaatindedir
Çiftlik hayatından sonra Selanik'e gelen ve kısa bir zaman Mülkiye Rüştiyesi'ne devamlı Mustafa, aslında çocukluğundan beri askerliğe büyük bir ilgi duyuyor ve asker almak istiyordu Nihayet asker olmasını istemeyen annesine haber vermeden Selanik Askeri Rüştiyesi'nin sınavlarına girerek başarılı olu Mustafa, Nisan 1894'te Selanik Askeri Rüştiyesi'nin ikinci sınıfından öğrenimine başladı
Mustafa'nın bu okulu, ahenkli ve disiplinli bir okuldu Mustafa, fazla kısa sürede öğretmenlerin ve komutanlarının dikkatlerini çeken seçkin bir öğrenci olarak kendisini çevresine tanıttı Mustafa, Rüştiye'de Matematik dersine merak sardı Bu derste sınıfın 'müzakerecileri' arasına girdi Fazla sevdiği bu dersin öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey, öğrencisinin yeteneklerini sezip, ona 'Kemal' adını vermiştir Böylece onun kendisinden ve arkadaşlarından ayrı ve üstün durumunu saptama etmiş, ona, daha iyiye, daha güzele içten gitmek için kesintisiz bir teşvik nedeni sağlamıştır Hem Mustafa Kemal Atatürk'ün bir lider olarak 'akılcı' ve 'hesapkitap adamı' olmasında ilk elden rol oynayan bir faktör olarak Matematik sevgisi kabul edilecek olursa, Yüzbaşı Mustafa Bey'in üzerindeki yönlendirici etkisi daha da yük kazanır
Selanik Askeri Rüştiyesi'nde Mustafa Kemal'e özel ilgi gösteren öğretmenlerinden birisi de, Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Bey'dir Atatürk, 22 Eylül 1924'te Samsun'da öğretmenlerin verdiği bir çayda Nakiyüddin Bey'le karşılaşmış ve onun hakkında şunları söylemiştir: 'Bununla beraber yâd etmek gerekir ancak, hakiki ve fedakar öğretmenler, eğitimciler yetkisiz değildi Onların bize verdikleri feyiz kuşkusuz esersiz kalmamıştır Şu Anda burada bir ulu kişiye rastladım O, benim Rüştiye birinci sınıfında öğretmenim idi Bana demin birincil bilgileri öğretirken gelecek için ilk fikirleri de vermişti Demek istiyorum fakat, birincil ilham ana baba kucağından sonra okuldaki eğitimcinin dilinden, vicdanından, terbiyesinden alınır' Selanik Askeri Rüştiyesi'nde 1908'e kadar yirmi sene Fransızca öğretmenliği yapan Nakiyüddin Bey, genç M Kemal'e bir taraftan geleceğe ilişkin düşünceler verirken bir taraftan da, 'sen bu Fransızcanın peşini bırakma' öğüdünde bulunmuştur Sonra Mustafa Kemal'in Şam'da kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'nin Selanik Şubesinin kuruluşunda, 31 Mart hadisesinin bastırılmasında öğrencisi M Kemal ile birlikte çalışan Nakiyüddin Bey, Cumhuriyet döneminde Atatürk'ün ricası ile milletvekili adayı gösterilmiş ve üç dönem milletvekili de seçilmiştir
Hayatının sonuna kadar yanından ayrılmayacak olan Nuri (Conker), Salih (Bozok) ve Fuat (Bulca) ile arkadaşlıklarının da geliştiği Selanik Askeri Rüştiyesi'nde genç Mustafa Kemal, yalnızca mektep çalışmalarıyla da yetinmemiştir Onun bilgisini genişletmek, kültür seviyesini takviye etmek için o günün şartları içinde, çevresinde meydana çıkan yayımları takip ettiği, yarışmalara katıldığı da görülmektedir
Mustafa Kemal, 1895 yılı sonunda, Askeri Rüştiyeyi, 43 aldığı biri hariç, diğer bütün derslerden geçme bütün notu olan 45 alarak dördüncü bitirdi
O, bir insandı
Mustafa Kemal,1896 yılının 13 Mart günü Manastır Askeri İdadisi'nde lise eğitimine başlar İdadi'de yatılı ve daha üstün dereceli bir okulun yaşam ve öğretim şartlarına kısa sürede adaptasyon eden genç M Kemal için, artık ömrünün sonuna kadar sürecek olan 'aile yuvası dışındaki hayat' başlıyordu Bundan sonradan ev yaşantısı sadece izin ve tatillerde kısa süreli olabilecektir Askerlik mesleğinin meşakkatli ve zorlu özelliklerinden de kaynaklanan bu koşul, biraz da onun 'bağımsız yaşama' karakterine uygun düşecektir
Manastır'da derslik arkadaşları yalnızca Selanik Rüştiyesi'ndekiler değildir Manastır bölgesine tabi olan, Üsküp, Ipekli, İşkodra, Yanya ve Manastır Askeri Rüştiyelerinden gelen gençler de vardır Bu ortam içinde farklı alanlara yönlendirilmiş kişilik, huy ve seviyede genç insanlarla tanışmak, hemfikir olmak ve onlara kendini kabulettirmek hususunda M Kemal'in üstün vasıflarının burada da büyük bir rol oynadığı şüphesizdir
Manastır İdadisi'nde Mustafa Kemal, Matematikten tekrar çok başarılı, Fransızca' dan ise biraz zayıftır
Burada Mustafa Kemal'i en fazla etkileyen arkadaşlarından biri olan Ömer Naci, ona edebiyat ve şiir merakı aşılayacaktır Sonra İttihat ve Terakki'nin hatibi olacak olan ve genç yaşta Birinci Dünya Harbi esnasında hayatını kaybeden Ömer Naci, Bursa İdadisi'nden kovularak, Manastır İdadisi'ne yollanmıştı M Kemal hatıralarında şunları anlatıyor: 'O zamana dek edebiyatla çok temasım yoktu Merhum Ömer Naci, Bursa İdadisi'nden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti Daha o süre şairdi Benden okuyacak kitap istedi Tüm kitaplarımı gösterdim Hiç birini beğenmedi Bir arkadaşın, kitaplarımdan hiç birini beğenmemesi gücüme gitti Şiir ve edebiyat olduğuna o vakit muttali oldum Ona çalışmaya başladım Şiir bana çekici göründü Lakin kitabet hocası diye yeni gelen bir zat beni şiirle iştigalden men etti Bu tarz iştigal seni askerlikten uzaklaştırır' dedi Ne var ancak, hoş kâğıda dökmek hevesi ben de ölümsüz kaldı' Bu ikazı yapan Kitabet öğretmeni Alay Emini Mehmet Asım Efendi'dir Benzer olayı M Kemal, daha sonraları Ali Fuat Paşa'ya şöyle anlatır: 'Eğer Kitabet hocamız imdadıma yetişmeseydi, ben de şair olup çıkacaktım Çünkü hevesim vardı Asım Efendi bir gün beni çağırdı Bak oğlum Mustafa dedi, şiiri filan bırak Bu iş senin iyi asker olmana mani olur Öteki hocalarınla da konuştum Onlar da benim gibi düşünüyorlar Sen Naci'ye bakma, o hayalperest bir çocuk İleride belki iyi bir şair ve konuşmacı olabilir, ama askerlik mesleğinde asla yükselemez' Hocamın ne değin haklı olduğunu hadiseler kanıt etti Çok özlem ettiği halde Naci, erkanı harp (kurmay) zabiti olamadı'
Bu uyarı ve yönlendirmenin Atatürk'ün hayatını ve kaderini aracısız etkilediğine değişkenlik yoktur Lakin, Ömer Naci'nin de Mustafa Kemal'in fikri altyapısının oluşmasında diğer faktörlerle birlikte önemli bir rol oynadığı da kesindir Nitekim, genç Mustafa Kemal'in dönemin 'vatan ve hürriyet' şairi Namık Kemal ile 'Türkçü' şairi Mehmet Belli Yurdakul'un şiirleri ile tanışmasında Ömer Naci'nin etkili olduğu bilinmektedir İdadi'de, Namık Kemal'i tanımak, duymak, onun gizlice elden ele dolaşan vatan şiirlerini bulmak, okumak işini Hatip Ömer Naci sağlamıştır Atatürk, daha sonra 14 Eylül 1931'de yaptığı bir konuşmada Mehmet Emin Yurdakul ile ilgili şunları söylemiştir: 'Şair Mehmet Emin Yurdakul'un ilk kez Manastır Askeri İdadisi'nde öğrenciyken okuduğum Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur' dizeleriyle başlayan manzumesinde bana ulusal benliğimin gururunu tattıran ilk anlatımı bulmuştum'
Tarih öğretmenleri Mehmet Tevfik (Bilge) Bey'in de etkileriyle, gençler Fransız İhtilali'nin esas ilkelerinden biri olan 'hürriyet' kavramı ile de burada tanışacaklardır Topçu Kolağası Mehmet Tevfik Bey, o dönemin kuytu Osmanlı tarihçiliği görüşünden uzak, Türk tarihini bütün genişliği ve eskiliği ile kavramış ve öğrencilerine dersini sevdirerek, esaslı tarih bilinci ve kültürü veren bir öğretmendi Ali Fuat Cebesoy'un, 'kıymetli ve milliyetçi bir Türk subayıydı Türk tarihini iyi biliyor ve öğrencilerine tarih zevkini veriyordu Atatürk, Türk tarihini bütün genişliği ve derinliği ile kavramış yer alan hocasından her zaman hürmet ile laf etmiştir Bir gün bana: Tevfik Bey'e minnet borcum vardır Bana yeni bir ufuk açtı' demiştir' biçiminde tanıttığı Kol Ağası Mehmet Tevfik Bey (18651945)'in Atatürk'ün derin tarih bilgisi ve bilincinin oluşmasında baş mimar olduğu kesindir Atatürk, bu kıymetli öğretmenine beslediği şükran ve minnete, onu milletvekili adayı göstererek ve Beşinci Dönem Diyarbakır Milletvekili olarak Meclise girmesini sağlayarak karşılık vermiştir
Manastır İdadisi'nin ikinci sınıfına geçen Mustafa Kemal, 1897 yılında Mart'ın birincil günlerine değin devam edecek izinden faydalanarak Fransızca'sını kuvvetlendirmeyi düşünür ve 1888'de sabit olan Tophane semtindeki 'College des Freres de Salle' (Frerler Okulu)'in özel kurlarına kaydını yaptırarak dersleri ahenkli olarak peşine düşüp takip eder Birinci sınıfta kendisini ikaz eden Fransızca öğretmeninin 'acı ihtarlarına' baştan muhatap almak istemez Kendi hatıralarında, 'İki, üç ay el altından Frerler Mektebi'nin hususi sınıfına devam ettim Bu Nedenle Okul derslerine nispetle fazla derecede Fransızca öğrendim' demektedir Bu özel derslerde Mustafa Kemal'in öğretmenlerinden biri Frere Rodriquez (18491941)'dir Bunun anlattığına tarafından, Mustafa Kemal gayet önemli, zeki ve çalışkan, elinde tekrar tekrar kitap yer alan bir gençti ve subay olduktan sonra da zaman zaman kendisinden ders almaya geliyordu Mustafa Kemal, gerçekten İdadi'den başlayarak gençlik yıllarında Fransızca öğrenmeye büyük önem vermiştir O, 'bir kurmay subay mutlaka tanıdık olmayan dil bilmelidir, bunun aksini düşünmek büyük hatadır' diyordu
O, bir insandı
Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi'ni ikinci olarak bitirip, Pangaltı'daki Harbiye Mektebi'nde yüksek öğrenimine sürdürmek için İstanbul'a, Payitahta gelir Böylece tüm çocukluğu ve ilk gençlik yıllarının geçtiği Makedonya'dan ilk kez ayrılır Birikimi ile yeni bir hayata atılacağı, kişiliği ve düşüncelerinin daha da olgunlaşacağı Harp Okulu'na girişi 13 Mart 1899, Omuzluk Numarası 1283'tür 'Harbiyeli Mustafa Kemal', buradaki 'Künye Defteri' ne 'Selanik'te Koca Kasım Paşa Mahallesi Gümrük Memurlarından müteveffa Ali Rıza Efendi'nin mahdumu boylu boslu, beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi Selanik 96' olarak kaydedilecektir
Mustafa Kemal Harbiye'de öğretime başladığı sırada, okul komutanı 24 sene (18841908) bu tanrısal yuvaya komutanlık yapmış olan Mustafa Zeki Paşa, öğretim başkanı, o zamanki ismi ile 'ders nazırı', daha sonra Çanakkale'de kendisine kolordu komutanlığı yapacak olan Esat Paşa'dır
Mustafa Kemal, Harp Okulu 1 nci sınıfında 635 mevcutlu Piyade sınıfında tüm derslerden 484 not almış ve 9 uncu olarak ikinci sınıfa geçmiştir
Mustafa kemal 2 nci sınıfta işse 420 arkadaşı aralarında toplam 522 anekdot alarak ve 11 nci olarak üçüncü sınıfa geçmiştir
Mustafa Kemal, 3 ncü sınıfta, 459 arkadaşı arasında üç yıllık notlarının toplamı üzerinden Harp Okulu'nu 8 nci olarak bitirmiştir
Mustafa Kemal'in Harbiye'deki arkadaşları öncelikle Manastır İdadisi'nden gelenlerdi Bunlar aralarında, Ahmet Tevfik ilk sırayı almaktadır Çocukluk arkadaşı, Rüştiye ve İdadi'de de birlikte okuduğu Mustafa Nuri (Conker), Lütfi Müfit (Özdeş), Ali Fuat (Cebesoy), Arif (Ayıcı), Hayri (Tırnovacık), Kazım (Karabekir), Ömer Naci, İsmaik Hakkı (Pars), Kazım (İnanç), Kazım (Özalp), Ali Fethi (Okyar), onu takip eden arkadaşlarıydı Bunların bazıları kendi devresi, bazıları da kendisinden önce veya sonraki devrenin öğrencileri idi Mustafa Kemal'in bu arkadaşları aralarında daha fazla Ahmet Tevfik ile arkadaşça olduğu görülmektedir
Mustafa Kemal'in Harp Okulu'ndaki öğretmenleri arasında, onun kişiliğini etkileyen ve onu hayata hazırlayan paha biçilmez öğretmenleri olduğunu görüyoruz Bunlar aralarında, sonra İstanbul Üniversitesi'nde Profesör olan, Türk Tarih Kurumu kurucu üyesi ve Milletvekili olan Fransızca öğretmeni Necip Asım (Yazıksız) Bey, Talim Öğretmeni Rahmi Paşa ve onun maiyetindeki Binbaşı Fazıl Bey, daha sonra Korgeneral ve milletvekili olan Yüzbaşı Naci (İldeniz) Beyve Teğmen Osman Efendi bulunuyordu
Ali Fuat CEBESOY'un, öğretmenleri hakkında anlattıklarına göre Mustafa kemal, en fazla Yüzbaşı Naci Bey'i sayar ve severdi
Harbiyeli Mustafa Kemal'in, bu dönemde keza Fransızca'sını geliştirdiği, hem de memleket meseleleri üzerindeki düşüncelerinin daha da olgunlaştığı görülmektedir O Harbiye'de Namık Kemal ve Mehmet Belli Yurdakul gibi dönemin ünlü şairleri yanı sıra Abdülhak Hamit ve Tevfik Fikret'i de okuyordu Zamanın felsefe ve fikri akımları ile meşgul oluyordu
Anlaşılmaktadır ki, Harp Okulu eğitimi ve öğrenimi dönemi, Mustafa Kemal'in ayrıca 'vatan, millet, Türklük' fikirlerinin olgunlaşmasında, keza de Batıya dönük 'çağdaşlaşma' düşüncelerinin gelişmesinde önemli bir dönem olmuştur Hem bu fikirlerini arkadaşlarına da anlatması, okula bu fikirleri yaymak için bir gazete çıkarma girişiminde bulunması, onun daha o dönemde liderlik özelliklerinin gelişmeye başladığını da göstermektedir O, yeniden bu dönemde bilhassa birincil sınıfta İstanbul'un sosyal hayatı içinde kendisini bulmuş görünmektedir
Mustafa Kemal'in Harp Okulu'ndan 'neşet' tarihi olan 10 Şubat 1902 tarihi, Askeri Okul'ne girdiği tarihtir
1848 yılında Harp Okulu içinde 'Harbiye Sınıfları' adı ile kurulan Harp Akademisi, Esat Paşa'nın Harp Okulu Öğretim Başkanlığı'na atanması (1899) ndan daha sonra, yani Mustafa Kemal'in Harp Okulunda öğrenime başladığı sırada yeni bir takım düzenlemeler yapılmıştır 1902 yılından itibaren Erkanı Harbiye Sınıflarından 'Fazla İyi' derecede başarı sağlayanlara '', ve 'derecede bitirenlere 'Mümtaz' ünvanı verilmeye başlanmıştır Bu yöntem, 1909 yılına değin devam etmiştir Mümtazlar arasında '' ihtiyacını karşılamak üzere daha sonra 'kurmaylıkları onananlar da çoktur
Mustafa Kemal Akademi'ye başladığı sene derslik mevcudu, topçu ve süvari okullarından gelenler ve öbür sebepler dolayısıyla bir üst sınıftan kalanlar ile birlikte 43 kişidir Atatürk'ün Harp Akademisi'ndeki notları ve ders başarısı şu şekildedir:
Sınıf mevcudu kırk iki birey olan Yüksekokul birinci sınıfta, toplam 580 olan ders notlarından Mustafa Kemal, toplam 479 anekdot almıştır ve galibiyet sırası 8'dir
Mustafa Kemal'in, Akademi ikinci sınıfında kırk kişilik derslik mevcudu içinde toplam 480 puan aldığı görülmektedir ve 6 sıradadır
Kurmay Yüzbaşı olarak yeminini 21 Ekim 1904 Cuma günü eden Mustafa Kemal, 11 Ocak 1905 Çarşamba günü Akademiden mezun olmuştur
57 nci Dönem Akademi mezunu toplam 37 kişidir Bunların 13'ü 'Kurmay', 27'si de 'Mümtaz' olmuşlardır Mevcut data ve belgelere göre Mustafa Kemal Kurmay olarak Akademiyi bitiren 13 kişi arasında 5 nci olmuştur
Mustafa Kemal Atatürk'ün Yüksekokul'deki öğretmenleri aralarında kendisini içten etkileyen öğretmenler vardı Bu öğretmenler şunlardır: Topçu Feriki (Tümgeneral), Ahmet Muhtar, Kurmay Binbaşı Refık Bey, Kurmay Yarbay Nuri Bey, Pertev Paşa (Demirhan), Kurmay Albay Hasan Rıza Bey, Kurmay Albay Akıllı Bey, Kurmay Yarbay Fevzi Bey
Sınıf arkadaşı Ali Fuat CEBESOY'un anlatımına tarafından, Mustafa Kemal bu öğretmenlerinden en çok Tabiye derslerine giren Kurmay Yarbay Nuri Beysayıyor ve takdir ediyordu Nuri Bey gerçekte geniş aydınlatılmış, çağına tarafından okumuş düşünceli, stratejide üstat sanılan bir kurmay subaydı Aradaki uzaklığı korumakla beraber öğrencilerine aleyhinde içten ve ağabeyce davranıyordu Yalnız ders vermekle yetinmiyor, genç kurmay adaylarının dağıtılmış sorularını da cevaplamaktan hoşgörü duyuyordu Nuri Bey, 'bir kurmay subay, askerlik dışarıya kalan bilgilerle de donanmış olmalıdır Yarın hepiniz birer kumandan olacak, yükümlülük yükleneceksiniz' diyordu Nuri Bey bir derste öğrencilerine 'Gerilla' hakkında bilgiler vermişti Mustafa kemal 1911'de Trablusgarp'tan arkadaşı Ali Fuat CEBESOY'a yazdığı bir mektupta, 'Kurmay Yarbay Nuri Bey'in gerilla metotlarını başarıyla uyguladığını yazıyordu'
Gerek kendisinin, gerekse arkadaşlarının anılarından öğrendiğimize tarafından Mustafa Kemal Yüksekokul'de kültürel çalışmalara fazla siklet veriyordu Gazete çıkarmak işi burada Harbiye'den daha ahenkli bir şekilde yürütülüyor, kürsüden 'konferans' özelliğinde konuşmalar yapıyor ve bunların metinlerini arkadaşlarına dağıtıyordu
Mustafa Kemal, Askeri Okul'ne yeni başladığı sıralarda, 26 Haziran 1902 Perşembe günü Ali Fuat CEBESOY'un babası İsmail Fazıl Paşa'nın Kuzguncuk'taki köşkünde davetli ediliyor O gece orada kalıyor, ertesi 27 Haziran Cuma günü köşke gelen Osman Nizami Paşa ile tanıştırılıyor Osman Nizami Fransızca ve Almanca'yı (edebiyatı dahil) anadili gibi bilmekte, İngilizce'yi de yanlışsız konuşabilmektedir O gün tanışıp görüşüyorlar Osman Nizami Paşa, II Abdülhamit'in baskı rejimini yumuşatacağına dair hiçbir bulgu olmadığına işaret ettikten sonra şöyle diyor: 'İstibdat idaresi, bir gün muhakkak yıkılacaktır Fakat onun yerine Batılı manada bir idare gelip memleketi her bakımdan acaba kalkındıracak mıdır? Ben buna inanmıyorum'
Mustafa Kemal kuşkuludur Nizami Paşa Abdülhamit'in adamlarından biri olabilir mi? Kendisinin ağzını arayan bir hafiye midir? M Kemal, bu olasılıklara karşın gene de düşüncelerini cesaretle söylemeye kararlıdır Diyor fakat: 'Paşa Hazretleri! Garplı manadaki idareler de zamanla gelişmişlerdir Bugün uyur gibi görünen milletimizin çok kabiliyeti ve cevheri vardır Ama bir inkılap vukuunda bugün iş başında olanlar yerlerini muhafaza etmeye kalkarlarsa o vakit buyurduğunuzu benimsemek lüzumlu getir Yeni nesiller içerisinde her hususta itimada bedel ırk çıkacaktır' Osman Nizami Paşa susuyor, olumlu ya da negatif hiçbir cevap vermiyor Aynı günün akşamı ayrılmak üzere veda eden Mustafa Kemal'e şunları söylüyor:
' Mustafa Kemal Efendi oğlum, sen, bizler gibi yalnız Erkânı Harp zabiti olarak olağan bir hayata atılmayacaksın Belirgin zekân ve yüksek kabiliyetin memleketin geleceği üstünde müessir olacaktır Bu sözlerimi bir kompliman olarak alma Sende, memleketin başına gelen büyük adamların daha gençliklerinde gösterdikleri müstesna kabiliyet ve zekâ emareleri görmekteyim İnşallah yanılmamış olurum'
Evet, Osman Nizami Paşa yanılmamıştır Çünkü Mustafa Kemal, gençlik çağlarından beri geleceğin Atatürk'ünden belirtiler ve ışıklar vermiştir Çünkü O, her zaman 'yarınların adamı' olmayı hedeflemiş ve defalarca böylece yaşamıştır
Mustafa Kemal ve Harbiye'den arkadaşı Kırşehirli Lütfü Müfit Özdeş atama oldukları birincil atama yerleri olan Şam'daki Beşinci Ordu'ya 1905 yılını ilk aylarında katılırlar Burada iki stajyer kurmay yüzbaşıyı bir çok zorluklar beklemektedir Görevli oldukları 29 ve 30 uncu alaylar Havran civarındaki bir isyanı bastırmak için Şam'dan hareket ederler Lakin, yapılan iş, bazı personelin bu arada soygun ve talan yapacak olmalarıdır Bu iki genç kurmay subayı aralarına almak istemezler Buna karşın iki dost bu harekata iştirak ederler Kendi kurdukları düzenin bozulacağından korkan soygun ekipleri, kendi aralarındaki dalavereli hesaplardan bir tedarik altını da Lütfü Müfit'e atamak isterler Müfit, bu altınları almaz ve işi Mustafa Kemal'e haber verir Ne yapması gerektiğini sorar Mustafa Kemal Müfit'e, 'bugünün adamı elde etmek istiyorsan bu altınları al, eğer yarının adamı edinmek istiyorsan bu altınları iade et, makbuzunu al ve sakla' der
İşte, tarihin altın sayfalarında kalan ırk, 'yarının adamı' olmayı tercih edebilenler ve bu irade gücünü ortaya koyabilenlerdir
O, bir insandı
O, yarının adamı olmayı göze alabilen büyük bir insandı
O, Mustafa Kemal'di
O, arkadaşı Ali Fuat CEBESOY'a okula birincil geldiği gün, 'Sınıflarımız biraz karanlıktır, ama, beyinlerimiz ve yüreklerimiz aydınlıktır' diyen Harbiyeli Mustafa Kemal'di
O, yok olmak noktasına getirilmiş bir milleti baştan var eden, fikir ve bilim temelinde, modern uygarlık yolunda ona yeni ufuklar açan zeka bir asker, devlet ve düşünce adamı idi
O, bir Atatürk idi
Takdir edersiniz ama, Atatürk ve Onun önderliğinde kurduğumuz Millî (Üniter), Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti'ni yaşatma ve yarınlara taşıma bilinci fakat, Atatürk'ü içten kavramak ve dürüst izah etmek ile oluşturulabilir, kökleştirilebilir
Büyük Önder'in aramızdan ayrılışının yıldönümünde aziz hatırası önünde saygıyla eğilirken, O'nu ve düşüncelerini daha iyi ve daha dürüst anlama ve anlatma azminde olduğumuzu belirtir, saygılarımı sunarım *