bilgiliadam
Yeni Üye
Başını Vermeyen Şehitin Ozeti
Omer Seyfettin Başını Vermeyen Şehitin Ozeti
Yarın arifeydi Obur gunku bayram icin hazırlanan beyaz kurbanlar, kucuk Grijgal palangasının etrafında otluyorlardı Karşıda Yarım mil otede Toygun Paşa'nın son muhasarasından cılgın kışın hiddeti sayesinde kurtulan Zigetvar Kalesi, sonmuş bir yanardağ gibi, simsiyah duruyordu Hava bozuktu Ufku, kuflu demir renginde, ağır bulut yığınları eziyor Suru suru gecen kargalar tam hisarın ustunden ucarken sanki gizli bir kara haber goturuyorlarmış gibi, acı acı bağırıyorlardı Palanga kapısının sağındaki beden siperinde sahipsiz bir golge kadar sakin duran Kuru Kadı yavaşca kımıldadı; ikindiden beri rutubetli ruzgarın altında duşunuyor, uzakta, belirsiz sisler icinde suzulen kurşuni kulelere bakıyordu Bunların hepsi Turklerin elindeydi Yalnız şu Zigetvar
Yıkılmaz bir olum seddi halinde Kızılelmayolunu kapatıyordu Sanki bu uğursuz kargalar hep onun mazgallarından taşıyor, anlaşılmaz bir lisanın cirkin kufurlerine benzeyen sesleriyle her tarafı gurultuye boğuyorlardı Kuru Kadı icini cekti Sonra Ahdedi İncecik, sinirli boynunun ustunde bir taş topuz gibi duran cıkık alınlı, iri kafasını salladı Yeşil sarığını arkaya itti Islak gozlerini ovuşturdu Şimdiye kadar, asker olmadığı halde, her muharebeye girmişti Birkac bin yeniceriyle dort beş topu olsa Bir gece icinde şu kaleyi alıvermek işten bile değildi! Şimdi vakıa mustakildi Ne isterse yapabilirdi Palanganın kumandanı Ahmed Bey, oteki boy beyleriyle beraber Toygun Paşa ordusuna katılıp Kapuşvar fethine gitmişti Kapuşvar'dan sonra Zigetvar'ı saran ordu, kışın aman vermez zoruyla, zaptı yaza bırakarak Budin'e donunce, o da askerleriyle tekrar palangasına gelmemiş, Toygun Paşa'nın yanında kalmıştı Bugun Grijgal'den altı mil uzaktaydı Palangaya yalnız Kuru Kadı karışıyordu; esmer, zayıf yuzunu buruşturdu: Palanga, palangaAmma topu tufeği kac kişi?dedi Butun genc muharipleri, Ahmed Bey, beraberinde goturmuştu Hisardakiler zayıflardan, bekcilerden, hastalardan, ihtiyar sipahilerden ibaretti Hepsi yuz on uc kişiydi!!! Duşman, galiba oteki palangalardan cekiniyordu Yoksa burasını bırakmaz, mutlaka almaya kalkardı Biraz eğildi İnce yosunlu, soğuk sipere dirseklerini dayadı Aşağıya baktı İki uc asker beyaz koyunların arasında dolaşıyordu Bir tanesi karşısına gectiği iri bir kocu, başına dokunarak kızdırıyor tos vurduruyordu Oburleri elleri silahlarında bu oyunu seyrediyordu Bağırdı:
Oynamayın şu hayvanla
Askerler, başlarını tepelerinden gelen sese doğru kaldırdılar Kuru Kadı'dan hepsi cekinirlerdi Gayet sert, gayet titiz, gayet sinirli bir adamdı Adeta deli gibi bir şeydi Sabahtan akşama kadar namaz kılar, zikreder, geceleri hic uyumazdı Daha yatıp uyuduğunu kalede goren yoktu Vali Ahmed Bey ona bizim yarasaderdi Zavallının daUsseherdenilen hastalığını kerametine de yoranlar vardı Tekrar bağırdı:
Haydi, artık akşam oluyor, iceri alın onları
Askerler koyunları toplamaya başladılar Kuru Kadı'nın dirsekleri acıdı Doğruldu Tekrar Zigetvar'a baktı Ust tarafındaki gol, kirli bakır bir levha gibi yeri kaplıyordu Kargalar, havaya boşaltılmış bir cuval canlı komur ellemeleri gibi karmakarışık geciyorlar, sukUtu parcalayan keskin, sivri sesleriyle gaklıyorlardı Kalbinde ağır bir elem duydu Hayırdır inşallahdedi Canı o kadar sıkılıyordu ki Elleri arkasında, başı onune eğik, bastığı siyah kaplama taşlarına gormez bir dikkatle bakarak yavaş yavaş yurudu Derin bir karanlık kuyusunu andıran merenin dar basamaklarında kayboldu
Separator
Arife sabahı, herkes uyurken, o, her vakitki gibi yine uyanıktı! Mescit odasının onundeki taş yalakta, iki buklum, abdestini tazeliyordu Giden gece, daha golgeden eteklerini toplayamamıştı Bahceye cıkan kapı kemerinde asılı kandil, sonuk ziyasıyla, duvarları titretiyordu
Hey, cavuşbaşı Hey!
Elinden ibriği bıraktı Kulak kabarttı Bu, kuledeki nobetcinin sesi idi Kolları sıvalı, ayakları cıplak, başında takke, hemen yukarı koştu Merende cavuşa rastgeldi Onu itti Yurudu Nobetcinin yanına atıldı:
Ne var?
Kaleden duşman cıkıyor
Erguvani bir esmerlik icinde siyah bir kaya gibi duran Zigetvar'a baktı Bu kayadan yine koyu, uzun bir karartı suzuluyor, palangaya doğru akıyordu
Bize geliyorlar!
Dedi Cavuşa dondu:
Haydi, gazileri uyandır Kurban bayramını bugunden yapacağız Koş Bana da cabuk topcuyu gonder
Cavuş, bir eliyle bakır tolgasını tutarak, koştu Merene daldı Kuru Kadı, uzakta, kara yerin ustunde daha kara bir leke gibi yavaş yavaş ilerleyen duşman alayına dikkatle baktı Gozlerini kuculttu, buyulttu Onlerinde birkac top da surukluyorlardı Binden ziyadeydiler Halbuki hisardaki gaziler? Kendisiyle beraber yuz on dort kişi Ama, yine haklarından geliriz!dedi Uyanan, yukarı koşuyordu Hisar kapısının iyice bağlanmasını emretti Sarığını, cubbesini, kılıcını, tufeğini getirtti İhtiyar topcu gelince, ona da, hemen haber toplarını atmasını soyledi Bu bir adetti Taarruza uğrayan bir palanga hemen işaret topuatarak etraftaki kuleleri imdadına cağırırdı
Biraz sonra duşman hisarın onunde, harp nizamına girmiş bulunuyordu Toplar başsız, gur ejderha yavruları gibi siyah ağızlarını bedenlere cevirmişti Turkce bağırdılar:
Size teklifimiz var Elcimizi iceri alır mısınız?
Kuru Kadı:
Alırız Gonderin, gelsin!
Cevabını verdi Bedenler, kalkanlı, tufekli, oklu gazilerle dolmuştu Palanganın ruhu, neşesi, keyfi olan iki arkadaş, bu esnada tuhaf tuhaf laflar soyleyip yine herkesi gulduruyordu Bunların ikisine de deliderlerdi:
Deli Mehmed, Deli Husrev Serhat muharebelerinde, hayale sığmayacak yararlıklarıyla masal kahramanları gibi inanılmaz bir şohret kazanan bu iki deli, hicbir nizama, hicbir kayda, hicbir zapt u rapta girmeyen, dunya şerefinde gozleri olmayan Anadolu dervişlerindendi Her zaferden sonra kumandanları onlara rutbe, hilat, murassa kılıc gibi şeyler vermeye kalkınca, gulerler: İstemeyiz fani vucuda kefen gerektir Hilat nadanları sevindirirderler, hak uğrundaki gayretlerine ucret, mukafat, şabaş kabul etmezlerdi Harp onların bayramıydı Tufekler, oklar atılmaya, toplar gurlemeye, kılıclar, kalkanlar şakırdamaya başladı mı, hemen coşarlar, kendilerinden gecerler; naralar savurarak duşman saflarına saldırırlar, alevli gozlerle takip edilemeyen birer canlı yıldırım olup tutuşurlardı
Kuru Kadı, onların herkesi gulduren munakaşalarını, sacma sapan sozlerini gulumseyerek dinlerken, elciyi yanına getirdiler, iki deli de sustu Herkes kulak kesildi Bir elci Turkce biliyordu Kustahca tekliflerini soyledi
Palangayı saran Zigetvar kumandanı Kıracin'di Yanında iki bine yakın muharibi vardı Grijgal'in Vireile verilmesini istiyordu Ateşe, nura, haca, İncil'e, Zebur'a yemin ediyor; cıkıp giderken muhafızlara hicbir ziyanı dokunmayacağına dair soz veriyordu Kuru Kadı:
Pekala! Haydi git Biz aramızda anlaşalım, kararımızı size oğleden sonra bildiririz!
Diye elciyi aşağı gonderip kapıdan attırdı Sonra etrafındakilere dondu Şoyle bir goz gezdirdi Sırtının hafif kamburu iceri cekildi:
İşittiniz ya, gaziler! dedi, Kıracin haini bizim yuz on dort kişiden ibaret olduğumuzu anlamış Uzerimize iki bin kişi ile geldi Teklif ettiği Vireyi kabul etmek isteyenler varsa ellerini kaldırsın!
Kimsenin eli kalkmadı
Oyleyse hazır olalım Haydi
Bir gurultudur koptu:
Hazırız
Hepimiz, hepimiz
Hepimiz, hepimiz hazırız
Kılıclarımız, kalkanlarımız yağlı
Oklarımız bağlı
Yatağanlarımız keskin
Bugun nusret6 bizim
Amin, amin
Kuru Kadı:
Yarabbelalemin
Diye ellerini kaldırdı Bir duaya başlayacaktı Deli Mehmed yalın kılıc karşısına dikildi Palabıyıklı, gok gozlu, geniş beyaz cehresi, yeni doğmuş bir ay gibi parlıyordu:
Duayı bırak efendi, dedi, gaza duadan efdaldir Gel Lutfet Bize şu kapıyı ac Kalbindeki korkuyu at İşte hepimiz hazırız Şu ayağımıza gelen gaza fırsatını kacırmayalım
Kuru Kadı'nın elleri aşağı duştu Deli Husrev de arkadaşının yanına sokulmuştu Butun gaziler bu iki delinin arkasına uşuştu Sanki hepsi bir anda deli oldular Hepsi bir ağızdan:
Ac bize kapıyı, ac
Diye bağırmaya başladılar Kuru Kadı'nın iri patlak gozleri yaşardı Yuzu sapsarı oldu Uzun siyah sakalı kımıldadı İki deliyi bile titreten, butun gazilerin saclarını urperten ilahi bir mersiye ahengi kadar muessir sesiyle haykırdı:
Meydan erleri! Ey mertler! Padişahımız Suleyman Gazi aşkına şu sozumu dinleyiniz Benim muradım sizi gazadan menetmek değildir Bugun can, baş feda olsun Bahusus yarın kurban bayramı Fakat bakınız maksadım ne? Bugun Cuma, hem de arife Bugun hacılarımız Arafat'ta, diğer muminler camilerde bizim gibi gazilerin nusreti icin dua etmekteler Bunda şuphesi olan var mı?
Hayır
Hayır, asla
Hayır
O halde munasip olan budur ki, biz de namazlarımızı eda edelim Gozlerimizin yaşını dokelim Dua edelim Birbirimizle helalleşelim Sonra gazaya girişelim Kalanlarımız gazi, olenlerimiz şehit olsun! Dunyada iyi nam ile anılalım Ahirette Peygamberimizin alemi dibinde toplanalım Ne dersiniz?
Hay, hay
Muvafık
Pekala!
Gazilerin hepsi buna razı oldu Oğleye kadar durdular Abdest aldılar, namaz kıldılar, tekbir cektiler, helalleştiler Kıracin'in askerleri sardıkları palangadan yukselen derin uğultuyu hep teklif ettikleri Viremunakaşasının gurultusu sanıyorlardı
****
Ansızın, uzaktaki Turk kulelerinden atılan işaret toplarıişitildi Bu, Biz, dortnala geliyoruz!demekti Kuru Kadı, eliyle hisarın kapısını actı Grijgal gazileri Allah, Allahnaralarıyla muthiş bir col fırtınası gibi fışkırdılar İki koldan hucum olunuyordu Kollardan birisine Deli Husrev, birisine Deli Mehmed baş olmuştu
Ovada, Grijgal'e gelen yollardan bir toz dumandır kalkıyordu Nice bin atlı imdada koşuyor sanılırdı Duşman, bu hali gorunce şaşırdı İki ateş arasında kaldığını anladı Halbuki toz duman icinde yaklaşanlar ancak beş on gaziydi
Bozgun başladı
Deli Mehmed'le Deli Husrev'in takımları duşmanı kacırmamak icin iyice sarıyordu Kuru Kadı cubbesini atmıştı Elinde kılıc, teşci ettiği gazilerin arkasından yuruyordu Deli Husrev, bir sarhoş gibi Karacin'in alayına dalmış, kesiyor, kesiyor İnanılmaz bir cabuklukla kacanlara yetişiyor, ikiye biciyordu
Kuru Kadı'nın gozleri Deli Mehmed'i aradı
Bakındı, bakındı
Goremedi
Acaba o muydu? Yureği ağzına geldi Duşman safına karışıp kaynaşan kolun arkasında iri bir vucut yere uzanmıştı Elli altmış adam kadar kendisinden uzaktı Siyah, yuksek atlı bir şovalye, uzun bir kargıyı bu uzanmış vucuda ssaplıyordu Durmadı İlerledi Koşarken ayağı bir taşa takıldı Yuvarlanıyordu Kılıcı ileri fırladı Hemen toplandı Kalktı Duşen kılıcını aldı Doğruldu Koşacağı tarafa baktı Şovalye atından inmiş, kargıladığı şehidin başını teninden ayırmıştı Bir anda, bu kestiği baş elinde, yine siyah bir ifrit gibi şahlanan atına sıcradı Kacacaktı Kuru Kadı, butun kuvvetiyle ona yetişmek icin koşarken, baktı ki, solu ilerisinde Deli Husrev kalkanını sallayarak, avazı cıktığı kadar bağırıyor:
Mehmed, Mehmed! Canını verdin! Başını verme Mehmed!
Bu nara o kadar muthiş, o kadar muessir, o kadar yanıktı ki Kuru Kadı: Vah, Deli Mehmedmiş!diye olduğu yerde dikildi kaldı Durur durmaz, o an, kırk adım kadar yaklaştığı kesik başlı şehidin yerden fırladığını gordu Nefesi tutuldu Şaşırdı Bu başsız vucut ucar gibi koşuyordu Kendi kellesini goturen zırhlı şovalyeye yetişti Eliyle oyle bir vuruş vurdu kiLain hemen yuksek atından tepesi ustu yuvarlandı Goturmek istediği baş elinden yere duştu Deli Mehmed'in başsız vucudu canlıymış gibi eğildi Yerden kendi kesik başını aldı Hemen oracığa, yorgun bir kahraman gibi, uzanıverdi Bunu Kuru Kadı'dan başka kimse gormemişti! Herkes kacan duşmanı kovalıyordu Yalnız Deli Husrev:
Yuzun ak olsun, ey celasın! diye bağırdı Sonra Kuru Kadı'ya doğru koşarak sordu:
Nasıl, gordun mu bu civanı?
Gormedin mi?
Kuru Kadı sesini cıkaramadı Gorduğu harika onu dondurdu Olduğu yerde oyle dimdik kaldı Sanki olmuştu Deli Husrev onu hızla sarstı
Ne durursun be, can! Ne oldun, haydi gazaya Duşman kacıyor Deli Husrev'in kalkması Kuru Kadı'ya baştan can verdi Allah, Allahdiyerek ileriye atıldı Mucahitlere karıştı
Cenk akşama kadar surdu
Er meydanının kanlı yuzune gece siyah saclarınıdağıtırken munadinin:
Gaziler hisara!
Sadası duyuldu Donen gaziler icinde kılıcından kanlar damlayan Kuru Kadı, birkac sipahi ile dışarıda kaldı Yaralıları taşıttı Şehit olanları saydırdı Bunlar tam on dokuz kahramandı Duşman altmış dort ceset bırakmış, diğer olulerinin hepsini kacırmıştı Kuru Kadı, sabahtan beri yemek yememiş, su icmemiş, durup dinlenmemişti Toplattığı şehitleri hisarın onundeki meydana yığdırdı Şehit Deli Mehmed'in naaşını kendi buldu Kesik başı koltuğunda, uyur gibi, sakin yatıyordu Olduğu yerde gomdurdu Sonra yanındakileri savdı Bu taze mezarın başına coktu Ezberden Yasinokumaya başladı Dışarlarda kimse yoktu, yalnız uzakta palanga kapısındaki nobetci dolaşıyordu Kuru Kadı okurken, onundeki mezarın birden yeşil nurlarla tutuştuğunu gordu Sesi kısıldı Dudaklarını oynatamadı Ceneleri kitlendi Bu yeşil nurun icinde Deli Mehmed'in kanlı boynuna sarılmış beyaz kanatlı bir melaike, hem onu nurdan elleriyle okşuyor, hem acık alnını opuyordu Bu sıcak, bu yeşil nur buyudu Taştı Butun alem bu nurun icinde kaldı Kuru Kadı'nın gozleri kamaştı Ruhu yandı Kendinden gecti
Onu, daha ilk defa boyle derin bir uykuya dalmış goren yoldaşları zorla kaldırdılar Koltuklarına girdiler:
Haydi, kapı kapanacak, dediler; iceri gir
Kuru Kadı'nın dili tutulmuştu Cevap veremedi Sarhoş gibi sallana sallana hisara girdi Hala titriyordu Palanganın icinde Deli Husrev'in menzilinden gecerken durdu Kulak verdi; ağlıyor mu, inliyor mu diye Hayır, Deli, şıkır şıkır, atını kaşağılıyor, keyifli bir turku soyluyordu Seslendi:
Husrev!
Efendim?
Kapı acıldı Kaşağı elinde, kolları pacaları sıvalı, başı kabak Deli Husrev Daha Kuru Kadı bir şey sormadan:
Gordun mu Deli Mehmed'in zevkini? dedi
Siz de benim gibi buradan gordunuz mu?
Gozluye hod gizli yoktur!
Kuttedek kapıyı kapadı Yine turkusune başladı
Kuru Kadı palangada sabahı dar etti Guneş doğmadan Deli Mehmed'in mezarına koştu Artık butun gunlerini bu mezarın başında geciriyordu Bu mezarın daimi ziyaretcisi oldu Buyuk bir taş yontturdu Yazdırdı Başına diktirdi Beş vakit namazlarını bile cemaatine bu kabrin başında kıldırmak isterdi Artık ne hacet dilese, ne muradetse, ona nail oluyordu
Grijgal'de, komşu palangalarda Kuru Kadı icin deli oldudiyorlardı Her an bekabadesi
Omer Seyfettin Başını Vermeyen Şehitin Ozeti
Yarın arifeydi Obur gunku bayram icin hazırlanan beyaz kurbanlar, kucuk Grijgal palangasının etrafında otluyorlardı Karşıda Yarım mil otede Toygun Paşa'nın son muhasarasından cılgın kışın hiddeti sayesinde kurtulan Zigetvar Kalesi, sonmuş bir yanardağ gibi, simsiyah duruyordu Hava bozuktu Ufku, kuflu demir renginde, ağır bulut yığınları eziyor Suru suru gecen kargalar tam hisarın ustunden ucarken sanki gizli bir kara haber goturuyorlarmış gibi, acı acı bağırıyorlardı Palanga kapısının sağındaki beden siperinde sahipsiz bir golge kadar sakin duran Kuru Kadı yavaşca kımıldadı; ikindiden beri rutubetli ruzgarın altında duşunuyor, uzakta, belirsiz sisler icinde suzulen kurşuni kulelere bakıyordu Bunların hepsi Turklerin elindeydi Yalnız şu Zigetvar
Yıkılmaz bir olum seddi halinde Kızılelmayolunu kapatıyordu Sanki bu uğursuz kargalar hep onun mazgallarından taşıyor, anlaşılmaz bir lisanın cirkin kufurlerine benzeyen sesleriyle her tarafı gurultuye boğuyorlardı Kuru Kadı icini cekti Sonra Ahdedi İncecik, sinirli boynunun ustunde bir taş topuz gibi duran cıkık alınlı, iri kafasını salladı Yeşil sarığını arkaya itti Islak gozlerini ovuşturdu Şimdiye kadar, asker olmadığı halde, her muharebeye girmişti Birkac bin yeniceriyle dort beş topu olsa Bir gece icinde şu kaleyi alıvermek işten bile değildi! Şimdi vakıa mustakildi Ne isterse yapabilirdi Palanganın kumandanı Ahmed Bey, oteki boy beyleriyle beraber Toygun Paşa ordusuna katılıp Kapuşvar fethine gitmişti Kapuşvar'dan sonra Zigetvar'ı saran ordu, kışın aman vermez zoruyla, zaptı yaza bırakarak Budin'e donunce, o da askerleriyle tekrar palangasına gelmemiş, Toygun Paşa'nın yanında kalmıştı Bugun Grijgal'den altı mil uzaktaydı Palangaya yalnız Kuru Kadı karışıyordu; esmer, zayıf yuzunu buruşturdu: Palanga, palangaAmma topu tufeği kac kişi?dedi Butun genc muharipleri, Ahmed Bey, beraberinde goturmuştu Hisardakiler zayıflardan, bekcilerden, hastalardan, ihtiyar sipahilerden ibaretti Hepsi yuz on uc kişiydi!!! Duşman, galiba oteki palangalardan cekiniyordu Yoksa burasını bırakmaz, mutlaka almaya kalkardı Biraz eğildi İnce yosunlu, soğuk sipere dirseklerini dayadı Aşağıya baktı İki uc asker beyaz koyunların arasında dolaşıyordu Bir tanesi karşısına gectiği iri bir kocu, başına dokunarak kızdırıyor tos vurduruyordu Oburleri elleri silahlarında bu oyunu seyrediyordu Bağırdı:
Oynamayın şu hayvanla
Askerler, başlarını tepelerinden gelen sese doğru kaldırdılar Kuru Kadı'dan hepsi cekinirlerdi Gayet sert, gayet titiz, gayet sinirli bir adamdı Adeta deli gibi bir şeydi Sabahtan akşama kadar namaz kılar, zikreder, geceleri hic uyumazdı Daha yatıp uyuduğunu kalede goren yoktu Vali Ahmed Bey ona bizim yarasaderdi Zavallının daUsseherdenilen hastalığını kerametine de yoranlar vardı Tekrar bağırdı:
Haydi, artık akşam oluyor, iceri alın onları
Askerler koyunları toplamaya başladılar Kuru Kadı'nın dirsekleri acıdı Doğruldu Tekrar Zigetvar'a baktı Ust tarafındaki gol, kirli bakır bir levha gibi yeri kaplıyordu Kargalar, havaya boşaltılmış bir cuval canlı komur ellemeleri gibi karmakarışık geciyorlar, sukUtu parcalayan keskin, sivri sesleriyle gaklıyorlardı Kalbinde ağır bir elem duydu Hayırdır inşallahdedi Canı o kadar sıkılıyordu ki Elleri arkasında, başı onune eğik, bastığı siyah kaplama taşlarına gormez bir dikkatle bakarak yavaş yavaş yurudu Derin bir karanlık kuyusunu andıran merenin dar basamaklarında kayboldu
Separator
Arife sabahı, herkes uyurken, o, her vakitki gibi yine uyanıktı! Mescit odasının onundeki taş yalakta, iki buklum, abdestini tazeliyordu Giden gece, daha golgeden eteklerini toplayamamıştı Bahceye cıkan kapı kemerinde asılı kandil, sonuk ziyasıyla, duvarları titretiyordu
Hey, cavuşbaşı Hey!
Elinden ibriği bıraktı Kulak kabarttı Bu, kuledeki nobetcinin sesi idi Kolları sıvalı, ayakları cıplak, başında takke, hemen yukarı koştu Merende cavuşa rastgeldi Onu itti Yurudu Nobetcinin yanına atıldı:
Ne var?
Kaleden duşman cıkıyor
Erguvani bir esmerlik icinde siyah bir kaya gibi duran Zigetvar'a baktı Bu kayadan yine koyu, uzun bir karartı suzuluyor, palangaya doğru akıyordu
Bize geliyorlar!
Dedi Cavuşa dondu:
Haydi, gazileri uyandır Kurban bayramını bugunden yapacağız Koş Bana da cabuk topcuyu gonder
Cavuş, bir eliyle bakır tolgasını tutarak, koştu Merene daldı Kuru Kadı, uzakta, kara yerin ustunde daha kara bir leke gibi yavaş yavaş ilerleyen duşman alayına dikkatle baktı Gozlerini kuculttu, buyulttu Onlerinde birkac top da surukluyorlardı Binden ziyadeydiler Halbuki hisardaki gaziler? Kendisiyle beraber yuz on dort kişi Ama, yine haklarından geliriz!dedi Uyanan, yukarı koşuyordu Hisar kapısının iyice bağlanmasını emretti Sarığını, cubbesini, kılıcını, tufeğini getirtti İhtiyar topcu gelince, ona da, hemen haber toplarını atmasını soyledi Bu bir adetti Taarruza uğrayan bir palanga hemen işaret topuatarak etraftaki kuleleri imdadına cağırırdı
Biraz sonra duşman hisarın onunde, harp nizamına girmiş bulunuyordu Toplar başsız, gur ejderha yavruları gibi siyah ağızlarını bedenlere cevirmişti Turkce bağırdılar:
Size teklifimiz var Elcimizi iceri alır mısınız?
Kuru Kadı:
Alırız Gonderin, gelsin!
Cevabını verdi Bedenler, kalkanlı, tufekli, oklu gazilerle dolmuştu Palanganın ruhu, neşesi, keyfi olan iki arkadaş, bu esnada tuhaf tuhaf laflar soyleyip yine herkesi gulduruyordu Bunların ikisine de deliderlerdi:
Deli Mehmed, Deli Husrev Serhat muharebelerinde, hayale sığmayacak yararlıklarıyla masal kahramanları gibi inanılmaz bir şohret kazanan bu iki deli, hicbir nizama, hicbir kayda, hicbir zapt u rapta girmeyen, dunya şerefinde gozleri olmayan Anadolu dervişlerindendi Her zaferden sonra kumandanları onlara rutbe, hilat, murassa kılıc gibi şeyler vermeye kalkınca, gulerler: İstemeyiz fani vucuda kefen gerektir Hilat nadanları sevindirirderler, hak uğrundaki gayretlerine ucret, mukafat, şabaş kabul etmezlerdi Harp onların bayramıydı Tufekler, oklar atılmaya, toplar gurlemeye, kılıclar, kalkanlar şakırdamaya başladı mı, hemen coşarlar, kendilerinden gecerler; naralar savurarak duşman saflarına saldırırlar, alevli gozlerle takip edilemeyen birer canlı yıldırım olup tutuşurlardı
Kuru Kadı, onların herkesi gulduren munakaşalarını, sacma sapan sozlerini gulumseyerek dinlerken, elciyi yanına getirdiler, iki deli de sustu Herkes kulak kesildi Bir elci Turkce biliyordu Kustahca tekliflerini soyledi
Palangayı saran Zigetvar kumandanı Kıracin'di Yanında iki bine yakın muharibi vardı Grijgal'in Vireile verilmesini istiyordu Ateşe, nura, haca, İncil'e, Zebur'a yemin ediyor; cıkıp giderken muhafızlara hicbir ziyanı dokunmayacağına dair soz veriyordu Kuru Kadı:
Pekala! Haydi git Biz aramızda anlaşalım, kararımızı size oğleden sonra bildiririz!
Diye elciyi aşağı gonderip kapıdan attırdı Sonra etrafındakilere dondu Şoyle bir goz gezdirdi Sırtının hafif kamburu iceri cekildi:
İşittiniz ya, gaziler! dedi, Kıracin haini bizim yuz on dort kişiden ibaret olduğumuzu anlamış Uzerimize iki bin kişi ile geldi Teklif ettiği Vireyi kabul etmek isteyenler varsa ellerini kaldırsın!
Kimsenin eli kalkmadı
Oyleyse hazır olalım Haydi
Bir gurultudur koptu:
Hazırız
Hepimiz, hepimiz
Hepimiz, hepimiz hazırız
Kılıclarımız, kalkanlarımız yağlı
Oklarımız bağlı
Yatağanlarımız keskin
Bugun nusret6 bizim
Amin, amin
Kuru Kadı:
Yarabbelalemin
Diye ellerini kaldırdı Bir duaya başlayacaktı Deli Mehmed yalın kılıc karşısına dikildi Palabıyıklı, gok gozlu, geniş beyaz cehresi, yeni doğmuş bir ay gibi parlıyordu:
Duayı bırak efendi, dedi, gaza duadan efdaldir Gel Lutfet Bize şu kapıyı ac Kalbindeki korkuyu at İşte hepimiz hazırız Şu ayağımıza gelen gaza fırsatını kacırmayalım
Kuru Kadı'nın elleri aşağı duştu Deli Husrev de arkadaşının yanına sokulmuştu Butun gaziler bu iki delinin arkasına uşuştu Sanki hepsi bir anda deli oldular Hepsi bir ağızdan:
Ac bize kapıyı, ac
Diye bağırmaya başladılar Kuru Kadı'nın iri patlak gozleri yaşardı Yuzu sapsarı oldu Uzun siyah sakalı kımıldadı İki deliyi bile titreten, butun gazilerin saclarını urperten ilahi bir mersiye ahengi kadar muessir sesiyle haykırdı:
Meydan erleri! Ey mertler! Padişahımız Suleyman Gazi aşkına şu sozumu dinleyiniz Benim muradım sizi gazadan menetmek değildir Bugun can, baş feda olsun Bahusus yarın kurban bayramı Fakat bakınız maksadım ne? Bugun Cuma, hem de arife Bugun hacılarımız Arafat'ta, diğer muminler camilerde bizim gibi gazilerin nusreti icin dua etmekteler Bunda şuphesi olan var mı?
Hayır
Hayır, asla
Hayır
O halde munasip olan budur ki, biz de namazlarımızı eda edelim Gozlerimizin yaşını dokelim Dua edelim Birbirimizle helalleşelim Sonra gazaya girişelim Kalanlarımız gazi, olenlerimiz şehit olsun! Dunyada iyi nam ile anılalım Ahirette Peygamberimizin alemi dibinde toplanalım Ne dersiniz?
Hay, hay
Muvafık
Pekala!
Gazilerin hepsi buna razı oldu Oğleye kadar durdular Abdest aldılar, namaz kıldılar, tekbir cektiler, helalleştiler Kıracin'in askerleri sardıkları palangadan yukselen derin uğultuyu hep teklif ettikleri Viremunakaşasının gurultusu sanıyorlardı
****
Ansızın, uzaktaki Turk kulelerinden atılan işaret toplarıişitildi Bu, Biz, dortnala geliyoruz!demekti Kuru Kadı, eliyle hisarın kapısını actı Grijgal gazileri Allah, Allahnaralarıyla muthiş bir col fırtınası gibi fışkırdılar İki koldan hucum olunuyordu Kollardan birisine Deli Husrev, birisine Deli Mehmed baş olmuştu
Ovada, Grijgal'e gelen yollardan bir toz dumandır kalkıyordu Nice bin atlı imdada koşuyor sanılırdı Duşman, bu hali gorunce şaşırdı İki ateş arasında kaldığını anladı Halbuki toz duman icinde yaklaşanlar ancak beş on gaziydi
Bozgun başladı
Deli Mehmed'le Deli Husrev'in takımları duşmanı kacırmamak icin iyice sarıyordu Kuru Kadı cubbesini atmıştı Elinde kılıc, teşci ettiği gazilerin arkasından yuruyordu Deli Husrev, bir sarhoş gibi Karacin'in alayına dalmış, kesiyor, kesiyor İnanılmaz bir cabuklukla kacanlara yetişiyor, ikiye biciyordu
Kuru Kadı'nın gozleri Deli Mehmed'i aradı
Bakındı, bakındı
Goremedi
Acaba o muydu? Yureği ağzına geldi Duşman safına karışıp kaynaşan kolun arkasında iri bir vucut yere uzanmıştı Elli altmış adam kadar kendisinden uzaktı Siyah, yuksek atlı bir şovalye, uzun bir kargıyı bu uzanmış vucuda ssaplıyordu Durmadı İlerledi Koşarken ayağı bir taşa takıldı Yuvarlanıyordu Kılıcı ileri fırladı Hemen toplandı Kalktı Duşen kılıcını aldı Doğruldu Koşacağı tarafa baktı Şovalye atından inmiş, kargıladığı şehidin başını teninden ayırmıştı Bir anda, bu kestiği baş elinde, yine siyah bir ifrit gibi şahlanan atına sıcradı Kacacaktı Kuru Kadı, butun kuvvetiyle ona yetişmek icin koşarken, baktı ki, solu ilerisinde Deli Husrev kalkanını sallayarak, avazı cıktığı kadar bağırıyor:
Mehmed, Mehmed! Canını verdin! Başını verme Mehmed!
Bu nara o kadar muthiş, o kadar muessir, o kadar yanıktı ki Kuru Kadı: Vah, Deli Mehmedmiş!diye olduğu yerde dikildi kaldı Durur durmaz, o an, kırk adım kadar yaklaştığı kesik başlı şehidin yerden fırladığını gordu Nefesi tutuldu Şaşırdı Bu başsız vucut ucar gibi koşuyordu Kendi kellesini goturen zırhlı şovalyeye yetişti Eliyle oyle bir vuruş vurdu kiLain hemen yuksek atından tepesi ustu yuvarlandı Goturmek istediği baş elinden yere duştu Deli Mehmed'in başsız vucudu canlıymış gibi eğildi Yerden kendi kesik başını aldı Hemen oracığa, yorgun bir kahraman gibi, uzanıverdi Bunu Kuru Kadı'dan başka kimse gormemişti! Herkes kacan duşmanı kovalıyordu Yalnız Deli Husrev:
Yuzun ak olsun, ey celasın! diye bağırdı Sonra Kuru Kadı'ya doğru koşarak sordu:
Nasıl, gordun mu bu civanı?
Gormedin mi?
Kuru Kadı sesini cıkaramadı Gorduğu harika onu dondurdu Olduğu yerde oyle dimdik kaldı Sanki olmuştu Deli Husrev onu hızla sarstı
Ne durursun be, can! Ne oldun, haydi gazaya Duşman kacıyor Deli Husrev'in kalkması Kuru Kadı'ya baştan can verdi Allah, Allahdiyerek ileriye atıldı Mucahitlere karıştı
Cenk akşama kadar surdu
Er meydanının kanlı yuzune gece siyah saclarınıdağıtırken munadinin:
Gaziler hisara!
Sadası duyuldu Donen gaziler icinde kılıcından kanlar damlayan Kuru Kadı, birkac sipahi ile dışarıda kaldı Yaralıları taşıttı Şehit olanları saydırdı Bunlar tam on dokuz kahramandı Duşman altmış dort ceset bırakmış, diğer olulerinin hepsini kacırmıştı Kuru Kadı, sabahtan beri yemek yememiş, su icmemiş, durup dinlenmemişti Toplattığı şehitleri hisarın onundeki meydana yığdırdı Şehit Deli Mehmed'in naaşını kendi buldu Kesik başı koltuğunda, uyur gibi, sakin yatıyordu Olduğu yerde gomdurdu Sonra yanındakileri savdı Bu taze mezarın başına coktu Ezberden Yasinokumaya başladı Dışarlarda kimse yoktu, yalnız uzakta palanga kapısındaki nobetci dolaşıyordu Kuru Kadı okurken, onundeki mezarın birden yeşil nurlarla tutuştuğunu gordu Sesi kısıldı Dudaklarını oynatamadı Ceneleri kitlendi Bu yeşil nurun icinde Deli Mehmed'in kanlı boynuna sarılmış beyaz kanatlı bir melaike, hem onu nurdan elleriyle okşuyor, hem acık alnını opuyordu Bu sıcak, bu yeşil nur buyudu Taştı Butun alem bu nurun icinde kaldı Kuru Kadı'nın gozleri kamaştı Ruhu yandı Kendinden gecti
Onu, daha ilk defa boyle derin bir uykuya dalmış goren yoldaşları zorla kaldırdılar Koltuklarına girdiler:
Haydi, kapı kapanacak, dediler; iceri gir
Kuru Kadı'nın dili tutulmuştu Cevap veremedi Sarhoş gibi sallana sallana hisara girdi Hala titriyordu Palanganın icinde Deli Husrev'in menzilinden gecerken durdu Kulak verdi; ağlıyor mu, inliyor mu diye Hayır, Deli, şıkır şıkır, atını kaşağılıyor, keyifli bir turku soyluyordu Seslendi:
Husrev!
Efendim?
Kapı acıldı Kaşağı elinde, kolları pacaları sıvalı, başı kabak Deli Husrev Daha Kuru Kadı bir şey sormadan:
Gordun mu Deli Mehmed'in zevkini? dedi
Siz de benim gibi buradan gordunuz mu?
Gozluye hod gizli yoktur!
Kuttedek kapıyı kapadı Yine turkusune başladı
Kuru Kadı palangada sabahı dar etti Guneş doğmadan Deli Mehmed'in mezarına koştu Artık butun gunlerini bu mezarın başında geciriyordu Bu mezarın daimi ziyaretcisi oldu Buyuk bir taş yontturdu Yazdırdı Başına diktirdi Beş vakit namazlarını bile cemaatine bu kabrin başında kıldırmak isterdi Artık ne hacet dilese, ne muradetse, ona nail oluyordu
Grijgal'de, komşu palangalarda Kuru Kadı icin deli oldudiyorlardı Her an bekabadesi