bilgiliadam
Yeni Üye
Omer Seyfettin Falaka Kitap Ozeti,
Falaka Kitap Ozeti Omer Seyfettin ,
FALAKA
Her sabah Carşı Camii`nin arkasındaki harap zaptiye ahırlarının onunden, bir serce surusu gibi, cıvıl cıvıl neşeli gecerdik Okul biraz daha ileride,alcak duvarlı,oldukca geniş bir avlunun ortasında idi Bir kattı, etrafında yukselen buyuk kestane ağaclarının birbirine karışmış koyu golgeleri butun catısını kaplardı Biz daha avlunun kapısından Hoca girmeden Efendinin olup olmadığını, şoyle bir bakar, anlardık:
Abdurrahman Celebi gelmiş mi be?
Gelmiş, gelmiş
Abdurrahman Celebi, Hoca Efendinin eşeğiydi Siyah, huysuz,inatcı bir hayvan Her sabah bizler gibi erkenden okula gelir, akşama kadar kalır Evlerimizden, sırasıyla getirdiğimiz kucak kucak otları, yazsa ağacların, kışsa sol taraftaki abdestlik sundurmasının altında yavaş yavaş yerdi Ona su vermek, onu tımar etmek okulda bir ayrıcalıktı Hoca Efendiye kim yaranırsa bunu mukafat olarak kazanırdı Okulun kapısına dar, taş bir merenle cıkılırdı İceri girilince ta karşı tarafta Hoca Efendinin rahlesi vardı
Rahlenin onunde top yavrusu, muthiş tuhaf bir kurek gibi siyah kayışlı, ağır falaka asılı dururdu Hepimiz kırk cocuktuk Kızları birkac ay evvel bizden ayırarak başka yere almışlardı Sınıf taksimi filan yoktuElifbeyi ,amme`yi her şeyi bir ağızdan okuyor,rakamları bir ağızdan sayıyor,bir ağızdan ilahi soyluyorduk Butun dersimiz sıkıcı genellikle bir bestenin asla manalarını anlamadığımız gufteleriydi Hoca Efendi,ak sakallı,uzun boylu,bağırtkan bir ihtiyardı Yaz kış, her zaman cuppesiz abdest almaya hazırlanmış gibi kolları, pacaları cıplak, sıvalı,yerinde otururdu Oğleden sonra Carşı Camiini supurmeye gidip sonra hic gelmeyen kalfa daha gencti Muezzinlik de yapıyordu Bize şeker, leblebi, keciboynuzu, ciğdem gibi şeyler satardı
Gonenden geldiğimiz gunden beri her gun okula devam ediyordum En başta gelen zevkim falaka tutmak!Fakat bir gun Hakim Efendi ile setre pantolonlu,asık suratlı biri geldi
Kaymakam Bey!Kaymakam Bey! dediler
Sakalsız esmer, uzun boylu, aksi birisi Kapıdan girdiği anda Hoca Efendinin işareti uzerine hepimiz ayağa kalktık Birisi cağırıyormuş gibi elini, başını sallayarak biri yerimize oturttu Hepimizi tek tek gozden gecirdi Bir kacımızı okutmak istedi Oysa bizler tek ağızla, ahenksiz okuyamazdık Yuzunu buruşturdu Yere baktı ve başını salladı Sonra gozlerini Hoca Efendinin başında asılı duran falakayı dikti, baktı baktı Sanki omrunde ilk defa bir falaka goruyormuş gibi dikkat kesilerek oylece baktı Dondu, selam vermeden cıkarken:
Biraz dışarı gelirmisiniz, Hoca Efendi? dedi
Hoca Efendi korkarak an duruyor gibi kollarını onune kavuşturarak yurudu Hakim Efendi ile kaymakamın arkasından bahceye cıktı Dışarıda ne konuştuklarını bilmiyorduk Ama falaka ertesi gun yine yoktu
Falaka yasak olmuş diyorlardı Sozde, Kaymakam Bey etmiş!
Dayak korkusu kaldırılınca bizler kırk cocuk, oyle azdık, oyle kudurduk ki Ne yaptığımızı bilmez hale geldik, artık hic hocayı dinlemiyor, yuzune leblebi atıyor, yalvartıyorduk
Dayaksız bizi okutamayacağını anlayan Hoca Efemdi, nihayet yine bir gun falakayı cıkardı Bu defa baş ucuna asmadı, oturduğu minderi arkasına gizledi Fakat şimdi kim kabahat ederse, eskisinden daha fena dovuyordu
Cok iyi hatırlıyorum; kırk cocuk, hepimiz birliğiz Aramızda bizi ele veren birisi cıkmıyor Hoca Efendiye karşı tek bir vucut gibi hareket eder olmuştuk Bir gun bahcede soz birliği ettik İceride hepimiz birden esnemeye başladık Hoca Efendi de esnemeye başladı Zavallı ihtiyar oracıkta uyuyuverdi O zaman yerimizden kalkıp rahlenin uzerindeki enfiye kutusu aldık, hepimiz cektik Butun mektebin icinde bir hapşırmalar başladı Hoca Efendi gurultuden uyanınca işi anladı Enfiyesini kimin caldığını sordu Hep bir ağızdan ahenkle:
Bilmiyoruz, bilmiyoruz, dedik
Hepinizi falakaya cekeceğim
Bilmiyoruz, bilmiyoruz!
Kimse soylemeyecek mi?
Bilmiyoruz ki, bilmiyoruz ki!
Bilmiyorsunuz, oyle mi! Necip, git camiden falakayı cağır, cabuk
Beş on dakika sonra falaka geldi Korkunc bir sahne başlamıştı Sopayı biri bırakıp biri alıyordu
Artık nobetleşe falaka tutuyorduk Hepimizi sıra dayağına cektiler O gunden sonra Hoca Efendi
esneme ile hapşırmayı en buyuk kabahat sanıyordu Hele hapşırmak kazara, kendiliğinden hapşıranı, benimle eğleniyor musunuz? diye yere yıkıyor, bayıltıncaya kadar dayak atıyordu Aksi gibi benim hic durmadan esneyeceğim geliyor, hapşırmak istiyordum Birkac defa bunun icin dayak yedim Hoca Efendi dayağı bitirince burun kuvveti ile rahlesine vuruyor:
bundan sonra kim hapşırırsa şart olsun ki, oldurunceye kadar doveceğim! Diye bağırıyordu
Şart olsun, kim hapşırırsa
Şart olsun! Bu nasıl yemindi? Evde anneme sordum Başını salladı Gozlerini ac
Cok buyuk yemin! Dedi
Yalan yere bu temini eden carpılır mı?
Hayır
Ya ne olur?
Daha kotu
Nasıl?
Karısı boş duşer
Tam anlamadım Ama bu yeminin dehşetini okulda
Okulda cocuklara butun ayrıntıyla soyledim Artık hep, evli adamlar gibi,
Yalan doğru, bizde şart olsun! yemine başladık Vallahi, billahi unutuldu Hoca Efendi de artık her sabah rahlesine cokerken hic unutmuyor
Kim hapşırırsa, şart olsun,oldururum! Diye tekrarlıyordu
Bir gun oğle paydosundan sonra iceri girdik
Her zamanki gibi derin bir uğultu Ben baktım Hoca Efendi dalmış guzel guzel uyuyor
Hemen aya kalktım Cocuklara donup, şahadet parmağımı dudaklarıma goturerek:
Susunuz!İşaretimi verdim Seda kesildi Hepsi dikkat kesilmiş ne yapacağıma bakıyordu Gozume rahlenin uzerinde, kapağı acık duran bir taba kadar buyuk enfiye kutusu ilişmişti
Yavaşca yurudum,ayaklarımın ucuna basa basa yaklaştım, kutuyu aldım İcindeki enfiyelerin hepsini kitap yapraklarının arasına boşattım Kutuyu yine olduğu gibi yerine bıraktım Cocuklar cekmek icin etrafıma toplandılar
Hayır, bu defa biz cekmeyeceğiz, dedim Sonra hapşırırız Uyanır
Ya sen ne yapacaksın?
Gorursunuz
Ne yapacaksın, ne yapacaksın?
Soylemem dedim Cok guleceğiz
Oyle bir şeytanlık aklıma gelmişti ki, daha yapmadan, guluyor, katılıyordum Cocuklar da bana bakarak guluyorlardı Bizim guluşmelerimizden cıkan sese Hoca Efendi uyandı Hemen kutuya baktı İcinde enfiye yok Sinirlendi
Kim aldıysa soyleyin,şart olsun gebertirim
Hep bir ağızdan,ahenkle:
Şart olsun, haberimiz yok! dedik
Kim aldı? Soyleyiniz
Bilmiyoruz, bilmiyoruz!
Pekala, bunu size gosteririm Şimdi hapşırınca alan meydana cıkar Şart olsun, onu falakaya yıkacağım Sonra da oldurunceye kadar doveceğim
Kazara hapşıracağız diye hepimizin korkudan sesi soluğu kesilmişti
Şart olsunAh bugun icinizden biri hapşırırsaŞart olsun,oldureceğim
Ah şart olsun,biriniz hapşırırsa
Akşam yaklaştı Hoca Efendi kollarını kapatıp, coraplarını,mesini giydi Cuppesini omzuna aldı hep bir ağızdan,carpım cetvelinin tekrarından sonra ilahiye başladık En sonuna doğru yanımdaki cocuğa durterek ayağa kalktım O da kalktı Ellerimizi kaldırdık Hoca Efendi bağırdı:
Ne var?
Abdurrahman Celebiyi hazırlayalım mı?
Haydi, ama cabuk!
Kapıdan cıktık Her akşam Hoca Efendinin izin verdiği iki cocuk onceden cıkar, eşeğin yularını, semerini vururdu
Taş mereni hızla indik Abdurrahman Celebi yiyemediği otların uzerine uzanmış yatıyordu Tekmeleyerek yerinden kaldırdık Yularını, semerini vurduk Artık ilahi sesleri kesilmişti Ben cebimden ici enfiye dolu kağıt boruları cıkardım Usulca eğildim Abdurrahman Celebi bir şey anlamıyordu Bu borulardan bir tanesini butun kuvvetimle burnuna ufledim Genzine bir tabanca sıkılmış gibi şaha kalktı İkinci boruyu ufleyemedim Yularından sıkıca tuttum Sıcrata sıcrata taş merenin onune doğru goturdum Oteki cocuk yanımdan geliyor,gulmemek icin sıkı sıkı eliyle ağzını tutuyordu Hoca Efendi cuppesini giymiş, ağır başlıkla,yavaş yavaş merenlerden iniyordu Cocukların hepsi bir kuş dizisi gibi arkasından iniyorlardı Eşek şaha kalkıyordu
Ne olmuş bu hayvana?
Bilmem efendim, uyuyordu
Gemini yanlış vurmuşsunuz
Hayır
Getirin bakayım
Butun cocuklar da hayretle bakıyordu Eşeği taş basamağa yaklaştırdım Tam bu esnada Abdurrahman Celebi nezleye tutulmuş bir insan gibi Pişih pişih diye başını sarstı, butun cocuklar kahkahaya başladı Hoca Efendi şaşırdı Enfiyenin etkisiyle Abdurrahman Celebi habire hapşırıyordu Ben sanki hicbir şeyden haberim yokmuş gibi:
Sizinle eğleniyor efendim, dedim Halt etmişsin Daha da kustahlaştım: Bunu da falakaya yıkmalısınız O,o hayvan
Kahkahalarla katılan cocuklar:
Falaka, falaka diye bağrşıyorlardıBen onlardan cesaret alarak dedim ki:
Ama Hoca Efendi, bu gun okulda, Kim hapşırırsa, şart olsun falakaya yıkacağımdediniz Eğer Abdurrahman Celebiyi affederseniz karınız boş duşer
Cocuklar, ders gibi bir ağızdan ve ahenkle:
Karınız boş duşer! Karınız boş duşer diye haykırıyorlardı
Hoca Efendi bir an şaşırdı
Bineceği zamanlar, Oh benim Abdurrahman Celebi, oh benim Abdurrahman Celebi! diye diye sevgiyle okşadığı eşeğine dehşetle baktı Kapının yanından cocuğun biri iceri koşmuş falakayı, değneği cıkartmıştı Abdurrahman Celebicik duzensiz aralıklarla durmadan hapşırıyordu, burnunu yere surmek istiyordu
Falaka, değnek, elden ele Hoca Efendinin onune kadar geldi Cocuklar gulmekten katılıyorlardı Karınız boş duşer! Karınız boş duşer! diye ahenkle durmadan tekrarlıyorlardı Cocuklara mı, eşeğe mi, neye kızdığını bilmeyen Hoca Efendi,elinde olmadan:
Yıkınız! emrini verdi
Belki yirmi cocuk Abdurrahman Celebinin başına uşuştu Uzun bir uğraşmadan sonra yere yapıştırdık! Arka ayaklarını falakaya taktık Hoca Efendi sopayı eline aldı Nallar gibi tak tak vurmaya başladı Eşek debeleniyor, cocuklar bağırıyor, guluyor, naralar atıyorlardı Muthiş bir gurultu Ansızın arkadan bir cocuk:
Kaymakam Bey! diye bağırdı
Hepimiz sustuk Yuzumuzu avlu kapısına cevirdik; siyah pantolonlu, kırmızı fesli, ekşi suratlı bir adamSağında solunda birer koltuk gorevlisi, dimdik oylece duruyordu Ne oluyor, Hoca Efendi? diye sordu
Hoca Efendi fena halde şaşaladı Onune baktı Değnek elinden duştu Falakayı tutanlar ise bıraktılar Kurtulan, urkmuş zavallı eşek cifte ata ata, kestane ağaclarının altına doğru kacıyor,avazı cıktığı kadar anırıyordu Kaymakam avluya girdi Yavaş yavaş yurudu Okulun onune geldi Kaşlarını catarak hiddetle tekrar sordu:
Hoca Efendi fena halde şaşaladı Onune baktı Değnek elinden duştu Falakayı tutanlar ise bıraktılar Kurtulan, urkmuş zavallı eşek cifte ata ata, kestane ağaclarının altına doğru kacıyor,avazı cıktığı kadar anırıyordu Kaymakam avluya girdi Yavaş yavaş yurudu Okulun onune geldi Kaşlarını catarak hiddetle tekrar sordu:
Ne yapıyordunuz?
Şey efendim
Hoca Efendi kekeliyordu
Ne?
Şart etmiştim
Ne demek?
Hapşıran icin
Ne hapşıranı?
Eşek hapşırdı
Eşek mi hapşırdı?
!
!!!
Cocuklar, hem hapşırıyor, hem guluyordu Kaymakam, ağır başlılığına dokunan bu arsızlığa hiddetlendi Isıracak gibi dişlerini gostererek:
Defolun bakıyım oradan, terbiyesizler! dedi
Biz korktuğumuz icin, hemen sustuk
Sonra şaşkın,perişan halde yere bakan Hoca Efendiye dondu:
Benimle beraber geliniz
Kaymakam onde, koltuk gorevlileriyle Hoca Efendi arkada, cıkıp gittiler
Bu olup bitenlerden sonra, okulda ne falaka gorduk, nede Hoca Efendiyi!
Şimdi kimi hapşırırken gorsem,kucukken yaptığım bu tuhaf muzipliği hatırlarım Gulumserim Kalbimde belirsiz tuhaf bir acı sızlar Benim yaptıklarımdan dolayı hocalıktan kovulan, ihtimal ac kalan bu ak sakallı,fakır ihtiyarın zavallı hayali karşıma dikilir Aradan zaman gectikce hafifleyecek yerde, daha da buyuyen bir vicdan azabı duyarım
Fakat
Fakat, bunun gibi, hayattaki her gulunc şeyin altında gorunmez bir acı gercek yok mudur?
imagesomerseyfettinfalakaozeti5af9b389d22bf
Falaka Kitap Ozeti Omer Seyfettin ,
FALAKA
Her sabah Carşı Camii`nin arkasındaki harap zaptiye ahırlarının onunden, bir serce surusu gibi, cıvıl cıvıl neşeli gecerdik Okul biraz daha ileride,alcak duvarlı,oldukca geniş bir avlunun ortasında idi Bir kattı, etrafında yukselen buyuk kestane ağaclarının birbirine karışmış koyu golgeleri butun catısını kaplardı Biz daha avlunun kapısından Hoca girmeden Efendinin olup olmadığını, şoyle bir bakar, anlardık:
Abdurrahman Celebi gelmiş mi be?
Gelmiş, gelmiş
Abdurrahman Celebi, Hoca Efendinin eşeğiydi Siyah, huysuz,inatcı bir hayvan Her sabah bizler gibi erkenden okula gelir, akşama kadar kalır Evlerimizden, sırasıyla getirdiğimiz kucak kucak otları, yazsa ağacların, kışsa sol taraftaki abdestlik sundurmasının altında yavaş yavaş yerdi Ona su vermek, onu tımar etmek okulda bir ayrıcalıktı Hoca Efendiye kim yaranırsa bunu mukafat olarak kazanırdı Okulun kapısına dar, taş bir merenle cıkılırdı İceri girilince ta karşı tarafta Hoca Efendinin rahlesi vardı
Rahlenin onunde top yavrusu, muthiş tuhaf bir kurek gibi siyah kayışlı, ağır falaka asılı dururdu Hepimiz kırk cocuktuk Kızları birkac ay evvel bizden ayırarak başka yere almışlardı Sınıf taksimi filan yoktuElifbeyi ,amme`yi her şeyi bir ağızdan okuyor,rakamları bir ağızdan sayıyor,bir ağızdan ilahi soyluyorduk Butun dersimiz sıkıcı genellikle bir bestenin asla manalarını anlamadığımız gufteleriydi Hoca Efendi,ak sakallı,uzun boylu,bağırtkan bir ihtiyardı Yaz kış, her zaman cuppesiz abdest almaya hazırlanmış gibi kolları, pacaları cıplak, sıvalı,yerinde otururdu Oğleden sonra Carşı Camiini supurmeye gidip sonra hic gelmeyen kalfa daha gencti Muezzinlik de yapıyordu Bize şeker, leblebi, keciboynuzu, ciğdem gibi şeyler satardı
Gonenden geldiğimiz gunden beri her gun okula devam ediyordum En başta gelen zevkim falaka tutmak!Fakat bir gun Hakim Efendi ile setre pantolonlu,asık suratlı biri geldi
Kaymakam Bey!Kaymakam Bey! dediler
Sakalsız esmer, uzun boylu, aksi birisi Kapıdan girdiği anda Hoca Efendinin işareti uzerine hepimiz ayağa kalktık Birisi cağırıyormuş gibi elini, başını sallayarak biri yerimize oturttu Hepimizi tek tek gozden gecirdi Bir kacımızı okutmak istedi Oysa bizler tek ağızla, ahenksiz okuyamazdık Yuzunu buruşturdu Yere baktı ve başını salladı Sonra gozlerini Hoca Efendinin başında asılı duran falakayı dikti, baktı baktı Sanki omrunde ilk defa bir falaka goruyormuş gibi dikkat kesilerek oylece baktı Dondu, selam vermeden cıkarken:
Biraz dışarı gelirmisiniz, Hoca Efendi? dedi
Hoca Efendi korkarak an duruyor gibi kollarını onune kavuşturarak yurudu Hakim Efendi ile kaymakamın arkasından bahceye cıktı Dışarıda ne konuştuklarını bilmiyorduk Ama falaka ertesi gun yine yoktu
Falaka yasak olmuş diyorlardı Sozde, Kaymakam Bey etmiş!
Dayak korkusu kaldırılınca bizler kırk cocuk, oyle azdık, oyle kudurduk ki Ne yaptığımızı bilmez hale geldik, artık hic hocayı dinlemiyor, yuzune leblebi atıyor, yalvartıyorduk
Dayaksız bizi okutamayacağını anlayan Hoca Efemdi, nihayet yine bir gun falakayı cıkardı Bu defa baş ucuna asmadı, oturduğu minderi arkasına gizledi Fakat şimdi kim kabahat ederse, eskisinden daha fena dovuyordu
Cok iyi hatırlıyorum; kırk cocuk, hepimiz birliğiz Aramızda bizi ele veren birisi cıkmıyor Hoca Efendiye karşı tek bir vucut gibi hareket eder olmuştuk Bir gun bahcede soz birliği ettik İceride hepimiz birden esnemeye başladık Hoca Efendi de esnemeye başladı Zavallı ihtiyar oracıkta uyuyuverdi O zaman yerimizden kalkıp rahlenin uzerindeki enfiye kutusu aldık, hepimiz cektik Butun mektebin icinde bir hapşırmalar başladı Hoca Efendi gurultuden uyanınca işi anladı Enfiyesini kimin caldığını sordu Hep bir ağızdan ahenkle:
Bilmiyoruz, bilmiyoruz, dedik
Hepinizi falakaya cekeceğim
Bilmiyoruz, bilmiyoruz!
Kimse soylemeyecek mi?
Bilmiyoruz ki, bilmiyoruz ki!
Bilmiyorsunuz, oyle mi! Necip, git camiden falakayı cağır, cabuk
Beş on dakika sonra falaka geldi Korkunc bir sahne başlamıştı Sopayı biri bırakıp biri alıyordu
Artık nobetleşe falaka tutuyorduk Hepimizi sıra dayağına cektiler O gunden sonra Hoca Efendi
esneme ile hapşırmayı en buyuk kabahat sanıyordu Hele hapşırmak kazara, kendiliğinden hapşıranı, benimle eğleniyor musunuz? diye yere yıkıyor, bayıltıncaya kadar dayak atıyordu Aksi gibi benim hic durmadan esneyeceğim geliyor, hapşırmak istiyordum Birkac defa bunun icin dayak yedim Hoca Efendi dayağı bitirince burun kuvveti ile rahlesine vuruyor:
bundan sonra kim hapşırırsa şart olsun ki, oldurunceye kadar doveceğim! Diye bağırıyordu
Şart olsun, kim hapşırırsa
Şart olsun! Bu nasıl yemindi? Evde anneme sordum Başını salladı Gozlerini ac
Cok buyuk yemin! Dedi
Yalan yere bu temini eden carpılır mı?
Hayır
Ya ne olur?
Daha kotu
Nasıl?
Karısı boş duşer
Tam anlamadım Ama bu yeminin dehşetini okulda
Okulda cocuklara butun ayrıntıyla soyledim Artık hep, evli adamlar gibi,
Yalan doğru, bizde şart olsun! yemine başladık Vallahi, billahi unutuldu Hoca Efendi de artık her sabah rahlesine cokerken hic unutmuyor
Kim hapşırırsa, şart olsun,oldururum! Diye tekrarlıyordu
Bir gun oğle paydosundan sonra iceri girdik
Her zamanki gibi derin bir uğultu Ben baktım Hoca Efendi dalmış guzel guzel uyuyor
Hemen aya kalktım Cocuklara donup, şahadet parmağımı dudaklarıma goturerek:
Susunuz!İşaretimi verdim Seda kesildi Hepsi dikkat kesilmiş ne yapacağıma bakıyordu Gozume rahlenin uzerinde, kapağı acık duran bir taba kadar buyuk enfiye kutusu ilişmişti
Yavaşca yurudum,ayaklarımın ucuna basa basa yaklaştım, kutuyu aldım İcindeki enfiyelerin hepsini kitap yapraklarının arasına boşattım Kutuyu yine olduğu gibi yerine bıraktım Cocuklar cekmek icin etrafıma toplandılar
Hayır, bu defa biz cekmeyeceğiz, dedim Sonra hapşırırız Uyanır
Ya sen ne yapacaksın?
Gorursunuz
Ne yapacaksın, ne yapacaksın?
Soylemem dedim Cok guleceğiz
Oyle bir şeytanlık aklıma gelmişti ki, daha yapmadan, guluyor, katılıyordum Cocuklar da bana bakarak guluyorlardı Bizim guluşmelerimizden cıkan sese Hoca Efendi uyandı Hemen kutuya baktı İcinde enfiye yok Sinirlendi
Kim aldıysa soyleyin,şart olsun gebertirim
Hep bir ağızdan,ahenkle:
Şart olsun, haberimiz yok! dedik
Kim aldı? Soyleyiniz
Bilmiyoruz, bilmiyoruz!
Pekala, bunu size gosteririm Şimdi hapşırınca alan meydana cıkar Şart olsun, onu falakaya yıkacağım Sonra da oldurunceye kadar doveceğim
Kazara hapşıracağız diye hepimizin korkudan sesi soluğu kesilmişti
Şart olsunAh bugun icinizden biri hapşırırsaŞart olsun,oldureceğim
Ah şart olsun,biriniz hapşırırsa
Akşam yaklaştı Hoca Efendi kollarını kapatıp, coraplarını,mesini giydi Cuppesini omzuna aldı hep bir ağızdan,carpım cetvelinin tekrarından sonra ilahiye başladık En sonuna doğru yanımdaki cocuğa durterek ayağa kalktım O da kalktı Ellerimizi kaldırdık Hoca Efendi bağırdı:
Ne var?
Abdurrahman Celebiyi hazırlayalım mı?
Haydi, ama cabuk!
Kapıdan cıktık Her akşam Hoca Efendinin izin verdiği iki cocuk onceden cıkar, eşeğin yularını, semerini vururdu
Taş mereni hızla indik Abdurrahman Celebi yiyemediği otların uzerine uzanmış yatıyordu Tekmeleyerek yerinden kaldırdık Yularını, semerini vurduk Artık ilahi sesleri kesilmişti Ben cebimden ici enfiye dolu kağıt boruları cıkardım Usulca eğildim Abdurrahman Celebi bir şey anlamıyordu Bu borulardan bir tanesini butun kuvvetimle burnuna ufledim Genzine bir tabanca sıkılmış gibi şaha kalktı İkinci boruyu ufleyemedim Yularından sıkıca tuttum Sıcrata sıcrata taş merenin onune doğru goturdum Oteki cocuk yanımdan geliyor,gulmemek icin sıkı sıkı eliyle ağzını tutuyordu Hoca Efendi cuppesini giymiş, ağır başlıkla,yavaş yavaş merenlerden iniyordu Cocukların hepsi bir kuş dizisi gibi arkasından iniyorlardı Eşek şaha kalkıyordu
Ne olmuş bu hayvana?
Bilmem efendim, uyuyordu
Gemini yanlış vurmuşsunuz
Hayır
Getirin bakayım
Butun cocuklar da hayretle bakıyordu Eşeği taş basamağa yaklaştırdım Tam bu esnada Abdurrahman Celebi nezleye tutulmuş bir insan gibi Pişih pişih diye başını sarstı, butun cocuklar kahkahaya başladı Hoca Efendi şaşırdı Enfiyenin etkisiyle Abdurrahman Celebi habire hapşırıyordu Ben sanki hicbir şeyden haberim yokmuş gibi:
Sizinle eğleniyor efendim, dedim Halt etmişsin Daha da kustahlaştım: Bunu da falakaya yıkmalısınız O,o hayvan
Kahkahalarla katılan cocuklar:
Falaka, falaka diye bağrşıyorlardıBen onlardan cesaret alarak dedim ki:
Ama Hoca Efendi, bu gun okulda, Kim hapşırırsa, şart olsun falakaya yıkacağımdediniz Eğer Abdurrahman Celebiyi affederseniz karınız boş duşer
Cocuklar, ders gibi bir ağızdan ve ahenkle:
Karınız boş duşer! Karınız boş duşer diye haykırıyorlardı
Hoca Efendi bir an şaşırdı
Bineceği zamanlar, Oh benim Abdurrahman Celebi, oh benim Abdurrahman Celebi! diye diye sevgiyle okşadığı eşeğine dehşetle baktı Kapının yanından cocuğun biri iceri koşmuş falakayı, değneği cıkartmıştı Abdurrahman Celebicik duzensiz aralıklarla durmadan hapşırıyordu, burnunu yere surmek istiyordu
Falaka, değnek, elden ele Hoca Efendinin onune kadar geldi Cocuklar gulmekten katılıyorlardı Karınız boş duşer! Karınız boş duşer! diye ahenkle durmadan tekrarlıyorlardı Cocuklara mı, eşeğe mi, neye kızdığını bilmeyen Hoca Efendi,elinde olmadan:
Yıkınız! emrini verdi
Belki yirmi cocuk Abdurrahman Celebinin başına uşuştu Uzun bir uğraşmadan sonra yere yapıştırdık! Arka ayaklarını falakaya taktık Hoca Efendi sopayı eline aldı Nallar gibi tak tak vurmaya başladı Eşek debeleniyor, cocuklar bağırıyor, guluyor, naralar atıyorlardı Muthiş bir gurultu Ansızın arkadan bir cocuk:
Kaymakam Bey! diye bağırdı
Hepimiz sustuk Yuzumuzu avlu kapısına cevirdik; siyah pantolonlu, kırmızı fesli, ekşi suratlı bir adamSağında solunda birer koltuk gorevlisi, dimdik oylece duruyordu Ne oluyor, Hoca Efendi? diye sordu
Hoca Efendi fena halde şaşaladı Onune baktı Değnek elinden duştu Falakayı tutanlar ise bıraktılar Kurtulan, urkmuş zavallı eşek cifte ata ata, kestane ağaclarının altına doğru kacıyor,avazı cıktığı kadar anırıyordu Kaymakam avluya girdi Yavaş yavaş yurudu Okulun onune geldi Kaşlarını catarak hiddetle tekrar sordu:
Hoca Efendi fena halde şaşaladı Onune baktı Değnek elinden duştu Falakayı tutanlar ise bıraktılar Kurtulan, urkmuş zavallı eşek cifte ata ata, kestane ağaclarının altına doğru kacıyor,avazı cıktığı kadar anırıyordu Kaymakam avluya girdi Yavaş yavaş yurudu Okulun onune geldi Kaşlarını catarak hiddetle tekrar sordu:
Ne yapıyordunuz?
Şey efendim
Hoca Efendi kekeliyordu
Ne?
Şart etmiştim
Ne demek?
Hapşıran icin
Ne hapşıranı?
Eşek hapşırdı
Eşek mi hapşırdı?
!
!!!
Cocuklar, hem hapşırıyor, hem guluyordu Kaymakam, ağır başlılığına dokunan bu arsızlığa hiddetlendi Isıracak gibi dişlerini gostererek:
Defolun bakıyım oradan, terbiyesizler! dedi
Biz korktuğumuz icin, hemen sustuk
Sonra şaşkın,perişan halde yere bakan Hoca Efendiye dondu:
Benimle beraber geliniz
Kaymakam onde, koltuk gorevlileriyle Hoca Efendi arkada, cıkıp gittiler
Bu olup bitenlerden sonra, okulda ne falaka gorduk, nede Hoca Efendiyi!
Şimdi kimi hapşırırken gorsem,kucukken yaptığım bu tuhaf muzipliği hatırlarım Gulumserim Kalbimde belirsiz tuhaf bir acı sızlar Benim yaptıklarımdan dolayı hocalıktan kovulan, ihtimal ac kalan bu ak sakallı,fakır ihtiyarın zavallı hayali karşıma dikilir Aradan zaman gectikce hafifleyecek yerde, daha da buyuyen bir vicdan azabı duyarım
Fakat
Fakat, bunun gibi, hayattaki her gulunc şeyin altında gorunmez bir acı gercek yok mudur?
imagesomerseyfettinfalakaozeti5af9b389d22bf