Son Konu

Omer Seyfettinden Kısa Hikayeler

bilgiliadam

Yeni Üye
Katılım
16 Ağu 2017
Mesajlar
1,516,397
Tepkime
42
Puanları
48
Credits
-46,831
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Omer Seyfettin Hikayeleri Kısa,




Omer Seyfettin Hikayeleri ,




Başını Vermeyen Şehit
(Omer Seyfettin)

Yarın arifeydi Obur gunku bayram icin hazırlanan beyaz kurbanlar, kucuk Grigal palankasının etrafında otluyorlardı Karşıda Yarım mil otede Toygun Paşanın son kuşatmasından cılgın kışın hiddeti sayesinde kurtu lan Zigetvar Kalesi, sonmuş bir yanardağ gibi, simsiyah duruyordu Hava bozuktu Ufku, kuflu demir renginde, ağır bulut yığınları eziyor, suru suru gecen kargalar tam hisarın ustunden ucarken sanki gizli bir kara haber go turuyorlarmış gibi, acı acı bağırıyorlardı Palanka kapı sının sağındaki beden siperinde sahipsiz bir golge kadar sakin duran Kuru Kadı yavaşca kımıldadı; ikindiden be ri rutubetli ruzgarın altında duşunuyor, uzakta, belirsiz sisler icinde suzulen kurşuni kulelere bakıyordu Bunla nn hepsi Turklerin elindeydi Yalnız şu Zigetvar yıkılmaz bir olum seddi halinde “Kızılelma yolunu kapatı yordu

Hisardakiler zayıflardan, bekcilerden, hastalardan, ihtiyar sipahilerden ibaretti Hepsi yuz on uc kişiydi! Duşman, galiba oteki palanka lardan cekiniyordu: Yoksa burasını bırakmaz, mutlaka almağa kalkardı Biraz eğildi İnce yosunlu, soğuk sipe re dirseklerini dayadı Aşağıya baktı İki uc asker beyaz koyunların arasında dolaşıyordu Bir tanesi karşısına gectiği iri bir kocu, başına dokunarak kızdırıyordu, tos vuruyordu Oburleri, elleri silahlarında, bu oyunu seyre diyorlardı Bağırdı:

Oynamayın şu hayvanla Askerler, başlarını tepelerden gelen sese doğru kal dırdılar Kuru Kadıdan hepsi cekinirlerdi Gayet sert, gayet titiz, gayet sinirli bir adamdı Adeta deli gibi bir şeydi Sabahtan akşama kadar namaz kılar, zikreder, geceleri hic uyumazdı Daha yatıp uyuduğunu kalede goren yoktu Vali Ahmet Bey ona “bizim yarasa derdi Zavallının sabahı bekleme denilen hastalığını kerame tine de yoranlar vardı Tekrar bağırdı:

Haydi, artık akşam oluyor, iceri alın onları Askerler koyunları toplamağa başladılar Kuru Ka dının dirsekleri acıdı Doğruldu Tekrar Zigetvara bak tı Ust tarafındaki gol, kirli bakır bir levha gibi yeri kaplıyordu Kargalar, havaya boşaltılmış bir cuval can lı komur ellemeleri gibi karmakarışık geciyorlar, sukUtu parcalayan keskin, sivri sesleriyle gaklıyorlardı Kalbinde ağır bir elem duydu “Hayırdır inşallah dedi Canı o kadar sıkılıyordu ki Elleri arkasında, başı onune eğik, bastığı siyah kaplama taşlarına gormez bir dikkatle bakarak yavaş yavaş yurudu Derin bir karan lık kuyusunu andıran merenin dar basamaklarında kayboldu Arife sabahı, herkes uyurken, o, her vakitki gibi yine uyanıktı! Mescit odasının onundeki taş yalakta, iki buklum, abdestini tazeliyordu Giden gece, daha golge den eteklerini toplayamamıştı Bahceye cıkan kapı ke merinde asılı kandil, sonuk ışığıyla, duvarları titreti yordu

Hey, cavuşbaşı Hey! Elindeki ibriği bıraktı Kulak kabarttı Bu, kulede ki nobetcinin sesiydi Kolları sıvalı, ayakları cıplak, ba şında takke, hemen yukarı koştu Merende cavuşa rastgeldi Onu itti Yurudu Nobetcinin yanına atıldı:

Ne var?

Kaleden duşman cıkıyor Erguvani bir esmerlik icinde siyah bir kaya gibi du ran Zigetvara baktı Bu kayadan yine koyu, uzun bir karartı suzuluyor, palankaya doğru akıyordu

Bize geliyorlar dedi: Cavuşa dondu:

Haydi, gazileri uyandır Kurban bayramını bu gunden yapacağız Koş Bana da cabuk topcuyu gonder Cavuş, bir eliyle bakır tolgasını tutarak, koştu Merene daldı Kuru Kadı, uzakta, kara yerin ustun de daha kara bir leke gibi yavaş yavaş ilerleyen duş man alayına dikkatle baktı Gozlerini kuculttu, buyult tu Onlerinde birkac top da surukluyorlardı Binden fazla idiler Halbuki hisardaki gaziler? Kendisiyle bera ber yuz on dort kişi “Ama, yine haklarından geliriz! dedi Uyanan, yukarı koşuyordu Hisar kapısının iyice bağlanmasını emretti Sarığını, cubbesini, kılıcını, tufe ğini getirtti İhtiyar topcu gelince, ona da, hemen “ha ber toplarını atmasını soyledi Bu bir adetti Taarruza uğrayan bir palanka hemen “İşaret topu atarak etra fındaki kuleleri imdadına cağırırdı Biraz sonra duşman hisarın onunde, harp duzenine girmiş bulunuyordu Zaplar başsız, gur ejderha yavru ları gibi siyah ağızlarını bedenlere cevirmişti Turkce bağırdılar:
Size teklifimiz var Elcimizi iceri alır mısınız? Kuru Kadı:

Alırız Gonderin, gelsin! cevabını verdi Bedenler, kalkanlı, tufekli, oklu gazilerle dolmuştu Palankanın ruhu, neşesi, keyfi olan iki arkadaş, bu es nada tuhaf tuhaf laflar soyleyip yine herkesi gulduru yordu Bunların ikisine de “deli derlerdi: Deli Mehmet, Deli Husrev Serhatın muharebelerinde, hayale sığ mayacak yararlılıklarıyla masal kahramanlan gibi ina nılmaz bir şohret kazanan bu iki deli, hicbir nizama hicbir kayda, hicbir disipline girmeyen, dunya şerefin de gozleri olmayan Anadolu dervişlerindendi Her zaferden sonra kumandanlar onlara rutbe, hilat, muras sa kılıc gibi şeyler vermeye kalkınca gulerler: “İstemeyiz, fani vucuda kefen gerektir Hilat nadanları sevin dirir derler, hak uğrundaki gayretlerine ucret, mukafat, ovgu kabul etmezlerdi Harp onların bayramıydı Tufekler, oklar, atılmağa; toplar gurlemeğe; kılıclar, kalkanlar şakırdamağa başladı mı, hemen coşarlar, kendilerinden gecerler; naralar savunarak duşman saf larına saldırırlar alevi gozlerle takip edilemeyen bi rer canlı yıldırım olup tutuşurlardı Kuru Kadı, onların herkesi gulduren munakaşala rını, sacma sapan sozlerini gulumseyerek dinlerken, el ciyi yanına getirdi, iki deli de sustu Herkes kulak ke sildi Bu elci Turkce biliyordu Kustahca tekliflerini soyledi Palankayı saran Zigetvar kumandanı Kıracindi Yanında iki bine yakın savaşcısı vardı Grijgalin “Vire ile verilmesini istiyordu Ateşe, nura, haca, İncile, Ze bura yemin ediyor; cıkıp giderlerken muhafızlara hic bir ziyanı dokunmayacağına dair soz veriyordu Kuru Kadı:

Pekala! Haydi git Biz aramızda anlaşalım, ka rarımızı size oğleden sonra bildiririz! diye elciyi aşağı gonderip kapıdan attırdı Sonra etrafındakilere dondu Şoyle bir goz gezdirdi Sırtının hafıf kamburu iceri ce kildi:

İşittiniz ya, gaziler! dedi, Kıracin haini bizim yuz on kişiden ibaret olduğumuzu anlamış uzerimize iki bin kişi ile geldi Teklif ettiği “Vireyi kabul etmek iste yenler varsa ellerini kaldırsın! Kimsenin eli kalkmadı

Oyleyse hazır olalım Haydi Bir gurultudur koptu;
Hazırız
Hepimiz, hepimiz
Hepimiz, hepimiz hazırız
Kılıclarımız, kalkanlarımız yağlı
Yatağanlanmız keskin
Bugun nusret bizim

Amin, amin Kuru Kadı, “Ey alemlerin rabbi diye ellerini kaldır dı Bir duaya başlayacaktı Deli Mehmet yalın kılıc kar şısına dikildi Palabıyık, gok gozlu, geniş beyaz cehresi, yeni doğmuş bir ay gibi parlıyordu:

Duayı bırak, efendi dedi, gaza duadan faziletli dir Gel Lutfet Bize şu kapıyı ac Kalbindeki korkuyu at İşte hepimiz hazırız Şu ayağımıza gelen gaza fırsa tını kacırmayalım Kuru Kadının elleri aşağı duştu Deli Husrev de ar kadaşının yanına sokulmuştu Butun gaziler bu iki de linin arkasına uşuştu Sanki hepsi bir anda deli oldu lar bir ağızdan

Ac bize kapıyı, ac diye bağırmaya başladılar Kuru Kadının iri patlak gozleri yaşardı Yuzu sap sarı oldu Uzun siyah sakalı kımıldadı İki deliyi bile titreten, butun gazilerin saclarını urperten ilahi bir ağıt ahengi kadar etkili sesiyle haykırdı

Meydan erleri! Ey mertler! Padişahımız Suley man Gazi aşkına şu sozumu dinleyin Benim muradım sizi gazadan engellemek değildir Bugun can, baş feda olsun Ozellikle yarın kurban bayramı Fakat bakınız maksadım ne? Bugun cuma hem de arife Bugun hacılarımız Arafatta, diğer muminler camilerde bizim gibi gazilerin zaferi icin dua etmekteler Bunda şup hesi olan var mı?

Hayır
Hayır, asla
Hayır

O halde munasip olan budur ki, biz de namazla rımızı eda edelim Gozlerimizin yaşını dokelim Dua edelim Birbirimizle helallaşalım Sonra gazaya girişe lim Kalanlarımız gazi, olenlerimiz şehit olsun! Dunya da iyi nam ile anılalım Ahirette peygamberimizin ale mi dibinde toplanalım Ne dersiniz?

Hay hay!
Uygun

Pekala! Gazilerin hepsi buna razı oldu Oğleye kadar durdu lar Abdest aldılar, namaz kıldılar, tekbir cektiler, helal laştılar Kıracinin askeri, sardıkları palankadan yukse len derin uğultuyu hep teklif ettikleri “Vire munakaşa sının gurultusu sanıyorlardı Ansızın, uzaktaki Turk kulelerinden atılan “işaret topları işitildi Bu, “Biz, dortnala geliyoruz demekti Kuru Kadı eliyle hisarın kapısını actı Grijal gazileri “Allah, Allah naralarıyla muthiş bir taşkın deniz gibi fışkırdılar İki koldan hucum olunuyordu Kollardan bi risine Deli Husrev, birisine Deli Mehmet baş olmuştu Ovada, Grijgale gelen yollardan bir toz dumanıdır kalkıyordu Nice bin atlı imdada koşuyor sanılırdı Duş man, bu hali gorunce şaşırdı İki ateş arasında kaldığı nı anladı Halbuki toz duman icinde yaklaşan ancak beş on gaziydi Bozgun başladı Deli Mehmetle Deli Husrevin takımları duşmanı kacırmamak icin iyice sarıyordu

Kara Kadı cubbesini atmış Elindeki kılıc, cesaretlendirdiği gazileri arkasın dan yuruyordu Deli Husrev, bir sarhoş gibi Kıracinin alayına dalmış kesiyor, kesiyor inanılmaz bir cabuk lukla kacanlara yetişiyor, ikiye biciyordu Kuru Kadının gozleri Deli Mehmeti aradı Bakındı, bakındı Goremedi Acaba o muydu? Yureği ağzına geldi Duşman safı na karışıp kaynaşan kolun arkasında iri bir vucut yere uzanmıştı Elli altmış adım kadar kendisinden uzaktı Siyah, yuksek atlı bir şovalye, uzun bir kargıyı bu uzanmış vucuda saplıyordu Durmadı İlerledi Koşar ken ayağı bir taşa takıldı Yuvarlanıyordu Kılıcı ile fır ladı Hemen toplandı Kalktı Duşen kılıcını aldı Doğ ruldu Koşacağı tarafa baktı Şovalye atından inmiş, kargıladığı şehidin başını teninden ayırmıştı Bu anda, bu kestiği baş elinde, yine siyah bir şeytan gibi şahla nan atma sıcradı Kacacaktı Kuru Kadı, butun kuv vetiyle ona yetişmek icin koşarken, baktı ki sol ilerisin de Deli Husrev kalkanını sallayarak, avazı cıktığı kadar bağınyor,

Mehmet, Mehmet! Canını verdin! Başını verme Mehmet ! Bu nara o kadar muthiş, o kadar tesirli, o kadar ya nıktı ki Kuru Kadı: “Vah Deli Mehmetmiş! diye ol duğu yerde dikildi kaldı Durur durmaz, o an, kırk adım kadar yaklaştığı kesik başlı şehidin yerden fırladığını gordu Nefesi tutuldu Şaşırdı Bu başsız vucut ucar gi bi koşuyordu Kendi kellesini goturen zırhlı şovalyeye yetişti Eliyle oyle bir vuruş vurdu ki Lanetli hemen yuksek atından tepesi ustu yuvarlandı Goturmek iste diği baş elinden yere duştu Deli Mehmetin başsız vu cudu canlıymış gibi eğildi Yerden kendi kesik başını al dı Hemen oracığa yorgun bir kahraman gibi, uzanıver di Bunu Kuru Kadıdan başka kimse gormemişti Her kes kacan duşmanı kovalıyordu Yalnız Deli Husrev,

Yuzun ak olsun, ey yiğit! diye bağırdı Sonra Ku ru Kadıya doğru koşarak sordu
Nasıl, gordun mu bu civanı?
Gormedin mi? Kuru kadı sesini cıkaramadı Gorduğu harika onu dondurmuştu Olduğu yerde oyle dimdik kaldı Sanki olmuştu Deli Husrev, onu hızla sarstı
Ne durursun be can! Ne olsun, haydi gazaya Duşman kacıyor Deli Husrevin kalkması Kuru Ka dıyı baştan can verdi, “Allah Allah diyerek ileri atıldı Mucahitlere karıştı Cenk akşama kadar surdu Er meydanının kanlı yuzune “gece siyah saclarını dağıtırken cağırıcının;

Gaziler hisara! Sesi duyuldu Donen gaziler icinde kılıcından kan lar damlayan Kuru Kadı, birkac sipahi ile dışarda kal dı Yaralıları taşıttı Şehit olanları saydırdı Bunlar tam ondokuz kahramandı: Duşman altmış dort ceset bı rakmış, diğer olulerinin hepsini kacırmıştı Kuru Kadı sabahtan beri yemek yememiş, su icmemiş, durup din lenmemişti Toplattığı şehitleri hisarın onundeki mey dana yığdırdı Şehit Deli Mehmetin cesedini kendi bul du Kesik başı koltuğunda, uyur gibi, sakin yatıyordu Olduğu yerde gomdurdu Sonra yanındakileri savdı Bu taze mezarın başına coktu

Ezberden “ Yasin okumağa başladı Dışarılarda kimse yoktu, yalnız uzakta palan ka kapısındaki nobetci dolaşıyordu Kuru Kadı okur ken, onundeki mezarın birden yeşil yeşil nurlarla tu tuştuğunu gordu Sesi kısıldı Dudaklarını oynatamadı Ceneleri kitlendi Bu yeşil nurun icinde Deli Mehmetin kanlı boynuna sarılmış beyaz kanatlı bir melaike, hem onu nurdan elleriyle okşuyor, hem acık alnını opuyor du Bu sıcak, bu yeşil nur buyudu, taştı, butun alem bu nurun icinde kaldı Kuru Kadının gozleri kamaştı Ru hu yandı Kendinden gecti Onu, daha ilk defa boyle derin bir uykuya dalmış goren yoldaşları zorla kaldırdılar Koltuklarına girdiler:

Haydi, kapı kapanacak dediler, iceri gir Kuru Kadının dili tutulmuştu Cevap veremedi Sarhoş gibi sallana sallana hisara girdi Hala titriyor du Palankanın icinde Deli Husrevin menzilinden ge cerken durdu Kulak verdi; ağlıyor mu, inliyor mu di ye Hayır, Deli şıkır şıkır atını kaşağılıyor, keyifli bir Turku soyluyordu Seslendi:

Husrev
Efendim? Kapı acıldı Kaşağı elinde, kolları, pacaları sıvalı, başı kabak Deli Husrev daha Kuru Kadı bir şey sor madan,
Gordun mu Deli Mehmetin zevkini? dedi
Siz de benim gibi buradan gordunuz mu?

“Gozluye hotti gizli yoktur! Kuttedek kapıyı, kapadı Yine Turkusune başladı Kuru Kadı palankada sabahı dar etti Guneş doğ madan, Deli Mehmetin mezarına koştu Artık butun gunlerini bu mezarın başında geciriyordu Bu mezarın daimi ziyaretcisi oldu Buyuk bir taş yontturdu Yazdır dı Başına diktirdi Beş vakit namazlarını bile cemaati ne bu kabrin başında kıldırmak isterdi Artık ne hacet dilese, ona nail oluyordu Grijgalde, komşu palankalarda Kuru Kadı icin “De li oldu diyorlardı Her an “sonsuzluk badesini icmiş ezeli bir sarhoş gibi nihayetsiz bir kendinden gecme, sonsuz sınırsız bir şevk, sukUn bulmaz bir heyecan icin de yaşıyordu Fakat nasıl “deniz canağa sığmazsa, onun buyuk sırrı da ruhuna sığmadı Taştı

Huruc gunu gorduğu harikayı herkese anlatmağa başladı Hatta daha ileri gitti, cok iyi okuduğu “Mevlidi Şerif lisanıy la o gun gorduğunu yazdı Yuzlerce beyitlik bir destan duzdu Ama o eski şevki kayboluverdi Ruhuna koyu bir karanlık doldu Kalbine acı bir ağırlık coktu Artık De li Mehmetin yeşil nurdan mezan icinde surduğu ilahi zevki goremez oldu Bu mahrumiyet onu delirtti Ye mekten icmekten kesildi Bir gun, yine perişan kırlarda dolaşırken Deli Husreve rastgeldi Meğer o da gezini yormuş Elindeki yayıyla yavaşca Kuru Kadının arkasına dokundu

Ahmak, dedi, niye gorduğunu halka soyledin? Adam gorduğunu kaale gecirirse kazandığı hali kaybe der Eğer sussaydın, gorduğun keramete olunceye ka dar şahit olacaktın Kuru Kadı yere diz coktu, ağlamaya başladı:

Cok perişanım diye inledi, lutfet Gel, beni gaflet uykusundan uyandır Benim o gornuş olduğum durum ne hikmettir? İcinde benimle senden başka onu goren oldu mu?

Bir goren daha var O “can herkese gorunmez
Kimdir?
Bilemezsin
Başkaları gormedi de, biz ikimiz nicin gorduk?

A şehitlik mujdesidir! İkimiz de mutlaka şehit duşeceğiz!

Kuru Kadı, gittikce oyle serseri, oyle perişan, oyle berbat oldu ki kendisini o kadar seven Vali Ahmet Bey bile Budinden gelince, onun hallerine dayanamadı Nihayet “bu deli bir kişidir Palankada hizmetinden is tifade olunamaz diye geriye gondermeye mecbur oldu Aradan epey zaman gecti Serhadde değil, hatta Grijgal hisarında bile herkes Kuru Kadıyı unuttu Yalnız yazdığı destan okunuyor, hic unutulmuyordu On iki sene sonra

Zigetvarın zaptı akabinde yaralılar toplanırken, meşhur kahraman Deli Husrevin bir gulleyle parcalan mış cesedi yanında, uzun boylu, ak saclı, ak sakallı, yeşil cubbeli bir şehit buldular Kıbleye yuzukoyun uzanmış yatan bu şehidin buyuk, yeşil sarığı, henuz bo zulmamıştı Uzerinde hicbir silah yoktu Yarası nere sinden olduğu belli değildi Gunlerce suren kuşatma es nasında hic kimse boyle bir adam gormemişti İnceden inceye araştırma yapıldı Kim olduğu bir turlu anlaşıla madı

O vakit bircok gazilerin “ gayb ordusundan imdada gelmiş bir veli sandıkları bu şehit, acaba, Grijgal hisarının o eski deli kadısı mıydı?
 
Üst Alt