13 Nisan 1914 yılında İstanbul ’da doğan Orhan Veli, 1932 yılında Ankara Gazi Lisesi ’ni bitirdi daha sonra 1935'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü ’ndeki öğrenimini yarıda bıraktı, Ankara ’ya giderek PTT Umum Müdürlüğü ’nde çalıştı (19361942), Milli Eğitim Bakanlığı Çeviri Bürosu ’na memur oldu (1945), oradan ayrılınca (1947) Yaprak Dergisi'ni çıkardı (1 Ocak 1949 ’dan 15 Haziran 1950 ’ye dek 28 rakam çıktı, Son Yaprak adlı özel bir sayı ölümü üstüne arkadaşları kadar çıkarıldı)
14 Kasım 1950 tarihinde beyin kanamasından öldü ve Rumelihisarı Mezarlığı'na gömüldü Kişiliğini belirlenmiş eden ilk şiirlerini arkadaşları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet ’le birlikte Varlık Dergisi'nde yayımlamaya başladı, büyük bir alaka fark etti; sağlığında kendinden çok bahsettiren şair oldu Şiiri bir takım kalıp ve klişelerden, şairanelikten, yıpranmış benzetmelerden kurtararak, daha kısa daha kolay bir şekle soktu; yalın bir millet dili kullandı, gündelik sözlerle zaman zaman, büyük yergi ve espriden faydalanarak, gündelik yaşantılar üstüne yazdı
Bayrak
Ey bir muharebe meydanında
Avuçları kanımla dolu,
Kafası gövdemin altında,
Bacağı kolumun üzerinde,
Cansız uyuyan insan kardeşim!
Ne adını biliyorum,
Ne günahını
Olasılık aynı ordunun neferleriyiz,
Ihtimal düşman
Belki de tanırsın beni
Ben İstanbul' da şarkı söyleyen
Tayyareyle Hamburg' a düşen,
Majino' da yaralanan,
Atina' da açlıktan ölen,
Singapur' da esir edilenim
Alınyazımı kendim yazmadım
bununla beraber biliyorum,
O yazıyı yazanlar değin olsun,
Çiçekli dondurmanın tadını,
Cazbant sesindeki sevinci,
Meşhur olmanın azametini
Sen de nimetler tanırsın biliyorum;
Çaydan, simitten,
Kalınca bir paltodan gayrı
Zeytinyağlı enginar, kremalı keklik
Bir bardak
Black And White viski,
Kıl pranga kızıl çengi bir esvap
Yirmi yıllık çalışmanın
Bir kurşunluk hükmü varmış,
Hayata
Harkof bölgesinde atılmakmış nasip;
Aldırma
Biz bir bayrak getirdik buraya değin;
Onu da ileriye götürürler;
Şu dünyada topu topu
İki milyar kişiyiz,
Birbirimizi biliriz
Sıcacık Kapı
Nedir bu geceyle gelen birsam?
Duyuyorum serzenişlerini
Karanlıkta ağzının yerini
Arıyor deli gibi hafızam
'Yanıyor unutulmuş tütsülük
Yine gecenin içinde sesiz'
Hatıralarla kabaran deniz,
Doluyor ruhun oluklarından
Işık yağıyor doğan geceden;
Nasıl diriliş bu, neden sonradan?
Bu rüya gibi geceden daha sonra
Gidecek mi o maziden gelen?
Seziyorum senelerce susan
Ruhumda taptaze bir geriniş
Sonuna vardığım çölden geniş
Ayaklarıma acılan umman
Butun mevsimlerimin üstüne
Geriliyor bembeyaz bir kanat
Gelip durdu bundan böyle işte yaşam
Bana defalarca onu vadeden güne
Artık ölümsüz refah deminin
İçebilirim sırlı taşından
Girmek üzereyim dar kapısından
O eski rüyalar âleminin
Ekmek
Dilimin ucunda bir eski arkadaş adi,
Unutulmuş şekilleri taşıyan bulutlar;
Bir gökyüzü genişliğiyle ruhuma dolar
Otların içine sırtüstü yatmanın tadı
Avucumda sıcaklığını duyduğum ekmek;
Üstümde hatırası kadar hoş sonbahar;
O bembeyaz, o tertemiz bulutlara dalar
Düşünürüm bir çocuk türküsü söyleyerek *