Son Konu

Oscar Wilde Masalları

bilgiliadam

Yeni Üye
Katılım
16 Ağu 2017
Mesajlar
1,516,397
Tepkime
42
Puanları
48
Credits
-46,831
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Oscar Wilde Masal Kitapları


Oscar Wilde Mutlu Prens ve Diğer Masallar

Oscar Wilde'nin Mutlu Prens ve Diğer Masallar isimli tek kitabı vardır

imagesoscarwildemasallari5af9c1f9b554b

19 yuzyılın yarattığı en buyuk yazarlardan biri olan Oscar Wilde, unlu romanı Dorian Gray'in Portesi'nin yanında, geride bıraktığı olağanustu masallarıyla da tanınır Daha cok yetişkinler icin kaleme alınmış bu masallardaki yaratıcılık, şiirsellik ve temalar zihni allak bullak edecek kadar şaşırtıcıdır Cumle cumle okunarak tadına varılacak kadar lezzetli olan bu masallar aynı zamanda tekrar tekrar okunacak kadar da yoğundur

Bir yanıyla her zaman son derece ozgun olan masallardan bazıları bir yanıyla da sanki Bin Bir Gece Masalları'ndan alınmış gibidir En az onlar kadar etkileyici, en az onlar kadar renklidirler Şiirselliği, son derece doğal gibi gorunen; hicbir engelle karşılaşmadan, tokezlemeden akıp giden bir anlatıma donuşturen ve zaman zaman ince bir mizahla susleyen Oscar Wilde'ın Mutlu Prens ve Diğer Masallar'ı kelimenin tam anlamıyla buyuleyici bir guce sahiptir


OSCAR WILDE BULBUL VE GUL MASALI

Genc Oğrenci, Al bir gul gorursem, benimle dans edeceğini soyledi Ama butun bahcemde bir tek bile al gul yok,diye ağlıyordu
Bulbul, Karameşe'nin icindeki yuvasından bunu duydu, yaprakların arasından bakıp merak etti
Genc, ağlayarak, Butun bahcemde bir tanecik al gul yok!diyordu; gozleri yaşla doluydu; Ah şu mutluluk ne hicten şeylere bağlı! Butun akıllı insanların yazdıklarını okudum, felsefenin butun gizlerine erdim de gene al bir gulun yokluğu yaşamımı altust ediyor
Bulbul, İşte sonunda gercek aşığı buldum,dedi, Hic tanımadığım halde gecelerce onun icin şakıdım, gecelerce onun destanını yıldızlara okudum, şimdi kendisini goruyorum Sacları sumbul gibi koyu; dudakları yureğinin titrediği gul gibi al Ama tutku, yuzunu fildişi gibi soldurmuş, uzuntu alnına damgasını vurmuş
Genc Oğrenci, Prens yarın gece balo veriyor,diye soylendi, Sevgilim de gidecek Al bir gul goturebilirsem, gun ağarıncaya dek benimle dans edecek Al bir gul goturebilsem onu kollarımın arasına alacağım, o başını omzuma dayayacak, elleri de avucumun icinde kalacak Ama bahcemde hic al gul yok; demek yapayalnız bir koşede oturacağım, o da yanımdan gececek, bana hic bakmayacak, gonlum kırılacak
Bulbul, İşte gercek aşık bu,dedi, Benim şakıdıklarımın acısını o cekiyor; bana heves, ona yas Aşk şaşılacak bir şey, kesinlikle! Zumrutlerden, yakutlardan daha değerli İncilerle, lallerle değişilemez, pazara da cıkarılamaz Ne satıcılardan parayla alınabilir, ne de altın teraziyle tartılır
Genc Oğrenci, Saz takımı sayvana gecip telli sazlarını calacak, sevgilim de arpla kemanın sesine uyup dans edecek Oyle hafif dans edecek ki ayakları bile yere değmeyecek, saraylılar da cevresine uşuşecek, ama benimle dans etmeyecek, cunku ona verecek al gulum yok,diye kendisini otların ustune attı ve elleriyle yuzunu kapayıp ağladı
Kuyruğu havada kucuk bir yeşil Kertenkele, yanından hızla gecerken sordu: Niye ağlıyor?
Guneş ısınının demeti icinde titreyip duran Kelebek, Sahi, niye?dedi
Bir Papatya, yanındakine fısıldadı: Evet niye?Bulbul yanıtladı: Bir al gul icin ağlıyor
Hepsi bir ağızdan, Al gul icin mi?diye bağırdılar, Ne gulunc şey!Kucuk Kertenkele de pek alaycı bir şeydi, kahkahayla guldu
Ama Bulbul, Oğrenci'nin uzuntusundeki gizi anladı; meşe ağacında sessiz sessiz oturup aşkın gizemini duşundu
Birdenbire boz kanatlarını acıp kendini havaya bıraktı Ağaclı yamacların icinden bir golge gibi bahceyi dolaştı
Cimen tarhın ortasında guzel bir gul fidanı vardı Bulbul bunu gorunce surgunlerinden birinin uzerine kondu:
Bana al bir gul ver de, sana en guzel şarkımı okuyayım,dedi
Fakat fidan başını iki yana salladı:
Benim gullerim beyazdırdiye yanıt verdi, Denizin kopuğu gibi, dağların ustundeki karlardan daha beyaz Ama eski guneş saatinin cevresinde yetişen kardeşime git Belki istediğini o verebilir
Bulbul de eski guneş saatinin cevresinde yetişen gul fidanına gitti
Bana al bir gul ver de, sana en guzel şarkımı okuyayım,diye seslendi
Ama fidan başını iki yana salladı:
Benim gullerim sarıdırdiye yanıt verdi, Kehribar bir taht ustunde oturan deniz kızının sacları gibi sarı Tırpancılar tırpanlarıyla gelinceye dek cayırlıkta acılan altın top ciceğinden daha sarı Ama Oğrenci'nin penceresinin altında yetişen kardeşime git, belki istediğini o verebilir
Bulbul de Oğrenci'nin penceresinin altında yetişen gul fidanına gitti:
Ama fidan başını iki yana salladı:
Benim gullerim aldırdiye yanıt verdi, Kumrunun ayakları gibi al; okyanusun kovuklarında sere serpe dalgalanan mercan kanatlarından daha al Ama, kış damarlarımı kavurdu, don tomurcuklarımı kopardı, bora dallarımı kırdı Bu yıl artık hic gul veremeyeceğim
Bulbul, Butun istediğim al bir gul!diye haykırdı; Bir tanecik al gul! Onu elde etmemin hicbir yolu yok mu?
Fidan, Bir yol var dedi Ama, oyle korkunc ki soylemeyi goze alamıyorum
Bulbul, Soyle, ben korkmam,dedi
Fidan, Al bir gul istiyorsan, onu kendin ay ışığında muzikten yaratıp, kendi yureğinin kanıyla boyayacaksın Yureğini bir dikene dayayıp bana şarkı okumalısın; diken yureğini delmeli, senin can kanın da benim damarlarımdan iceri boşalıp benim olmalı
Bulbul, Bir al gul icin olum cok yuksek bir paha,diye haykırdı, Butun evrende yaşam cok değerli Yeşil koruda oturup, altın arabasında guneşi, inci arabasında da ayı seyretmek ne guzel! Karacalının baygın kokusu tatlı, koyaklara gizlenen mavi boru cicekleri hoş, kırlarda biten fundalar sevimli Fakat gene de aşk, yaşamdan ustun Sonra insan yureğinin yanında bir kuşun yureği nedir ki?
Ve boz kanatlarını acıp kendisini havaya bıraktı Bahcenin uzerinden bir golge gibi silindi, bir golge gibi ağaclı yamactan indi
Hala genc Oğrenci, bıraktığı yerde, cimende yatıyordu; guzel gozlerindeki yaşlar da hala kurumamıştı
Bulbul, Mutlu ol!diye haykırdı, Mutlu ol; al gule kavuşacaksın! Ben onu ay ışığında muzikten yaratıp kendi yureğimin kanıyla boyayacağım Buna karşılık, senden butun istediğim gercek bir aşık olman; cunku, felsefe akıllıdır ama aşk felsefeden de akıllıdır; guc korkunctur ama aşk gucten daha korkunctur Kanatları alev rengindedir, alevle boyalı vucudu vardır; dudakları bal kadar tatlı, soluğu karanfil buhuru gibidir
Oğrenci, cimenden başını kaldırıp baktı ve dinledi, ama bulbulun kendisine ne soylediğini anlayamadı, cunku o ancak kitaplarda yazılı şeyleri bilirdi
Ama Meşe ağacı anladı, uzuldu; cunku kendi dalları arasında yuva kuran Bulbul'e pek duşkundu
Bana,dedi, Son bir şarkı oku, cunku sen gidersen pek kimsesiz kalacağım
Ve Bulbul, Meşe ağacına şarkı okudu, sesi gumuş bir testiden dokulen suyun sesini andırıyordu
O şarkısını bitirince Oğrenci kalktı, cebinden bir defterle bir kurşun kalem cekip cıkardı
Ağaclıktan cıkarken kendi kendine, Bulbulun guzel bir gorunumu var, bu yadsınamaz; ama duygusu var mı? Hic sanmam Tıpkı bircok sanatcı gibi, baştan başa soyleyiş; ictenliği hic! Başkası icin ozveride bulunmaz, butun duşuncesi muzik; herkes de bilir ki sanat bencildir Gene de kabul etmek gerek ki sesinde bazı guzel ezgiler var Yazık, bunların hicbir anlamı yok; hicbir işe de yaramıyor,diyerek odasına gidip kucuk ot yatağına uzandı ve sevgilisini duşunmeye başladı, az sonra da uykuya daldı
Gokyuzunde ay gorununce, Bulbul, gul fidanına gidip goğsunu dikene dayadı Butun gece goğsu dikende ottu, buz gibi billur ay da sarkıp onu dinledi Butun gece ottu, diken goğsunden iceri girdi ve can kanı vucudundan cekildi
İlkin oğlanla kızın icinde doğan aşkı şakıdı ve Bulbul'un şarkıları birbiri arkasına sıralandıkca gul fidanının en ust surgununde yaprak yaprak nefis bir gul acıldı Once ucuk bir rengi vardı, ırmakların uzerine serilen sis gibi ucuk, sabahın ayakları gibi soluk, ilk alacakaranlığın kanatları gibi gumuştendi Bir gulun gumuş bir aynaya vuran yansıması, gumuş bir suya vuran golgesi nasılsa, gul fidanının en ust dalında acılan gul oyleydi
Ama, Gul fidanı Bulbul'e, Dikene daha sıkı yaslan,diye seslendi, Daha sıkı yaslan kucuk Bulbul, daha sıkı yaslan, yoksa gul bitmeden gun doğacak
Bulbul dikene daha sıkı yaslandı ve otuşu kat kat yukseldi, cunku erkekle kızın ruhundaki tutkunun doğuşunu şakıyordu
Ve gulun yapraklarını hafif bir pembelik burudu; tıpkı gelinin dudaklarını ilk opuşunde guveyin yuzunu kaplayan pembelik gibi Ama, daha diken gulun yureğine değmemiş, gulun yureği de beyaz kalmıştı; cunku gulun yureğini ancak bir bulbulun yureğindeki kan kızartabilirdi
Fidan, Bulbul'e, Daha sıkı yaslan,diye seslendi, Daha sıkı yaslan kucuk Bulbul, daha sıkı yaslan, yoksa gul bitmeden gun doğacak
Bulbul dikene daha sıkı yaslandı, diken de Bulbul'un yureğine değdi ve butun vucudunda bir acı urperdi Yana yana acıdı, acı acı ottu; cunku olumle tamamlanan aşkı, mezarda olmeyen aşkı şakıyordu
Nefis gul kızardı, tıpkı doğu havasının gulu gibi, yapraklarının cevresi kıpkırmızıydı, kıpkırmızı yurek, yakut gibiydi
Ama Bulbul'un sesi hafifledi, kanatları titremeye başladı, gozune bir perde geldi, şarkısı gitgide soldu, soldu, boğazına bir şey duğumlenir gibi oldu
Son coşkun bir ezgi saldı, beyaz ay işitti, tanı unuttu, gokyuzunde kalakaldı Al gul duydu, butun vucudu coşkuyla urperdi ve yapracıklarını soğuk sabah havasına serdi Yankı onu kırlardaki eflatun mağarasına taşıdı, uyuyan cobanları duşlerinden ayırdı; ırmağın sazları uzerinden esti, onlar da haberi denize goturdu
Fidan, Bak, bak!dedi, Artık gul tamamlandıAma Bulbul yanıt vermedi; cunku uzun cayırların icinde, yureğinde diken, cansız yatıyordu
Oğrenci, oğleyin penceresini acıp dışarıya, Aman ne eşsiz bir talih!diye haykırdı, İşte al bir gul! Butun omrumde hic boyle bir gul gormedim Oyle guzel ki kesinlikle uzun, Latince bir adı vardırVe uzanıp gulu kopardı
Sonra şapkasını giyip elinde gulle koşa koşa profesorun evine gitti
Profesorun kızı kapının onunde oturmuş, bir makaraya mavi ipek sarıyor, kopeği de ayağının dibinde yatıyordu
Oğrenci, Al bir gul getirirsem benimle dans edeceğinizi soylemiştiniz,dedi, İşte butun dunyanın en al gulu Bu gece tam yureğinizin ustune takacaksınız, biz dans ederken sizi nasıl sevdiğimi o anlatacak
Fakat kızın kaşları catıldı
Galiba giysime yaraşmayacak,yanıtını verdi, Sonra Saray Başyazmanı'nın yeğeni bana cok guzel bir mucevher gondermiş, herkes de bilir, mucevherler ciceklerden cok pahalıdır
Oğrenci ofkeyle, Vallahi pek iyilikbilmezmişsiniz,diye gullu sokağa fırlattı; gul oradan su yoluna duştu ve uzerinden bir arabanın tekerleği gecti
Kız, İyilikbilmez ha?diye bağırdı, Ben size bir şey soyleyim mi? Siz pek kabasınız; peki, siz kim oluyorsunuz? Bir Oğrenci parcası Eminim, ayakkabınızda Başyazman'ın yeğenindeki gibi gumuş toka bile yoktur,dedi ve sandalyesinden kalkıp eve girdi
Oğrenci dışarı cıkarken, Aşk ne de sacma bir şeymişdedi, Mantığın yarısı kadar bile yararı yok; cunku hicbir şeyi kanıtlamıyor, sonra hep olmayacak şeylerden birini soyluyor, insanı da doğru olmayan şeylere inandırıyor Doğrusu hicbir pratik yararı yok Hem bu yuzyılda pratik olmak her şeyin başı Ben gene felsefeye donup metafizikle uğraşayım,diye odasına gitti ve koskaca, tozlu bir kitap cıkarıp okumaya başladı
 
Üst Alt