Osmanlı Devletinin askeri teşkilatında, sınır bolgelerinde, duşman memleketlerine ani baskınlar tertipleyerek yıpratma harekatında bulunan hafif suvari gruplarına verilen isim
Akıncılar, bazılarının zannettikleri gibi yağma gayesiyle duşman icine giren ve hayatlarını talanla kazanan askeri bir birlik değildi Akıncıların vazifeleri, akın yapmakla kalmayıp, aynı zamanda duşmanın durumunu, yolları ve kuvveti hakkında bilgi toplamak gibi istihbarat gorevini de yerine getirirlerdi Bu gorevlerini esasa bağlayan kanunları vardı Akıncılık, babadan oğula gecerdi ve yalnızca Turklere has askeri bir sınıftı Bunlar, şimdiki askeri teşkilattaki komando birliklerine benzetilebilir
Akıncılar, harp zamanında keşif kolu hizmetini gorurlerdi Duşman arazisini dolaşıp, orduya yol acarlar ve kurulması muhtemel pusuları, ani ve suratli hareketleri ile bozarlardı Bundan başka ordunun yolu uzerindeki hububatı muhafaza, yerli halktan aldıkları esirler vasıtasıyla duşman hakkında haber toplamak ve kopru, gecit gibi yerleri emniyet altında tutmak da esas vazifeleri arasındaydı Akıncılar, genellikle asıl ordudan 45 gunluk mesafede onden giderler ve yukarıda yazılan vazifeleri yerine getirirlerdi Bindikleri atlar da, akıncıların bu hızlı hayatlarına uygun, dayanıklı ve suratli olanlardan secilirdi Sefere cıkarlarken, yedekte 45 at gotururler ve yorulan atlarını konak yerlerinde bırakırlar, donuşte, bıraktıkları atlara ganimetlerini yuklerlerdi
Akıncı birlikleri, şu şekilde tanzim edilmişlerdi: On akıncıya “onbaşı, yuz akıncıya “subaşı, bin akıncıya da “binbaşı kumanda ederdi Bu kumanda zincirini, butun kuvvetlerin başında olan “Akıncı Beyi tamamlardı Rutbeleri sancak beyi derecesinde olan akıncı beyleri, fevkalade yetkilere sahip olup, doğrudan doğruya sultandan emir alırlardı
Bir harekatın akın ismini alabilmesi icin, o sefere akıncı beyinin katılması gerekirdi; aksi takdirde bu harekata akın denmezdi
Akıncılar, merkezi bir tarzda idare olunmayıp, serhat boylarında ocaklar halinde teşkilatlanırlardı Her mıntıkanın kumandanı ayrıydı ve akıncılar mensubu oldukları kumandanların sulale isimleriyle anılırlardı Bunların en meşhurları Malkocoğlu akıncıları, Turhanlı akıncıları, Mihalli akıncılarıydı Bunların bulundukları mıntıkalar da şunlardı: Malkocoğlu Silistre’de; Turhanlı Mora’da; Mihalli ise Sofya ve Semendre bolgelerindeydi Osmanlı Devletinde ilk akıncı beyi Evrenos Beydir Saydığımız akıncı aileleri ise daha sonraki akınlarda meşhur olmuşlardır
Akıncıların devlet tarafından isimleri, eşkalleri ve iclerinde timara sahip olanların listelerini havi (iceren) defterler tutulurdu Defterler, iki nusha olarak tanzim edilir; biri merkezdeki Defterhane’de diğeri ise akıncıların bulundukları eyalet veya sancak kadılıklarında muhafaza edilir, bu yolla herhangi bir yolsuzluğa meydan verilmezdi Her akını muteakip, şehid ve malul olanların yerine cevik, iyi suvari ve kuvvetli gencler akıncı kaydedilirlerdi Akıncı kanunu uzere oncelikle babası akıncı olanlar tercih edilirdi Ayrıca akıncı kaydedilenlerin kefil gostermeleri mecburiydi
Akıncılara tahsis edilen belirli bir maaş yoktu; elde ettikleri ganimetin 15’ini (Pencik resmi olarak) verdikten sonra, kalanla gecimlerini temin ederlerdi Bazılarının ise timarları vardı (Bkz Timar) Sefere cıkarlarken, duşman hududuna kadar yetecek yiyecek verilir, daha sonrasını kılıclarıyla temin ederlerdi Akıncılar arasında “Timarlı ve “Tavcılar grubu bulunurdu ki, bunlar kıdemli ve seferde yararlılık gosteren kimselerdi Tavcılar aynı zamanda kazalarda cerilerin başıydılar Sefer emri bunlara gelir; bu kişiler de emri altında olanları toplayıp akına katılırlardı
Osmanlı Devletindeki akıncıların sayısı kesin olarak ortaya konulmamakla beraber, 15 asır ortalarına kadar sayılarının 40000 olduğunu tarih kitapları yazmaktadır Birinci Kosova Savaşında, akıncı mevcudunun 20000 olduğu kayıtlıdır 1559’daki bir yoklamaya gore ise, Turhanlı akıncılarının sayısı 7000 civarında goruluyor Kanuni Sultan Suleyman Hanın Budin ve Avusturya seferlerinde, Mihalli akıncılarının sayısı, devrin tarih kitaplarına 50000 olarak gecmiştir
Osmanlı ordusunun oncu kuvveti olan akıncılar, 1595 senesinde, Sadrazam Sinan Paşa'nın Eflak seferindeki mağlubiyetine kadar guclerini korumuşlardır Bu sefer donuşunde akıncılar, Tuna uzerindeki uzun bir kopruyu gecmekte iken, Eflak Voyvodasının yoğun top ateşi actırması ile, tahta koprunun cokmesi uzerine, Tuna sularına gomulduler Karşıya gecemeyen bir kac bin akıncı ise, duşman kılıcları altında şehid oldular Boylece Turk akıncı ocağı, bir daha altından kalkamayacağı buyuk bir darbe yedi Nitekim, bu seferden sonraki kayıtlara gore akıncıların sayısı 3000’e inmiştir Vaziyet bu duruma gelince, hukumet yeni tedbirler almak mecburiyetinde kalmış ve kalelerdeki “Serhat Kulu teşkilatı takviye edilerek, hudutların korunması bu teşkilata verilmiş, diğer taraftan da Kırım Hanlarının atlılarından faydalanma yoluna gidilmiştir
Akıncı kanununa gore, eğer bir akıncı beyi bir şehir fethederse, buradaki gayrimenkuller padişaha (devlete) ait olur; beylere de bu bolgenin koyleri, timar olarak dağıtılırdı Umumiyetle Akıncı beyleri de timarlardan elde ettikleri gelirleri, hayır muesseseleri kurarak buralara vakfederlerdi
Akıncıların kullandıkları silahlar da, suratle hareket etmelerine mani olmayacak şekildeydi En cok kullandıkları silahlar, kılıc, kalkan, pala, mızrak ve bozdoğan denilen başı yuvarlak kısa saplı bir cins topuzdu Akıncıların zırh kullananlarının sayısı oldukca azdı