bilgiliadam
Yeni Üye
Eyalet askerlerinin ozellikleri
Osmanlı Ordusunda eyalet askerleri
Eyalet Askerleri hakkında bilgi
Onceleri Osmanlı ulkesi eyalet ve sancaklara bolunmuştu Eyalet bugunku deyimle il demekti Genellikle Vezirler, Beylerbeyi, Mirmiranlar; sancaklara da Mirliva ve Beyler memur edilirdi Bunlardan vezirlerden gayrısına Umeradenirdi
Osmanlı devleti salt bir askeri hukumet olarak kurulduğundan, vuzera ve umera sivil devlet işlerine bakmak ve duzenlemekle beraber askeri gorevleri de yerine getirirlerdi Boylece ulkenin barış zamanında guvenliği ile birliğini yani disiplinini sağlar, savaş zamanında da maiyetlerindeki mevcut askerleriyle savaşa giderlerdi
Devlet hazinesinin doğrudan doğruya yararlandığı gelir kaynakları; musluman olmayanlardan alınan vergiler, gumruk, madenler, tuz ocakları gelirleriyle, komşu devletlerden ve mumtaz eyaletlerden Maktuatadı ile alınan vergilerden oluşurdu
Bu gelirlerin buyuk ve onemli kısmı olan aşar gelirleri has, zeamet ve tımar adlarıyla yukarıda adı gecen vezirlerle umeraya ve aşağıda bahsolunacak tımar ve zeamet sahiplerine bırakılmıştır Bunların dirlikleri yani gecimleri icin kendilerine bırakılmış olan gelirleri oranında olmak uzere sefer zamanında bir miktar asker cıkarmaları ozel kanunla saptanmıştı
Yasaya gore geliri yılda yuzbin akceyi gecen birliğe has adı verilirdi ki, bunlar vuzera ve umeraya verilirdi Eyalet paşalarının hassı bir bucuk milyona, sancak idaresine memur olanların has sı ise beşyuzbin akceye kadar yukseltilebilirdi
Has sahibi olan eyalet paşaları ve sancak beyleri savaşa gittikleri zaman hasları kac yuz bin akce ise, her beşbin akcesi icin bir cebelU yani silahları gelişmiş ve savaş kabiliyetleri ustun bir suvari goturmeye zorunlu idiler Fakat bunlar kendi haslarıyla barış zamanında da daire hakkı adında maiyetlerinde bir askeri kuvvet bulundururlardı Savaşa, butun daireleri halkı ile birlikte giderler ve yasa gereği olarak gondermekle yukumlu oldukları askerlerin birkac katını yanlarına alırlardı
Eyalet ve sancaklardan bazılarının fethi sırasında ondalık gelirleri has, zeamet, tımar biciminde ayrılmış ve bolunmuş olmadığından, butun ondalık ve diğer gelirler doğrudan doğruya devlet hazinesine kalırdı Bu gelirlerden o yorenin memurları ile ayni yorenin guvenliğini koruyan askerlerin salyane (ozel maaşları} alındıktan sonra geriye kalan gelirler İstanbul'a gonderilirdi Eyalet ve sancakların bu yoldaki yonetimine salyane usulu denirdi
Onceleri salyane ile yonetilen iller; Bağdat, Basra, Halep, Mısır, Cezayir gibi birkac eyaletten meydana gelirken, sonraları bu yontem gittikce genelleşmiş, yayılmıştır
Şimdiye kadarki acıklamadan anlaşıldığı gibi eyalet askeri barış zamanında da kısmen silah altında bulundurulur ve kısmen de şimdi olduğu gibi redif ve mustahfız askerlerine benzer bir şekilde savaş zamanı silah altına alınırlardı Aslında eyalet askeri, yerli kulu piyadesi, serhat kulu ve topraklı adı ile anılan suvari askerinden meydana gelirdi
Yerli Kulu
Yerli kulu piyadesi aslında Eyalet Paşalarıyla Sancak Beylerinin komuta ve yonetimleri altında bulunur, subayları da bunlar tarafından atanırdı Yalnız gorevlendirildikleri surece maaş ve tayınları eyalet ve sancağın yonetimine gore ya adı gecenler tarafından veya devlet hazinesinden odenirdi Bu askerler şu beş sınıftan meydana gelirdi
1 Azab
2 Sekban ve tufekci
3 İcareli
4 Lağımcı
5 Musellem
Azab
Bekar anlamında kullanılırdı Tersane ocaklarında calıştırılan bir askeri sınıfa bekar olmaları koşulu ileri surulduğunden oturu Azab denirdi Taşrada hizmet goren Aazblar sayıca sınırlı ve belirli olmazlardı Birbirlerine uyum ve bağlılıkları olmamak uzere yurdun mulki bolumune gore bircok kucuk mufrezelere bolunurlerdi Bu mufrezelere de kapıkulu ocaklarındaki bolunmeye gore Orta adı verilirdi
Her sancak ve ildeki azablar Azabağası, Azab Katibi adında iki, her orta da Odabaşı ve Bayraktar adlarında iki subayın komutasında bulunurlardı
Sekbanlar
Olağanustu gereksinim durumunda kendi istekleri ile hizmete girerek calışan koylulerden meydana geldikleri icin yerli kulu piyadesinin en aşağı sınıfı sayılırlar ve bu sınıfa Hristiyanlar da kabul edilirlerdi
Azab ve sekban sınıfları sonuna kadar yerli kulu piyadesi arasında kalmışsa da, zamanla onemleri kaybolduğundan yerlerine tufekci adında bir piyade sınıfı kullanılmıştır
Her 50—60 tufekci bir bayrak sayılır ve gonullu subay adında bir subayın komutasında bulunurdu
Her sancak ve eyaletteki tufekci bayrakları tufekci başı denilen bir subayın komutasına verilirdi Onemli eyaletlerden ucer veya beşer tufekci başı bulunduğundan bunlardan birine serceşme adı verilir ve şimdiki Zaptiye Albay Beyleri yerinde tutulurlardı
İcareliler
Sadece sınırlarda bulunan kent ve kalelerde kullanılan yerli topculardır Bunların subayları kuşkusuz topculuk bilgileri bulunması gerektiğinden Eyalet Paşalarının komutasında bulunmak uzere İstanbul'dan gonderilirlerdi Buna da Topi ya da Topcu Ağası denilirdi Bu topculara ucretli olarak calıştırılmalarından icareli denmiştir
Lağımcılar
Sınır uzerinde bulunan bazı Onemli kalelerin ansızın sarılabilmesi duşuncesi nedeniyle, bu gibi hallerde karşıt lağım muharebesini yonetmek uzere barış zamanında da bu kalelerde lağımcılar bulundurulurdu Coğunlukla Hristiyan taba olan bu lağımcılar İstanbul'dan Lağımcı Başı adıyla gonderilen bir subayın komutasına verilirdi
Musellemler
Eski askeri terimimice carhacı adı verilen oncunun ilerisinde hareket ederek Padişah ordusunun gececeği yollan ve gecitleri onarımla gorevli olduklarından bunlar yalnız savaş zamanı toplanırlardı Barış doneminde vergiden bağışık olduklarından, bunlara musellem denilmiştir Aslında musellemler rumeliye ozgu ve coğunlukla Hrİstiyanlardan meydana gelirdi Anadolu'da ise bu sınıf asker genellikleİslamlardan kurulur ve adına da yoruk denirdi
Serhat Kulu
17nci Yuzyıl başlarına kadar Osmanlı Devleti'nin hicbir komşu hukumet ile cizilmiş ve saptanmış sınırları olmadığından serhat akıncıları barış doneminde bile fırsat buldukca ceteye gitmek denilen, komşu ulkelere saldırı, yağma ve capul yaparlar bunlar da anlaşmalara aykırı sayılmazdı Bu nedenle uzun sure sınır beyliklerinde kalan Mihaloğulları ve Evrenoszadeler gibi eski soylu aile uyeleri, Osmanlı ve yabancı tarihlerinde Akıncıadıyla anılan hafif suvari askerlerinin başında bulunarak akınlar dan olağanustu guc ve iktidar kazanmışlardı
Sınırlar saptanmağa başlandıktan sonra bile, akıncılık tamamen ortadan kaldırılamamıştır Bunun urerine hukumet, duşman tarafından gelebilecek saldırıya karşı koymak ve fırsat duştukce ceteye gitmekuzere sınırlarda Serhat Kuludenilen suvari sınıfından askerin surekli olarak konulmasını ve kullanılmasını gerekli gormuştur
Bu Serhat Kulu :
1 Deli (Delil)
2 Gonullu
3 Besli
denilen başlıca uc sınıftan oluşurduysa da, bunlara sonraları levent ve hayta isimli iki sınıf daha eklenmiştir Bunlardan her elli altmış kişisi bayrak adında mufreze meydana getirir, bu mufrezelerin birkacı Deli Başı adı verilen bir subayın komutasında bulunurdu Birkac Deli Başının askeri Alaybeyli ya da Serceşme adı verilen bir buyuk subayın eşliğine verilirdi
Yurticinde bu saydığımız asker sınıflarından bazıları Eyalet Paşalariyle sancak beyleri nin halkı arasında yerli kulu piyadesinden sayılarak yorenin asayişinin surekliliğini sağlamakta da calıştırılırlardı
Topraklı Suvarisi
Bu suvari askeri has, zeamet ve tımar sahipleri ile savaşta bunların yasal olarak cıkarmağa zorunlu bulundukları cebelulardan oluşurdu Barışta da devlet tarafından kendilerine gosterilen toprağın aşar geliri ile gecimlerini sağladıklarından bunlara topraklı denilmiştir
Evvelce de anlatıldığı gibi Eyalet Paşaları ve sancak beyleri has sahibi oldukları gibi, saltanat başkenti ile eyalet ve sancakların ileri gelen memurlarına da gecimlerini sağlamak uzere has verilirdi Bunlar coğu zaman hasların kendileri tarafından atanan yerli bir umena (emin guvenilen kimseler) aracılığıyla toplarlardı Savaşta ise yukarıda anlattığımız gibi hasların her beşbin akcesi icin bir suvari cıkarmaya zorunlu olurlardı
Has, atanma ile olduğu halde zeamet ve tımar cocuklara gecerdi Kayıtlı gelirleri yirmibin akceden yuzbin akceye kadar olan dirliğe zeamet denirdi Bunun asıl baş kalemine, yani temeli oluşturan yirmibin akcesine Kılıc Hakkıve odul olarak da yuzbin akceye kadar sonradan alınan hak ve tahsis olunan miktarına Terakkidenirdi
Zeamet sahibi kayıtlı bulunan gelirin her beş bin akcesi icin, en ustun silahlarla donatılmış bir suvari erini savaşa goturmeğe zorunlu idi Zeamet, Başkent ile eyalet ve sancak merkezlerinde bulunan bazı memurlara da bedeli karşılığı verildiğinden, zeamet sahiplerinin kendilerine bırakılan arazinin başında bulunmaları koşulu ileri surulmezdi Babadan evlada intikal eden zeamet sahipleri kendi vatanlarının subay ve sahibi, ulkelerinin ocakzadesi bulundukları icin, halk bunları buyuk gormuştu Kendileri de soylulukları ile ovunen gorkemli kişiler olduklarından, barış doneminde, tımar sahipleri ile birlikte, ilce ve koylerin asayişinin korunmasını ve duzenini tamamiyle sağlayabilirlerdi Boylece, kendilerine bırakılan arazinin kalkınmasından maddi olarak yararlandıklarından, ulkenin bayındırlığına ve servetin coğalmasına olağanustu caba gosterir ve calışırlardı
Gelir kayıtları ucbin ya da altıbin akceden yirmibin akceye kadar olan dirliğe Tımaradı verilirdi Bunun, kılıc hakkıdenilen ucbin ya da altıbin akcesinden sonra her bir katı icin tımar sahibi savaşa bir suvari goturmeye zorunlu bulunurdu
Tımar, bazı kalelerin korunmasında calıştırılan erlere ve sınırda bulunan camii şeriflerin imam ve hatipleriyle Padişah Sarayının hizmetlilerine verilebilirlerdi Bunlardan birincisi ve en cok olanları eşkinci tımarı adındaki kişilerdi ki, kesin olarak kendi topraklarında oturmaya zorunlu idiler Ancak savaş zamanında muharebeye giderlerdi
Dirlik sahibi olanlar aşar gelirleri kendilerine bırakılmış olan toprağın yasalara gore sahibi sayılırlardı Bu arazilerin urununu, yasal olan aşarını kendilerine almakla beraber mahlulat ını yani doğrudan varisi olmadığı halde olenlerin vakfa kalan miraslarını isteklilere devretmek, ferağ ve intikal halinde belirli olan harcı odetmekle tapu senedi vermek hakkı vardı Ancak toprağın ekim hakkı koy ve kasaba halkından, toprağı kullananlara ait bulunurdu Zamanla tımar ve zeamet usulu kaldırılmış olduğundan, aşar gelirleri maliye hazinesince, ferağ ve intikal harcı, defteri hakani (Tapu ve Kadastro Bakanlığı) nezaretince alındığından dolayı mirascısı olmayan araziyi başkasına devretmek de ortadan kalkmıştır
Her sancakta bulunan tımar ve zeamet sahipleri ile bunların cıkarmaya zorunlu oldukları atlılar savaş zamanı sancak beyinin bayrağı altında toplanır, sancak beyleri de bağlı oldukları Eyalet Paşasının komutasında olarak savaşa giderlerdi
Savaşa memur olan tımar ve zeamet sahiplerinin onda biri hem yurdu koruma gorevinde bulunmak, hemde arkadaşlarının dirliklerinin işlerini duzenlemek uzere korucu adiyle sancaklarında kalırlardı
Sayıları yuzelli bini gecen bu suvari kuvvetinin savaş zamanı iaşe işleri de has, tımar ve zeamet sahiplerine aitti Muharebede meydana gelen kayıplardan boşalan yerlere gecmek ve kahramanlıklar gostermek suretiyle yararlanmak icin gonullu adı ile savaş zamanı defterlere kaydolmamış olan bir hayli atlı savaşcı da bu suvari kuvvetine katılırdı
Osmanlı Devletinin Kırım Hanlığı, Erdel Krallığı, Eflak ve Buğdan Emaretlerinden oluşan mumtaz eyaletlerinden de savaş zamanında Padişah Ordusuna kuvvet verilerek yardım olunurdu
Bu mumtaz eyaletler tımar ve zeamete bolunmuş olmadığından, askeri sınıfları kendilerine ozgu bir bicimde kurulmuştu Tumunun askeri kuvveti de kırk elli bin suvariden oluşurdu
NeslisH isimli Uye şimdilik offline konumundadır
Osmanlı Ordusunda eyalet askerleri
Eyalet Askerleri hakkında bilgi
Onceleri Osmanlı ulkesi eyalet ve sancaklara bolunmuştu Eyalet bugunku deyimle il demekti Genellikle Vezirler, Beylerbeyi, Mirmiranlar; sancaklara da Mirliva ve Beyler memur edilirdi Bunlardan vezirlerden gayrısına Umeradenirdi
Osmanlı devleti salt bir askeri hukumet olarak kurulduğundan, vuzera ve umera sivil devlet işlerine bakmak ve duzenlemekle beraber askeri gorevleri de yerine getirirlerdi Boylece ulkenin barış zamanında guvenliği ile birliğini yani disiplinini sağlar, savaş zamanında da maiyetlerindeki mevcut askerleriyle savaşa giderlerdi
Devlet hazinesinin doğrudan doğruya yararlandığı gelir kaynakları; musluman olmayanlardan alınan vergiler, gumruk, madenler, tuz ocakları gelirleriyle, komşu devletlerden ve mumtaz eyaletlerden Maktuatadı ile alınan vergilerden oluşurdu
Bu gelirlerin buyuk ve onemli kısmı olan aşar gelirleri has, zeamet ve tımar adlarıyla yukarıda adı gecen vezirlerle umeraya ve aşağıda bahsolunacak tımar ve zeamet sahiplerine bırakılmıştır Bunların dirlikleri yani gecimleri icin kendilerine bırakılmış olan gelirleri oranında olmak uzere sefer zamanında bir miktar asker cıkarmaları ozel kanunla saptanmıştı
Yasaya gore geliri yılda yuzbin akceyi gecen birliğe has adı verilirdi ki, bunlar vuzera ve umeraya verilirdi Eyalet paşalarının hassı bir bucuk milyona, sancak idaresine memur olanların has sı ise beşyuzbin akceye kadar yukseltilebilirdi
Has sahibi olan eyalet paşaları ve sancak beyleri savaşa gittikleri zaman hasları kac yuz bin akce ise, her beşbin akcesi icin bir cebelU yani silahları gelişmiş ve savaş kabiliyetleri ustun bir suvari goturmeye zorunlu idiler Fakat bunlar kendi haslarıyla barış zamanında da daire hakkı adında maiyetlerinde bir askeri kuvvet bulundururlardı Savaşa, butun daireleri halkı ile birlikte giderler ve yasa gereği olarak gondermekle yukumlu oldukları askerlerin birkac katını yanlarına alırlardı
Eyalet ve sancaklardan bazılarının fethi sırasında ondalık gelirleri has, zeamet, tımar biciminde ayrılmış ve bolunmuş olmadığından, butun ondalık ve diğer gelirler doğrudan doğruya devlet hazinesine kalırdı Bu gelirlerden o yorenin memurları ile ayni yorenin guvenliğini koruyan askerlerin salyane (ozel maaşları} alındıktan sonra geriye kalan gelirler İstanbul'a gonderilirdi Eyalet ve sancakların bu yoldaki yonetimine salyane usulu denirdi
Onceleri salyane ile yonetilen iller; Bağdat, Basra, Halep, Mısır, Cezayir gibi birkac eyaletten meydana gelirken, sonraları bu yontem gittikce genelleşmiş, yayılmıştır
Şimdiye kadarki acıklamadan anlaşıldığı gibi eyalet askeri barış zamanında da kısmen silah altında bulundurulur ve kısmen de şimdi olduğu gibi redif ve mustahfız askerlerine benzer bir şekilde savaş zamanı silah altına alınırlardı Aslında eyalet askeri, yerli kulu piyadesi, serhat kulu ve topraklı adı ile anılan suvari askerinden meydana gelirdi
Yerli Kulu
Yerli kulu piyadesi aslında Eyalet Paşalarıyla Sancak Beylerinin komuta ve yonetimleri altında bulunur, subayları da bunlar tarafından atanırdı Yalnız gorevlendirildikleri surece maaş ve tayınları eyalet ve sancağın yonetimine gore ya adı gecenler tarafından veya devlet hazinesinden odenirdi Bu askerler şu beş sınıftan meydana gelirdi
1 Azab
2 Sekban ve tufekci
3 İcareli
4 Lağımcı
5 Musellem
Azab
Bekar anlamında kullanılırdı Tersane ocaklarında calıştırılan bir askeri sınıfa bekar olmaları koşulu ileri surulduğunden oturu Azab denirdi Taşrada hizmet goren Aazblar sayıca sınırlı ve belirli olmazlardı Birbirlerine uyum ve bağlılıkları olmamak uzere yurdun mulki bolumune gore bircok kucuk mufrezelere bolunurlerdi Bu mufrezelere de kapıkulu ocaklarındaki bolunmeye gore Orta adı verilirdi
Her sancak ve ildeki azablar Azabağası, Azab Katibi adında iki, her orta da Odabaşı ve Bayraktar adlarında iki subayın komutasında bulunurlardı
Sekbanlar
Olağanustu gereksinim durumunda kendi istekleri ile hizmete girerek calışan koylulerden meydana geldikleri icin yerli kulu piyadesinin en aşağı sınıfı sayılırlar ve bu sınıfa Hristiyanlar da kabul edilirlerdi
Azab ve sekban sınıfları sonuna kadar yerli kulu piyadesi arasında kalmışsa da, zamanla onemleri kaybolduğundan yerlerine tufekci adında bir piyade sınıfı kullanılmıştır
Her 50—60 tufekci bir bayrak sayılır ve gonullu subay adında bir subayın komutasında bulunurdu
Her sancak ve eyaletteki tufekci bayrakları tufekci başı denilen bir subayın komutasına verilirdi Onemli eyaletlerden ucer veya beşer tufekci başı bulunduğundan bunlardan birine serceşme adı verilir ve şimdiki Zaptiye Albay Beyleri yerinde tutulurlardı
İcareliler
Sadece sınırlarda bulunan kent ve kalelerde kullanılan yerli topculardır Bunların subayları kuşkusuz topculuk bilgileri bulunması gerektiğinden Eyalet Paşalarının komutasında bulunmak uzere İstanbul'dan gonderilirlerdi Buna da Topi ya da Topcu Ağası denilirdi Bu topculara ucretli olarak calıştırılmalarından icareli denmiştir
Lağımcılar
Sınır uzerinde bulunan bazı Onemli kalelerin ansızın sarılabilmesi duşuncesi nedeniyle, bu gibi hallerde karşıt lağım muharebesini yonetmek uzere barış zamanında da bu kalelerde lağımcılar bulundurulurdu Coğunlukla Hristiyan taba olan bu lağımcılar İstanbul'dan Lağımcı Başı adıyla gonderilen bir subayın komutasına verilirdi
Musellemler
Eski askeri terimimice carhacı adı verilen oncunun ilerisinde hareket ederek Padişah ordusunun gececeği yollan ve gecitleri onarımla gorevli olduklarından bunlar yalnız savaş zamanı toplanırlardı Barış doneminde vergiden bağışık olduklarından, bunlara musellem denilmiştir Aslında musellemler rumeliye ozgu ve coğunlukla Hrİstiyanlardan meydana gelirdi Anadolu'da ise bu sınıf asker genellikleİslamlardan kurulur ve adına da yoruk denirdi
Serhat Kulu
17nci Yuzyıl başlarına kadar Osmanlı Devleti'nin hicbir komşu hukumet ile cizilmiş ve saptanmış sınırları olmadığından serhat akıncıları barış doneminde bile fırsat buldukca ceteye gitmek denilen, komşu ulkelere saldırı, yağma ve capul yaparlar bunlar da anlaşmalara aykırı sayılmazdı Bu nedenle uzun sure sınır beyliklerinde kalan Mihaloğulları ve Evrenoszadeler gibi eski soylu aile uyeleri, Osmanlı ve yabancı tarihlerinde Akıncıadıyla anılan hafif suvari askerlerinin başında bulunarak akınlar dan olağanustu guc ve iktidar kazanmışlardı
Sınırlar saptanmağa başlandıktan sonra bile, akıncılık tamamen ortadan kaldırılamamıştır Bunun urerine hukumet, duşman tarafından gelebilecek saldırıya karşı koymak ve fırsat duştukce ceteye gitmekuzere sınırlarda Serhat Kuludenilen suvari sınıfından askerin surekli olarak konulmasını ve kullanılmasını gerekli gormuştur
Bu Serhat Kulu :
1 Deli (Delil)
2 Gonullu
3 Besli
denilen başlıca uc sınıftan oluşurduysa da, bunlara sonraları levent ve hayta isimli iki sınıf daha eklenmiştir Bunlardan her elli altmış kişisi bayrak adında mufreze meydana getirir, bu mufrezelerin birkacı Deli Başı adı verilen bir subayın komutasında bulunurdu Birkac Deli Başının askeri Alaybeyli ya da Serceşme adı verilen bir buyuk subayın eşliğine verilirdi
Yurticinde bu saydığımız asker sınıflarından bazıları Eyalet Paşalariyle sancak beyleri nin halkı arasında yerli kulu piyadesinden sayılarak yorenin asayişinin surekliliğini sağlamakta da calıştırılırlardı
Topraklı Suvarisi
Bu suvari askeri has, zeamet ve tımar sahipleri ile savaşta bunların yasal olarak cıkarmağa zorunlu bulundukları cebelulardan oluşurdu Barışta da devlet tarafından kendilerine gosterilen toprağın aşar geliri ile gecimlerini sağladıklarından bunlara topraklı denilmiştir
Evvelce de anlatıldığı gibi Eyalet Paşaları ve sancak beyleri has sahibi oldukları gibi, saltanat başkenti ile eyalet ve sancakların ileri gelen memurlarına da gecimlerini sağlamak uzere has verilirdi Bunlar coğu zaman hasların kendileri tarafından atanan yerli bir umena (emin guvenilen kimseler) aracılığıyla toplarlardı Savaşta ise yukarıda anlattığımız gibi hasların her beşbin akcesi icin bir suvari cıkarmaya zorunlu olurlardı
Has, atanma ile olduğu halde zeamet ve tımar cocuklara gecerdi Kayıtlı gelirleri yirmibin akceden yuzbin akceye kadar olan dirliğe zeamet denirdi Bunun asıl baş kalemine, yani temeli oluşturan yirmibin akcesine Kılıc Hakkıve odul olarak da yuzbin akceye kadar sonradan alınan hak ve tahsis olunan miktarına Terakkidenirdi
Zeamet sahibi kayıtlı bulunan gelirin her beş bin akcesi icin, en ustun silahlarla donatılmış bir suvari erini savaşa goturmeğe zorunlu idi Zeamet, Başkent ile eyalet ve sancak merkezlerinde bulunan bazı memurlara da bedeli karşılığı verildiğinden, zeamet sahiplerinin kendilerine bırakılan arazinin başında bulunmaları koşulu ileri surulmezdi Babadan evlada intikal eden zeamet sahipleri kendi vatanlarının subay ve sahibi, ulkelerinin ocakzadesi bulundukları icin, halk bunları buyuk gormuştu Kendileri de soylulukları ile ovunen gorkemli kişiler olduklarından, barış doneminde, tımar sahipleri ile birlikte, ilce ve koylerin asayişinin korunmasını ve duzenini tamamiyle sağlayabilirlerdi Boylece, kendilerine bırakılan arazinin kalkınmasından maddi olarak yararlandıklarından, ulkenin bayındırlığına ve servetin coğalmasına olağanustu caba gosterir ve calışırlardı
Gelir kayıtları ucbin ya da altıbin akceden yirmibin akceye kadar olan dirliğe Tımaradı verilirdi Bunun, kılıc hakkıdenilen ucbin ya da altıbin akcesinden sonra her bir katı icin tımar sahibi savaşa bir suvari goturmeye zorunlu bulunurdu
Tımar, bazı kalelerin korunmasında calıştırılan erlere ve sınırda bulunan camii şeriflerin imam ve hatipleriyle Padişah Sarayının hizmetlilerine verilebilirlerdi Bunlardan birincisi ve en cok olanları eşkinci tımarı adındaki kişilerdi ki, kesin olarak kendi topraklarında oturmaya zorunlu idiler Ancak savaş zamanında muharebeye giderlerdi
Dirlik sahibi olanlar aşar gelirleri kendilerine bırakılmış olan toprağın yasalara gore sahibi sayılırlardı Bu arazilerin urununu, yasal olan aşarını kendilerine almakla beraber mahlulat ını yani doğrudan varisi olmadığı halde olenlerin vakfa kalan miraslarını isteklilere devretmek, ferağ ve intikal halinde belirli olan harcı odetmekle tapu senedi vermek hakkı vardı Ancak toprağın ekim hakkı koy ve kasaba halkından, toprağı kullananlara ait bulunurdu Zamanla tımar ve zeamet usulu kaldırılmış olduğundan, aşar gelirleri maliye hazinesince, ferağ ve intikal harcı, defteri hakani (Tapu ve Kadastro Bakanlığı) nezaretince alındığından dolayı mirascısı olmayan araziyi başkasına devretmek de ortadan kalkmıştır
Her sancakta bulunan tımar ve zeamet sahipleri ile bunların cıkarmaya zorunlu oldukları atlılar savaş zamanı sancak beyinin bayrağı altında toplanır, sancak beyleri de bağlı oldukları Eyalet Paşasının komutasında olarak savaşa giderlerdi
Savaşa memur olan tımar ve zeamet sahiplerinin onda biri hem yurdu koruma gorevinde bulunmak, hemde arkadaşlarının dirliklerinin işlerini duzenlemek uzere korucu adiyle sancaklarında kalırlardı
Sayıları yuzelli bini gecen bu suvari kuvvetinin savaş zamanı iaşe işleri de has, tımar ve zeamet sahiplerine aitti Muharebede meydana gelen kayıplardan boşalan yerlere gecmek ve kahramanlıklar gostermek suretiyle yararlanmak icin gonullu adı ile savaş zamanı defterlere kaydolmamış olan bir hayli atlı savaşcı da bu suvari kuvvetine katılırdı
Osmanlı Devletinin Kırım Hanlığı, Erdel Krallığı, Eflak ve Buğdan Emaretlerinden oluşan mumtaz eyaletlerinden de savaş zamanında Padişah Ordusuna kuvvet verilerek yardım olunurdu
Bu mumtaz eyaletler tımar ve zeamete bolunmuş olmadığından, askeri sınıfları kendilerine ozgu bir bicimde kurulmuştu Tumunun askeri kuvveti de kırk elli bin suvariden oluşurdu
NeslisH isimli Uye şimdilik offline konumundadır