Son Konu

Osmanlı Yahudi Kıyafetler, Osmanli'da Yahudi Kiyafetleri

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
36
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Osmanlıda Yahudilerin giydiği kıyafetler


Fotoğraf ve bambaşka bir ifadesi olan gravürler, görüntüyü ölümsüzleştiren fotoğrafın icadından evvel; düşsel olanı, çeşitli yerlerde meydana gelen olayları, insanlan, mekanları, görüntüleri erişilebilir kılan ve onlan sonraki nesillere taşıyan yegane araçlardı Ortaçağın sonunda sahneye meydana çıkan Rönesans İnsanı, yeni keşfettiği uzaktan diyarlara gezi eder; orada gördüklerini Avrupa'ya yazıyla ve resimle ulaştırırdı Bir kral kadar harfler ve çizgiler aracılığıyla uzaktaki öteki bir krallığı kağıt üzerinde canlandırmakla görevlendirilmiş veya macera uğruna tanımadıkları yolları kateden Avrupalı seyyahlar için Doğu(Orient, Levant), kendisini Avrupa'dan ayıran bütün özellikleriyle gözlemlenmesi gereken esrarengiz ve çekici, bambaşka bir gezegendi

Bu dönemde, Osmanlı padişahlarının Avrupa ülkelerinin hükümdarlarına ya da temsilcilerine dönemin çok sevilen bir kitap türü olan kıyafet albümleri göndermelerine veya sunmalarına fazla sık rastlanırdı Keza, İslam tezhip ve minyatür geleneğine sadık kalan bir fazla anonim veya ünlü Türk sanatçının eserlerini, Osmanlı İmparatorluğu'nda faaliyet belirten tanıdık olmayan şirket temsilcileri rapor veya seyahatnamelerinde kullanmaktaydılar

Osmanlı İmparatorluğu, yayıldığı geniş toprakları ve barındırdığı dağıtılmış halklarıyla birçok kitap ve gravüre konu olmuştur Bu yazıda konuyu Yahudilerle ilgili bilgilerle sınırlandıracağız Yahudilerin bugünkü Türkiye topraklarındaki tarihçelerini şöyle özetleyebiliriz:

MÖ 4 yüzyılda yaşamış tarihçi ve gezginlerin anlattıklarına dayanarak, o tarihte Anadolu Yarımadası'nda Yahudilerin varlığı bilinmektedir Bizans İstanbulu'nda başlangıçta MS 318'de bir sinagogun varlığından bahsedilmektedir çoğunlukla Bizans yönetimi Yahudilere zorlama uygulamakta ve onlara karşı katı tedbirler almaktaydı

İstanbul'un Türkler göre fethi sırasında şehirde üç bambaşka Yahudi grubu vardı: Varlıkları erken Bizans döneminde saptanan geleneksel (rabinik) ve Karay cemaatlerinin oluşturduğu Romaniyotlar; tabi bulundukları şehirlerin hukuk kurallarına göre yaşayan Genova ve Venedik kökenli Yahudiler ile Orta Avrupa kökenli Aşkenazlar

İstanbul'un fethinden daha sonra, 15 yüzyılın ortalarında Fatih Sultan Mehmet, savaşlar nedeniyle nüfusu azalmış şehri yeniden yeniden can vermek amacıyla keza Anadolu'dan keza de Rumeli'den Müslüman ve Hıristiyanlarla beraber, Yahudileri de İstanbul'a getirtmişti

Buraya gelen her gruba bir semt kurma ve burada kendi sinagoglarını yapı etme izni verilmişti Böylece, İstanbul'da geldikleri şehrin ismiyle anılan şu cemaatler oluştu: Büyük ve Küçük İstanbul (Bizans Yahudilerinden ibaretti), Antalya, Bursa, Sinop, Tire, Edirne, Ohri, vs

1492 yılında, Kral Ferdinand ve Kraliçe İsabella'nın emriyle İspanya'dan kovulan Yahudilerin Osmanlı'ya sığınmasıyla, İstanbul'daki nüfus istatistiklerine göre veriler değişmişti Şehre gelen İspanyol ve Portekizli göçmenler de kendi mahallelerini oluşturdular: Kordoba, Katalan, Aragon, Portekiz vs

Ilk ilk önce herkes kendi içine kapalı birer kainatolan bu cemaatler arasında zamanla yakınlaşma olmuştu Padişahların ılımlı yaklaşımı sonucu, cemaatler arasındaki ilişki, izaç aracılığıyla da artmıştı öte taraftan, tahta evlerin çoğunlukta bulunduğu mahallelerin yangınlar sonucu yok olması, kimi süre da yerel halkın baskısıyla 18 yüzyıldan itibaren cemaatlerin eşsiz yapısı değiştirilmiş ve bundan böyle şehirde İspanyol kökenli Sefarad Yahudileri başat ayla gelmişti

sonuç olarak Osmanlı Yahudileri kıyafetlerinin gelişiminde üç bambaşka öğe etkili olmuştur:

* Anadolu topraklarında MÖ 4 yüzyıldan beri varlıklarını sürdüren Bizans Yahudilerinin (Romaniyot) geleneksel kıyafetleri

* İberik Yarımadasından Osmanlı topraklarına sığman Yahudilerin beraberlerinde getirdikleri İspanyol giyim şekli

* Katı kuralları ve yaptırımlarıyla ayrı etnik grupları giyim kuşam tarzıyla sınıflandıran Osmanlı Türk gerçeği

Bu üç öğe fetih sonrasındaki ilk yüzyıllarda keskin olmakla birlikte 19 yüzyılın başında İspanyol giyim tarzından Osmanlı giyim tarzına geçişin tamamlandığı görülür Romaniyot etkisini, yazılı ve görsel kaynak yetersizliğinden dolayı tam irdeleyemediğimizden çoğunlukla Sefarad (İspanyol) Yahudilerinin gelişimini izleyebiliriz

Fotoğraf sanatının ortaya çıkmasıyla birlikte, 19 yüzyıldan itibaren Osmanlı'daki giysi gelişimini daha dinç bir şekilde inceleyebilmekteyiz

Osmanlı'da derslik, din ve ahali gibi kavramların giysinin renk ve şekline yansıdığı; imparatorluktaki farklı gruplardan insanların jurnal yaşamdan kesitlerini ve tarihi olayları betimleyen resim ve gravürlerde dobra dobra bellidir

Fakat bu gravürlerin hiçbiri gerçeğin tam bir yansıması değildir çoğu kez detaylı olmamakla birlikte yabancıların Doğu'ya romantik bir üslupla yaklaşımlarından dolayı, çoğunlukla bir takım kalıplarla sınırlı kaldıklarını görmekteyiz Keza ressamın düş gücüyle mi, yahut canlı modelle mi çalışıp çalışmadığından emin edinmek mümkün değildir

Osmanlı'da kıyafet, kişisel zevkten öte bir konuydu Kıyafet, toplumunun etiketkurallarının bir parçası ve toplumsal hiyerarşinin korunmasındaki esas unsurlardan biri olduğundan, hazırlanışına, tasarım zenginliğine, kumaşın cinsine ve süslemesine yük veriliyordu

Müslüman kesim ile gayrimüslimler arasındaki farkın belli olması ve gayrimüslimlerin giyiminin daha fazla abartılı olmasını durdurmak için yayınlanan padişah fermanları şu kısıtlamaları getir mekteydi

* Renk konusunda: bütün kafirlergibi İslam dininde tanrısal olan yeşil renk Yahudilere de yasaktı Keza beyaz, özellikle Müslümanlar tarafından kullanılan türbanlar içindi Yahudilerin özellikle dış sokak giysileri genelde koyu renk veya siyahtı Ayakkabılara da aynı kısıtlama getirilmekteydi; Müslümanlar sarı, Yahudiler ise siyah giyiyordu

* Bez ile kalitesi konusunda: Yahudiler göre kullanılan kumaşlar, Müslümanların kullandıklarından daha lüks ya da nitelikli olamazdı Yahudilere yasaklanan kumaşlar ise: tülbent, ferace için atlas, kemha, ipekli, pahalı kürkler idi

* Kesim ile ölçü konusunda: Türbanlarda kullanılan bez uzunluğu ve cübbenin genişliği de belirlenmiş ölçülere uymalıydı

Fiilen giysi ayırımını Yahudiler de istemekteydi Bu şekilde öteki cemaatlerden kolayca farkedilmeleri mümkün olup keza Tevrat'taki şu yazıya da uymaktaydılar: Oturduğun Mısır diyarının veya seni götürdüğüm Ken'an Toprakları'nın alışkanlıklarını taklit etmeyeceksin ve adetlerini uygulamayacaksın

19 Asır Öncesi Kıyafetler


Dönemle ilgili en kayda değer yapıt Nicolas de Nicolay'ın Les Quatres Premiers Livres de Navigations et Peregrinations Orientales Faites en Turquie adlı eserdir (Lyons, 1568)

16 yüzyılın ortalarında Hans Derncschwam gördüklerini şöyle kaleme almaktadır: Türkiye'deki Yahudiler, lisanını konuştukları yöreye yerinde giyim tarzını benimsemektedirler Başlıca uzun kaftanlar giyerler Bazı yabancı kökenli Yahudiler ise hala siyah İtalyan birettalar giyiyorlar

Yahudi erkekler, Yahudi olmayanlardan sadece elbiselerinin rengi ve taktıkları başlıklarla ayırdedilmekteydiler Başlarına yukarı içten genişleyen silindir şeklinde bir başlık takmaktaydılar Başlığın daha alçak kısmı renkli bir türbanla çevriliydi Bu nesil başlıklar boneta veya kaveze diye adlandırılıyordu Geniş bir kuşakla bağlanan bol şalvarla sade bir elbiseden oluşan erkek giysilerini üste giyilen geniş kollu, mor ya da koyu renkli cübbeler tamamlamaktaydı

Gravürlerde dönemin Yahudi kadınlarını, daha ziyade sokak giysileri içinde görmekteyiz Koyu renk cübbe, başlarını örten geniş şal ve ayakkabılarının rengi Yahudi olduklarını emin etmekteydi Gün içinde Yahudi kadınlar daha kuytu giysiler olan şalvar, elbise gibi kıyafetler giyerlerdi Bu giysilerin türleri yörelere göre değişirdi Bazı çevreler Avrupai giyim şeklini seçim ederlerdi

19 20 Yüzyıllar

1873 tarihinde Osman Hamdi Bey ve Marie de Launey göre hazırlanan ve Viyana'da halka teşhir edilen Elbisei Osmaniyye adlı resim sergisi geleneksel kıyafetten Avrupa modasına geçişe ışık tutmaktadır 19 yüzyılda Tanzimat reformları ve 1876 (1293) tarihli birincil Tüzük (Kanuni Esasi); Avrupa ülkeleriyle kesintisiz ticaret, eğitim ve toplumsal ilişkiler içinde olan Osmanlı toplumundaki kıyafetlerin uğradığı değişimleri hukuki bir çerçeve içine oturtmaktadır

Bir Takım Müslümanlarla Yahudilerin kuşku ya da tepkiyle karşıladıkları giyimdeki bu Batılılaşma süreci, değişik cemaat ve şehirlerde 20 asrın başına dek sürmüştür Bu geçiş süreci esnasında, geleneksel kıyafetler ile Avrupa ögeleriyle bezenmiş kıyafetlerin aynı anda paralel olarak kullanıldığına tanık olmaktayız 19 yüzyılın ortalarından itibaren, yazılmış olan seyahatnameler, kitaplar ve hazırlanmış çeyiz kataloglarının yanı sıra fotoğraf sanatının gelişmesi, dönemin kıyafetlerinin incelenmesini kolaylaştırmaktadır

Bu dönemde erkeklerin kıyafeti, şu parçalardan oluşmaktaydı:

* 1829 tarihinde Sultan II Mahmut, daha önce kullanılan türban ve şapkaları kaldırmak amacıyla, fes giyme zorunluluğu getirmişti Bu Nedenle fes yavaş yavaş daha önce giyilen bonetanın yerini almıştı

* Elbisenin altından ucu gözüken ve koyu renk kumaştan yapılmış uzun ve geniş şalvar giyilmekteydi

* Tüm Osmanlı topraklarında da giyilen entari, önü açık evaze kesik üstüste binen iki ön parça, omuzlara düz olarak iliştirilen kollar, boyun kısmı düşey ve rahat bir yakadan ibaretti Kumaşı sade, dolgun ya da çiçekli olabilirdi İki yanı da yırtmaçlıydı

* Uzun geniş bir kumaştan yapılan kuşak, hem entariyi yerinde miktar, ayrıca de tütün ve para saklamaya yarardı

* Yelek, entarinin üzerine geçirilirdi

* Entarinin üstüne, önü açık ve geniş kollu cübbe giyilirdi Kışın ayrıca kürklü bir kırım giyilirdi

* Mestlerin (yumuşak deriden yapılan çorap) üstüne arkası açık koyu renkli geniş ayakkabılar giyilirdi

Hahamların kıyafeti de aynıydı Yalnızca cübbeleri (biniş) daha geniş ve kaliteli bir kumaştan yapılırdısoruvecevapblogcucom Hahambaşı tahsis edilen bir hahama devir edildiğini belirten bir ferman ile nişan ve mührün yanısıra yakası tepede olan, önü gümüş al işiyle tamamlanmış geniş kollu bir cübbe verilirdi Fesler fiyatı yüksek bir türbanla sarılıydı

Yahudi kadınların giyimi ise kısaca şöyleydi:

* Kadınlar sokağa çıkarken, Müslüman kadınların açık renkli feracelerinin tersine, koyu, çoğunlukla de kahverengi feraceyi seçim ederlerdi Feracenin yakası işlemeliydi; arkadan bileğe kadar uzanırdı Zamanla ferace, yerini Avrupai bir stil olan paltoya bırakmıştır

* Sokaktayken başlarını örtmek için mahrama ya da makrama denen geniş bir şal kullanmaktaydılar

* 18 yüzyıldan itibaren Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi kadınların ev içi elbiseleri birbirine benzemekteydi; en önemli ayırım baş örtülerinde görülmekteydi

Yahudi dini kuralları halahaya göre saçını örtmek zorunda olan evli kadınlar, başlarına oyalı yemeni bağlarlardı Pamuklu, çiçekli bir kumaştan üretilmiş yemeniye iğne işi oyayı çoğunlukla kadının kendisi iliştirirdi

İstanbul, Bursa ve Kudüs'teki Yahudi kadınların karakteristik başörtüsü, saçları ayrıntılarıyla örten hotozdu (halebi olarak da bilinmektedir) Top şeklindeki başlık, başın tepesine oturtulur, genişletmek için etrafı bir veya birçok şalla sarılırdı Kadın giyimindeki diğer aksesuarlar şunlardı:

* Dizlik denen çok geniş iç çamaşır

* Bazen entarinin aşağıda gözüken uzun ve geniş şalvar, çintiyan

* Yaka ve kol kısmında oya ile süslenmiş, pembezar, bürümcük gibi kumaşlardan üretilmiş uzun kollu bir iç çamaşırı olan gömlek kamiza

* Kamizayı gösterecek şekilde önü açık uzun veya kısa kollu, bele oturan, iki tarafı yırtmaçlı üç etek entari

* Uzun geniş şaldan yapılan ya da önü l tokalarla kapanan tekstil kuşak

* Bele veya kalçalara değin uzanan, başlıca sırma işli ceket (cepken)

* Öbür uzunluklarda yün, pamuk ya da satenden yapılmış, kürkle süslenen palto veya pelerinler

Osmanlı İmparatorluğu'nda kadın kıyafetleri bölgesine tarafından ufak çapta farklılıklar göstermekteydi

İstanbuldaki Yahudilerin kıyafetleri

İmparatorluğun başkenti olan İstanbul'da, Avrupai giyime geçiş, öteki yerlere nazaran daha erken olmuş, mesela 19 yüzyılın ortalarında hotoz yerini oyalı yemeniye bırakmıştı

Selanikli Yahudilerin kıyafetleri

Selanikli Yahudi kadın kıyafetinin en karakteristik öğesi olan başörtüsü (kofya) çoğu parçadan oluşmaktaydı Başın ortasına oturtulan şapka, şamata ve dantelle süslenmekte, arkasındaysa, saç örgüsünün girdiği uzun bir kılıf bulunurdu Bu kılıfın ucunda üzerinde tılsımlar yer alan kadife dolgun kare bir deri parçası dikilirdi Şapka, çenenin altından geçirilen ve başın üzerinde birleşen iki kayışla bağlanırdı Kofya, 15 yüzyıl İspanyası'nda kullanılan birçok kattan oluşan ve saç örgüyü örten bir başlık olan Cofıa de Tranzado'yu andırmaktaydı

Selanikli kadınlar kamizanın üstüne, pecadura denen ve çoğunlukla çok ince beyaz bir kumaştan yapılmış, göğüs kısmını paralel ya da çapraz örten bir nevi önlük giyerlerdi

Ayrıca, diğer yörelerden bambaşka olarak kamizanın üstüne entari adı bahşedilen kolsuz ve önü kapalı elbise giyerlerdi Osmanlı'daki entarinin yerine, sayo denen rahat, önü açık, uzun kollu bir elbise giyerler, elbiseyi arkadan alıp zıt taraftaki cebe tuttururlardı Bu şekilde, hem entarinin kumaşı, ayrıca de sayonun iç tarafındaki bez gözükürdü Yunan ahali kıyafetlerinde sık sık rastlanılan, fakat Osmanlı kıyafetinde yer almayan önlük (devantal, delantal) bileklere değin uzanmaktaydı Selanikli Yahudi kadın kıyafetindeki yeri de bu mahalli kostümlerde olduğu gibi süsleyici amaçlıydı Kelime olarak da, 16 asır İspanyol elbisesinin ön kısmı olan delanterayı andırmaktadır

İzmir'deki yahudilerin kıyafetleri

İzmir'deki Yahudi kadınların kıyafetini diğer yörelerden ayıran en manâlı öğe, tokado denen şapkaydı Tokado küçük, silindir, kadifeden bir şapkaydı Saçlar, tokadonun aşağı bir mendille saklanırdı 19 asır sonuna içten tokadonun şekli değişti Alnın önündeki bölüm daha çarpıcı ayla getirildi Evli kadınlar tokadonun ortasına toka takarken, dullar toka kullanmazdı Rodoslu Yahudi kadınların kıyafeti, İzmirli kadınlarınkine çok benzemekteydi En karakteristik öge tokadonun üstüne giyilen ve sarı renk iplikle, zincir nakış işi pamuklu, kare bir şal olan cizai idi


Mücevherler

Kitabın konusu dıştan olmakla birlikte, kıyafetleri tamamlayıcı rolleri göz önüne alındığında, mücevherlere kısaca değinmekte yarar vardır

Mücevherler, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yahudi kadınlar için büyük bir siklet taşımaktaydı Mücevherler, hem dekoratif amaca hizmet ediyor, ayrıca de kadının ve ailesinin toplum içindeki yerini belirleyip, evli, bekar ya da dul statüsünü gösteriyordu

sıkça kadının hayatı her tarafında düğün, nişan, doğum gibi vesilelerle armağan olarak edindiği mücevherler hayat için bir fiziki garanti teşkil edip ancak tedirgin dönemlerde elden çıkarılmaktaydı

Fakat geniş toplumda kıskançlık, tedirginlik veya cemaat içi varlıklı, fakir sürtüşmelerini önlemek nedeniyle, hahamlar, asırlar her tarafında keza elbise, hem mücevher konusunda gösterişi kınayan dağıtılmış nizamnameler (haskamot) yayınlamışlardır

Bunlardan biri, 1554 tarihinde Selanik'teki hahamların, on sene boyunca yürürlükte kalan aşağıdaki nizamnamedir: 'Buluğ çağına girmiş kızlarla, evli kadınların, sokakta sade bir yüzükten diğer altın ya da gümüş mücevher takmaları yasaktır Mücevherler sadece ev içinde takılabilir

19 asır öncesine ait, elimizde bulunan az sayıda bölgesel malzemeye dayanarak, Yahudi kadınların çoğunlukla uzun zincirler, gerdanlık, inci, küpe ve başlığı süsleyen çiçek, buket motifli broşlar kullandıklarını anlamaktayız Çoğunlukla bu mücevherlerde İspanya ve Avrupa etkisi farkedilmekle birlikte kadınlar mutlaka dönemin modasını takip etmekteydiler


19 yüzyılla ayrıca materyal ayrıca kaynak açısından elimizde daha pozitif bilgi vardır Bu dönemde Yahudi kadınlar göre kullanılan mücevherler şunlardır:

* Mania de çaton (ya da mania de menteşe, Selanik'te), altın, gümüş ya da kıymetli taşlarla yapılan bu bilezikler; bir menteşeyle birbirine bağlanan iki levhaya emrindeki, paralel zincirlerden ibarettir Babası tarafından bir çift bilezik olarak geline bahşedilen hediyeydi; iki bileğe takılarak kadının evli olduğunu göstermekteydi

* Birbirlerini takip eden levha ve zincirlerden oluşan, önü mania de çaton gibi kapanan kolye (ogadero), bir kadının en önemi mücevheriydi ve kocası tarafından armağan edilirdi

* Değişik uzunluktaki zincirlerden oluşan ve iki broşla başlığın sol tarafına asılan lelal, ola ki de hilal kelimesinden türemiştir ve aslında de şekli yarım ayı andırmaktaydı

* Kadena, kordon, kolana, fuar diye isimlerle anılan zincirlerin, çeşidine veya kullanıldığı yöreye göre ayrı olarak isimleri vardı Zincirler uzunlamasına asılmakta, daha erken dönemlere ait gravürlerde görüldüğü üzere ara sıra dize değin uzanmaktaydı 19 yüzyılda kemere, elbiseye tutturulmakta ya da uzunlamasına birkaç defa dolanmaktaydı

* Başlıca, gül, çiçek, yıldız, hilal, kuş şekillerine sahip bir broş olan rozeta, İzmir ve Rodos'taki evli kadınların tokado denen başlığını süslemekteydi Rozeta (İspanyolca'da gül) altın ve elmastan yapılırdı Hotozu süsleyip püslemek amacıyla ayrıca Müslüman, ayrıca azınlık kadınlarının kullandıkları iğneyi andırırdı Bayan, ağıt göstergesi olarak, kocasının ölümüyle, rozetayı tokadosundan çıkarmaktaydı

* Yahudi kadınlar göre sevilen ve kıyafetlerini tamamlayan bir mücevher olan inci kolyeler Selanik'te yadran, Anadolu'da gerdan ve Rodos'ta manajo olarak adlandırılmaktaydı

* Selanikli kadınlar aralarında çok takdire değer ve kofyayı süsleyen yerine koyma, incilerden yapılır ve alnın üstünden başlığın iki yanında tutturulurdu

* Altın paralarla süslü mücevherler de yaygındı Bu mücevherleri boylu boyunca (resta de dukados, gerdan de dukados) ve başlığa (frentera) takılanlar olarak iki gruba ayırabiliriz

1891 tarihinde Osmanlı topraklarını ziyaret eden Lucy MJ Garnett şunları yazıyor: Hangi sınıftan olursa olsun, Selanikli Yahudi kadınlar için, inci hakiki bir tutkudur Ellerindeki tüm parayı, başlarına ve boyunlarına taktıkları süslere harcarlar


Nikah Kıyafetleri



Her ne kadar Yahudi gelinler, özellikle 20 yüzyılın başından itibaren beyaz, Avrupai stil gelinlik giymeye başlamış olsalar da daha önceleri kadifeden ya da ipekten yapılmış, üstü sırma veya al işiyle süslenmiş kaftan ya da entari giymekteydiler Bu entarinin ismi primer uestido' ydu Bu gelinliklerin üzerine genellikle çiçek desenleri işlenirdi Beyaz, Avrupai gelinlik modasına geçmeden evvel ise, al işiyle bezenmiş elbiseler giyerlerdi Yahudi kadınlar bu gelinliklerini, çeyizleri ile beraber alırlardı Çeyizlerinde gelinlikle beraber aynı stilde işlenmiş parçalar vardı: yatak örtüleri, masa örtüleri, yastık kılıfları gibi Bu cins kıymetli eşyalar, sonradan sinagoglara hediye edilir, uygun bir biçimde kesilip orada kullanılmak üzere yeniden dikilirdi Tanrısal dolabın (Ehal) önüne asılan parohet perdeleri, kürsüde kullanılan teuo örtüleri ara sıra bu gelinliklerden yapılmaktaydı Ancak sinagogda kullanılan bu kumaşların üstündeki yazı, sonra ilave edilirdi Bu demektir ancak, bir obje, kumaşının üstündeki yazıdan fazla daha eski olabilir

Çeyizde, gelinlikten başka bir kadının bütün hayatı boyunca kullanacağı elbiseler, çamaşırlar ve ev tekstilleri yer almaktaydı Çoğu birey çeyizini aranje etmek için kırsal yörelerden İstanbul'a gelmekteydi Düğünden birkaç gün evvel çeyiz herkesin görebilmesi için, gelinin evinde asılır, akraba ve tanıdıklar çeyizi görmeye gelirdi Ayrıca, cemaatte saygın yeri olan iki üç kişi bir araya kazanç, çeyizin değerini hesaplarlardı (aşugar veya presyado) Eşyaların dökümünü yazarlardı; hatta bir takım cemaatlerde, bu döküm arşivlere kaydedilirdi Bu çeyiz listeleri, dönemin adet ve kıyafetleri konusunda manâlı bir kaynak oluşturmaktadır

Renkler ve çizgiler yoluyla, Yahudilerin on asırlık giyim tarihçesini göz önüne seren bu sergi, natürel ama ayrıntılı bir bilimsel çalışmanın yerini almayı hedeflememektedir Tanıdık Olmayan literatürde, Osmanlı Yahudileri'nin giyimlerine de değinen Yahudi kıyafetleri hakkında eserler olduğu halde, Türk literatüründe bu konuda eksiklik vardır

Sergi, bu eksikliğin önemini hatırlatmayı da amaçlamaktadır *
 
Üst Alt