Son Konu

Osmanlıda Kadın Şairler

bilgiliadam

Yeni Üye
Katılım
16 Ağu 2017
Mesajlar
1,516,397
Tepkime
42
Puanları
48
Credits
-46,831
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Osmanlı Kadın Şairler
Osmanlı Kadın Şairleri,
Osmanlıda Kadın Şairler kimlerdir hakkında bilgi

Osmanlı'da Kadın Şairler

Osmanlıda kadın şairler kadar, kadın şairler uzerine yapılmış araştırmaları da gozden gecirmek isteyen bir araştırmacı hayal kırıklığına uğramayı peşinen goze almak zorundadır Sozunu ettiğim hayal kırıklığı kadın şair sayısının azlığı gibi bunlar uzerine yapılan araştırmaların sayısının da azlığından kaynaklanmaktadır Geleneksel donemde edebiyat tarih ve tenkidinin yerini tutan tezkirelerle sınırlı kalan edebi araştırmalarda adı gecen kadın şair sayısı iki elin parmaklarından cok az fazladır Tezkirelerin sınırlı ifade kalıplarına sıkışmış olarak birbirine benzer cumlelerle tanıtılan, bir coğunun eserleri dahi elimize ulaşmış olmayan bu şairler hakkında doyurucu araştırmaların yapılmış olmasını zaten bekleyemeyiz Tanzimat sonrasında sayılarında artış gorulen kadın şairler uzerinde ise munferit ve ciddi birkac calışmanın varlığına rağmen; kadın şairlerimizi başlangıctan itibaren ele alarak ortaya gercek bir panorama cıkaracak sistemli bir calışmanın henuz yapılmadığı aşikardır
Osmanlı kadın şairlerini gozden gecirmemize yarayacak zaman cizgisi, Tanzimat zihniyeti ile ikiye bolunmek zorundadır Ancak Tanzimatın eksen aldığı zihinsel duzlem uzerinde yenileşen ve Batı etkisine giren edebiyatın başlangıcından, yani Tercumanı Ahval ’in neşir tarihi olan 1 ’dan sonra da geleneksel cizgide şiir yazmaya devam eden, bir başka deyişle tipik Divan şairi gibi davranan kadın şairlerden soz edilebilir Bu bakımdan kadın şairlerle ilgili soz konusu bolumlenme yatay bir bolumlenme olmaktan ziyade duşey bir bolumlenme olmak zorundadır
Divan edebiyatı ve bunun Tanzimat yılları icindeki uzantısı, yani XV ve XIX yuzyıllar arası, kadın şair kronolojisinin ilk bolumunu teşkil eder Zaman bakımından uzun fakat kadın şair sayısı bakımından az bir niceliğe sahip olan bu donemi Geleneksel donem olarak adlandıralım Tanzimat hamlesinin getirileri ile bicimlenen ve Cumhuriyete (1923) veya daha doğrusu harf inkılabına (1928) kadar suren bolumu ise Yenileşme donemi olarak adlandıralım Kendi icinde Tanzimat yılları ve Meşrutiyet sonrası olarak ikiye ayırabileceğimiz bu donem ise zaman itibarıyle daha dar olmasına rağmen kadın şair sayısı bakımından yoğundur Bir başka deyişle Geleneksel donem ile Yenileşme doneminin kadın şairlere yuklediği yoğunluk, sure ve sayı arasındaki ters bir orantıyı işaret etmektedir Tasvir ve tarihce cihetinde ortaya cıkan bu ters orantının yorumu uzerinde bu yazının son bolumunde durulacaktır Once Osmanlıda yetişmiş kadın şairleri kısaca gozden gecirelim:


AGELENEKSEL DONEM

Anadolu sahasındaki ilk şuara tezkiresi sayılan Sehi Bey Tezkiresi ’nden başlayarak tum tezkirelerde Divan edebiyatının bir mensubu olarak yer tutan kadın şair sayısındaki urkutucu tenhalık Osmanlı edebiyatından kadınlara duşen pay hakkında fikir vericidir Ve topluca gozden gecirildiğinde geleneksel donemde yetişen kadın şairler arasında bazı ortak hususiyetler dikkat ceker:
Coğu İstanbul, Trabzon (Fıtnat, Saniye, Mahşah) ve Amasya (Zeynep, Mihri, Hubbi) gibi bolgelerde yetişmiştir İstanbul ’un kultur başkenti, Amasya ve Trabzon ’un da birer şehzade sancağı ve buna bağlı olarak kendine ozgu birer kultur iklimi olduğu duşunulurse, kadın şairlerin yetişmesi icin bu coğrafyaların mumbit bir zemin teşkil ettiği fark edilir
Bu kadın şairlerin hemen tumu baba ya da eş vasıtasıyla, genellikle de her iki taraftan, sosyal statusu ve refah duzeyi yuksek ailelere mensupturlar Vali, kadı, kazasker, şeyhulislam veya paşa kızıdırlar Bir başka deyişle hepsi “Babasının kızıdırlar Zeynep bir kadı ’nın kızıdır, Mihri bir şairin Sıtki ve Leyla kazasker, Fıtnat şeyhulislam, Munire sadrazam kızı olarak gelirler dunyaya Trabzonlu Fıtnat ’ın babası vali, Leyla Saz ’ın babası hekimbaşıdır (Esasen Yenileşme doneminde de durum değişmeyecektir Nigar Hanım, Fatma Aliye ve Emine Semiye birer paşa kızıdırlar, Makbule Leman ’ın babası V Murad ’ın kahvecibaşıdır)
Coğu ilmiye sınıfına mensup babaların kızı olarak mureffeh bir aile yapısı icinde dunyaya gelen, konak veya yalılarda Osmanlı teşrifatının kendine ozgu buyusunu teneffus ederek buyuyen bu kızlar, kız cocuklarının eğitimi hususunda toplumun genel anlamda “yeterli bulduğu tahsil tanımı ile yetinmeyen babalarının teşviki ve programı doğrultusunda, Osmanlı eğitiminin onemli bir kısmını teşkil eden “konak eğitimi ile evde ve ozel hocalar elinde yetişmişlerdir Bazılarının bizatihi ilk hocaları babalarıdır Daha az sayıda olmak uzere ağabey ve eş ikliminden bilgi devşirdikleri de gorulur Bu eğitim genellikle dini bilgiler ile Arapca ve Farsca cevresinde genişletilen edebi bir program takip eder (Yenileşme etkisine giren ailelerin kızlarına tedris ettirdikleri programda ise Fransızca baş koşeye oturacaktır)
Geleneksel donemde kadın şairlerin bir kısmının ehli tarik olduğu dikkat ceker Bir kısmı Mevlevi (Leyla), Kadiri (Sırri) veya Nakşi (Adile Sultan) ’dirler Aynı anda birden fazla tarike intisabı bulunanlarla da karşılaşılır (Şeref, Mahşah) Bu intisab onlara şiir soylemek hususunda daha bereketli ve ozgur bir ortam sağlamıştır


Sosyal yapılanma itibarıyle devrinin uzerinde yer alan ailelerin ikliminde yetişen bu kadınlar, cocukluk ve genclik yıllarından itibaren aile cevresinde gercekleşen şiiredebiyat sohbetlerine, meclislere, sanat cevrelerine katılma imkanı bulmuşlar, boylece kulturel anlamda hemcinslerinin onune gecebilmişlerdir
Evlilik hayatlarında coğunun mutlu olamadığı dikkat ceker Kimi hic evlenmemiş (Mihri, Nakıye), kimi boşanmış ve tekrar evlenmiş ya da evlenmemiş (Leyla, Trabzonlu Fıtnat), kimi de kendilerini mutlu etmeyen bir evliliği surdurmuşlerdir (Fıtnat) Şiir onlar icin bir bakıma mutsuzluklarının hem sebebi, hem neticesi olan bir hitap alanı oluşturmuştur
Bir kısmı guzel sanatların birkac dalına aynı anda ilgi gostermiş, şairliğin yanı sıra musıkişinas ya da bestekar (Leyla, Zeynep, Mahşah) ve hattat (Ani, Feride, Trabzonlu Fıtnat) olarak da isim yapmıştır
Ancak soyledikleri şiir, kısmen Mihri haric tutulursa, bir kadın kalbinde mevcut bulunabilecek duyguların ifadesi olmaktan ziyade donem edebiyatının klişeleşmiş mazmunlarıyla terennum edilen bir erkek kalbinin yansımalarını verir Rağbet ettikleri şiir turunun daha ziyade gazeller, en cok da nazireler olduğu duşunulurse, Geleneksel donemde kadın şairlerin, erkek duyarlığı etrafında klişeleşen bir edebiyatın ağırlığı altında varlık gosteremedikleri fark edilir

Zeynep Hatun:
Fatih donemini Mihri Hatunla birlikte temsil eden Zeynep Hatun, adı bilinen ilk Turk kadın şairi olup, kaynaklarda Amasyalı ya da Kastamonulu olduğu ifade edilmektedir Divan edebiyatının şekillenme doneminde Fatih cevresinde hissedilen verimli sanat iklimi, sanata ve sanatcıya hasredilen teşvik bu iki kadın şairin varlık gostermesinde de etkili olmuş olmalıdır Asıl adı Zeynunnisa olan Zeynep Hatun bir kadı kızıdır Bir kadı olan ve şiir calışmalarını anlayışla karşılayan İshak Efendi ile evlenmiştir Kulturlu bir muhitte yetişmiş, Arapca, ve şiirler soyleyecek olgunlukta Farsca oğrenmiş, Mihri Hatun ile tanışıklık kurmuştur, Şiirin yanı sıra beste yapabilecek olcude musıki calışmaları da olan Zeynep Hatun 1563 ’de Amasya ’da olmuştur
Fatih adına tertip edilmiş bir Divan sahibi olup, eldeki şiirlerine bakılırsa acık ve sade bir soyleyişin sahibidir Bir kıt ’asının,

Senin husnun benim aşkım senin cevrin benim sabrım
Cihanda dembedem artar tukenmez binihayettir,

beyti unludur

Mihri Hatun:
Fatih donemi şairlerinden olan Mihri Hatun, Zeynep Hatunla birlikte adı bilinen ilk Turk kadın şairlerindendir Amasyalıdır Asıl adı Mihrunnisa ya da Fahrunnisa olup, 1460 ya da 1461 yılında doğmuştur Mihri mahlasını kendisi de bir şair olan babası Mehmet Celebi bin Yahya (Belayi) ’dan almıştır
Dillere destan bir guzelliğin, hayranlık uyandırıcı bir kultur ve birikimin sahibi olmasına rağmen kendisine yoneltilen butun evlilik tekliflerini geri cevirerek omru boyunca bekar kalmıştır Donemine gore serbest bir yaşantının sahibi olan Mihri, tarihci Hammer tarafından “Osmanlılar ’ın Sapho ’su olarak isimlendirilmiştir Cevresinde platonik aşklarına dair fısıltılar daima mevcut bulunan Mihri ’nin, Muyyedzade Abdurrahman Celebi ve Sinan Paşazade İskender Celebi ’ye duyduğu aşka dair ipuclarına şiirlerinde de rastlamak mumkundur Evinde duzenlediği edebi meclisler gibi, samimi kadın duygularını cekinmeksizin şiirinde terennum etmiş olması cihetiyle de, kendisinden sonra yetişenler arasında en cok XIX asır şairi Nigar binti Osman ’a benzetilebilir Ona erken bir Nigar Hanım olarak bakmak mumkundur
Kolay soyleniyormuş izlenimi veren sade bir şiiri vardır ve bunlar arasında en başarılı bulunanları nazireleridir Donem şairlerinden Necati ’nin etkisinde kalan Mihri ’nin, şiirlerini Necati ’ye gonderdiği ve onun şiirlerine nazireler yazdığı bilinmektedir
Necati ’nin unlu Done Done redifli gazeline nazire olarak yazdığı ve;

Ateşi gamda kebab oldu ciğer done done
Goklere cıktı duhanımla şerer done done

matlalı gazeli bunlardan biridir
1506 yılında Amasya ’da olen Mihri Hatun ’dan geriye eser olarak Divan ’ı kalmıştır

Hubbi Hatun:
Hubbi Hatun bir XVI asır şairi olup Divan şiirinin zirvesini teşkil eden Kanuni donemini kadın şair olarak temsil etmektedir (Aynı asırda, Baki ’nin hanımı Tuti Kadın ’ın da şiir yazdığı soylenmektedir) Asıl adı Ayşe olan Hubbi Hatun da Mihri ve Zeynep gibi Amasyalıdır Kanuni ’nin sut kardeşi Şemsi Celebi ’nin Hanımıdır Bu yakınlık Hubbi Ayşe ’nin saraya intisabına zemin hazırlamış, onceleri II Selim ’in, sonra da III Murad ’ın nedimesi olarak saray muhitinde şiiri icin gerekli kultur atmosferini bulmuş, zamanın hocalarından dersler almış ve Arapca ’yı cok iyi oğrenmiştir Şuara tezkirelerinde kendisinden evvelki kadın şairlerden daha kuvvetli olduğu ifade edilirse de, kadın duygularını terennumu ve lirizmi bakımından Mihri ’nin onune gecemediği fark edilir Erkeksi bir duyuşu vardır
Gazel ve kasideler yazan, Hurşid ve Cemşid adlı uc bin beyti aşkın bir mesnevisi olan Hubbi Hatun 1590 yılında İstanbul ’da olmuştur



Sıtki Hatun:
XVII asrın ikinci yarısında yaşayan Sıtki Hanımın asıl adı Ummetullah olup, bir kazasker kızıdır Kardeşi Faize Hanım da şairdir ancak Sıtki kadar tanınmış değildir Bayramiye tarikatıne mensup olan Sıtki Hanım gazel ve ilahiler yazmıştır Divan ’ı ile Genci Envar ve Mecmuau ’l Hayal adlı basılmamış tasavvufi şiir mecmuaları bulunmaktadır 1703 yılında olmuştur

Ani Hatun:
Ani Fatma kulturlu bir ailenin kızı olarak İstanbul ’da doğmuştur Akıllı, bilgili ve eğitimli bir kadın olup, “Hacei Zenan (Kadınların Hocası) lakabıyla anılmıştır Arapca bilen, doğu ve Batı edebiyatlarını oğrenmiş bulunan Ani Hatun ’un bir Divan teşkil ettiği soylenmekteyse de bu eser ele gecmiş değildir Ani Hatun bir hattat olarak da un yapmıştır Hattatlığının şairliğinden ustun olduğu bazı tezkirelerde ifade edilmektedir 1710 yılında olmuştur

Fıtnat Hanım:
Asıl adı Zubeyde olan Fıtnat Hanım bir şeyhulislam kızı olup adı bize kadar gelen kadın şairler arasında en dikkat cekicilerden birisidir Aydın ve şairi bol bir cevrede yetişmiş, edebi muhitlere girip cıkmıştır Şiirleri kadar nukteleri ve kendisi ile Koca Ragıp Paşa ve şair Haşmet cevresinde teşekkul eden latifelerle de tanınmıştır Ancak bunların bir kısmı kaba olup, orijinal yazılı kaynaklarda mevcut bulunmadığına bakılırsa uydurmadır Fıtnat Hanım kendisini anlamayan, ruhuna denk duşmeyen, şiirle uğraşmasına bir anlam veremeyen bir zat olan Derviş Mehmet Efendi ile yaptığı evlilikte hic mutlu olamamıştır Bir Divan teşkil etmişse de şiirlerinde kadın kalbinin samimiyetini bulmak zordur 1780 yılında olmuştur

Guller kızarır şerm ile ol gonce gulunce,

mısraı ile başlayan şarkısı cok unludur

Leyla Hanım:
Bir kazasker kızı olan Leyla Hanım, Kececizade İzzet Molla ’nın yeğenidir Cocuk denecek yaşta evlendiyse de bir hafta uzerine, daha ilk geceden kabalıklarına tanık olduğu eşinden ayrılmıştır Saray kadınlarıyla yakın ilişkisi olduğu bilinen, iyi eğitimli ve cok kulturlu bir şairdir Hazır cevaplığı ve nuktedanlığı ile de tanınmıştır Leyla Hanım, Mevlevi tarikatine mensup olup Mihri Hatun kadar olmasa da kadın duygularını biraz olsun terennum etmesiyle ve zamanına gore bir kadın icin serbest sayılabilecek soyleyişleriyle dikkat ceker Edebi bir cevrede yaşamış ve yazmaktan hic uzak kalmamış olan Leyla Hanımın şiir dili acık ve sadedir Bir Divan ’ı vardır 1847 yılında olmuştur

Pur ateşim acdırma sakın ağzımı zinhar

mısraıyla başlayan

Zalim beni soyletme derUnumda neler var

nakaratlı şarkısı cok unludur

Şeref Hanım:
Şeref Hanım şairi bol ve kulturlu bir ailenin kızı olarak 1809 yılında İstanbul ’da doğmuştur Kadiri ve Mevlevi tarikatlerine mensubiyeti bilinmekte olup, sıkıntılı bir omur gecirdiği II Mahmud ’a ve Valide Sultan ’a yazdığı şiirlerden anlaşılmaktadır Geleneksel kalıplar icinde kalan şiirlerinde sade ve duzgun bir anlatım vardır Divan sahibidir 1861 yılında olmuştur

Sırri Hanım:
Asıl adı Rahile olup Diyarbakırlıdır 1814 yılında kulturlu bir ailenin kızı olarak dunyaya gelmiştir Divan kulturuyle yetişmiş, bir muddet Bağdad ’da yaşadıktan sonra İstanbul ’a gelmiş, Kamil Paşa konağının şiiredebiyat sohbetlerine katılmış daha sonra Kamil paşa ile evlenmiştir Kızının olumu uzerine yazdığı icli bir Mersiye ile tanınan Sırri Hanımın bir an oluşturacak kadar şiiri vardır Kadiri olan Sırri Hanım 1877 ’de olmuştur

Adile Sultan:
Donemi, kadın şairler bakımından diğer donemlere nazaran daha zengin bir goruntu veren II Mahmud ’un kızı olan Adile Sultan, 1825 yılında doğmuştur Cağdaşı olan Leyla ve Fıtnat Hanımlardan daha az başarılı bir şairdir Saray cevresinde iyi bir eğitim almış olmasına rağmen, dil, vezin ve kafiye bakımından cozuk bir dili vardır Aruzun yanı sıra hece olcusuyle de şiirler yazmıştır Fuzuli, Şeyh Galib ve Muhıbbi (Kanuni Sultan Suleyman) etkisindedir Kızını ve kocasını kaybetmiş, bu acılar şiirini etkilemiştir Nakşıbendi tarikatine girmiş, hikemi şiirler de yazmıştır Kendi Divan ’ı basılmamışsa da Muhibbi (Kanuni Sultan Suleyman) Divanı ’nın basılmasını sağlamıştır 1898 yılında olmuştur


Nakıye Hanım:
Şeref Hanımın yeğeni olan Hatice Nakıye Hanım 1845 yılında doğmuştur Daha ziyade bir eğitimci olarak tanınır Eğitimli ve kulturlu bir kadın olarak doneminde bir hayli hizmet vermiş, II Abdulhamid tarafından bir Şefkat Nişanı ile odullendirilmiştir Turkce ve Farsca şiirler yazmışsa da şairliği eğitimciliğinin golgesinde kalmış, dergilerde dağınık halde kalan şiirleri bir araya getirilmemiştir Ancak bunların bir kısmı kardeşi Nebil Bey ’in Divan ’ının sonunda bir bolum halinde, bir kısmı da Ahmet Muhtar Bey tarafından yayımlanmıştır Hic evlenmemiş bulunan Nakıye Hanım 1879 yılında olmuştur

Munire Hanım:
Bir sadrazam kızı olan Munire Hanım 1825 yılında doğmuş ve iyi bir eğitim almıştır Mevlevi tarikatine mensup olup coğu tasavvufi şiirler yazmıştır 1903 yılında olmuştur

Feride Hanım:
Kulturlu bir aileden gelmekte olan Feride Hanım 1837 yılında doğmuştur İlk derslerini, Arapca ve Farsca bilgisini babasından almıştır Hattatlığı da olan Feride Hanım nesih bir Kur ’an yazmıştır Once eşinin, sonra babasının olumu uzerine ice kapanık bir hayat surmuş, 1903 yılında olmuştur

Saniye Hanım:
1836 ’da Trabzon ’da doğan Saniye Hanım şiir zevkini de aldığı babası tarafından eğitilmiştir Divan tarzı kadar halk tarzında da şiirler yazmış, aruz kadar hece olcusunu de kullanmıştır Bir Divan teşkil edecek hacimde şiiri olduğu halde bunları tertip etmemiş olan Saniye Hanımın bircok şiiri de bir yangında yok olmuştur Evliliği sebebiyle bir sure Rize ’de yaşayan Saniye Hanım 1905 yılında Trabzon ’da olmuştur

Fıtnat Hanım (Trabzonlu, Hazinedarzade):
Tanzimat yıllarında yaşadığı halde geleneksel cizgide şiirler yazan ve kendisinden yaklaşık 1,5 asır evvel yaşamış adaşı Zubeyde Fıtnat ’la karıştırılmaması icin imzasını “Yeni Fıtnat olarak atan Hazinedarzade Fıtnat Hanım 1842 yılında Trabzon ’da doğmuştur Donemin Trabzon valisi Hazinedarzade Abdullah Paşa ’nın kızıdır
Dort yaşında iken ailesiyle birlikte İstanbul ’a gelen Fıtnat Hanımın eğitimine ailesi tarafından onem verilmiş, cok iyi derecede Farsca oğrenmesi ve tahsiline evliliğinden sonra da devam etmesi sağlanmıştır Ancak şiir ve edebiyatla uğraşmasından hoşlanmayan bir adamla yaptığı ilk evliliğinde mutlu olamadığı, kaynaklarda adı gecmeyen ilk eşinin, uzun ve guzel olduğu icin Fıtnat Hanımın kirpiklerini kestirmeye kaykıştığı bilinmektedir Kocasının şiir ve edebiyatı men etmesi uzerine hattatlığa yonelen Fıtnat Hanım devrinde, bir guzellik şohretine de sahiptir Ahmed Midhat Efendi ’nin kuzeni olduğu soylenen Fıtnat Hanım, Hakkı Tarık Us ’un derleyerek yayımladığı mektuplara bakılırsa1 “Hacei evvel ile bir muaşaka da yaşamıştır Tertip edilmiş fakat basılmamış bir Divan ’ı vardır Divan geleneği icinde eser veren kadın şairlerin en onemlilerinden olup cağdaşı Leyla (Saz) Hanımla birlikte Tanzimat doneminde dergilerde acık imzası gorunen ilk kadın şairlerden biridir 1911 yılında İstanbul ’da olmuştur

Leyla Hanım (Saz):
1845 yılında İstanbul ’da doğan Leyla Hanım hekimbaşı İsmail Paşa ’nın kızıdır Babasının gorevi munasebetiyle cocukluk cağında yedi yıl kadar sarayda bulunmuş, bunun neticesinde iyi bir eğitim almıştır Şairliğinin yanı sıra bestekarlığı ile de tanınan Leyla Hanım, Fıtnat Hanımla birlikte dergilerde acık imzasını gorduğumuz ilk kadın şairlerdendir Ancak onun da şiirinde yenilik ceşnisi yoktur Divan geleneğinin bir izleyicisi olarak yazdığı şiirlerini Solmuş Cicekler adı altında kitaplaştırmıştır Leyla Hanım saray cevresini ve adetlerini anlatan anılarıyla da unludur Ancak ilki bir yangında yok olan anılarını ikici kez yazmak zorunda kalmış, bunlar 1920 yılında Vakit gazetesinde yayımlandığı zaman cok ilgi cekmiş, Fransızca olarak da kitap haline getirilmiştir Leyla Hanım 1936 yılında olmuştur

Mahşah Hanım:
1864 yılında Trabzon ’da doğan Mahşah Hanım ozel hocalardan iyi bir eğitim alarak yetişmiştir Aruz ile Divan tarzında yazdığı şiirlerin yanı sıra, mensubu bulunduğu Nakşi, Kadiri ve Mevlevi tarikatlerinin etkisi altında hece olcusuyle tasavvufi şiirler de kaleme almıştır Musıki ile de uğraşan Mahşah Hanımın guftesi ve bestesi kendisine ait şarkıları vardır Mun ’im Şah yahut Zafer adlı bir tiyatro oyunu da bulunan Mahşah Hanım 1933 ’de İstanbul ’da olmuştur



Buraya kadar saydığımız isimlerin dışında, daha az tanınmakla birlikte, Hatice İffet, Hasibe Maide, Feride, Habibe, Şerife Ziba, Fatma Kamile gibi şairler de XIX asır icinde Divan geleneğini surdurerek şiir yazmaya devam etmektedirler

BYENİLEŞME DONEMİ

1839 ’da gercekleşen Tanzimat hamlesi, sosyal hayattaki yirmi yıllık bir uyum ve dualizm devresinden sonra 1 ’da, ilk ozel gazete Tercumanı Ahval ’in yayın hayatına girmesi ile izlerini edebiyatta da gostermeye başlar Bu tarih edebiyatımızda Batı doğrultusunda bicimsel ve zihinsel yenileşmenin başlangıcı sayılır Kadın şairler (tumuyle kadın edipler) uzerindeki izleri bakımından Yenileşme donemini kendi icinde, Tanzimat yılları (1 ’dan II Meşrutiyete kadar) ve Meşrutiyet sonrası (Meşrutiyetten Cumhuriyete kadar) olmak uzere ikiye ayırmak gerekir

Tanzimat Yılları

Tanzimat yılları bir yandan eskiyi bunyesinde surdurmeye devam ederken, bir yandan da sosyal ve edebi anlamda yeniliğe gecişin temsilcisi kadınlar kultur semalarında kendilerini gostermeye başlamışlardır Yeniliğin ilk ismi Nigar binti Osman ilk eseri Efsus I ’i 1887 ’nin Temmuzunda yayımladığı sıralarda Mahşah, Leyla (Saz), Fıtnat (Trabzonlu) gibi kadın şairler geleneksel cizgide şiir yazmaya devam etmektedirler Oyle ki henuz dergilerde acık kadın imzalarıyla karşılaşmak bile mumkun değildir İlk kadın mecmuası olan Terakkii Muhadderat ile arkadan gelen Vakit –yahut Murebbii Muhadderat, Aile, İnsaniyet gibi kadın mecmualarında acık kadın imzaları yoktur Bunların bir kısmında sadece “Lisanaşina bir Hanım ya da “Mektepli bir Kız gibi rumuzlarla ya da Belkıs, Hayriye, Adile gibi kimlik tesbitini mumkun kılmayan tek isimlerle karşılaşırız Kimliği belirlenebilen ilk imzalar olarak, geleneksel cizgide eser veren Leyla (Saz) ve Fıtnat (Trabzonlu) Hanımlardan soz edilebilir
Batı olceğine gore gercekleştirilmesi telkin edilen hayat bu donemde kadın ediplerin, edebi kimlikleri kadar sosyal bir oluşun uzuvları olarak da dikkat cekmesine zemin hazırlar Tanzimat yıllarında sosyal hayattaki değişimin, kadınlara yazma ve yazdıklarını yayımlama hususunda nisbi bir cesaret verdiği fark edilir Fakat donem, kadın imzalarına karşı guvensizdir Ustelik sayısı henuz cok az olan kadın şairlerin de cesur davranabildiklerinde n soz etmek mumkun değildir Oyle ki ilk kadın romancımız Fatma Aliye, George Ohnet ’den Volenté ’yi Meram adıyla dilimize cevirirken (1890) imzasını acık olarak koyamaz da, “Bir Hanım olarak gorunmeyi tercih eder eserinin altında Sonraki yazılarında da bir sure “Bir Hanım ya da “Mutercimei Meram olarak kalacaktır Ahmed Midhat, Fatma Aliye Hanımın romanı Muhazarat ’ın (1892) başında bu doğrultuda bir acıklama yapmak ihtiyacını hisseder Yine, romanı Udi ’yi (1899) Ahmed Midhat ’in yazdığı zannedilir Keza, Makbule Leman imzasının da bir erkeğin, hatta Muallim Naci ’nin, mustearı olduğu duşunulur Abdulhak Mihrunnisa ’nın Hazinei Evrak ’da yayımlanan bir manzumesini okuyan Ahmet Rasim, bu şiiri bir kadının soylediğine inanmak istemez Nigar Hanımın Efsus ’unu bir kadının yazdığına cok az sayıda kişi inanır
Fakat donem kadın imzalarına karşı guvensiz, kadınlar urkek ve cekingen olsalar da Tanzimat yıllarından başlayarak, edebi ve sosyal huviyetleri az ya da cok ic ice gecmiş oncu kadınlarla karşılaşmaya başlarız Yeniliğin roman ve tefekkur sahasındaki en kuvvetli temsilcisi Fatma Aliye Hanımdır Onun bir romancı olarak tebaruz etmiş kız kardeşi Emine Semiye Hanım ile kısacık omrune on iki de şiir sığdırmış bulunan Makbule Leman Hanımlar da yeniliğe gecişin ilk onemli isimleridir Fakat şiir ve sosyal yaşantı olceğinde yenileşmenin en dikkate değer ismi olarak Nigar Hanımın cok ozel ve mustesna bir yeri vardır
 
Üst Alt