Son yılların en yaygın ruhsal rahatsızlıkları arasında yer alan Panik atak, yoğun korku, kaygı ve endişe karışımı bir nöbettir. En basit tanımıyla; korku ve heyecan duyulduğunda vücudun aşırı tepki vermesidir. Aniden başlayan, 5 ila 45 dakika süren, ara ara gelen, bir daha ne zaman geleceği belli olmayan, insana ölecekmiş hissi veren ve şiddeti hastadan hastaya değişen krizlerin adı “panik atak”tır. Göğüsde bir ağrı ya da baş dönmesi gibi bir belirti ile başlar ve ardından çarpıntı, titreme, terleme, üşüme, sıcak basması, mide bulantısı, uyuşma vb şikayetler olur. Yaşanan yoğun sıkıntının ardından olay genellikle acil servisde son bulur. Yapılan incelemeler sonucunda, kendisine fiziksel bir sorununun olmadığı söylendiğinde, kişi buna inanmaz ve doktor doktor gezmeye başlar. Uzmanlar tarafından “psikolojik ” olarak tarif edilmesine karşın, kişi, çoğunlukla yaşadıklarının gerçekten fiziksel kaynaklı sorunlar olduğunu ama kimsenin hastalığının gerçek sebebini bulamadığını düşünür. Üstelik yakınlarının panik atağın önemsiz bir sorun olduğunu düşünmesi ve kendisine “hastalık hastası” yakıştırmasının yapılması, panik ataklı hastanın durumunu iyice zorlaştırır. Kendisini yalnız ve çaresiz hisseden hasta kısır döngü içine girer. Bu kısır döngü içinde Panik Atak hastasının en önemli sıkıntısı ise bu atağın ne zaman geleceğini bilememesi yani hiç beklemediği bir anda, hiçbir sıkıntısı yok iken aniden ortaya çıkacağından her an atak olacakmış gibi endişe duymasıdır. Hasta bazen bilinç altında biriktirdiği korkularını sanki gerçekmiş gibi görebilir. Bu nedenle de hayatını panik atağına göre organize etmeye başlar. Krizler ve ölüm korkusu gibi nedenlerle hasta evde tek başına kalamamaya, tek başına dışarı çıkamamaya başlar. En sonunda korkular yaşama hakim olur. Sürekli başına kötü bir şey geleceği ve yabancıların ona yardım etmeyeceğinden korkan bazı hastalar mesleklerini, sosyal hayatlarını bırakmak zorunda kalabilmektedir.
Yapılan çalışmalarda, atakların daha çok belirli bir takım duygu ve düşüncenin yoğunlaştığı dönemlerde ortaya çıktığı bulunmuştur. Örneğin kişinin terk edildiğini düşündüğü, yalnız kaldığını hissettiği, kullanıldığı düşüncesine kapıldığı, küçük düşürüldüğü veya aşağılanmış hissettiği, boyun eğmek zorunda bırakıldığı, çaresizlik içine düştüğü ya da öfkelendiği ama bunu belli edemediği zamanlar panik ataklarının tetiklendiği zamanlar olabilir.
Panik atağın genetik olup olmadığı konusunda herhangi bir bulguya rastlanmamıştır. Hastalığın başlangıç yaşı değişkenlik göstermektedir. Çoçuklarda çok nadir ortaya çıkan hastalığın ilk ortaya çıkış yılları 18-25 yaş arası olup 30’lu-40’lı yaşlarda iyice belirginleşir. Geçirilen nöbetlerin panik atak olarak adlandırılabilmesi için kişinin kalp-damar rahatsızlığının bulunmaması ve en az iki kere panik atak geçirmiş olması gerekir.
Panik atak geçirenlerin büyük çoğunluğunun entelektüel olması, iyi eğitim gerektiren işlerde çalışıyor ve büyük şehirlerde yaşıyor olması tesadüf değildir. Panik atağın kesin sebebidir diyemeyeceğimiz ancak olmazsa olmazı olarak vurgulayabileceğimiz iki faktör vardır: Birincisi geçmişte yaşanan bir kayıp, ikincisi mükemmeliyetçi kişilik özellikleri... Bu kişilik özelliklerine sahip olan ve bir kayıp yaşayanlar, genellikle 6 ila 12 ay sonra korku veya heyecan duyduğu bir anda panik atak geçirebiliyorlar.
Peki PANİK ATAK TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?
Panik atak tedavisindeki en büyük sorun hastanın fiziksel bir rahatsızlığı olduğuna inanması ve bu nedenle psikolojik desteği geç aramasıdır. Bu nedenle de Panik atak yaşayan kişiler genellikle mevcut durumlarının ömür boyu süreceğini ve hiç iyileşmeyeceklerini düşünürler. Böyle düşünmeleri, atakların meydana getirdiği çöküntüyü çoğu zaman daha da derinleştirmektedir. Oysa güven duyulan ve rahat hissedilen bir uzmana gidilmesi tedavi sürecini hızlandıracaktır.
Panik atakta ilaç tedavisi ve psikoterapi başlıca tedavi seçenekleridir. Uygun doz ve uygun süre ile ilaç tedavisinin yanında, kişinin beklentilerini ve işe yaramayan düşünce kalıplarını değiştirme, gevşeme ve nefes egzersizleri, kaygıya yol açan etkenlerle yüzleştirme gibi yaklaşımların olduğu bilişsel davranışçı terapi teknikleri çoğu zaman sonuç verecektir. Ayrıca panik ataklar sırasında ölmenin veya delirmenin olası olmadığının çalışılmasıyla kişinin rahatlaması sağlanıyor. Bu süreçte panik atak yaşayan kişi ile terapisti arasında çok iyi bir iletişimin olmasının önemi de tedavi açısından göz ardı edilmemelidir.