Panik bozukluk, tekrarlayan panik ataklar (bakınız; merak ettikleriniz => panik atak) ile seyirli bir
hastalıktır. Panik bozukluğun yaşam boyu yaygınlığı %4-5, sadece panik atağının sıklığı %22 gibi
yüksek bir orandır. Kadınlarda erkeklere göre 2 ila 4 kat daha fazla görülür. Hastalığın en sık
başlama yaşları 25-30 ve 45-50 yaş aralıklarıdır. Genellikle başlangıçta psikiyatri dışı hekimlere
başvurulduğu için panik bozukluk tanısının konulması ve tedavi başlanması gecikir.
Panik atak sırasında yaşanan belirtilerin yanı sıra, bu hastalığın yarattığı en önemli olumsuzluk,
atak geçirme korkusu ile, daha doğrusu atak olursa yardım alamama endişesi ile ortaya çıkan
kaçınmalardır. Hastalar, bu endişe nedeniyle kalabalığa, kapalı mekanlara (alışveriş merkezleri,
restoranlar-kafe-barlar, asansör, araba, metro, vapur, uçak gibi ulaşım araçları, tünel) girmekten
kaçınmaya başlarlar. Evde yalnız kalamaz olurlar ya da işlerine giderken yol güzergahlarını
hastanelere yakın olacak şekilde ayarlamaya başlarlar. Doğaldır ki tüm bunlar hastanın
yaşamında önemli kısıtlamalara yol açar ve yaşam kalitesinin işlevselliğini belirgin olarak bozar.
Diğer taraftan panik bozukluk tedaviye cevabı yüksek bir hastalıktır, hem ilaçlar ile hem de uygun
psikoterapi yöntemleri ile tedavisi mümkündür. Yapılan çalışmalar, psikoterapi ve ilaç tedavisinin
birlikte kullanımının, bunlardan sadece birinin kullanımına göre daha yüksek tedavi ve kalıcı
iyileşme oranına sahip olduğunu göstermektedir. Panik bozuklukta en etkin psikoterapi yöntemi
bilişsel-davranışçı terapidir. Bunun yanı sıra gerekli durumlarda diğer psikoterapi türleri
(psikodinamik psikoterapi ya da destekleyici psikoterapi) de kullanılabilir, ya da onların da
tekniklerinden faydalanabilinir. Panik bozukluğun ilaç tedavisinde ise başlıca anksiyete giderici
ilaçlar ve antidepresan ilaçlar kullanılmaktadır.