Son Konu

Peygamberimiz neden birden fazla kadınla evlenmiştir? [ISLAM TIM]

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
35
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Mevzuyu ilk önce, O pâk şahsiyete bakan yönüyle ele alalım Her şeyden evvel bilinmelidir ki, güzel ahlakın zirvesinde olan Efendimiz (sav), yirmi beş yaşına kadar hiç evlenmedi O sıcak memleketin hususî durumu da göz önüne alınacak olursa, bu kadar zaman iffetiyle yaşaması ve bunun da, dün ve bugün böylece kabul ve teslim edilmesi, O’nda iffetin esas olduğunu ve müthiş bir irade ve nefis hâkimiyeti bulunduğunu gösterir Eğer bu hususta, Efendimizin (sav) küçük bir hatası bulunsaydı, dünkü ve bugünkü düşmanları, bunu cihana ilân etmekten bir an bile geri kalmayacaklardı Hâlbuki eski ve yeni bütün düşmanları, O’na hiç olmayacak şeyleri dayandırdıkları hâlde, bu yönde bir şey söyleme cüretini gösterememişlerdir

Peygamberimiz (sav) ilk evliliklerini, yirmi beş yaşlarında iken yaptılar Bu evlilik, Allah ve Resûlü (sav) katında çok yüce ve müstesna; fakat başından iki defa evlenme geçmiş kırk yaşındaki bir kadınla olmuştu Bu mutlu yuva tam yirmi üç sene devam etmiş ve peygamberliğin sekizinci senesi kapanan bir perde gibi, arkada acı bir hasret bırakarak sona ermişti Bu defa Efendimiz (sav) yirmi beş yaşına kadar olduğu gibi, yine yapayalnız kalmıştı Evet, aile, çoluk çocuk her şeyiyle yirmi üç senelik bu mesut hayattan sonra, yeniden dört beş sene bekâr olarak yaşamışlardı ki; yaşları da elli üçe ulaşmış bulunuyordu

İşte, diğer bütün evlilikleri de böyle evliliğe alâkanın azaldığı bu yaştan sonra başlar ve devam eder ki; sıcak bir memlekette elli beş yaşından sonra yapılan evlilikde, insani bir arzu ve şehevîlik görmek, ne insafın, ne de akıl ve kalbin kabulleneceği bir şeydir

Burada akla gelen diğer bir mesele de, Efendimizin (sav) peygamberliğinin çok evlenmeyi gerektirdiği yönüdür:

A) Evvelâ, bilinmelidir ki, bu meseleyi, bu şekilde medarı bahs edenler, ya hiçbir din ve prensip kabul etmeyenlerdir ki, onların böyle bir şeyi kınamaya aslâ ve kat’â hakları yoktur Zira onlar, bütün prensiplere karşıdırlar Hiçbir kânun ve kayda tâbi olmaksızın, pek çok kadınla münasebet kurar; hatta mahremleriyle dahi nikâha müsade ederler Yahut bunlar, belli kitaplara dayanan farklı din mensuplarıdır Onların hücumu da, insafsızca, garazlı ve araştırılıp düşünülmeden yapılmış, hatta kendi namlarına üzülecek bir durumdadır Çünkü, ellerindeki kitapların ve o kitaplara bağlı cemaatlerin kendi peygamberleri olarak kabul ettikleri, nice büyük peygamber vardır ki; bunlar birçok kadınla evlenmiş ve başlarından daha çok nikâh geçmiştir

Meselâ; Süleyman (as) ve Davud (as) peygamberleri düşününce, onlara mensup olduklarını iddia edenlerin bu meseleye itiraz etme hususunda insaflı davranmadıkları açıkça ortaya çıkar Dolayısıyla, çok kadınla evlenmeyi, Peygamberimiz (sav) başlatmadığı gibi; aynı zamanda çok evlilik, nübüvvetin ruhuna da zıt değildir Kaldı ki; daha sonra görüleceği gibi birden fazla evliliğin peygamberlik vazifesi açısından da, düşünülenlerin de ötesinde pek çok faydaları vardır

Evet, çok kadınla evlenme, özellikle yeni dini hükümler ve şeriatlarla gelen peygamberler için bir bakıma zarurîdir Zira, dinin, aile mahremiyeti içinde cereyan eden pek çok yönleri vardır ki, bu yönleri ancak bir insanın nikâhlısı tam olarak öğrenebilir Dolayısıyla, dinin bu yönlerini anlatmak için herhangi bir kapalı anlatım veya dolayısıyla ifade etme mecburiyetinde olunmadan ki çok defa bu türlü anlatma tarzı anlamayı ve hayata tatbik noktalarını zorlaştırır her şeyi alabildiğine açıklık içinde anlatacak, mürşidelere yani hanım öğreticilere ihtiyaç vardır

İşte, her şeyden evvel, nübüvvet hânesinde olan bu temiz ve pak peygamber hanımları, kadınlık âlemine karşı yol göstericilik ve tebliğ vazifesinin sorumluları ve nakilcileri bulunmaları itibarıyla, peygamber için de, peygamberlik için de; kadınlık âlemi için de gerekli, hatta olmazsa olmaz durumdadırlar

B) Diğer bir husus da, umumî mânâda Efendimiz (sav)’in eşleriyle alâkalı oluyor ki, o da:

1) Eşler arasında, yaşlı, orta yaşlı ve gençler bulunması itibarıyla, bu devre ve dönemlerin hepsine ait çeşitli dini hükümler bina ediliyor Ve bizzat Peygamber (sav) hânesi içinde bulunan bu pâk eşler sayesinde uygulama imkânı buluyordu

2) Eşlerin her birerleri, çeşitli kabilelerden olması sebebiyle, evvelâ o kabileler arasında; sonra da Efendimizin (sav) muazzez şahsiyetiyle akrabalık bağının kurulduğu bütün cemaatler içinde, köklü bir sevgi ve alâkaya yol açılıyordu Her kabile ve oymak, O’nu, kendinden biliyor, din hissinin yanında, cibillî bir akrabalık bağıyla O’na karşı derin bir alâka hissediyordu

3) Her kabileden aldığı kadın, O’nun hayatında ve ebedi aleme göçmesinden sonra, kendi cemaati arasında çok ciddî dinî hizmete vesile olabiliyor; uzak yakın bütün akrabalarına, Efendimizin (sav) gizli ve aşikâr bütün sünnetleri ve dini hükümler noktasında tercümanlık yapıyordu Bu sayede O’nun kabilesi de, kadın ve erkeğiyle, Kur’ân’ı, tefsiri, hadîsi ondan öğreniyor ve dinin ruhuna vâkıf olabiliyordu

4) Bu evlilikler vasıtasıyla, Peygamber Efendimiz (sav), âdeta bütün Arap Yarımadası ile yakınlık tesis etmiş gibi, her hânenin, teklifsiz misafiri hâline gelmişti Herkes bu yakınlık vasıtasıyla O’na yaklaşabiliyor ve dinîn emirlerini öğrenme fırsatını buluyordu Aynı zamanda bu ayrı ayrı aşiretlerin her biri, bir çeşit, kendini O’na yakın sayıyor ve bununla iftihar ediyordu

Mahzumoğulları, Ümmü Seleme vasıtasıyla; Emevîler, Ümmü Habîbe vasıtasıyla; Hâşimîler, Zeynep bintü Cahş (ranha) vasıtasıyla kendilerini ona yakın kabul edip, bahtiyar sayıyorlardı

C ) Buraya kadar olanlar umumî mânâda ve bazı yönleriyle de, diğer peygamberlere şâmil olacak şekilde idi Şimdi bir de, hususî mânâda ve teker teker her eşinin hususi faziletleri noktasında, meseleyi ele alalım:

Evet, burada dahi göreceğiz ki; insan mantığı, vahiy ile desteklenen o Zât’ın (sav) mübarek hayatı karşısında toprak kadar aşağı kalıyor; diğer bir tabirle insan düşüncesi vahyin gölgesi altında bulunan bu büyük dahi önünde iki büklüm oluyor

1) İlk zevceleri Hz Hatîce (ranha) validemizdir

Kendinden on beş yaş daha büyük olan bu nâdîde kadınla izaçları, her evlilik için en büyük örnek mahiyetindedir O, bütün bir hayat boyu, derin bir vefâ ve sadakatle Hz Hatice validemizin aziz hatıralarına bağlı kaldığı gibi, vefatından sonra dahi O’nu hiçbir zaman unutmamış, hatta her vesile ve fırsatta O’ndan bahisler açmıştır

Hz Hatîce’den sonra Peygamberimiz (sav) dört beş sene evlenmediler Başlarında birçok yetim bulunmasına rağmen, onların külfetlerine katlanıp, bir bakıma hem annelik, hem de babalık vazifesini yürüttüler Farzımuhal, öncesinde ve sonrasında kadınlara karşı küçük bir zaafı olsaydı, böyle mi hareket ederlerdi?

2) Sıra itibarıyla olmasa bile ikinci zevceleri, Âişei Sıddîka’dır (ranha)

En yakın arkadaşının kızı; acı tatlı bütün bir hayatı beraber yaşayan bu büyük insana karşı, nebînin en müstesna ikramıdır Bütün yakınlıkların, akrabalıkların sona erdiği günde, sona ermeyen yakınlığıyla O’nun yanında bulunma şerefi ancak bu sayede olacaktır Evet, Âişei Sıddîka ile, Hazreti Ebû Bekir, maddî mânevî hiçbir boşluk bırakmayacak şekilde Efendimiz’e (sav) yakın olma şerefine mazhar olmuşlardı

Ayrıca, Hz Âişe gibi çok zeki bir müstesna insan, nübüvvet davasına tam vâris olabilecek yaradılışta idi Evlilikden sonraki hayatı ve daha sonraki hizmetleriyle kendini ispatlamıştır ki; o eşsiz varlık, ancak peygamber eşi olabilirdi Zira o, yerinde en büyük hadisçi, en mükemmel tefsirci ve en nâdide fıkıhçı olarak kendini gösteriyor, Efendimizin (sav) görünen görünmeyen bütün tüm hallerini emsâlsiz kavrayışıyla, hakkıyla temsil ediyor ve yansıtıyordu

Bunun içindir ki; Efendimiz (sav)’e rüyasında, onunla evlelik yapacağı işâret ediliyor ve henüz gözlerine başka hayal girmeden Peygamber hânesine ayak basıyordu

Bu sayede o, Hz Ebû Bekir (ra) için şeref kaynağı olacak ve kadınlık âlemi içinde, bütün istîdat ve kâbiliyetlerini geliştirerek, Efendimiz (sav)’in en başta talebelerinden biri olma hüviyetiyle, büyük muallim ve tebliğci olmaya hazırlanacaktı İşte böylece, o da hem bir zevce, hem de bir talebe olarak Efendimizin (sav) saadet hânesine girmiş bulunuyordu

3) Yine evlenme sırasına göre olmamakla beraber üçüncü eşleri, Ümmü Seleme’dir (ranha)

Mahzum Oymağı’ndan ve ilk Müslümanlardan olan Ümmü Seleme, Mekke’de büyük zorluklar görmüş; ilk olarak Habeşistan’a, ikinci defa da Medine’ye hicret etmiş ve o günkü şartlara göre ilk saftakiler arasında yer almıştı

Kendisiyle beraber bu uzun ve meşakkatli yolculuklara katlanan bir de kocası vardı Ve, Ümmü Seleme’nin nazarında eşi, benzeri olmayan bir insandı Bütün çile devrini beraber yaşadığı, bu eşsiz hayat arkadaşı Ebû Seleme’yi Medine’de kaybedince çocuklarıyla baş başa kaldı Yurdundan, yuvasından uzak, bir sürü yetimle hayat külfetini yüklenmiş bu kadına, ilk şefkat elini, Ebû Bekir ve Ömer (ra) uzatırlar; fakat o bu talepleri reddetti Zira onun gözünde Ebû Seleme’nin yerini dolduracak insan yoktu

Nihayet, izaç teklifiyle Allah Resûlü (sav) ona el uzattı Bu izaç da gayet tabiîydi, zira İslâm ve iman uğrunda hiçbir fedâkârlıktan geri olmayan bu benzersiz kadın, Arab’ın en soylu oymağı içinde uzun zaman yaşadıktan sonra yapayalnız kalmıştı ve dilenciliğe terk edilemezdi Hele ihlâs, samimiyet ve İslâm için katlandığı şeyler düşünülünce, ona muhakkak ki el uzatılmalıydı Ve, işte Kâinatın Efendisi (sav), onu nikâhı altına alırken bu yardım elini uzatmıştı Evet, gençliğinden beri yaptığı; kimsesizleri görüp gözetme ve yetimlere el uzatma iş ve vazifesini, o günkü şartların iktizasına göre bu şekilde yerine getiriyordu

Ümmü Seleme de Hz Âişe gibi zeki, kapasiteli ve kabiliyetli bir kadındı Bir muallim ve tebliğci olma kabiliyetlerini taşımaktaydı Onun için bir taraftan şefkat eli onu, himâyeye alırken diğer taraftan da, bilhassa kadınlık âleminin kıyamete kadar şükran duyacağı bir talebe daha ilim ve irşat medresesine kabul ediliyordu

Yoksa, altmış yaşına yaklaşmış Fahri Kâinat Efendimiz (sav)’in, bir sürü çocuğu olan dul bir kadınla evlenmesini ve evlenip bir sürü külfet altına girmesini, başka hiçbir şeyle izah edemeyiz Hele şehevîlik ve kadınlara düşkünlükle aslâ ve kat’â!

4) Bir diğer zevceleri de Remle binti Ebî Süfyan’dır (Ümmü Habîbe) (ranha)

Peygamber (sav) ve peygamberlik karşısında bir müddet küfrü temsil eden birinin kızı Bu da ilk Müslüman olanlardan ve birinci safta yerini alanlardandı Çile devrinde Habeşistan’a hicreti, orada kocasının önce Hristiyanlığı kabul etmesini, sonra da vefâtını görmüş çok sıkıntılar çekmiş bir kadın

O gün sahabi, sayı itibarıyla az; mal yönünden fakirdi Herhangi birine bakacak, geçim sıkıntısına ortak olacak durumları yoktu Buna göre, Ümmü Habîbe ne yapacaktı? Ya din değiştirip, Hristiyanların yardımına mazhar olacak; ya küfür yuvası olan baba evine dönecek veya kapı kapı dolaşıp dilenecekti Bu en dindar, en soylu, aile itibarıyla en zengin kadının bunlardan hiçbirini yapması mümkün değildi Bir tek şey kalıyordu; o da Efendimiz (sav)’in müdahalesi ve yardımı

İşte, Ümmü Habîbe ile izaçta da bu yapılıyordu Dini için her türlü fedakârlığa katlanmış bu kadın, yurdundan yuvasından uzak; zenciler arasında; kocasının dinden çıkması ve vefâtı kendisini binbir sıkıntılara uğrattığı günlerde; Necâşi’nin huzurunda, Peygamberimiz (sav) İle nikâhının kıyılması gibi en tabiî bir şey yapılıyordu Bunu değil kınamak “Rahmeten li’lÂlemîn olmanın gerektirdiği bir hususun gerçekleşmesi sayarak alkışlamak lâzımdır

Kaldı ki; bu büyük kadının da, emsâli gibi kadın erkek Müslümanların irfan hayatına getireceği çok şey vardı O da bu suretle hem bir zevce hem de bir talebe olarak, o saadethâneye intisap ediyordu

Aynı zamanda bu evlilik sayesinde, Ebû Süfyan ailesi de, Peygamberimizin (sav) hanesine teklifsiz girip çıkma imkânını elde ediyor ve değişik bir bakış kazanarak yumuşamış oluyordu Hem değil sadece Ebû Süfyan ailesi, belki bütün Emevîler’de tesirini gösterecek bir hâdise olma karakterinde Hatta denebilir ki; alabildiğine sert ve dışa kapalı olan bu aile, Ümmü Habîbe’nin nikâhı sayesinde oldukça yumuşadı ve her türlü hayrı kabul etmeye hazır hâle geldi

5) Saadet hânesine girenlerden biri de Zeyneb binti Cahş’dır (ranha)

Alabildiğine asil ve o kadar da ince, iç derinliğine sahip Hz Zeyneb, Sultânı Enbiyâ (sav)’ın yakın akrabası ve yanı başında büyüyen, gelişen bir kadındı Efendimiz (sav), Zeyd (ra) için O’nu talep ettiği zaman, ailesi biraz çekimser kalmış ve bu arada Efendimiz (sav)’e verme temâyülünü göstermişlerdi Sonunda Peygamberimizin (sav) ısrarıyla Zeyd b Hârise (ra)’e vermeye râzı olmuşlardı

Zeyd, bir zamanlar hürriyetini yitirmiş; esirler arasına girmiş ve sonra Kâinatın Efendisi (sav) tarafından hürriyetine kavuşturulmuş bir âzâtlı idi Peygamber Efendimiz (sav) bu izaçtaki ısrarıyla, insanlar arasındaki eşitliği tesis, kuvvetlendirerek dengeyi sağlamak istiyor ve bu zor işe de, yine yakınlarıyla başlıyordu Ne var ki, Zeyneb gibi çok yüce fıtratlı bir kadın, emre uyarak gerçekleştirdiği bu evliliği, uzun sürdüremeyecek gibiydi Bu evlilik, Zeyd için de bir şey getirmemiş ve sadece bir ızdırap ve hasret olmuştu

Nihayet boşama hâdisesi oldu; fakat Efendimiz (sav) Zeyd’i vazgeçirmeye ve evliliğin devam ettirilmesine çalışıyordu Tam o esnada, Cibrîl (as) geldi ve semâvî fermanla, Zeyneb’in Peygamber Efendimiz (sav) ile izaç etmesi emrini getirdi Efendimiz (sav)’in mâruz kaldığı imtihan oldukça ağırdı; zira, o güne kadar, kimsenin cesaret edemediği bir şey yapılıyor ve yerleşmiş, kök salmış âdetlere karşı, ilânı harp ediliyordu Bu çok çetin bir mücadeleydi Ancak Allah emrettiği için yapılabilirdi Ve işte Efendimiz (sav), derin bir kulluk şuuruyla, nezih şahsiyetine karşı çok ağır gelen bu işi yaptı Hz Âişe’nin dediği gibi,

Farzımuhal, Peygamberimiz (sav)’in, Kur’an’dan bir şeyi saklaması câiz olsaydı Zeyneb’le evliliğini emreden âyetleri gizlerdi

Evet, bu Efendimiz’ e (sav) o kadar ağır gelmişti

İlâhi hikmet ise, bu temiz ve yüce varlığı, Peygamber (sav) hânesine sokmak, ilim ve irfan yönüyle hazırlamak, irşat ve tebliğle vazifeli kılmak istiyordu Nihayet, öyle de oldu Ve daha sonraki nezih hayatı boyunca, peygamber zevceliğinin iktizâ ettiği inceliklere riâyet etti

Ayrıca, cahiliye devrinde, evlâtlıklara evlât deniyor ve onların eşleri de aynen evlâdın eşi gibi kabul ediliyordu Cahiliyeye ait bu âdet, kaldırılmak murat buyurulunca, yine tatbikata Efendimiz (sav) ile başlanıldı Herhangi bir kimseye “evlâdım demekle, evlâdınız olamayacağı gibi, “evlâdım dediğinizin zevcesi de gelininiz olamaz (Ahzâb, 334)

6) Saadet hânesine girmekle şereflenenlerden biri de, Cüveyriye bintü’lHâris’dir (ranha)

Gayri müslim olan kabîlesine karşı harp edilmiş ve kadın erkek esir edilmişlerdi Hissiyatı alt üst olmuş, gururu kırılmış bu saray mensubu kadın, Pergamberimiz (sav)'in huzuruna getirildiğinde, kin ve nefretle doluydu

İşte o zaman Efendimiz (sav), yağdan kıl çekme kolaylığı içinde meseleyi bir hamlede halletti Peygamber Efendimiz (sav) Hz Cüveyriye (ra) ile nikâh kıyınca, Cüveyriye, mü’minlerin anası mevkiine yükseldi ve sahabenin bakışında bir hürmet âbidesi hâline geldi Hele Ashâbı Resûlullah, “Peygamber’in akrabaları esir edilmez deyip, ellerindeki esirleri bırakınca, hem Cüveyriye (ra) hem de onun aşiretinin gönlü fethediliverdi

Görülüyor ki, Peygamberimiz (sav) altmış yaşları dolaylarında, yaptıkları bu izaçta dahi pek çok meseleyi bir çırpıda hallediyor; kızıl kıyamet hâdiselerin içinde, barış ve sükûn meltemleri estiriyordu

7) Talihliler arasına karışanlardan birisi de, Safiyye bintü Huyey’dir (ranha)

Hayber emirlerinden birinin kızı Meşhur, Hayber Vak’ası’nda, babası, kardeşi ve kocası öldürülmüş; kabilesi de esir edilmişti Safiyye (ra) büyük bir öfke ve intikam hırsıyla yanıp tutuşuyordu Nikâh akdedilip, mü’minlerin hürmet duyacağı, Efendimiz (sav)’e zevce olma muallâ mevkiine yükselince, hem Ashab’ın (ra) “Anam, anam diyerek hürmet göstermeleri ve hem de Efendimiz (sav)’in eritici ve tüketici yüceliği karşısında, Hz Safiyye (ra) olup biten her şeyi unuttu ve Peygamberimiz (sav)’e zevce olmakla iftihar etmeye başladı

Ayrıca, Hz Safiyye vasıtasıyla pek çok Yahudi’nin, Efendimiz (sav)’i yakından görüp tanıma ve yumuşama imkânı da doğuyordu Bir şeyle her şey yapan ve bir fiilinde binler hikmet bulunan Hazreti Allah (cc) bütün izaçlarda olduğu gibi, bunda da pek çok hayır ve bereket yaratmıştı

Bundan başka, düşmanların iç âleminden haberdar olma bakımından, ümmetine bir ders vermiş olabileceğini zikretmek de uygun olur zannederim Hazreti Safiyye ve emsâli ayrı milletlerden olan kadınların, o milletlerin iç durumlarına nüfûz bakımından büyük ehemmiyeti vardır; elverir ki insan onların hâin olanlarıyla kendi sırlarını düşmanlara kaptırmasın

8) Bu bahtiyarlardan biri de Hz Sevde (ranha) Validemizdir

İlk safta yerini alanlardan; kocasıyla Habeşistan’a hicret edenlerden ve Ümmü Habibe’nin kaderine benzer şekilde, kocasının vefatıyla ortada kalanlardan

Efendimiz (sav), bu kalbi kırığın da, yarasını sardı; onu perişan olmadan kurtardı ve ona enis oldu Zaten sadece Efendimiz (sav)’in nikâhı altında bulunmayı düşünen bu büyük kadının, dünya adına istediği başka hiçbir şey de yoktu

İşte bütün izaçlarında, bu türlü hikmet ve maslahatlar bulunan Peygamber Efendimiz (sav) hiç mi hiç nefsânî duygularıyla bu işin içine girmemiştir Ya Râşid Halifelerin ilk ikisine karşı olduğu gibi, vezirleriyle bir yakınlık tesis etme ve zevcesi olacak kadındaki istîdat ve kabiliyet; veya teker teker, diğerlerinde gördüğümüz gibi, başka hikmet ve maslahatlarla evlenmiş ve büyük yük ve yükler altına girmiştir

Bunlardan başka, Peygamber Efendimiz (sav)’in bu kadar kadının, kalacak yer, gıda, elbise gibi ihtiyaçlarını, en âdil şekilde temin etmesi ve onlara karşı muâmelesinde kılı kırk yararcasına, adâlet ve hukuklarına dikkat etmesi; aralarında meydana gelmesi muhtemel huzursuzlukları peşinen önlemesi, meydana gelen problemleri yağdan kıl çekme rahatlığı içinde halletmesi, Bernard Shaw’ın ifadesiyle “En büyük problemleri kahve içme kolaylığı içinde halleden, O müstesna Zât’ın peygamberliğine delâlet eder

Bir kadın ve bir iki çocuğun dahi, idaresinin ne kadar müşkül olduğunu gören ve bilen bizler; daha evvel başka yuvalar kurmuş; başka âile yapılarına şâhit olmuş; girdiği yuvalarda farklı mizaçlar kazanmış pek çok kadını, bir şiir âhengi ve ritmi içinde idare eden, o muallâ ve aziz varlık karşısında iki büklüm oluyoruz

Bir husus kaldı ki, o da, zevcelerin adedinin, ümmetine meşru kılınan adedin üstünde olma durumudur Bu, bir hususî durumdur Evet, bildiğimiz ve bilemediğimiz pek çok maslahat ve hikmetleri içerisinde barındıran bir hususî kanundur Bir müddet bu mevzuda mutlak izin verilmiş; belli bir müddet sonra ise sınır konmuş ve evlenmesi yasak edilmiştir(Ahzâb, 3352)

9) Bir diğer eşi Hafsa binti Ömer el Hattab'dır

Mü'minlerin annesi, Rasûlullah (sav)'ın eşi, Hz Ömer'in kızı Hz Hafsa, Hz Peygamber (sav)'in risaletinden beş sene önce doğdu Annesi büyük sahabî Osmân b Maz'un'un kız kardeşi Zeyneb'tir

Hz Hafsa'nın İslâm'ı ne zaman kabul ettiği bilinmemektedir Hz Ömer'in İslâm'ı kabulünden sonra bütün aile ve yakınlarının Müslüman olduğu bilgisinde yola çıkılarak, onun da babası ile birlikte Müslüman olduğu söylenebilir

Mü'minlerin annesi Hz Hafsa daha önce Huneys b Huzafe, esSehmî ile evlenmişti Huzafe Habeşistan'a hicret eden Müslümanlardandır Hz Hafsa'nın da bu hicrete katıldığı yolunda rivâyetler bulunmaktadır Habeşistan'dan dönen Huzafe daha sonra eşi Hz Hafsa ile birlikte Medine'ye hicret etti

Hz Huneys b Huzâfe, Uhud savaşına katılmış ve ciddi biçimde yaralanmıştı Bu yara sonucu Medine'de şehid oldu Hz Hafsa beyinin yarasını bizzat kendisi tedavi etmeye çalışmıştır Vefatına bir hayli üzüldü ve yas tuttu Nihayet Hz Ömer dul kalan kızını Hz Ebû Bekr'e nikâhlamak istedi İstersen Ömer'in kızı Hafsa'yı sana nikâhlayayımşeklindeki teklif, Hz Ebû Bekr tarafından cevapsız bırakıldı Hz Ömer, bu kez de Hafsa'yı o günlerde eşi Rasûlullah (sav)'in kızı Rukiyye vefat ettiği için yalnız olan Hz Osman'a teklif etti Eşinin vefatından dolayı üzüntü içindeki Hz Osman'a: İstersen sana Ömer'in kızı Hafsa'yı nikâhlayayımdedi Hz Peygamber'in kızı Ümmü Gülsüm ile evlenmeyi uman Hz Osman, bir süre düşündükten sonra, Şu günlerimde evlenmem doğru değildiyerek özür diledi

Gerçek bir Müslümana yakışacak bir davranışla kızını salih bir mü'mine nikâhlamak için çaba harcayan Hz Ömer, neticeye ulaşamayınca büyük bir üzüntü içinde Hz Peygamber (sav)'e gitti Söz arasında Ya Rasûlullah, Osman'a şaşıyorum Hafsayı nikahlamayı teklif ettim, yanaşmadıdiye dert yanınca Hz Peygamber (sav),

Sana Osman'dan daha hayırlı bir damad, Osman'a da senden daha hayırlı bir kaynata tavsiye edeyim mi?dedi Hz Ömer,

Evet Ya Rasûlullahdeyince,

Sen kızın Hafsa'yı bana nikâhlarsın, ben de kızım Ümmü Gülsüm'ü Osman'a nikahlarımbuyurdu

Bu teklif karşısında bütün dünyalar Hz Ömer'in olmuştu Allah Rasûlü (sav) ile akrabalık kurmak hususunda büyük bir istek duymasına rağmen teklif etmek cesaretini gösteremiyordu Çünkü Hz Hafsa, Hz Âişe'nin deyimiyle, Tam babasının kızı idi, yani biraz sertti Rasûlullah (sav) ise bu teklifi ile Hz Ömer'in duyduğu şiddetli arzuyu gerçekleştirerek hem aralarındaki yakınlığı pekiştirmek, hem de onun İslâm'a yaptığı hizmetleri ödüllendirmek istemişti

Rasûlullah (sav) ile Hz Hafsa'nın düğünleri hicrî üçüncü yılın ortalarında yapıldı Hz Peygamber (sav) Hz Hafsa'ya dört yüz direm, yani 1188 gram gümüş' mehir verdi

Hz Hafsa, Rasûlullah (sav)'in irtihalinden sonra son derece mütevâzî ve dindarca bir hayat sürmüştür Kendisinden, bir kısmını doğrudan Rasûlullah (sav)'tan, bir kısmını da babasından aldığı altmış hadîs rivâyet edilmiştir Okuma yazma bilen Hz Hafsa hicretin kırk beşinci yılında vefat etmiş ve cenaze namazını zamanın Medine valisi Mervân kıldırmıştır Bir rivâyete göre kırk birinci hicrî yılda vefat etmiştir

Evvela şunu yüzde yüz biliriz ki, bir peygamberin bütün işleri Allah’ın rızasına uygundur Onların da birer insan olduklarını, Allah’ın izni olmadan onların da her zaman işin doğrusunu bilmeyebileceklerini göstermek hikmetiyle, bazen yanlış içtihatta bulundukları vaki ise de, Allah tarafından derhal düzeltilmiştir Hz Muhammed(asm)’in çok evliliğine Allah’ın onay verdiğini gösteren ayetler söz konusudur Demek ki, bu evlilik Allah’ın izni dairesinde gerçekleşmiştir Bu ilahî takdire kimin itiraz etmeye hakkı ve haddi vardır?

Hz Peygamber(asm)’in yirmi beş yaşındayken evlendiği kırk yaşındaki Hz Hatice’den sonra onun vefatına kadar bir daha evlenmemesi, elli üç yaşından sonra bir çok evlilik yapması, elbette kadınlara karşı düşkünlük eseri olarak değerlendirilemez “Hz Hatice’den çekindiği için evlenmedi sözü, mesnetsiz bir vehimden ibarettir Çok evliliğin son derece revaçta olduğu, kadınların bu işe alışık olduğu bir bölgede Hz Hatice’yi istisna edecek bir tek delil yoktur “herhangi bir delilden doğmayan bir ihtimalin ilmî bir değeri yoktur şeklindeki mantık ilminin bilimsel kuralı gereğince, “çekingenlik ihtimaline ihtimal vermek, ilim ve insaf ölçülerinden uzak bir vehimden öteye geçemez

Böyle bir ihtimal olsaydı, Hz Aişe için de söz konusu olurdu Halbuki çok evlilik Hz Aişe’den sonra gerçekleşmiştir Kaldı ki, herkesten ziyade Allah’ın resulüne güvenen ve herkesten önce tereddütsüz iman eden Hz Hatice’nin onun hiçbir tasarrufuna karşı çıkmayacağı güneş gibi açıktır

Aşağıdaki ayetlerde bu evliliklerin ilahî izne tabi olarak gerçekleştiğini gösteren ifadeler vardır

“Ey peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını… biz sana helâl kıldık Bunu diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helâl kıldık) Biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan (cariyeleri) hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliyoruz Bu hükümleri sana bir sıkıntı gelmemesi için bildiriyoruz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir

Ey peygamber! Hanımlarından dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alabilirsin (Geçici olarak) kendilerinden uzak durduğun kadınlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda sana bir vebâl yoktur…

Bundan sonra senin için artık başka kadınlarla evlenmen, güzellikleri hoşuna gitse de, onların yerine başka kadınları nikahlaman sana helâl değildir (Ahzap, 335052)

Ayette yer alan “Bu hükümleri sana bir sıkıntı gelmemesi için bildiriyoruz mealindeki ifade açıkça bu evliliklerin belli amaçlar doğrultusunda gerçekleştiğini göstermektedir “sıkıntı sözcüğü kadınlara düşkünlüğü ifade etmediğini her izan ve vicdan sahibinin teslim edeceği bir hakikattir Bunların icraatta belli bir gayeye hizmet etmeye yönelik olduğunu sezmek için fazla bir uğraş vermeye gerek yoktur O halde bunları sosyal, siyasal, ekonomik ve benzeri gerekçelerle değerlendirmek gerekir Bunun altında himayeye muhtaç kadınlar, çocuklar olduğu gibi, devletler arası ilişkilerde etkinliği sağlamaya yönelik evlilikler de vardır Kureyş kabilesinin reisi Ebu Sufyan’ın kızı Hz Ümmü Habibe ile evlenmesi, dış siyaset açısından ilgi çekici olduğu gibi, Hz Ebu Bekir ve Hz Ömer’in kızlarıyla evlenmesi, iç siyaset açısından dikkate değerdir Hz Zeynep ile evlenmesi, toplumda var olan evlat edinme statüsünü uygulamalı olarak ortadan kaldırmak gibi önemli bir düzenleme söz konusudur

Özetle, bu evliliğin hikmetini tam olarak bilmeyebiliriz Fakat şunu iyi biliriz ki, bu evlilikler belli hikmetleri barındırmaktadır Ve kadınlara düşkünlük unsuru bu hikmetlerden biri değildir

Peygamber Efendimizin çok evliliğinin yukarıda özetle ifade edilen hikmetlerinin yanında en önemli bir hikmeti, Onun evinin okul olmasıdır O okulun öğrencileri de Müminlerin Anneleri’dir Çünkü dinin nerdeyse yarıya yakını aile içi, özel hayat ve mahrem konularla ilgilidir İnsanlığın yarısı da kadındır Elbette böyle konular adına ve bu kadar insana örnek olmak için birden çok ve farklı özelliklerde talebelerin bulunması gerekiyor Bu talebelerin de hem kadın olması hem de Ona haram olmaması gerekiyor İşte bunun yolu da nikahtır

Peygamberimizin eşleri şunlardır

Hz Hatice (r); Hz Sevde binti Zem’a (r); Hz Aişe (r); Hz Hafsa binti Ömer (r); Hz Zeynep binti Huzeyme (r); Hz Zeyneb binti Cahş (r); Hz Ümmü Seleme (r); Hz Ümmü Habîbe (Remle binti Ebî Süfyan) (r); Hz Cüveyriye binti Hâris (r); Hz Safiyye binti Huyey (r); Hz Mâriyetü’lKıbtiyye (Ümmü İbrahim) (r); Meymûne binti Hâris (r)

Peygamberimizin evliliklerini nefsanî ve şehevanî telâkki eden, eski zaman münafıkları gibi, yeni zamanın ehli dalaletine verilen kesin ve susturucu cevap, Üstad Bediüzzaman'ın izahıyla özetle şudur:

Evliliğin iki ana gayesi vardır Biri neslin çoğalması, diğeri şehevanî duyguların meşru dairede tatmin edilmesidir Neslin çoğalması evliliğin illeti, yani en öncelikli gayesidir Nefsanî arzuların tatmini ise o vazifeyi gördürmek için yaratıcı tarafından verilmiş cüzi bir ücrettir Tıpkı şahsi hayatın devamı için yemeğin içine konulan lezzet gibi

Gerek tarihî açıdan, gerekse insan yaratılışı açısından Peygamberimizin evliliklerini incelediğimizde karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor

25 yaşına kadar, gençliğinin en heyecanlı çağında kavmi içinde bekar yaşamış ve hiçbir kadınla ilişkiye girmemiş, iffet sahibi olduğu, dost ve düşmanın ittifakıyla sabit olmuştur Hatta kavmi ona her yönüyle güvenilen biri olarak MuhammedülEmînunvanını vermişlerdi

Oysa içinde bulunduğu toplum, çok kadınla münasebeti normal addediyordu; Buna rağmen o, gerek 25 yaşına kadar ve gerekse daha sonraki hayatında pek çok hem de bakire kızla hayatını birleştirebilirdi Ancak o, böyle yapmayıp kendisinden 15 yaş büyük, 40 yaşında dul bir kadınla evlenmiştir Hem de bu evliliği eşi vefat edene kadar tam 25 yıl sürmüştür Yani elli yaşına kadar tek ve dul bir hanımla yetinmiştir

Onun evliliklerinde nefsaniyet olmadığının bir delili de, müşriklerin davasından vazgeçmesi için yaptıkları teklife verdiği cevapta saklıdır

Müşrikler, amcası Ebu Talip'e gelip, yeğenin eğer başımıza reis olmak istiyorsa onu reis yapalım veya en güzel kız ve kadınlarımızı ona verelim Ta ki, bu davadan vazgeçsindediler

Amcası bu teklifi ilettiğinde Efendimiz (asm) şu karşılığı verdi:

Ey amca! Eğer sağ elime güneşi, sol elime de ayı koysalar 'vallahi ben bu davadan yine vazgeçmem

Bu cevap onun neyin peşinde olduğunu, kadın gibi, reislik gibi insanların değerli addettikleri şeylerin onun nazarında ne kadar değersiz olduğunu ispata yeter

İkinci evliliği ise Hz Hatice'nin vefatından sonra yine yaşlı ve dul bir kadınla, Hz Sevde ile olmuştur

Hz Sevde ile de üç yıl yaşadıktan sonra, yaklaşık 54 yaşına kadar hep tek kadınla yaşamıştır İlginçtir ki, onun çok kadınla evliliği hayatının bundan sonraki son on yılı içinde gerçekleşmiştir Bu gerçekler karşısında evliliklerinde şehvani ve nefsanî arzuların tatmin gayesini aramak insan tabiatını ve tarihî gerçekleri inkar etmekle mümkündür Ve bu yaklaşım asla insaflı ve mantıklı bir yaklaşım sayılamaz Olsa olsa kasıtlı bir karalama maksadı taşır

Hayatının son yıllarına rastlayan evliliklerinde yukarda zikredilen evliliğin dayandığı her iki gayenin, Neslin çoğalması ve nefsanî arzuların tatmininin bulunmadığını görürüz Zira nesli, ilk eşi Hz Hatice'den devam etmiştir Daha sonraki evliliklerinde çocuğu olmamıştır Sadece Mısır'lı Mariye'den İbrahim dünyaya gelmişse de bir buçuk yaşında vefat etmiştir

Görüldüğü gibi evliliklerin ana gayesi olan neslin çoğalması, tarihî bir gerçek olarak Hz Hatice'nin dışındaki evliliklerinde yoktur

Geriye evliliğin ikinci derecedeki gayesi kalıyor, Yani nefsanî ve şehevanî duyguların tatmini Peygamberimizin çok kadınla evliliğinde gerek fıtrat ve gerekse tarihî gerçekler açısından bu gayenin aranamayacağını gördük Zira bir insanın nefsanî ve şehevanî arzularının en ateşli ve uyanık bulunduğu şüphesiz 1545 yaş dönemidir

Şayet Hz Peygamber, bu dönemde birçok güzel kadınla evlenmiş, sonradan onları terkedip daha başka genç güzel kadınlar almış olsaydı, şehvanî hisleri tatmin yolunda ileri sürülen iddialar bir dereceye kadar haklılık kazanmış olurdu Oysa o böyle yapmamış, tam tersine hayatının son on yılı içinde (5363) aralarında Ümmü Seleme gibi yaşça ilerlemiş, ve birçok çocuğu olanlar da dahil, aldığı hanımları ileri yaşlarda ve dul olarak almıştır Meselâ, Hz Sevde 53 yaşında ve dul Hz Zeyneb binti Huzeyme, 5O yaşında ve dul Ümmü Seleme 4 çocuklu ve 65 yaşında bir dul Ümmü Habibe dul ve 55 yaşında, Meymune 2 çocuklu ve dul

Bir başka tarihî gerçek de şudur Bu hanımlardan eceli gelip ölenlerin dışında hiçbirisinden de ayrılmayı düşünmemiştir

Gençlik çağı geçtikten sonra nefsanî ve şehvani arzularda gerileme olduğu inkar edilemez bir fıtrat kanunu ve yaratılış gerçeğidir

İşte Peygamber Efendimizin çok evliliklerini tahlil ettiğimizde karşımıza bu ibretli tablo çıkmaktadır

Özetle ifade edecek olursak, 1545 yaş dönemindeki evliliklerde nefsanî ve şehevanî gaye aranabilir Oysa Efendimiz, bu dönemde genç ve bakire kızlar ve kadınlarla evlenmemiştir Tam tersine 40 yaşında, üstelik dul bir kadın olan, Hz Hatice ile evlenmiştir Ve bu evliliği Hz Hatice'nin vefatına kadar sürmüştür

Çok evlilikleri, nefsanî duyguların büsbütün gerilemeye yüz tuttuğu 53 yaşından sonraki dönemde gerçekleşmiş olduklarına göre, bu evliliklerde mantığın gereği olarak başka gayeler aramak zaruridir Bu sadece aklın ve mantığın değil, insan tabiatının ve insaflı bir değerlendirmenin de zorunlu bir gereğidir

Ezvacı Tahirat Okulu

Medine dönemi, İslâmî hükümlerin yoğun biçimde geldiği ve Resulullah tarafından ümmete öğretildiği dönemdir Erkek sahabeler Mescidi Nebevi'de her zaman Resulullah'ı görüp, müşkillerini sorup cevaplarını alabiliyorlardı Neyi niçin ve nasıl yapacaklarını kolaylıkla öğrenebiliyorlardı Hanımlar için bu konu o kadar kolay olmuyordu Onların da soracakları öğrenecekleri vardı Bu maksatla hanımlar durumu Resulullah'a arzederek, kendileri için Hanei saadettte haftanın bir gününü ayırmasını istediler Resulullah, onların bu teklifini kabul etti Ve hanımlar haftanın bir günü Efendimizle bir araya gelip, sorularını sorup dini ahkama dair cevaplarını alıyorlardı Böyle bir ders sırasında hanımlar Efendimizle bir arada iken, enteresan bir hadise cereyan etti Bir ara hanımlar kendi aralarında konuşmaya başladılar Sesleri normalden fazla yükselmişlerdi Birbirlerine cevap yetiştiriyorlardı O sırada kapının önünden geçmekte olan Hz Ömer, Resulullah'ın huzurunda gürültülü konuşulmasından rahatsız olup, kapıyı çaldı Kapıyı aralar aralamaz, onu gören hanımlar hemen sesi soluğu kesip, kendilerine çekidüzen verdiler Hz Ömer, bu durumdan da rahatsız oldu ve:

Hanımlar, bu nasıl iş, benden çekiniyorsunuz, ama Resulullah'ın huzurunda gürültülü konuşmaktan sakınmıyorsunuzdiye kadınları ikaz etmekten kendini alamadı Bunun üzerine hanımlar, içten gelen bir itirafta bulundular:

Ya Ömer sen çok sertsin Resulullah öyle değildiye karşılık verdiler

Her şeyini Resulullah uğruna feda eden Hz Ömer, onunla ters düşmüş olmaktan hoşnut olmadı Bunu farkeden Gönüller Sultanı araya girerek:

Ya Ömer, sen geniş bir caddede yürüsen şeytan da karşıdan gelse seni görüp yolunu değiştirirdiyerek gönlünü aldı İşte hanei Saadet, bir nevi hanımlar okulu olmuştu Özellikle Efendimizin hanımları bu okulun devamlı öğrencileri, bir manada öğretmenleri idi Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Doç Raşit Küçük bu hususu şöyle dile getirir:

İslâmın hükümleri hem erkek, hem de kadın cinsini kapsayıcı niteliktedir Fakat sadece erkeklere ve sadece kadınlara yönelik hükümler de vardır Hz Peygamber genel hükümlerin veya erkeklerle ilgili hükümlerin öğretilmesi hususunda fazla sıkıntı çekmiyordu Çünkü onlar kendi cinsleriydi Kadınlarla ilgili ahkamın öğretilmesinde, yaşanmasında ve yaşatılmasında müşküllerin halli ve soruların cevaplandırılmasında kadınlardan faydalanmak mecburiyetindeydi Peygamber Efendimizin değişik yaş ve kabiliyetteki hanımları mümin hanımlar için bir eğitimöğretim kadrosu niteliği taşıyordu Âdeta, evleri bir mektep, onlar da bu mektebin eğitimcileriydiler Peygamber Efendimizin vefatından sonra da bu durum canlılığını koruyarak, hatta artarak devam etmiştir(1993, İzmir, Ebedî Risalet Sempozyumu Tebliği)

Aslında Resulullah'ın Medine'de Mescidi Nebevinin civarında bulunan okulu iki bölümden oluşuyordu Biri, erkek sahabelerden oluşan Ashabı Suffe OkuluDiğeri, hanımlardan oluşan, Ezvacı Tahirat Okulu

Gerçekten, İslâmî hükümlerin doğrudan doğruya Resulullah'tan öğrenilip, ümmete ders verilmesinde Ezvacı Tahirat'ın haneleri bir okul, kendileri de o okulun hem daimî öğrencileri hem de öğretmenleri idiler Bu görev, yukarda da belirtildiği gibi, Efendimizin ahirete intikalinden sonra da devam etmiştir Suffe Okulunun önde gelen Demirbaş bir talebesive bütün hayatını hadislerin muhafazasına vakfeden, bu hizmeti yerine getirirken hafızasının kuvvetlenmesi için Resulullah'ın duasına mazhar olan Ebu Hureyre olduğu gibi, Ezvacı Tahirat okulunun önde gelen birinci talebesi de zeka, hafıza ve kavrayış gibi üstün kabiliyetlere sahib olan Efendimizin biricik eşi, Hz Aişe'dir Nitekim, Muksirundiye anılan en çok hadis rivayet eden sahabelerin başında 5374 hadisle Suffe okulunun baş öğrencisi Ebu Hureyre geldiği gibi, dördüncü sırada 2210 hadisle de Ezvacı Tahirat Okulunun öncüsü Hz Aişe gelir

Evet, İslâm, en son ve en mükemmel din olarak, insan hayatının bütün safhalarına ait, değişik derecede öneme haiz hükümler getirmiştir Bu hükümlerin tesbiti, tâlimi ve hayata intikali Asrı Saadetin en öncelikli ve önemli hizmeti idi Çünkü hayatın her anında ve her safhasında Allah'ın razı olacağı tarz ve şekil , yani dinin kendisi tesbit ediliyordu

Bu gerçeğin idraki için kaynaklara eğildiğimizde, karşımıza, bu müminlerin anneleri ile bu Ezvacı Tahirateliyle muhteşem bir hükümler ve sırlar hazinesi çıkıyor Ve bu hazinenin ümmete açılması gibi kutsal bir görev, bu evliliklerin şaşmaz gayesi olarak beliriyor

Diyebiliriz ki, bu hanımları, özellikle bunlar arasında çok özel bir yeri olan Hz Aişeyi devreden çıkaracak olsak, İslâm dininin neredeyse yarısı kadar olan bir hükümler manzumesini de yok farzedecektik!

Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız

Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
 
Üst Alt