Kişilerin yaşadığı olaylar karşısında verdiği duygusal ve davranışlar tepkiler yaşadığı olayı nasıl algıladığı ve bu olaya nasıl bir anlam yüklediği ile ilgilidir. Çoğu zaman, yaşadığımız olayların bizim duygu durumumuzu belirlediğini düşünürüz. Oysaki yaşanılan olayın kendisi kişinin duygularını etkilemez. Duyguları etkileyen faktörler; kişinin o olayı nasıl algıladığı, bu algıdan yola çıkarak olay hakkında ne düşündüğü ve olayı zihninde nasıl yorumladığıdır. Zihnimizde oluşan yorum ise duygularımızı, duygularımız da bedenimizde hissettiklerimizi (boğazınızın düğümlenmesi, göğsünüzün sıkışması, ürperti hissi vb.) ve davranışlarımızı belirler.
Gün boyunca aklımızdan kısa süreli bazı düşünceler gelip geçer. Bunlar eletirdik düğmesine basınca ampulün aniden yanması gibi zihinde belirir. Bu düşünceler bazen gözümüzün önünden geçen anlık imajlar (görüntüler) şeklinde de olabilir. Düşünce doğurgandır ve birbirini doğurarak, kartopundan bir çığ oluşması gibi, giderek büyüme özelliği vardır. Bu düşüncelere ‘’ Otomatik Düşünceler’’ adı verilir. Otomatik düşünceler, mantık yoluyla ya da bilinçli olarak zihnimize getirmediğimiz, aniden ve kendiliğinden beliren düşünceler olup çoğu olumsuz düşüncelerden oluşur. Zihnimizden kısa sürede ve hızla gelip geçen düşünce veya görüntüleri o an farkına varamasak da, çoğunlukla bizde oluşturduğu duyguyu fark ederiz Bunlar; kaygı, korku, endişe, panik gibi olumsuz duygular olabilir. Duygu durumumuzun aniden olumsuz olarak değiştiği anlarda kendimize ‘’ biraz önce aklımdan ne geçti? Ya da ne hayal ettim? ’’ sorusunu sorduğumuz zaman otomatik düşüncelerimizi yakalayabiliriz.
İnsanlar dünyaya geldiği andan itibaren çevresinde olup bitenlere bir anlam vermeye ve anlamaya çalışır. Dünyayı anlamaya çalışırken, kendisi, iletişim içinde olduğu insanlar, yaşadığı çevre ve kültürle ilgili bilgiler edinir. Bir süre sonra bu bilgilere dayalı olarak zihninde bazı inançlar oluşmaya başlar. Edindiği bilgiler ışığında dünyayı, yaşadığı çevreyi, kültürü ve insanlar arası ilişkileri kendi deneyimlerinden yola çıkarak anlamlandırır ve çevresine uyum gösterebilmek için de bu deneyimleri zihninde yeniden düzenler. En temel inançlar; kişinin dünya ve diğer insanlarla olan ilk deneyimleriyle biçimlenir. İlk deneyimlerle oluşan algı ve fikirler kişi tarafından değişmez doğrular olarak kabul görür ve sorgulanmaz. Bu en temel inançlar kişinin zihinsel yapı taşları bir diğer adıyla düşünce kalıplarıdır.
Bir sonraki aşamada zihnimizdeki düşünce kalıplarımıza uygun kurallar ve varsayımlar geliştirmeye, böylece sayıları giderek artan düşünce kalıplarımız ile zihinsel yapımızı şekillendirmeye başlarız.
Zihnimizdeki düşünce kalıplarını destekleyen ‘’meli, malı‘’ cümleleriyle kurduğumuz kurallar ve ‘’eğer böyle olursa, sonuç budur ‘’şeklindeki olumsuz varsayımlar aslında, gün boyunca aklımızdan gelip geçen olumsuz otomatik düşünceleri belirler. Otomatik düşünceler ise olaylar karşısındaki duygusal ve davranışsal tepkilerimizi etkileyerek, gün içindeki duygu durumumuzu ve çevremizle olan iletişimimizi belirler. Sorgulanmadan doğru kabul edilmiş düşünce kalıpları ve bunların uzantısı olan kurallarımız, varsayımlarımız bir süre sonra bizi bir çember gibi içine alır, yaşamımızı kısıtlar ve yaşam adeta kâbusa dönüştürür.
Kişilerin düşünce sistemleri üzerinde çalışan Düşünce Terapisi (Bilişsel Terapi) bugüne dek sizin tarafınızdan doğruluğu hiç sorgulanmadan kabul edilmiş temel inançlarınızın doğuştan gelmediğini, sonradan öğrenildiğini ve bunların sorgulanabileceği, esneyebileceği ya da değiştirilebileceği gerçeğini temel kabul eder. Olumsuz olan ve yaşamımızdaki işlevselliği bozan, sizi kısıtlayan katı, sert düşünce kalıplarınız, kural ve yargısal varsayımlarınızın tarafınızdan yeniden sorgulanmasını sağlar. Sizi kısıtlayan, hayatınızı zorlaştıran, iletişimlerinize zarar veren düşünce biçiminizi yeniden şekillendirir. Zihninizdeki peşin yargılı, aşırı kuralcı ve katı düşünceleriniz esnemeyi öğrenir. Kurallarınız ve varsayımlarınız değişip esnerken, gün boyunca aklınızdan gelip geçen düşünceleriniz de olumlu yönde değişim gösterir. Böylece olaylar karşısındaki duygu durumunuz ve davranışsal tepkileriniz yeniden biçimlenir. Bu durum; çevrenizle kuracağınız ilişkileri, yaşadığınız olaylara verdiğiniz anlamı ve sonuçların sizi etkileme biçimini yeniden belirlerken, sizi saran çemberin de kırılmasına ve özgürleşmenize, hayattan daha fazla keyif almanıza katkıda bulunur.