Psikoterapi aleti söz olan ruh sağlığında oluşan rahatsızlıkları konuşarak tedavi etme yöntemidir. Söz, konuşma insana özgüdür. İnsan ruhunda sözle derin yaralar açılabileceği gibi ruhu iyileştirmenin yolu yine sözlerden geçer. Ancak psikoterapi rastgele bir konuşma değildir. Belirli kuramsal dayanakları, ulaşması gereken hedefleri ve bilimsel dayanağı olan bu alanda eğitim ve süpervizyon süreçlerinden geçen bir uzman tarafından yürütülen bir süreçtir. Psikoterapinin temel amacı ifade edilmeyeni ifade etme, bilinç düzeyinde olmayanı bilinç düzeyine çıkarma, duygu ve düşünceleri bütünleştirebilmektir. Psikoterapistler algıların yeniden yapılanmasına ve işlevsiz hayat hikayelerinin yeniden düzenlenmesine yardımcı olur. Dil bizi başkalarına ve kendimize bağlayacak şekilde evrimleşmiştir ve psikoterapide konuşarak iyileşmenin en büyük sebebi dilin bu işlevidir.
Hangi teoriye dayanırsa dayansın bütün psikoterapi türleri çekilen acıyı azaltmayı, semptomları en aza indirmeyi ve danışanın hayatındaki stres kaynakları ile baş etme becerisini arttırmayı hedefler. Başarılı bir psikoterapi sürecinde duygularımızı deneyimlemeyi, anlamayı ve düzenlemeyi öğreniriz. Psikoterapi bize kendimizi başkalarını ve dünyayı yeni bir şekilde algılamayı öğretir. Bu öğrenme süreci içerisinde danışan ve terapistin etkileşimi sayesinde “gerçek kendiliğe” yönelik yeni bir hikaye yazılır.
En temel seviyede psikoterapi kişiler arası bir öğrenme ortamıdır. Bu ortam pek çok bakımdan bir çocuğun düzgün bir şekilde yetiştirilmesine benzer. Psikoterapiye gelen kişi kaç yaşında olursa olsun onun çocukluğuna bu süreçte temas edilir. Yoğun duygusal yaşantıları olan çocukluk deneyimlerinde kişi takıldıysa terapistle birlikte çocuk o bataklıktan çıkartılır ve kaldığı yerden büyümesine destek olunur. Sağlıklı bir yuvada da bir psikoterapi ortamında da en iyi öğrenme ortamını sağlayan şeyler, kişinin onu anlayabilen biriyle besleyici bir ilişki kurabilmesi, güven ortamının oluşması ve bu güven temeliyle hayatın getirdiği zorluklarla yüzleşmeye ceseratlendirilmesidir. En iyi öğrenme deneyimi ise uyaranın orta seviyede olduğu zamanlarda gerçekleşir. Uyaran çok az olduğunda uyku moduna geçilmesine, çok fazla uyarılma olduğunda ise savaş ya da kaç tepkisine geçilmesine neden olur. Bu ortamlarda öğrenme imkansız hale gelir. Terapi de ideal yetiştirilme ortamında olduğu gibi orta düzeyde stresi tetiklemeyi hedefler. Danışanı savaş ya da kaç tepkisine sokmadan, zorluklarıyla kaldırabileceği şekilde yüzleşmesine imkan vererek süreç ilerler.
Her psikoterapi süreci aşağıdaki temel konuları hedefleyerek kendi kuramsal yaklaşımına uygun müdahaleler barındırarak kişisel bir deneyim yaratmaya uğraşır.
Varsayımları, tutumları ve kabulleri gözden geçirmek.
Farkındalığı arttırmak.
Gerçekliği değerlendirme yetisini arttırmak.
Kaygı verici deneyimlerle yüzleşilmesine yardımcı olmak (Uyum bozucu kaçınmaları azaltmak).
Kişinin kendisiyle yaptığı olumsuz, yargılayıcı konuşmalarda değişiklikler yaratmak.
Yeni ve daha uyum sağlayıcı bir hayat hikayesi geliştirmek.
Terapi davranışları, duyguları, duyumsamaları ve düşünceleri araştırıp inceleyerek farkındalığı arttırmayı ve insan deneyiminin bu farklı alanlarının bütünleştirilmesini, kopuk olan hikayelerin birleşebilmesini amaçlar. Çoğu durumda psikoterapinin hedefi duygu ve düşüncelerin bütünleşmesidir. Yani otomatik gelen duygunun anlamına odaklanarak, duygusal ve bilişsel işlemlemelerin harekete geçirilmesi sağlanarak beyinde yeni nöral ağlar arası bağlantılar kurulur. Bu da günlük yaşama uyum bozucu davranış kalıplarının terk edilip uyumlu olanları tercih edilmesi olarak yansır. Bu durumu örnekle açıklayacak olursak bir kişi çocukluğundan itibaren kabul edilebilmenin tek yolu olarak fedakarlık ve yük alma kalıbını öğrendiğinde yaşam sahnesi değişse de yetişkin olduğunda da aynı davranış kalıbına devam edecektir. Fedakarlık onun düşünmeden otomatik olarak verdiği bir tepki örüntüsü olacaktır. Ancak artan yüklerle bu kişi artık yüklerini kaldıramadığı, geçmişte edindiği baş etme yolunun bugün ayağına dolandığı duruma geldiğinde farklı semptomlar geliştirecektir. Örneğin kaygı nöbetleri ya da panik ataklarla bu yapıda olan kişi psikoterapiye başvurabilir. Psikoterapinin amacı otomatik tepki kalıplarını nasıl geliştirdiğini anlamlandırmak, buradaki duygu ve düşünceleri birbirine bağlamak, verilen otomatik tepkiler yerine bugünü gerçekçi değerlendirecek yeni davranış örüntüleri geliştirmesini sağlamaktır. Kişi bu noktaya geldiğinde yaşadığı semptomlar da çok büyük ihtimalle ortadan kalkacaktır. Kabul edilmenin tek yolunun fedakarlık olmadığını, kendi ihtiyaçlarını önceleyebileceğini süreçte fark edecek ve hayatının geri kalanına yeni bir yol edinerek devam edebilecektir. Böylece başarılı bir psikoterapi sürecinde önceden anlam veremediğimiz otomatik tepkiler anlam kazanacak, düşünce ve duygu bütünleşecek ve uyum bozucu tepkiler yerini uyumlu olan düşüncelere ve duygulara bırakacaktır .