morfeus
Yeni Üye
Oyun dünyasında tartışmasız olarak her oyuncunun bir noktada sevdiği bir seri varsa o da Resident Evil olsa gerek. Serinin 25 yıllık ömründe Resident Evil adı altında korkunun her yüzüyle karşılaştık herhalde. Oyuncuların uykularını çıkarak kadar korkunç oyunlar da oldu, aksiyon filmlerini aratmayacak oyunlar da. Bu böyle olmak zorunda, çünkü karşınızdaki tehdit ne kadar korkunç olursa olsun yarattığı dehşet hissi sadece siz ona alışana kadar sürer.
Resident Evil korku hissini taze tutmak adına ortaklaşa oynanıştan, FPS tarzına, sanal gerçeklikten, light gunlara kadar hemen hemen herşeyi kullandı. Kıvamı tam olarak tutturduğu doğru nokta ise kesinlikle Resident Evil 7 oldu. Oyun orijinal karakterleriyle hem oyuncuyu gerip korkutmayı başarıyor hem de zaman zaman eksikliği hissedilen o aksiyon hissini gayet iyi veriyordu. Zaman zaman gariplikleri olsa da yüzü gözükmeyen kahramanımız Ethan Winters’ın Leon veya Chris’e göre daha “sıradan” bir karakter olmasının da bunun payı vardı mutlaka. Bu yüzden olsa gerek Lousiana’nın küflü ve nemli ortamından kendimizi bir anda Romanya’nın soğuk ve acımasız yollarında bulacak olmamız çoğu oyuncu için hoş bir sürpriz oldu.
Şarapların su gibi aktığı bu mahzen neler saklıyor olabilir?
Resident Evil Villlage hikâyeyi serinin yedinci oyununun bıraktığı yerden devralıyor ve hikaye kısa süre sonra yaklaşık 10-11 saat sürecek çıkmaza doğru son sürat ilerlemeye başlıyor. Ethan ve Mia hayatlarında karanlık bir dönemi geride bırakıp bebekleri Rose ile birlikte yeni bir hayat kurmaya çalışıyorlar. Buraları bile aslında çok detaylı anlatmak istemiyorum çünkü oynayacak oyuncular için bolca şaşırtıcı gelişmeler yaşanıyor. Bilmeniz gereken tek şey bebek Rose kaçırılıyor ve onu kurtarmak evin kahramanı Ethan Winters’a kalıyor.
Village’ı seriden bir başka oyuna benzetecek olsam bu kesin olarak Resident Evil 4 olurdu. Ethan’ın kendini bulduğu köyde yaşadıklarıyla, Leon’un o İspanyol köyündeki ilk deneyimleri birbirine fazlasıyla benziyor. Oyunda çok sayıda düşmana denk geleceksiniz ama ilk tanışacağınız kurt adamlar ve onun türevleri hareket kabiliyeti ve atiklikleriyle en zorlayıcıları arasında olacaklar. Resident Evil 8’in hayatta kalma türüne olan aidiyeti, 4 ve 7’ye göre bir tık daha fazla. Düşmanlar kurşunları doğru noktalardan vurmadığınız sürece bir sünger gibi emiyorlar ve siz onlara alışana kadar ne zaman öleceklerini (veya ölüp ölmeyeceklerini) anlayamıyorsunuz. Bazı yerlerde noktalarda kaba kuvvet en doğru cevap olurken, bazı durumlarda oyuncudan daha zeki ve planlı davranması bekleniyor. Oyuncuların doğru noktalara çekilmeleri, barikat kurması ve gerektiğinde savaşmak yerine kaçması daha ideal olabiliyor. En azından oyunun ilk 6 saati için durum bu.
Duke’un çirkin yüzüne, oyunda durup nefes almanızı sağlayan yegane öğe olması sebebiyle alışsanız iyi olur
Oyunun kendisi Romanya’da Dimitrescu Kalesi etrafında geçiyor. Oyunun hemen başlarında Mother Miranda ismini bolca duymaya başlıyoruz. Kendisi halk arasında koruyucu bir hami gibi gözükse de, ailesini görünce durumun böyle olmadığını az çok anlayacaksınız. Village’ın reklamlarında gördüğünüz o uzun kadın da bu ailenin üyelerinden biri. Harikulade Lady Demetrius kalenin hamisi ve oyunun başlarında kendisi ve kızlarıyla fazlasıyla haşır neşir olacaksınız. Ailenin diğer üyeleri de elbette farklı bölgelerin hamisi durumundalar. Ethan’ın yolu er ya da geç hepsiyle kesişecek ki zavallı bebek Rose kurtulabilsin.
Rahatsız edici parçalara sahip bulmacalar olmadan bir Resident Evil oyunu nedir ki?
Bir Seray Sever olarak Lady Demetrius
Eğer oyun deneyimimi açıklamam gerekirse, bunu RE Village’ı ikiye bölerek yapmamın doğru olacağını düşünüyorum. Özellikle ilk 5-6 saatte korku hissiyatı muazzam verilmiş. Bunda etkisi olan çok fazla faktör bulunsa da, en büyük pay tehdit hissinin her zaman oralarda bir yerlerde olmasında olsa gerek.
Köyün içindeyken her zaman kurt adamların hırıltıları ve çıkardıkları gürültülerle uğraşıyorsunuz. Kaynaklar sınırlı olduğu için zaten çıkayım da biraz canavar avcılığı yapayım gibi bir kafa yapısına girmek mümkün değil. Kendinizi güç bela kaleye attığınızda ise işler daha da enteresan bir hal alıyor. Köy ile ilk tanışmanız Resident Evil 4 ise Kalenin kendisi ikinci oyunaa bir saygı duruşu olsa gerek. Etrafta gezen yenilmez düşmanlar, birbirinden ilginç bulmacalar ve en az yarısının gerçek ortamlar taranarak oluşturulduğunu düşündüğüm ultra gerçekçi koridorlar derken yaratılan hissiyat inanılmaz olmuş.
Bu yüzlere iyi bakın. Eninde sonunda hepsiyle karşılaşacaksınız.
Dimitrescu kalesinde gezmek gerçekten ait olmadığınız bir yerde gezdiğiniz, her an bir yerlerden birilerinin çıkabileceği hissini çok iyi veriyor. Kalenin yapısı da iyi tasarlanmış. Zindanlar gibi ışığın nadiren vurduğu dar mahzenler, hizmetçi odaları, eğlence alanları gibi dengeli düşünülmüş çok sayıda alan var. Bu yüzden olsa gerek önceki oyunlarda atladığım odalar veya hiç girmediğim ek bölgeler olsa da Resident Evil 8 için bu geçerli olmadı. Çünkü hem odaların hepsi çok ilginç ve ilgi çekici şekilde tasarlanmışlar, hem de çıkacak kurşunları, küçük değerli çanak çömleği ve silah geliştirmelerini kaçırmak istemeyeceksiniz.
Oyunda bulduğunuz değerli eşyaları da satabilmek için bir sistem gerekiyor elbette. Burada devreye Duke giriyor. Duke’un tam olarak kim olduğunu açıklamak zor. Kendisi Lady Demetrius ile dükkan açmak için karşılıklı bir anlaşma içinde olduğunu söylüyor ama detaylar çok net değil. O da diğer kötüler gibi mi, yoksa varoluşunun bir başka açıklaması mı var bunu zaman gösterecek. Orada oluş nedeni ne olursa olsun, Duke sayesinde çoğu zaman güvenli bir alana ve hayatta kalmamızı sağlayacak geliştirmelere sahip oluyoruz. Duke’un sattığı kurşunlar ve sağlık unsurları biraz pahalı. Bunun yerine paranız olduğu sürece geliştirmelere ve Ethan’ın öğrenebilceği yeni planlara odaklanmanız daha faydalı olacaktır. Zaten Duke’da yeterince para harcarsanız Ethan da kısa süre içinde elinde onlarca silah ve mühimmat ile bir korku öğesi haline geliyor.
Kaleden çıktıktan sonra gelen ikinci 6 saatlik oynanış süresine geldiğimizdeyse işler biraz daha farklı bir hale geliyor. Eğer paranızı kötü harcamazsanız hem silahlarınız çok güçleniyor hem de Ethan neredeyse her köşe başından farklı silahlar için mühimmat üretme parçaları ve yeni silah eklentileri buluyor. Oyunda bulacağınız parçalar ve planları kullanarak hemen hemen her silah için mühimmat ve sağlık iksirleri oluşturmak mümkün oluyor. Düşen kap kacağın sayısı da artınca artık yavaş yavaş kurt köpek kovalamaya başlıyorsunuz.
Resident Evil’ın aksiyon dozajı zaman içinde yükselmesine rağmen asla bir Call of Duty’ye dönmüyor mesela. Kullandığınız ekipmanlara göre kalabalık güruhlar veya tekil ama hasara dayanıklı düşmanlar tehlikeli hale gelebiliyor. Dahası kurtlar ve etrafınızda dolaşan diğer düşmanlar da dikkatsiz olmanız durumunda canınızı yakmayı rahatlıkla becerebiliyorlar. Bazı oyuncular oyunun bu denli aksiyona boğulmasından rahatsız olabilirler belki de. Şahsen ilk bölümlerdeki korku düzeyi iyi olsa da, bir süre sonra karakter güçlensin ya da güçlenmesin, sadece bu şekilde gitseydi biraz sıkıcı hale gelmeye başlardı. Farklı bölgelerin, karakter ve temaların olduğu daha aksiyona dayalı oyun deneyimi benim için daha yeterli oldu.
Bu ev sahibi, samimi olmak isteyeceğiniz türden biri değil.
Resident Evil serisi için inceleme yazmak her zaman zor oluyor çünkü bu kadar hikâye odaklı bir oyunda hikayeyi anlatıp deneyimi bozmadan yorum yapmak kolay değil. Neredeyse hiç spoiler vermeden kelamımı anlatmam gerekirse; eğer Resident Evil 4’e aşinaysanız ve özellikle oyunun nasıl tarz değiştirebildiğini biliyorsanız burada aynı durum biraz daha belirgin olarak söz konusu. O yüzden eğer kafanızda bir korku oyunu oynamak varsa ve seriye bu sebeple başladıysanız, bir nebze hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Kalite olarak da oyun hep o aynı stabil seviyeyi sunamıyor ve bu durum özellikle görsel anlamda biraz göze batıyor. Oyuncuya şeker sunar gibi, sürekli olarak yeni silahlar, yeni temalar verilmesine kanan oyunculardansanız (ki ben şahsen öyleyim) Resident Evil Village’ın sizin için genel anlamda ürpertici ama olumlu bir deneyim olacağından hiç şüpheniz olmasın.