Belli bir yaşa ulaşmış hastaların öyküsü alındığında, geçmişte ya da şimdi romatizması olmayan hasta parmakla sayılacak kadar azdır. Gerçekten de usta oyuncu Kemal Sunal’ın o ünlü filminde olduğu gibi birçok hasta yağmur yağmasını eklemlerinin ağrımasından bilebilmektedir. Birçok hastaya göre eklemlerinin herhangi birisi bir defa ağrıdıysa kesinlikle romatizması vardır. Romatoloji uzmanlarının gözünden görülen pencere ise tamamen başkadır. Romatologlar, romatizmal rahatsızlıkları kabaca ikiye ayırmaktadır. Birincisi ve bizi asıl olarak ilgilendiren hastalık inflamatuvar (iltihaplı) romatizmal rahatsızlıklardır. İkincisi ve daha sık görüleni ise non-inflamatuvar (iltihaplı olmayan) romatizmal rahatsızlıklardır. Bu yazıda öncelikli olarak iltihaplı ve iltihapsız romaztimal rahatsızlıkları birbirinden ayırabilmek için önemli ipuçlarından bahsedilecektir. Daha sonra her bir romatizmal hastalık için hastalar tarafından bilinmesi gereken başvuru şikâyetleri üzerinde durulacaktır.
Romatizmal rahatsızlıkların birinci ve en önemli başlangıç şikâyeti eklem ağrısıdır (artralji). Bu ağrı eklemlerin üzerinde olabileceği gibi eklemlerin çevresinde de olabilmekte ve vücudun farklı yerlerine doğru yansıyabilmektedir (örneğin bel ağrısının kalçada hissedilmesi gibi). Eklem ağrısı tek başına önemli bir şikâyet olmakla birlikte romatoloji uzmanları açısından iltihaplı romatizma denilebilmesi için bazı ek bulgulara gereksinimi vardır. Bunlar eklemin şişmesi, eklem üzerinde kızarıklık görülmesi, eklemin sıcak olması ve eklem hareketlerini tam olarak yerine getirememesidir (fonksiyon kaybı). Eklem şişliği el parmak eklemlerinde, el bileğinin üzerinde, dirsekte, dizde, ayak bileğinde ve ayak tarak kemikleri üzerinde daha rahat görülür. Yine eklem üzerindeki ısı artışı da yukarıda sayılan eklemlerin üzerine elimizle dokunduğumuzda, şişlik olmayan diğer bir eklem yüzeyiyle karşılaştırıldığında sıcaklığın artmış olmasıyla anlaşılabilinir. Eklem üzerindeki kızarıklık çok önemli bir bulgudur ve aksi ispat edilene kadar romatolojik açıdan acil olan mikrobik eklem iltihaplanması (septik artrit) düşündürür. Eklemlerin işlevlerini yerine getirememe diz ve kalça gibi büyük eklemlerde ileride protez takılmasına gidebilecek kadar hasara neden olabilir. Sonuç olarak bir eklemde ağrı ile birlikte özellikle şişlik de varsa bu eklemin iltihaplandığı sonucuna ulaşılabilir ve bu hastaların mutlak surette bir romatoloji uzmanına başvurması gerekir. Bu iltihaplanma kısa süreli (akut) olabileceği gibi haftalar, aylar hatta yıllarca devam edebilen (kronik) bir durum da alabilir. Bu nedenle eklem şikâyetinin süresi de romatoloji uzmanı tarafından mutlaka öğrenilmesi gereken bir sorudur.
Ankilozan Spondilit: İltihaplı omurga romatizması olarak da adlandırılabilecek bu hastalık toplumda yaklaşık %0.5-1 sıklıkla görülmektedir. Özellikle genç yaştaki bireyleri etkilemesi nedeniyle önemlidir. Ailede omurga romatizması nedeniyle bel-boyunda yamulma öyküsü olması önemli bir bulgudur. Gelişmiş ülkelerde dahi tanı konulması 6-8 yıl alabilmektedir. Bu nedenle şikâyetlerin erken dönemde tanınması özellikle önemlidir. Hastanın en önemli şikâyeti bel ağrısıdır. 45 yaşından küçük bireylerde, özellikle 25-30 yaşındaki kişilerde, 3 aydan uzun süre devam eden, sinsi başlangıçlı, gece bel ağrısı nedeniyle uyandıran, sabahları bel-kalçada tutukluk-katılık hissi oluşturan ve hareket etmekle beraber zaman içerisinde azalan bel ağrısı olan her hasta en az bir defa romatoloji uzmanı tarafından görülmelidir.
Romatoid Artrit: Yukarıda tarif edilen iltihaplı eklem romatizması özellikle romatoid artrit için geçerlidir. Bu hastalık da toplumda %0.5-1 sıklıkla görülmektedir. Kadınlarda erkeklere göre daha sıktır. Her yaşta ortaya çıkabileceği gibi genelde 40-50 yaşlarında başlaması daha sıktır. Asıl şikâyetler el parmaklarının ikinci boğumundan başlamak üzere, el eklemleri, el bileği, dirsek, omuz, kalça, diz, ayak bileği ve ayak tarak kemiklerinde ağrı, şişlik ve ısı artışının olmasıdır. Romatoid artritte eklem şişliği uzun sürelidir, genelde tedavi edilmezse aylar ve yıllar boyunca devam edip kalıcı hasara neden olmaktadır. Bu eklemlerden herhangi birisinin şişmesi durumunda mutlaka romatoloji uzmanına başvurulmalıdır. Romatoloji testleri olarak adlandırılan ve sağlık ocakları dâhil birçok merkezde yapılabilen romatoid faktör romatoid artritin bir belirtecidir. Ancak romatoid faktör ile ilgili şu bilgi mutlaka bilinmelidir. Romatoid faktör romatoid artrit hastalarının %60-80’inde pozitiftir (yani her romatoid artrit hastasında pozitif olmaz) ve romatoid faktör, romatoid artrit dışında bazı diğer hastalıklarda ve hatta ileri yaştaki hastalarda altta yatan bir hastalık olmadan da pozitif olabilir. Bu nedenle sadece romatoid faktöre bakarak bir hastada karar verilemez. En önemli başvuru nedeni eklem şişliğidir.
Psöriatik artrit (Sedef artriti): Psöriatik artrit veya sedef artriti, deride bulunan sedef döküntüleriyle birlikte romatoid artrite benzer şekilde eklem ağrı ve şişliğinin bulunmasına denir. Romatoid artritten farklı olarak elin en uç kısmındaki birinci boğumu da etkilenebilir ve ankilozan spondilite benzer şekilde iltihaplı bel romatizması görülebilir. Özellikle diz, dirsek çevresi olmak üzere gövdede veya saçlı deride sedef döküntüleri bulunabilir. Çoğu zaman sedef döküntüleri eklem şikayetlerinde yıllarca önce ortaya çıkmaktadır. Bazen genital bölge gibi gizli yerlerde de bu döküntüler olur. Tırnakta sararma ve kırılma gibi değişiklikler de sedefe bağlı gelişebilir.
Gut: Gut hastalığı (zengin hastalığı da denir) daha çok ileri yaşta erkeklerde görülen, toplumda görülme sıklığı romatoid artrit ve ankilozan spondilitten daha fazla olan bir hastalıktır. Hastalık başlangıcında özellikle ayak başparmağında, aniden başlayan, ciddi ağrılı (akrep sokmuş gibi), çarşaf ile temas etse dahi ağrıyan, üzerinde kızarıklığın da eşlik ettiği, 1-2 haftada iyileşen eklem şişliği olur. Bu eklem şişlikleri ataklar şeklinde gelir, ilk ataktan sonra ikinci atağın gelmesi yıllar alabilir ancak zaman içerisinde ataklar arasındaki süre kısalır. Diğer eklemlere örneğin ayak bileği, diz, el eklemleri ve dirsekte de eklem şişlikleri olmaya başlar. Kandaki ürik asit miktarı ile gut hastalığı arasında ilişki vardır. Ürik asit yüksekliği proteinli gıdalar ile beslenmekle ilişkilidir. Bu nedenle et ve et ürünleri, havyar, bira gibi yiyecek ve içecekler ile gut hastalığı tetiklenebilir.
Behçet Hastalığı: Türk cildiye doktoru Behçet Us’un ismiyle tıp literatüründe yer alan Behçet hastalığı ağız içerisinde tekrar eden aftlar (1-2 haftada iyileşen, dil, dudak iç kısmında olan ağrılı yaralar), genital bölgede ağız içerisindekine benzer yaralar (iz bırakabilen, daha uzun süreli ve daha ağrılı), gözde üveit (görmede bulanıklaşma, batma, kırmızı göz), eritema nodozum (diz altında deride para büyüklüğünde ağrılı, kırmızı renkli, deriden kabarık yaralar), diz ve ayak bileğinde daha belirgin eklem ağrı ve şişliği ile karakterize bir hastalıktır. Behçet hastalığı genç erişkinleri, ortalama yaş 25, etkilemektedir. Behçet hastalığında ağız içerisindeki aftlar neredeyse tüm hastalarda görülmektedir. Ancak ağız içerisindeki aftlar altta yatan bir hastalık olmaksızın da toplumda yaygın olarak bulunmaktadır. Aft ile birlikte diğer bulgulardan bir veya birkaçı olan hastalar romatoloji uzmanına başvurmalıdır.
Ailesel Akdeniz ateşi (FMF): Çocukluk çağında başlayabildiği gibi erişkin yaşta da başlangıç gösteren genetik geçişli bir hastalıktır. Birinci veya ikinci derece akrabalarda bu hastalığın bulunması sıktır. Hastalığın en önemli bulgusu ataklar şeklinde görülmesidir. Atakların arası 1-2 haftadan 1-2 yıla kadar uzayabilir. Karın ağrısı en önemli bulgularından birisidir, genelde 1-3 gün sürer, özellikle ilk gün çok belirgindir, hasta karın ağrısından dolayı yatağa yatar, karında sertleşme olur, bazen bacaklarını karnına çekerek iki büklüm oturmak ağrıda azalmaya neden olduğu için hastalar bu şekilde yatarlar. Beraberinde üşüme-titremenin eşlik ettiği (sıtma tutmuş gibi) ateş görülür, ölçüldüğünde 39 dereceye kadar ateş yükselebilir, bazı hastalarda diz ve ayak bileğinde üzerinde kızarıklığın da eşlik edebileceği ağrı ve şişlik olabilir. Bazı hastalarda da karın ağrısına benzer şekilde göğüs ağrısı olabilir. Ailesel geçişli bir hastalık olması nedeniyle genetik inceleme yapılabilmektedir. Tedavisiz hastaların bir kısmında böbrek yetmezliği gelişebileceği unutulmamalıdır.
Vaskülitler: Toplumda görülme sıklığı diğer romatizmal rahatsızlıklara göre çok daha az olan ancak iç organ tutulumu yaparak kalıcı hasar ve hatta organ yetmezliğine neden olabilecek önemli rahatsızlıklar topluluğudur. Vaskülit damar iltihaplanması demektir. Tutulan damar boyutuna göre büyük damarlar (dev hücreli arterit, Takayasu arteriti), orta dereceli damarlar (poliarteritis nodoza) ve küçük damarlar (Wegener granülomatozis, Churg-Strauss sendromu, mikroskopik polianjitis, Henoch Schönlein purpurası) etkilenebilir. Bu hastalıkların her birisi oldukça nadir hastalıklardır ve bulguları hastalar tarafından romatizmal rahatsızlıklarla genellikle ilişkilendirilmez. Bu nedenle hastanın başvurduğu bir başka doktor (dahiliye doktoru, cildiye doktoru gibi) tarafından romatoloji doktoruna yönlendirilmektedir.
Bağ Dokusu Hastalıkları: Sistemik lupus eritematozus, skleroderma ve sjögren sendromu en sık bağ dokusu hastalıklarıdır. Sistemik lupus eritematozus genç kadınların hastalığıdır. Halsizlik ve yorgunluğun yanı sıra burun çevresinde yüzde kırmızı döküntü, güneşten rahatsızlık duyma, ağız içerisinde ağrısız yaralar, ciddi saç dökülmesi, soğukta el parmaklarında önce beyazlaşma sonra morarmanın eşlik ettiği rayno hastalığı en sık bulgulardır. Bu hastalıkta iç organlardan başta böbrekler olmak üzere, kalp, akciğer, göz, beyin etkilenebilmektedir. Skleroderma da kadınların hastalığıdır ancak daha ileri yaşta görülmektedir. El ve ayak cildinde önce şişme daha sonra kalınlaşma olmaktadır. Zaman içerisinde rayno hastalığının da ilerlemesiyle parmak ucunda yaralar çıkabilir. Yemek yerken gıdaların yemek borusuna takılması, nefes darlığı diğer karşılaşılabilinecek bulgulardır. Sjögren sendromunda aylardır devam eden ağız ve göz kuruluğu olur. Sistemik lupus eritematozus ve skleroderma hastalıkları oldukça nadir hastalıklarken sjögren hastalığı orta ileri yaş kadınlarda %1 sıklığa kadar görülmektedir. Ağız kuruluğu aylarca devam etmektedir, önemli bir ağız kuruluğu nedeni olan diabetes mellitus (şeker hastalığı) bir hastada yoksa sjögren hastalığının araştırılmasında fayda vardır. Hastalar tükürük miktarının azlığından dolayı sürekli içecek sıvı taşıma gereksiniminden bahsetmektedir. Göz kuruluğu da aylarca devam etmektedir. Hastalar gözünün içerisinde yabancı cisim hissi, kum kaçma hissinden yakınmaktadırlar ve ağlamak istediklerinde göz yaşları gelmemektedir. Genelde göz kuruluğu olan hastalarda göz yaşı damlaları verilerek daha ileri inceleme yapılmadığı görülmektedir. Oysa uzun süreli göz kuruluğu olan hastaların en az bir kez romatoloji uzmanı tarafından görülmesi gerekmektedir.