bilgiliadam
Yeni Üye
Sait Faik Abasıyanık İpekli Mendil Ozet
Sait Faik Abasıyanık İpekli Mendil Kitap Ozeti
İpek fabrikasının geniş cephesi, ayla ışıldadı Kapının onunden birkac kişi, acele acele gectiler Ben, isteksiz, nereye gideceği mechul adımlarla ilerlerken, kapta arkamdan seslendi:
Nereye?
Şoyle bir gezineyim, dedim
Cambaza gitmiyor musun?
Cevap vermediğimi gorunce, ilave etti:
Herkes gidiyor Bursa'ya daha boylesi gelmemiş
Hic niyetim yok dedim
Yalvardı, yalvardı, beni, fabrikayı beklemeye razı etti Biraz oturdum, bir sigara ictim, bir turku soyledim Sonra canım sıkıldı Ne etsem dedimKalktım, kapıcı odasındaki civili bastonu aldım, fabrikaya dolaşmaya cıktım
Kızların calıştığı kozahaneyi gecer gecmez bir pıtırdı işittim Cebimdeki elektrik fenerini yaktım Etrafı taradım Fenerin gur ışığında kacmaya cabalayan iki cıplak ayak gorundu Arkasından seğirttim, kacanı yakaladım
Kapıcı odasına hırsızla birlikte girdik Kapıcının sarı ışıklı fenerini yaktım
Ay, bu ne kucuk hırsızdı boyle! Ellerimin icinde kırarcasına sıktığım eli ufacık Gozleri pırıl pırıl
Neden sonra gulmek icin, hem de katıla katıla gulmek icin ellerini bıraktım
Bu sefer kucucuk bir cakı ile uzerime hucum etti Ve capkın, beni kucuk parmağımdan yaraladı Sımsıkı yakaladım keratayı Ceplerini aradım Bir parca kacak tutun ve gene aynı sıfatlı bir iki sigara kağıdı, temizce bir mendil buldum Kanayan parmağıma onun kacak tutununden bastım; mendili yırttım ve elimi ona bağlattım Kalan tutunle de iki kalın sigara sardık, ahbapca konuştuk
On beş yaşında vardı Hani boyle şey adeti değildi ama, genclik işte Birisi ondan ipekli mendil istemişti, hani canım anlarsın ya, aşıklısı, sevdalısı, komşu kızı işte Para da yok ki, gidip carşıdan alsın: Duşunmuş taşınmış; aklına bu care gelmiş Ben:
Peki, dedim, imalathane bu tarafta, sen aksi tarafta ne arıyordun?
Guldu İmalathanenin nerede olduğunu o ne bi¬lecekti?
Birer de benim koylu sigarasından yaktık, iyice ahbap olmuştuk
Halis Bursalıydı, doğma buyume İstanbul'a değil Mudanya'ya bile koca omrunde bunu soylerken yuzunu gorseydiniz bir defacık inmişti
Emir Sultan'da, ay ışığında, kızak kaydığımız zamanlar, benim de ayni bu tonda, bu kıvamda arkadaşlarım olmuştu Eminim ki, bunun da onlar gibi, uzaktan sesini duyduğum Gokdere'nin havuzlarında derisi karardı Biliyorum ki, mevsim mevsim meyvelerin kabuğunun rengini alıyor
Baktım, yeşil ust kabuğu duşmuş bir ceviz esmerliğiyle esmerdi Yine bir ceviz beyazlığıyla beyaz ve gevrek dişleri vardı Ben bilirim, yazın başlangıcından ta ceviz mevsimine kadar Bursa cocuklarının yalnız elleri erik ve şeftali, yalnız cizgili mintanlarının kopmuş duğmelerinden gozuken goğusleri fındık yaprağı kokar O sırada kapıcının saati on ikiyi caldı Nerede ise cambaz bitecekti
Kacayım dedi
Onu, ipekli mendili vermeden gonderdiğime muteessir duşunurken, dışarıda bir gurultu ile silkindim Kapıcı, soylene soylene iceri giriyordu Arkasından da hırsız
Bu sefer ben kulaklarını cektim, kapıcı tabanlarını ince bir soğut dalıyla epeyce haşladı Bereket patron orada yoktu, Yoksa yallah onu polise verirdi Bu yaşta bir cocuk hırsız! Efendim, hapis¬hanede yatsın da akıllansın diyerek
Cok korkuttuk ağlamadı Gozleri ağlamaya hazır cocukların gozlerine dondu ama dudaklarında ufacık bir titreme gozukmedi ve kaşları sabit, kararlı hallerini hic bozmadılar Yalnız biraz ruzgarlıydılar
Bırakılınca azat edilmiş bir kırlangıc gibi fırladı Ay ışığını ve esmer tarlasını, keskin bir kanat gibi sıyırarak kactı gitti Ben, o zamanlar malların istif edildiği imalathanenin ustundeki bolmede ya¬tardım Odam ne guzeldi Hele mehtaplı gecelerde ne şirin olurdu
Tam pencereme yakın bir dut ağacı vardı Ay ışığı dut yapraklarından suzulur, odaya pare pare dokulurdu Aşağı yukarı yaz kış pencereyi acık bırakırdım Ne serin, ne tuhaf ruzgarlar eserdi Vapurlarda da calıştığım icin, ruzgarların kokularından lodos, poyraz karayel, gunbatımı diye tefrik eder, tanırdım Ne ruzgarlar battaniyemin uzerinden acayip birer ruya gibi gelip gectiler
Uykum cok hafiftir Sabaha yakındı Dışarıdan bir gurultu geliyordu Adeta dut ağacında birisi vardı Korkmuşum ki, kalkamadım, bağıramadım Tam bu sırada da pencerede bir hayal belirdi
O'ydu, yavaşca pencereden sıyrıldı Benim onumden gecerken, gozlerimi kapadım, dolapları karıştırdı İstifleri uzun muddet alan taran etti Se¬simi cıkarmadım Doğrusu bu cesarete karşı butun malı alıp gitseydi, sesimi cıkarmayacaktım Yarın patron:
Ulan ustune olu toprağı mı serpilmişti hayvan diye kıcıma bir tekme, beni kovacağını bildiğim halde gık demedim
Halbuki o, yine geldiği gibi bomboş, sessiz sedasız pencereden sıyrılıp gitti Bu anda da bir dal cıtırtısı işittim Duşmuştu Aşağıya indiğini zaman, başına kapıcı ile beraber birkac kişi birikmişlerdi
Olmek uzereydi Sımsıkı kapalı yumruğunu kapıcı actı Bu avucun icinden bir ipekli mendil su gibi fışkırdı
Ya İyi, halis ipekli mendiller hep boyledir Avucunun icinde istediğin kadar sıkar, buruşturursun: sonra avuc acıldı mı, insanın elinden su gibi fışkırır
Sait Faik Abasıyanık İpekli Mendil Kitap Ozeti
İpek fabrikasının geniş cephesi, ayla ışıldadı Kapının onunden birkac kişi, acele acele gectiler Ben, isteksiz, nereye gideceği mechul adımlarla ilerlerken, kapta arkamdan seslendi:
Nereye?
Şoyle bir gezineyim, dedim
Cambaza gitmiyor musun?
Cevap vermediğimi gorunce, ilave etti:
Herkes gidiyor Bursa'ya daha boylesi gelmemiş
Hic niyetim yok dedim
Yalvardı, yalvardı, beni, fabrikayı beklemeye razı etti Biraz oturdum, bir sigara ictim, bir turku soyledim Sonra canım sıkıldı Ne etsem dedimKalktım, kapıcı odasındaki civili bastonu aldım, fabrikaya dolaşmaya cıktım
Kızların calıştığı kozahaneyi gecer gecmez bir pıtırdı işittim Cebimdeki elektrik fenerini yaktım Etrafı taradım Fenerin gur ışığında kacmaya cabalayan iki cıplak ayak gorundu Arkasından seğirttim, kacanı yakaladım
Kapıcı odasına hırsızla birlikte girdik Kapıcının sarı ışıklı fenerini yaktım
Ay, bu ne kucuk hırsızdı boyle! Ellerimin icinde kırarcasına sıktığım eli ufacık Gozleri pırıl pırıl
Neden sonra gulmek icin, hem de katıla katıla gulmek icin ellerini bıraktım
Bu sefer kucucuk bir cakı ile uzerime hucum etti Ve capkın, beni kucuk parmağımdan yaraladı Sımsıkı yakaladım keratayı Ceplerini aradım Bir parca kacak tutun ve gene aynı sıfatlı bir iki sigara kağıdı, temizce bir mendil buldum Kanayan parmağıma onun kacak tutununden bastım; mendili yırttım ve elimi ona bağlattım Kalan tutunle de iki kalın sigara sardık, ahbapca konuştuk
On beş yaşında vardı Hani boyle şey adeti değildi ama, genclik işte Birisi ondan ipekli mendil istemişti, hani canım anlarsın ya, aşıklısı, sevdalısı, komşu kızı işte Para da yok ki, gidip carşıdan alsın: Duşunmuş taşınmış; aklına bu care gelmiş Ben:
Peki, dedim, imalathane bu tarafta, sen aksi tarafta ne arıyordun?
Guldu İmalathanenin nerede olduğunu o ne bi¬lecekti?
Birer de benim koylu sigarasından yaktık, iyice ahbap olmuştuk
Halis Bursalıydı, doğma buyume İstanbul'a değil Mudanya'ya bile koca omrunde bunu soylerken yuzunu gorseydiniz bir defacık inmişti
Emir Sultan'da, ay ışığında, kızak kaydığımız zamanlar, benim de ayni bu tonda, bu kıvamda arkadaşlarım olmuştu Eminim ki, bunun da onlar gibi, uzaktan sesini duyduğum Gokdere'nin havuzlarında derisi karardı Biliyorum ki, mevsim mevsim meyvelerin kabuğunun rengini alıyor
Baktım, yeşil ust kabuğu duşmuş bir ceviz esmerliğiyle esmerdi Yine bir ceviz beyazlığıyla beyaz ve gevrek dişleri vardı Ben bilirim, yazın başlangıcından ta ceviz mevsimine kadar Bursa cocuklarının yalnız elleri erik ve şeftali, yalnız cizgili mintanlarının kopmuş duğmelerinden gozuken goğusleri fındık yaprağı kokar O sırada kapıcının saati on ikiyi caldı Nerede ise cambaz bitecekti
Kacayım dedi
Onu, ipekli mendili vermeden gonderdiğime muteessir duşunurken, dışarıda bir gurultu ile silkindim Kapıcı, soylene soylene iceri giriyordu Arkasından da hırsız
Bu sefer ben kulaklarını cektim, kapıcı tabanlarını ince bir soğut dalıyla epeyce haşladı Bereket patron orada yoktu, Yoksa yallah onu polise verirdi Bu yaşta bir cocuk hırsız! Efendim, hapis¬hanede yatsın da akıllansın diyerek
Cok korkuttuk ağlamadı Gozleri ağlamaya hazır cocukların gozlerine dondu ama dudaklarında ufacık bir titreme gozukmedi ve kaşları sabit, kararlı hallerini hic bozmadılar Yalnız biraz ruzgarlıydılar
Bırakılınca azat edilmiş bir kırlangıc gibi fırladı Ay ışığını ve esmer tarlasını, keskin bir kanat gibi sıyırarak kactı gitti Ben, o zamanlar malların istif edildiği imalathanenin ustundeki bolmede ya¬tardım Odam ne guzeldi Hele mehtaplı gecelerde ne şirin olurdu
Tam pencereme yakın bir dut ağacı vardı Ay ışığı dut yapraklarından suzulur, odaya pare pare dokulurdu Aşağı yukarı yaz kış pencereyi acık bırakırdım Ne serin, ne tuhaf ruzgarlar eserdi Vapurlarda da calıştığım icin, ruzgarların kokularından lodos, poyraz karayel, gunbatımı diye tefrik eder, tanırdım Ne ruzgarlar battaniyemin uzerinden acayip birer ruya gibi gelip gectiler
Uykum cok hafiftir Sabaha yakındı Dışarıdan bir gurultu geliyordu Adeta dut ağacında birisi vardı Korkmuşum ki, kalkamadım, bağıramadım Tam bu sırada da pencerede bir hayal belirdi
O'ydu, yavaşca pencereden sıyrıldı Benim onumden gecerken, gozlerimi kapadım, dolapları karıştırdı İstifleri uzun muddet alan taran etti Se¬simi cıkarmadım Doğrusu bu cesarete karşı butun malı alıp gitseydi, sesimi cıkarmayacaktım Yarın patron:
Ulan ustune olu toprağı mı serpilmişti hayvan diye kıcıma bir tekme, beni kovacağını bildiğim halde gık demedim
Halbuki o, yine geldiği gibi bomboş, sessiz sedasız pencereden sıyrılıp gitti Bu anda da bir dal cıtırtısı işittim Duşmuştu Aşağıya indiğini zaman, başına kapıcı ile beraber birkac kişi birikmişlerdi
Olmek uzereydi Sımsıkı kapalı yumruğunu kapıcı actı Bu avucun icinden bir ipekli mendil su gibi fışkırdı
Ya İyi, halis ipekli mendiller hep boyledir Avucunun icinde istediğin kadar sıkar, buruşturursun: sonra avuc acıldı mı, insanın elinden su gibi fışkırır