Stillwater
Yeni Üye
Büyük alim ve velidir ve İsmi Ali bin Muhammed bin Ali Cürcani, künyesi Ebü’l-Hasan’dır. Soyu Peygamber efendimize ulaştığından Seyyid Şerif ismiyle tanınıp meşhur oldu. 1339 (H.740) tarihinde Cürcan şehrine bağlı Taku nahiyesinde doğdu. 1413 (H.816) tarihinde Şiraz’da vefat etti. Türbesi, Savahan mahallesinde Vakib Kabristanında olup, ziyaret mahallidir. Seyyid Şerif Cürcani küçük yaşından itibaren Cürcan’da ilim öğrenmeye başladı. Nureddin Tuvasi, Ömer el-Buhaymani, Muslihiddin bin Ebi’l-Hayr Ali ve başka alimlerden okudu. Tahsilini devam ettirmek üzere seyahatlere çıktı. Bu maksatla Hirat, Anadolu ve Mısır’a gitti. Hirat’ta Mevlana Kutbuddin Şirazi, Mevlana Ebu Abdullah’ı ziyaret etti. İlim öğrenmek ve talebe olmak arzusunu bildirince, kendisini Mısır âlimlerinin en üstünlerinden Mübarek Şah’a gönderdiler.
Seyyid Şerif Cürcani’nin yolu Anadolu’ya uğradığında zamanın büyük alimlerinden Muhammed Aksarayi hazretlerini ziyaret etmek istedi. Aksaray yakınlarına geldiğinde onun vefat haberini aldı. Lakin talebeleriyle tanışıp sohbet etti. Sonra da Aksarayi hazretlerinin en meşhur talebesi olan Şemseddin Muhammed Fenari (Molla Fenari) ile de tanışıp, birlikte Mısır’a gittiler. Mısır’a varınca, Mübarek Şah’ın medresesini arayıp buldu. Mübarek Şah’a halini ve maksadını anlatıp, hocasının gönderdiği mektubu verdi. Mübarek Şah, hürmetle ayağa kalkarak, mektubu alıp öptü. Sonra; “Seni okuturum. Fakat sadece dinlemekle iktifa edeceksin. Derste soru sormana ve konuşmana müsaade yok” dedi. Seyyid Şerif Cürcani buna razı oldu. Bu sırada Mübarek Şah, Mısır’ın ileri gelenlerinden birinin çocuğuna Şerhu Metali’yi okutuyordu. Böylece o da derse katılıp, dinlemeye başladı. Mevlana Mübarek Şah, bu kitabı gayet iyi ve üstün bir maharetle okuyor, ağır mevzuları açıyor, mevzuları derinlemesine izah ediyor ve talebeye öğretiyordu.
Derslere bu şekilde devam eden Seyyid Şerif Cürcani, geceleri kendisine ayrılan medrese odasında derslerine çalışıyor, çok az uyuyordu. Mübarek Şah, geceleri medresede dolaşarak, talebelerinin durumunu teftiş ediyordu. Bir gece medresenin avlusunda dolaşırken, Seyyid Şerif Cürcani’nin odasından gelen sese kulak verdi. Okudukları Şerhu Metali kitabı üzerinde; “Şerhte şöyle yazılı, hoca böyle söylüyor, ben de şöyle diyorum.” diyerek, meselenin incelemesini yapıyordu. Hocası Mübarek Şah bunları işitince, çok sevindi ve son derece memnun oldu. Şahid olduğu bu hadiseden sonra, Seyyid Şerif Cürcani’nin artık bundan sonra derste konuşmasına ve soru sormasına müsaade etti. Bu hususa Seyyid Şerif Cürcani çok memnun oldu. Derslere şevkle devam edip, okuduğu Metali Şerhi’ne, genç yaşında mükemmel bir haşiye, açıklama yazdı. Seyyid Şerif Cürcani, Mısır’da Mübarek Şah’dan Metali Şerhi’nin yanısıra, akli ilimleri de öğrendi. Ayrıca o sırada Mısır’da bulunan devrin meşhur alimlerinden nakli ilimleri okudu. O zamanın en meşhur alimi olan Ekmelüddin Baberti’den de din ilimlerini öğrendi. Seyyid Şerif Cürcani, bu şekilde Kahire’de dört sene kaldı.
Seyyid Şerif Cürcani, ilim tahsilini tamamladıktan sonra memleketine döndü.
Hükümdar Celaleddin Şah Şüca bin Muzaffer, onu Şiraz’da bir medreseye müderris tayin etti. Sonra hükümdar Şah Şüca ile yakından tanışıp, çok hürmet ve ikram gördü. Şah Şüca ile tanışması şöyle nakledilmiştir: “Şah Şüca ordusuyla Esterabad’daki Kasr-ı Zerd’e gelip, bir müddet orada kalmıştı. Bu sırada Seyyid Şerif Cürcani, kendi eserini hükümdara takdim etmek üzere bir asker elbisesi giyip, hazırlandı. Şah Şüca ile iyi görüşen ve zamanın en meşhur alimi olan Sadüddin-i Teftazani’nin yanına giderek; “Ben garib bir kimseyim. Ok atmakta meharetliyim. Sultan ile görüşmemi sağlamanızı rica ediyorum.” dedi. Bunun üzerine Sadüddin-i Teftazani onu yanına alıp, sultanın otağına götürdü. Kapıda beklemesini söyleyip, içeri girdi. Onun halini sultana anlattı. Sultan, Seyyid Şerif Cürcani’yi huzuruna çağırdı. “Ok atmakdaki meharetini göster bakalım” dedi. Sultan böyle söyleyince, Seyyid Şerif Cürcani koynundan yazdığı kitabı çıkararak; “Benim oklarım ve meharetim budur.” diyerek, eserini sultana verdi. Aynı zamanda ilim ehli olan Sultan Şah Şüca, eseri alıp inceledi. Onun ilimde yüksek derecede bir alim olduğunu görerek, çok tazim ve hürmet gösterdi. Çok mikdarda para verip, elbise ve binek hayvanı hediye etti. Sultan Şah Şüca, Kasr-ı Zerd’den Şiraz’a dönerken, Seyyid Şerif Cürcani’yi de yanında götürdü. Onu Şiraz’da yeni yaptırdığı Dar-uş-şifa Medresesine müderris tayin etti. Seyyid Şerif Cürcani, bu medresede on sene müderrislik yaptı. Bir taraftan da kıymetli eserlerini yazdı. Zamanının en meşhur alimi olarak tanınıp sevildi.
Timur Han, 1387 tarihinde Şiraz’ı fethedince, Seyyid Şerif Cürcani’ye çok hürmet gösterdi. Kapısına bir ok astırmak suretiyle, eman alameti koydu. Onun evine sığınanlara da eman verdi. Timur Han’ın bir veziri, Seyyid Şerif Cürcani’nin faziletli büyük bir alim olduğunu Timur Han’a anlatmıştı. Timur Han onunla karşılaşınca, kendisine bahsedilenden daha üstün bir alim olduğunu görerek, hürmeti ve sevgisi arttı. İlminden istifade etmek için, onu Semerkand’a davet etti. Bu davet üzerine Semerkand’a gitti. Timur Han, fethettiği; İran, Irak, Suriye ve Anadolu gibi İslam bölgelerinde bulunan zamanın seçkin alimlerini Semerkand’a topladı. Başta Teftazani ve Seyyid Şerif Cürcani olmak üzere, çok değerli alimler orada bulundu.
Timur Hanın alimlere büyük sevgisi olduğundan, Sa’düddin-i Teftazani ile Seyyid Şerif Cürcani’ye huzurunda ilmi münazaralar yaptırırdı. Timur Han, Seyyid Şerif Cürcani’yi daha çok sevdiği için, münazaralardan sonra; “Kabul edelim ki, ikisi de din ve marifet bilgilerinde aynıdır. O zaman Seyyid’in nesebi üstündür. Çünkü Resulullah’ın soyundandır.” derdi. Seyyid Şerif Cürcani, on sekiz sene Semerkand’da kalıp, Timur Han’dan çok büyük alaka ve hürmet gördü. Semerkand’da kaldığı müddet içinde, medreselerde ders verip, yüzlerce kıymetli alim yetiştirdi. Ayrıca çok değerli eserler yazdı. Timur Hanın vefatından sonra, Semerkand ve Maveraünnehr’de çıkan karışıklıklar sebebiyle, Semerkand’dan ayrılıp, Şiraz’a döndü. Vefatına kadar Cürcan’da kalıp, ders vermek ve eserlerini yazmakla meşgul oldu. Burada da, vefatına kadar pekçok alim yetiştirdi ve kıymetli eserler yazdı.
Seyyid Şerif Cürcani Tasavvuf İlmi
Seyyid Şerif Cürcani, evliyalık yolu bilgileri adı verilen tasavvuf ilmini, evliyanın büyüklerinden olan Alaüddin-i Attar hazretlerinden öğrendi. Semerkand’da Timur Han’ın medresesinde ders verdiği sırada, Alaüddin-i Attar’ın sohbetine devam ederek, tasavvuf ilmini öğrenmeye başladı. Alaüddin-i Attar’ın sohbetlerinde bulunmak için, soğuk, şiddetli kış günlerinde dahi, seher vaktinde kalkıp onun medresesine gider, kapıda bekler, müsaade edilince içeri girerdi. Ona büyük bir sevgi ve derin bir muhabbetle bağlı idi. Alaüddin-i Attar hazretlerinin teveccühleri ile kısa zamanda kemale gelip, olgunlaştı. Tasavvuf hallerinde daha da ilerlemek için, hocasından bir sohbet arkadaşı istedi. Alaüddin-i Attar da onu, en başta gelen talebelerinden olan Nizamüddin Hamuş’a gönderdi. Bu zatın sohbetlerinden de çok istifade etti.
Bir gün Nizamüddin Hamuş’un huzurunda iken, tasavvufta murakabe denilen hale dalıp, kendinden geçmişti. Bu halde iken, Seyyid Şerif Cürcani’nin başından sarığı düşmüş, Nizamüddin Hamuş kalkıp sarığını alarak başına koymuş, halini sormuştu. Bunun üzerine Seyyid Şerif Cürcani; “Çok zamandan beri levh-i müdrikemin (hafızamın) nukuş-i ilmiyeden (ilimden) pak ve temiz olmasını istiyordum. Allahü tealaya hamdolsun buna sohbetiniz bereketiyle kavuştum. Az zamanda malumat endişesinden halas olup, muradım hasıl oldu. Onun lezzet ve zevkinin galebesinden kendimden geçtim ve benden böyle bir hal sadır oldu.” demiştir.
Seyyid Şerif Cürcani, ilimdeki çok yüksek derecesine rağmen, asıl kemalata, Alaüddin-i Attar hazretlerinin sohbetinde bulunduktan sonra, ondan feyz alarak kavuşmuştur. Bu halini bizzat kendisi şöyle anlatır; “Hocam Alaüddin-i Attar’ın sohbetine kavuşunca, Rabbimi tanıyabildim.”
Seyyid Şerif Cürcani, talebelerine verdiği dersleriyle ve yazdığı eserleriyle, Selef-i salihinin yani Eshab-ı kiram ve onları gören tabiinin yolunu ihya etti. Selef-i salihine halef-i sadıkin oldu. Hem yaşadığı asırda, hem de sonraki asırlarda eserlerine müracaat edilen bir alimdir. Sonraki asırlarda yetişen alimler, onun talebelerinden ilim almakla iftihar etmişlerdir.
Talebelerinin en meşhurları şunlardır
Başta kendi oğlu Nureddin Muhammed gelmektedir. Diğer bir talebesi de, din ve fen ilimlerinde alim olan meşhur Osmanlı alimi Musa Paşa Kadızade Rumi’dir. Fethullah Şirvani; Kastamonu medreselerinde müderrislik yapmıştır. Seyyid Ali Acemi; bu zat da meşhur talebelerindendir. Aslen İranlı olup, ilim tahsilini tamamladıktan sonra Anadolu’ya gelmiş, Bursa’daki Yıldırım Han Medresesinde müderrislik yapmıştır. Fahreddin Acemi; bu talebesi de, sonradan Anadolu’ya gelip, meşhur Osmanlı alimi Molla Fenari’ye muidlik, ders vekilliği yaptı. Ayrıca çeşitli medreselerde ders verdi. Sultan Murad devrinde de Şeyhülislam oldu. Hace Alaeddin Ali es-Semerkandi; bu talebesi de, ilimde yetiştikten sonra; Semerkand, Türkistan ve Hirat’ta müderrislik yaptı. Sonra Anadolu’ya gelip, Larende adı ile anılan Karaman’a yerleşti.
Seyyid Şerif Cürcani’nin talebelerinden Afifüddin el-Cerhi, onun hakkında şöyle demiştir: “Asrının bir tanesi, alimlerin sultanı, müfessirlerin iftiharı, ahlak ve faziletin nümunesi, çok mütevazi ve fakirlerin hamisi idi.”
Yine talebelerinin meşhurlarından Kadı-zade Rumi ve o devrin meşhur alimlerinden Gıyaseddin Cemşid, Uluğ Bey, Muinüddin-i Kaşi ve Alaüddin-i Tusi gibi alimler, Seyyid Şerif Cürcani’ye, insanların üstadı manasına gelen “Üstad-ül-beşer vel-akl-ül-hadi aşer” ünvanını vermişlerdir. Yine alimler arasında, ilimdeki üstünlüğünü ve itimad edilen bir alim olması sebebiyle “Es-Seyyid-üs-Sened” ünvanıyla tanınmıştır.
Seyyid Şerif Cürcani hazretleri Sözleri
Seyyid Şerif Cürcani hazretleri Eserleri
Alim ve veli bir zat olan Seyyid Şerif Cürcani hazretleri yazdığı eserleriyle insanlara hak yolun bilgilerini öğretti. Eserlerinin sayısı yüzden fazla olup, bazıları şunlardır: 1) Tercüman-ül-Kuran, 2) Mişkat-ül-Mesabih Haşiyesi, 3) Muhtasar-ül-Cami, 4) Telvih Haşiyesi, 5) Şerh-us-Siraciyye, 6) Hidaye Haşiyesi, 7) Haşiye ala Şerh-it-Tecrid, 8) Şerh-ul-Mevakıf vb.
Dip Notlar
1) Mu’cem-ül-Müellifîn; c.7, s.216
2) Bugyet-ül-Vuâd; c.2, s.196
3) Ed-Dav-ül-Lâmi’; c.5, s.328
4) Fevâid-ül-Behiyye; s.125
5) Miftâh-üs-Se’âde; c.1, s.167
6) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s.1143
7) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.728
8) Şakâyik-ı Nu’mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.41
9) Keşf-üz-Zünûn; s.12, 41, 139, 193
10) Kâmûs-ul-A’lâm; c.4, s.2857
11) Rehber Ansiklopedisi; c.15, s.186
12) Reşehât; s.160
13) Hadâik-ül-Verdiyye; s.149
14) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.33
Seyyid Şerif Cürcani’nin yolu Anadolu’ya uğradığında zamanın büyük alimlerinden Muhammed Aksarayi hazretlerini ziyaret etmek istedi. Aksaray yakınlarına geldiğinde onun vefat haberini aldı. Lakin talebeleriyle tanışıp sohbet etti. Sonra da Aksarayi hazretlerinin en meşhur talebesi olan Şemseddin Muhammed Fenari (Molla Fenari) ile de tanışıp, birlikte Mısır’a gittiler. Mısır’a varınca, Mübarek Şah’ın medresesini arayıp buldu. Mübarek Şah’a halini ve maksadını anlatıp, hocasının gönderdiği mektubu verdi. Mübarek Şah, hürmetle ayağa kalkarak, mektubu alıp öptü. Sonra; “Seni okuturum. Fakat sadece dinlemekle iktifa edeceksin. Derste soru sormana ve konuşmana müsaade yok” dedi. Seyyid Şerif Cürcani buna razı oldu. Bu sırada Mübarek Şah, Mısır’ın ileri gelenlerinden birinin çocuğuna Şerhu Metali’yi okutuyordu. Böylece o da derse katılıp, dinlemeye başladı. Mevlana Mübarek Şah, bu kitabı gayet iyi ve üstün bir maharetle okuyor, ağır mevzuları açıyor, mevzuları derinlemesine izah ediyor ve talebeye öğretiyordu.
Derslere bu şekilde devam eden Seyyid Şerif Cürcani, geceleri kendisine ayrılan medrese odasında derslerine çalışıyor, çok az uyuyordu. Mübarek Şah, geceleri medresede dolaşarak, talebelerinin durumunu teftiş ediyordu. Bir gece medresenin avlusunda dolaşırken, Seyyid Şerif Cürcani’nin odasından gelen sese kulak verdi. Okudukları Şerhu Metali kitabı üzerinde; “Şerhte şöyle yazılı, hoca böyle söylüyor, ben de şöyle diyorum.” diyerek, meselenin incelemesini yapıyordu. Hocası Mübarek Şah bunları işitince, çok sevindi ve son derece memnun oldu. Şahid olduğu bu hadiseden sonra, Seyyid Şerif Cürcani’nin artık bundan sonra derste konuşmasına ve soru sormasına müsaade etti. Bu hususa Seyyid Şerif Cürcani çok memnun oldu. Derslere şevkle devam edip, okuduğu Metali Şerhi’ne, genç yaşında mükemmel bir haşiye, açıklama yazdı. Seyyid Şerif Cürcani, Mısır’da Mübarek Şah’dan Metali Şerhi’nin yanısıra, akli ilimleri de öğrendi. Ayrıca o sırada Mısır’da bulunan devrin meşhur alimlerinden nakli ilimleri okudu. O zamanın en meşhur alimi olan Ekmelüddin Baberti’den de din ilimlerini öğrendi. Seyyid Şerif Cürcani, bu şekilde Kahire’de dört sene kaldı.
Seyyid Şerif Cürcani, ilim tahsilini tamamladıktan sonra memleketine döndü.
Hükümdar Celaleddin Şah Şüca bin Muzaffer, onu Şiraz’da bir medreseye müderris tayin etti. Sonra hükümdar Şah Şüca ile yakından tanışıp, çok hürmet ve ikram gördü. Şah Şüca ile tanışması şöyle nakledilmiştir: “Şah Şüca ordusuyla Esterabad’daki Kasr-ı Zerd’e gelip, bir müddet orada kalmıştı. Bu sırada Seyyid Şerif Cürcani, kendi eserini hükümdara takdim etmek üzere bir asker elbisesi giyip, hazırlandı. Şah Şüca ile iyi görüşen ve zamanın en meşhur alimi olan Sadüddin-i Teftazani’nin yanına giderek; “Ben garib bir kimseyim. Ok atmakta meharetliyim. Sultan ile görüşmemi sağlamanızı rica ediyorum.” dedi. Bunun üzerine Sadüddin-i Teftazani onu yanına alıp, sultanın otağına götürdü. Kapıda beklemesini söyleyip, içeri girdi. Onun halini sultana anlattı. Sultan, Seyyid Şerif Cürcani’yi huzuruna çağırdı. “Ok atmakdaki meharetini göster bakalım” dedi. Sultan böyle söyleyince, Seyyid Şerif Cürcani koynundan yazdığı kitabı çıkararak; “Benim oklarım ve meharetim budur.” diyerek, eserini sultana verdi. Aynı zamanda ilim ehli olan Sultan Şah Şüca, eseri alıp inceledi. Onun ilimde yüksek derecede bir alim olduğunu görerek, çok tazim ve hürmet gösterdi. Çok mikdarda para verip, elbise ve binek hayvanı hediye etti. Sultan Şah Şüca, Kasr-ı Zerd’den Şiraz’a dönerken, Seyyid Şerif Cürcani’yi de yanında götürdü. Onu Şiraz’da yeni yaptırdığı Dar-uş-şifa Medresesine müderris tayin etti. Seyyid Şerif Cürcani, bu medresede on sene müderrislik yaptı. Bir taraftan da kıymetli eserlerini yazdı. Zamanının en meşhur alimi olarak tanınıp sevildi.
Timur Han, 1387 tarihinde Şiraz’ı fethedince, Seyyid Şerif Cürcani’ye çok hürmet gösterdi. Kapısına bir ok astırmak suretiyle, eman alameti koydu. Onun evine sığınanlara da eman verdi. Timur Han’ın bir veziri, Seyyid Şerif Cürcani’nin faziletli büyük bir alim olduğunu Timur Han’a anlatmıştı. Timur Han onunla karşılaşınca, kendisine bahsedilenden daha üstün bir alim olduğunu görerek, hürmeti ve sevgisi arttı. İlminden istifade etmek için, onu Semerkand’a davet etti. Bu davet üzerine Semerkand’a gitti. Timur Han, fethettiği; İran, Irak, Suriye ve Anadolu gibi İslam bölgelerinde bulunan zamanın seçkin alimlerini Semerkand’a topladı. Başta Teftazani ve Seyyid Şerif Cürcani olmak üzere, çok değerli alimler orada bulundu.
Timur Hanın alimlere büyük sevgisi olduğundan, Sa’düddin-i Teftazani ile Seyyid Şerif Cürcani’ye huzurunda ilmi münazaralar yaptırırdı. Timur Han, Seyyid Şerif Cürcani’yi daha çok sevdiği için, münazaralardan sonra; “Kabul edelim ki, ikisi de din ve marifet bilgilerinde aynıdır. O zaman Seyyid’in nesebi üstündür. Çünkü Resulullah’ın soyundandır.” derdi. Seyyid Şerif Cürcani, on sekiz sene Semerkand’da kalıp, Timur Han’dan çok büyük alaka ve hürmet gördü. Semerkand’da kaldığı müddet içinde, medreselerde ders verip, yüzlerce kıymetli alim yetiştirdi. Ayrıca çok değerli eserler yazdı. Timur Hanın vefatından sonra, Semerkand ve Maveraünnehr’de çıkan karışıklıklar sebebiyle, Semerkand’dan ayrılıp, Şiraz’a döndü. Vefatına kadar Cürcan’da kalıp, ders vermek ve eserlerini yazmakla meşgul oldu. Burada da, vefatına kadar pekçok alim yetiştirdi ve kıymetli eserler yazdı.
Seyyid Şerif Cürcani Tasavvuf İlmi
Seyyid Şerif Cürcani, evliyalık yolu bilgileri adı verilen tasavvuf ilmini, evliyanın büyüklerinden olan Alaüddin-i Attar hazretlerinden öğrendi. Semerkand’da Timur Han’ın medresesinde ders verdiği sırada, Alaüddin-i Attar’ın sohbetine devam ederek, tasavvuf ilmini öğrenmeye başladı. Alaüddin-i Attar’ın sohbetlerinde bulunmak için, soğuk, şiddetli kış günlerinde dahi, seher vaktinde kalkıp onun medresesine gider, kapıda bekler, müsaade edilince içeri girerdi. Ona büyük bir sevgi ve derin bir muhabbetle bağlı idi. Alaüddin-i Attar hazretlerinin teveccühleri ile kısa zamanda kemale gelip, olgunlaştı. Tasavvuf hallerinde daha da ilerlemek için, hocasından bir sohbet arkadaşı istedi. Alaüddin-i Attar da onu, en başta gelen talebelerinden olan Nizamüddin Hamuş’a gönderdi. Bu zatın sohbetlerinden de çok istifade etti.
Bir gün Nizamüddin Hamuş’un huzurunda iken, tasavvufta murakabe denilen hale dalıp, kendinden geçmişti. Bu halde iken, Seyyid Şerif Cürcani’nin başından sarığı düşmüş, Nizamüddin Hamuş kalkıp sarığını alarak başına koymuş, halini sormuştu. Bunun üzerine Seyyid Şerif Cürcani; “Çok zamandan beri levh-i müdrikemin (hafızamın) nukuş-i ilmiyeden (ilimden) pak ve temiz olmasını istiyordum. Allahü tealaya hamdolsun buna sohbetiniz bereketiyle kavuştum. Az zamanda malumat endişesinden halas olup, muradım hasıl oldu. Onun lezzet ve zevkinin galebesinden kendimden geçtim ve benden böyle bir hal sadır oldu.” demiştir.
Seyyid Şerif Cürcani, ilimdeki çok yüksek derecesine rağmen, asıl kemalata, Alaüddin-i Attar hazretlerinin sohbetinde bulunduktan sonra, ondan feyz alarak kavuşmuştur. Bu halini bizzat kendisi şöyle anlatır; “Hocam Alaüddin-i Attar’ın sohbetine kavuşunca, Rabbimi tanıyabildim.”
Seyyid Şerif Cürcani, talebelerine verdiği dersleriyle ve yazdığı eserleriyle, Selef-i salihinin yani Eshab-ı kiram ve onları gören tabiinin yolunu ihya etti. Selef-i salihine halef-i sadıkin oldu. Hem yaşadığı asırda, hem de sonraki asırlarda eserlerine müracaat edilen bir alimdir. Sonraki asırlarda yetişen alimler, onun talebelerinden ilim almakla iftihar etmişlerdir.
Talebelerinin en meşhurları şunlardır
Başta kendi oğlu Nureddin Muhammed gelmektedir. Diğer bir talebesi de, din ve fen ilimlerinde alim olan meşhur Osmanlı alimi Musa Paşa Kadızade Rumi’dir. Fethullah Şirvani; Kastamonu medreselerinde müderrislik yapmıştır. Seyyid Ali Acemi; bu zat da meşhur talebelerindendir. Aslen İranlı olup, ilim tahsilini tamamladıktan sonra Anadolu’ya gelmiş, Bursa’daki Yıldırım Han Medresesinde müderrislik yapmıştır. Fahreddin Acemi; bu talebesi de, sonradan Anadolu’ya gelip, meşhur Osmanlı alimi Molla Fenari’ye muidlik, ders vekilliği yaptı. Ayrıca çeşitli medreselerde ders verdi. Sultan Murad devrinde de Şeyhülislam oldu. Hace Alaeddin Ali es-Semerkandi; bu talebesi de, ilimde yetiştikten sonra; Semerkand, Türkistan ve Hirat’ta müderrislik yaptı. Sonra Anadolu’ya gelip, Larende adı ile anılan Karaman’a yerleşti.
Seyyid Şerif Cürcani’nin talebelerinden Afifüddin el-Cerhi, onun hakkında şöyle demiştir: “Asrının bir tanesi, alimlerin sultanı, müfessirlerin iftiharı, ahlak ve faziletin nümunesi, çok mütevazi ve fakirlerin hamisi idi.”
Yine talebelerinin meşhurlarından Kadı-zade Rumi ve o devrin meşhur alimlerinden Gıyaseddin Cemşid, Uluğ Bey, Muinüddin-i Kaşi ve Alaüddin-i Tusi gibi alimler, Seyyid Şerif Cürcani’ye, insanların üstadı manasına gelen “Üstad-ül-beşer vel-akl-ül-hadi aşer” ünvanını vermişlerdir. Yine alimler arasında, ilimdeki üstünlüğünü ve itimad edilen bir alim olması sebebiyle “Es-Seyyid-üs-Sened” ünvanıyla tanınmıştır.
Seyyid Şerif Cürcani hazretleri Sözleri
- “Evliyanın suretleri, öldükten sonra da talebesine gözüküp feyz verirler. Fakat, bunları görebilmek ve ruhlarından feyz alabilmek kolay değildir. Ehl-i sünnet itikadında olmak, İslamiyet’e uymak ve onları sevmek, saygılı olmak lazımdır.”
- “Aklı olan, iyi düşünen bir kimse için, astronomi ilmi, Allahü tealanın varlığını anlamaya çok yardım eder.”
Seyyid Şerif Cürcani hazretleri Eserleri
Alim ve veli bir zat olan Seyyid Şerif Cürcani hazretleri yazdığı eserleriyle insanlara hak yolun bilgilerini öğretti. Eserlerinin sayısı yüzden fazla olup, bazıları şunlardır: 1) Tercüman-ül-Kuran, 2) Mişkat-ül-Mesabih Haşiyesi, 3) Muhtasar-ül-Cami, 4) Telvih Haşiyesi, 5) Şerh-us-Siraciyye, 6) Hidaye Haşiyesi, 7) Haşiye ala Şerh-it-Tecrid, 8) Şerh-ul-Mevakıf vb.
Dip Notlar
1) Mu’cem-ül-Müellifîn; c.7, s.216
2) Bugyet-ül-Vuâd; c.2, s.196
3) Ed-Dav-ül-Lâmi’; c.5, s.328
4) Fevâid-ül-Behiyye; s.125
5) Miftâh-üs-Se’âde; c.1, s.167
6) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s.1143
7) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.728
8) Şakâyik-ı Nu’mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.41
9) Keşf-üz-Zünûn; s.12, 41, 139, 193
10) Kâmûs-ul-A’lâm; c.4, s.2857
11) Rehber Ansiklopedisi; c.15, s.186
12) Reşehât; s.160
13) Hadâik-ül-Verdiyye; s.149
14) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.33