bilgiliadam
Yeni Üye
SiĞinak Arayan Çocuk SIĞINAK ARAYAN ÇOCUK Güneş doymuş, ay gökyüzünde gezinmeye çıkmış Gecelerden bir gece sevgili aynacık bakın neler anlatmaya başlamış Uzaktan memleketlerin birisinde tahtına düşkün, zengin mi varlıklı bir padişah yaşarmış Adil olmasına adilmiş fakat, burnu kanasa tüm ülkeyi ayağa kaldırırmış Birgün böylece hastalanmış, pek hastalanmış ancak; ayağa kalkamaz, sarayının bahçelerinde zevkle gezinemez olmuş Ülkede ne kadar iyi hekim varsa çağırmışlar Ne kadar ilaç varsa denemişler, ama bir türlü padişahın hastalığına çare bulamamışlar Yaz gelmiş, çiçekler açmış, kuşlar cıvıldaşmaya başlamış Güneş parıldıyor, herkesi evinden dışarıya çağırıyormuş Fakat padişahımız, iyileşemediği için bu güzellikleri pencereden seyretmekle yetinmek zorunda kalıyormuş Birgün tüm doktorlar bir araya gelerek padişahın hastalığını konuşmaya başlamışlar Artık onlar da sıkılmış bu olaydan Çünkü padişah hergün onlara kızıyor, bağırıyormuş: Siz ne biçim doktorsunuz Hepinizi astırmak lüzumlu Zindanlarda süründürmek lazım Kafanızı uçurmak gerekli Doktorlar korkuya kapılmaya başlamışlar bu tehditler karşı En kısa zamanda padişahın hastalığına bir çare bulamazlarsa başlarının derde gireceğini seziyorlarmış Nihayet içlerinden biri meydana çıkarak; Arkadaşlar, demiş Buradan çok çok uzaktan bir memleket var Adı Sevilenya Orası ilimde ilerlemiş bir memlekettir Bütün alimler mutlaka oraya gider ve ilmine ilim katarmış İşte o memlekette yaşamış bir doktorun ünü dünyaya yayılmış İyileştiremediği hasta, çaresini bulamadığı rahatsızlık yokmuş Padişahımıza söyleyelim haber salsın çağırtsın onu Biz de rahatlayalım Doktorların tümü bu fikre katılmışlar ve içlerinden birisini sözcü seçerek padişaha göndermişler Padişah anlatılanları dinledikten sonradan derhal dikte vermiş: Derhal hazırlıklar başlasın Yarın sabah yola çıkacak bir birlik oluşturulsun En güzel hediyeler, kese kese altınlar doktora verilmek üzere hazırlanmış Ve ertesi sabahtan meçhul ülkeye içten seyahat başlamış Akrep yelkovanı, gece gündüzü, ilkbahar kışı kovalamış yaz gelmiş Padişahımız her sabahleyin heyecanla uyanır sorar olmuş: Geldiler mi? Çevresindekiler çekinerek yanıt verirlermiş: Demin gelmediler padişahımız Birgün güneş yüzünü dağların arkasından göstermeden, ay yıldızlarla gökten çekilmeden balata sesleri şehrin sokaklarını inletmeye başlamış Saray kapısı gevşemiş, muhafızlar hemen doktorlara haber vermişler: Birlik geri dönmüştür Doktorlar, padişahın hastalığına deva olacak doktorun gelipgelmediğini öğrenmek için bahçeye inmişler Arabadan, siz deyin çınar boyunda, ben diyeyim kavak boyunda bir adam inmiş Bir ân ürkmüşler Bakışlarında bir baykuş keskinliği varmış Hürmette hata etmeden odasını göstermişler, dinlenmesi için Fakat kabul etmemiş: Hastamız nerededir? Bir insan acı çekerken ben nasıl dinlenebilirim! Doktorlar baş döndürücü baş döndürücü padişaha haber salmışlar Padişah haberi alıralmaz; Aman derhal gelsin Kaç zamandır gözlerime uyku girmez Acıdan yüreğim duracak sanırım Derhal gelsin anında, demiş Bu, adı daha önce hiç duyulmamış ülkeden gelen hekim, elindeki ufak çantayla padişahın huzuruna çıkmış Padişahın ağrıyan bacağını saatlerce incelemiş ve daha sonra şunları söylemiş: Dokuz yaşında bir erkek çocuk bulunmalı Bu çocuk kesilecek ve midesi bacağınıza sarılacak Üç gün içinde hiçbir şeyiniz kalmaz, ayağa kalkarsınız Padişah, askerlerini böyle bir çocuk bulmaları için göndermiş Bütün okullar, tüm evler araştırılmış Ve nihayet dokuz yaşında, fazla güzel bir erkek çocuğu bulunmuş Askerler çocuğun annesiyle, babasıyla konuşmuşlar, durumu anlatmışlar Zaten tüm millet padişahın hastalığından haberdarmış Fakat anne ve baba çocuklarının kesileceğine fazla üzülmüşler Ağlamış, sızlanmışlar Yalvarmışlar Fakat kimse onları dinlememiş Çocuğun babası vezire gelerek; Oğluma kıymayın, demiş Onun yerine beni öldürün O benim tek çocuğum Beni ondan ayırmayın Ne olur yapmayın bunu! Vezir, çocuğun babasını karşısına oturtmuş ve şunları söylemiş: Sen bir çocuğun mu, yoksa bir padişahın mı ölmesini istersin? Eğer padişahımız ölürse hâlimiz nice olur hiç düşünmüyor musun? Düşmanlarımız memleketimizi istilâ ederler Bu daha mı iyi? Akılsızlık etme Sana bin altın veriyorum Hiç oğlun olmadığını düşün Çocuğun babası pek altını daha önce birarada hiç görmediği için heyecana kapılmış ve razı olmuş: Varsın padişah yoluna öldürülsün benim oğlum, demiş Oğlunun karşılığı olarak aldığı altınlarla eve dönmüş Çocuk, babasına sarılıp ağlamış Beni öldürmeyecekler yok mi, diye sormuş babasına Adam oğluna diyecek bir söz bulamamış, susmuş kalmış Ertesi gün de çocuğun annesi vezirin yanına gitmiş Yalvarmış, yakarmış Fakat vezir ona da bin altın vererek bu işe rıza göstermesini sağlamış Çocuğun annesi ağlamayı bırakarak; Eh, madem ki hayırlı bir meslek için ölecek, ne yapalım ölsün, demiş Padişah, anne ve babadan izin aldıktan sonradan devrin bilginlerini yanına çağırtmış üstelik onlardan izin edinmek istiyormuş Bazıları bunun hatalı olduğunu söylemişler, bazıları padişahın ölümünden daha hayırlıdır demişler Sonunda çocuğun kesilmesinde bir sakınca olmadığı kararına varmışlar Tüm ülkeye bu olay duyurulmuş Herkesin dilinde kesilecek çocuk varmış Kimileri duyduklarına inanamıyor, kimileri çocuğa acıyor, kimileri de padişah iyileşecek diye seviniyormuş Kısa zamanda şehrin meydanı hazır Halk merasimi bakmak için meydana yığılmış Çocuğun annesiyle babası halkın önünde çocuklarının kesilmesine izin verdiklerini, bilginler de çocuğun bahtı açık bir meslek için öldürüldüğünü söylemişler Zavallı çocuk hiçbir şey yapamıyormuş Kesileceği yere çıkarılmış Herkese tek tek bakmış ve babasına dönerek konuşmaya başlamış: Babacığım, hani ben senin tek çocuğundum Hani beni fazla severdin Şimdi bensiz ne yapacaksın? O altınlar benim yerimi tutabilir mi? Çocuk daha sonra da annesine dönerek konuşmuş: Ya sen anneciğim, nasıl izin verebildin biricik oğlunun öldürülmesine! Aramak ama beni gerçekten hiç sevmedin Üzülmeyecek misin? Peki siz, sevgili bilginler Dokuz yaşındaki bir çocuğun öldürülmesinin hatalı olmadığını nasıl söylersiniz? Ben kimsenin canını acıtmadım ancak Padişahımızın hastalığının sebebi de ben değilim Kimseyi de öldürmedim Son olarak padişaha dönmüş: Padişahım, iyileşmek için beni öldürüyorsun Fakat biz seni sığınak kabul ediyorduk Senin ülkende bunun için yaşıyoruz Bizi koruduğun için Çağrıda Bulunmak oysa ülkemize bir şey olsa hiçkimse sana sığınamayacak, demiş Çocuk bakmış kimse destek etmeyecek, başını gökyüzüne kaldırmış ve dudaklarını kıpırdatmaya başlamış Padişah onun bu hâlini görür görmez sormuş: Acilen ne yapıyorsun? Islanmış gözlerini padişaha çeviren çocuk, acıklı bir sesle yanıt vermiş: Sen annemi, babamı, bilginleri razı etmişsin Bana da sığınabileceğim tek bir yer kalıyor Yalvarıyorum ancak beni kurtarsın Siz beni anlamıyorsunuz Padişah bu sözleri duyunca şaşırıp kalmış ve hatasını farkeermiş: Bırakın çocuğu, demiş Benim ölümüm bu bacaktan olacaksa olsun Bu olaydan sonra padişahın bacağı nedense hiç ağrımamış Ve padişah çocuğu yanına alarak beraberce güzel bir yaşam geçirmişler