Son Konu

Sosyal alanda yapılan yenilikler

Forumdas

Editor
Katılım
6 Ara 2022
Mesajlar
7,544
Tepkime
15,298
Puanları
113
Konum
adana
Web
forumdas.com.tr
Credits
-90
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Sosyal ve kültürel inkılaplar, sosyal inkılaplar, sosyal alandaki inkılaplar

Kılık Kıyafet Değişimi ve Şapka İnkılâbı


Türkiye Büyük Millet Meclisi 1925 yılı Nisan ayı sonlarında tatile girince, Mustafa Kemal Paşa da yurt gezilerine çıktı. Kastamonu’ya geldiğinde vatandaşlarla muhtelif meseleleri görüşerek onların dertlerini dinledi. Mille*tin her bakımdan medeni olması gerektiğini ve dünya şartlarına ayak uydur*ma*mızı, Türk ve ıslâm dünyasının medeniyetin emrettiği zihniyet değişikliklerine girememesi yüzünden geri kaldığını ifade ederek şunları söylemiştir: “Millet açıkça bilmelidir; medeniyet öyle güçlü bir ateştir ki, ona ilgisiz kalan*ları yakar, yok eder. İçinde bulunduğumuz medeni ailede layık olduğumuz yeri bulacak, onu koruyacak ve yükselteceğiz. Kolay geçim, mutluluk ve insanlık bundadır.”

Mustafa Kemal Paşa 25 Ağustos’da İnebolu’ya hareket etti ve halkın sevgi gösterileri arasında şehre geldi. 26.8.1925 günü sivil elbise ve elinde panama şapka ile şehirde dolaştı. Akşam denizciler ve kayıkçılar Mustafa Kemal Paşa’nın kaldığı evin önünde sevgi gösterilerinde bulununca; Mustafa Kemal Paşa bir konuşma yaptı ve “Ben şimdiye kadar millet ve memleket hayrına ne gibi hamleler, inkilâplar yapmış isem hep böyle halkımızla temas ederek, onların alâka ve muhabbetlerinden, gösterdikleri samimiyetten kuvvet ve ilham alarak yaptım” diyerek inkılâpların yapılmasında halkın desteğini dile getirmiştir.

Mustafa Kemal Paşa 27 Ağustos 1925 günü Türk Ocağını ziyaret etti ve burada yaptığı konuşmada “Medeni ve milletlerarası kılık bizim için, çok cevherli milletimiz için layık bir kılıktır. Onu giyineceğiz. Ayakta iskarpin ya da fotin, bacakta pantolon, vücutta yelek, gömlek, kıravat, yakalık, ceket ve bunların tabiî tamamlayıcısı olarak başta güneşten koruyucu kenarlı başlık (siperi şemsli serpuş). Açık söylemek isterim, bu başlığın adına ‘şapka’ denir.” diyerek görüşlerini açıklar.

Mustafa Kemal Paşa, Kastamonu seyahati sırasında kadınlarla ilgili olarak da “Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bir bez ya da bir peştemal veya bunlar gibi şeyler atarak yüzünü gözünü gizler yada yere oturarak yumulur. Bu davranışın anlamı nedir? Uygar bir millet anası, millet kızı bu garip şekle, bu vahşi duruma girer mi? Bu hal milleti çok gülünç gösteren bir görünüştür. Derhal düzeltilmesi gerekir”

Halk Fırkası merkezinde yaptığı konuşmada da “Efendiler ve ey millet biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakîki tarikat, tarikat-ı medeniyedir” diyerek tarikatlerin kaldırılmasıyla ilgili ilk işareti vermiş oluyordu. Mustafa Kemal bu gezisi sırasında kılık kıyafet inkılâbıyla ilgili bir kanuna gerek olmadığını, milletin kendisinin karar vererek bunu yapacağını, memurların ve mebusların millete rehber olmasının yeteceğini belirtir.

Mustafa Kemal Paşa 1 Eylül 1925’de Ankara’ya döndü. 2 Eylül 1925’de çıkarılan 2431 sayılı “Kararname” ile, halkın kendiliğinden giydiği şapkayı memurların giymesi mecburi tutuldu.

2 Eylül 1925’de çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasına, din görevlilerinin giyecekleri kıyafetlerin düzenlenmesine ve memurların şapka giymelerine karar verildi.

Meclisin çalışmaya başlamasıyla birlikte Konya mebusu Refik (Koraltan) Bey ve arkadaşları “Şapka İktisası (Şapka Giyilmesi) hakkındaki kanun teklifini Meclis Başkanlığına verdiler.

Hazırlanan kanunun birinci maddesi şöyle düzenlenmiştir: “Türkiye Büyük Millet Meclisi âzaları ile ıdare-i Umumiye ve Hususiye ve mahalliye veya müessesata mensup bilumum eşhas ve müsdahdemin (sıfat-ı resmiyeyi haiz herkes) Türk Milleti’nin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir.” 28 Kasım 1925’de 671 sayılı kanun yürürlüğe girdi.

Tekkeler Zaviyeler ve Türbelerin Kapatılması

Şapka inkılâbında belirttiğimiz gibi Mustafa Kemal Paşa Kastamonu gezisi sırasında yaptığı konuşmada tarikatların durumuna değinmiş ve “Bugün mevcut tarikatların amacı kendilerine bağlı olanları, dünya hayatı ile manevi hayatta mutluluğa kavuşturmaktan başka ne olabilir?” diye sormuş ve cevabını da kendisi vererek, konuşmasına şöyle devam etmiştir: “Bugün ilmin, fennin, tüm kapsamıyla uygarlığın saçtığı ışık önünde filan ya da falan şeyhin yol göstermesiyle maddi ve manevi mutluluk arayacak kadar ilkel insanların Türkiye uygar topluluğunda varlığını kesinlikle kabul etmiyorum. Ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın emir ve isteklerini yapmak, insan olmak için yeterlidir.”

Mustafa Kemal Paşa 31 Ağustos 1925 tarihinde Çankırı’da vatandaşlarla yaptığı sohbetlerde kıyafet ve tarikat meselelerine de temas etmiş ve tekkelerin kesinlikle kapatılması gerektiğini, hiç kimsenin tekkelerin yol göstermesine muhtaç olmadığını ve güç kaynağının bilim olduğunu söylemiştir.

Şapka kanununun çıkarılmasından sonra yine Konya Mebusu Refik Bey ve arkadaşlarınca tekkelerin, zaviyelerin ve türbelerin kaldırılmasıyla ilgili olarak bir kanun teklifi hazırlanarak 15 Kasım 1925 tarihinde Meclis Başkanlığına verildi. Kanunun hazırlanmasını gerektiren sebep belirtilirken; tekke ve zaviyelerin İslâm dininin zaruriyetinden olmadığı, birtakım yoldan çıkmış kişilerin şahsî ve siyasî amaçlarını gerçekleştirmek için bunların kullanıldığı ve son olarak ortaya çıkan olayların da bunu ispatladığı ve Şark İstiklâl Mahkemesinin kendi bölgesinde bunları yasakladığı, Ankara İstiklâl Mahkemesinin de yasaklama hususunda hükümetin dikkatini çektiği açıklanır. Gerekçede tekkelerin samimi olarak çalışmadıkları ve zararlı siyasî düşüncelerini gerçekleştirmek için birer araç haline getirildiği; ulema kisvesi altında birtakım kimselerin halkın iyi duygularını istismar ettikleri ve bu gibi suistimallerin Türk tarihinde zaman zaman görüldüğü hatırlatılarak, Türkiye Cumhuriyetinde bu durumun devam edemeyeceği vurgulandıktan sonra; medeni ve asri çevrelerde artık bunlara tahammül edilemeyeceğinden, bu kurumların kaldırılması gerektiği açıklanır.

Yapılan konuşmalardan sonra teklif 30 Kasım 1925’de kabul edilerek kanunlaştı. 677 sayılı kanun 13.12.1925 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Meclisin aynı gün kabul ettiği Ceza Kanununun 131. maddesi şu şekilde değiştirildi: “Türkiye Devleti tarafından nail ve mezun olmağdığı nişan takan ve kendi rütbesinin mafevkinde elbise-i resmiye giyen veyahut hiçbir rütbe ve memuriyeti olmadığı halde üniforma teşebbüs eyleyen ve Diyanet ışleri Riyasetine merbut dini memurlara hükümetçe tesbit edilen kıyafeti hilâf-ı salâhiyet ve mezuniyet iktisa eden eşhas üç aydan bir seneye kadar hapsolunur”.

Saatlerin ve Takvimin Değiştirilmesi

Günün yirmi dört saate taksimi hususunda Başvekalet tarafından hazırlanan kanun teklifi ve gerekçesi 11 Kasım 1925’de Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verildi. Kanun teklifinin gerekçesinde Hicri takvimin malî ve dinî işlerde, resmi muamelelerde hatalara yol açtığı, Cumhuriyet hükümetinin inkılâplarına ters düştüğü ve bu sebeple Keldaniler’den beri kullanılan saatlerde değişiklik yapılmasının gerektiği üzerinde duruldu.

26 Aralık 1925 tarih ve 697 sayılı kanunla günün yirmi dört saate taksimi kabul edilmiş oldu. Kanunun birinci maddesi Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gün, gece yarısından başlar ve saatler sıfırdan yirmi dörde kadar sayılır, şeklinde düzenlenirken; ikinci madde, İzmit civarından geçip Greenvich’e nazaran 30’ncu derecede bulunan meridyen dairesi bütün Türkiye Cumhuriyeti saatleri için esastır şeklindeydi.

Aynı gün beynelmilel takvim kabul edildi. 1341/1925 senesi Aralık’ının 31. gününü takip eden gün, 1926 senesi Ocak’ının birinci günü olarak kabul edildi.

Hükümetin 11 Kasım 1925 tarihinde Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Rumi takvimin kullanılmasını yasaklayan kanun layihası 26 Aralık 1925 günü kanunlaştı ve Türkiye Cumhuriyetinde Miladi takvim kullanılmağa başlandı.

Ölçüde ve Tartıda Değişiklik

İmparatorluk döneminde para birliği memleketin her tarafında aynı oranda sağlanamamıştır. Mesela, İzmir’de metelik onüç para ve onsekiz para, mecidiye yirmi üç, ondokuz, otuzüç, yirmi kuruş olarak uygulanmıştır. Bunları müslüman olmayan tüccarlar uygulamış ve kendi menfaatleri açısından paranın değeriyle oynamışlardır.

Tartıda, metro, kilo, kile kulllanılmaktadır. Kile olarak kullanılan ölçü memleketin muhtelif yerlerinde değişik oranlarda kullanılmaktadır. Mesela Konya’da 12 kilo bir kile olduğu halde, İstanbul’da 2 kilo bir kile olarak değerlendirilmektedir. Balıkesir’de 4 kilo bir kile, Sivas’ta 14 kilo bir kile olarak kabul edilmektedir.

Kayseri’de ikiyüz dirhem bir okka, başka yerde altıyüz dirhem bir okka, “Nereye varsan okka dörtyüz dirhem” sözü de geçerli değildir. Bazı yerlerde uzunluk ölçüsü olarak arşın kullanılmakta, bazı yerlerde mimar arşını, bir başka yerde metro, bir başka yerde yarda kullanılmaktadır. Böyle olunca uzunluk ölçü birimlerinde birlik sağlanamamakta. Bunların düzeltilmesi ticari ve iktisadi yönden çok önemlidir. Ticarette terazi, kile, kantar ihtilafı sıkça görülüyordu. Mesela, bir mal Konya’ya götürülüyor 3 eksik geliyor. İzmir’e götürülüyor, 5 fazla geliyor. Bunun da sebebi kantarlarda kontrolün olmayışıydı. Kilo yerine taş kullanılması da köylünün malının fire vermesine ve birtakım haksız kazançlara yol açıyordu. İç ticarette dengenin kurulması ve vatandaşın aldatılmaması için ölçü ve tartıda birliğin sağlanması daha II.Büyük Millet Meclisi döneminde gündeme getirilmiş ise de ancak 26 Mart 1931 tarihinde değişiklik kabul edilerek; ölçü ve tartıda Avrupa uzunluk ölçü birimi metre ve katları ile ağırlık ölçü birimi olarak kilogram ve katları kabul edilmiştir

Soyadı Kanununun Kabulü ve Eski Ünvanların Kaldırılması

21 Haziran 1934 tarihinde “Soyadı Kanunu” kabul edilerek halk-devlet ilişkilerindeki karışıklıkların ortadan kaldırılması sağlandı. Kanuna göre her insan kendi adından başka bir de “soyadı” alacaktır. Soyadlar Türkçe olacak; Türkçe olmayan yabancı milletlerin soyadı ile ahlâka aykırı soyadları kullanımayacaktır.

Meclis kabul ettiği 24 Kasım 1934 tarihli kanunla da “Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi, Hazretleri” gibi ünvanları, lakapları kaldırmıştır. Aynı kanunla, “Savaş madalyası” dışındaki madalya ve nişanları da kaldırılıyordu.

Kadın Haklarının Kabulü

Türk Milletinin Milli Mücadele’yi kazanmasında Türk kadınının çok büyük bir rolü vardır. Kadınlarımız cephe gerisinde cephedeki askerlerimiz için her türlü çalışmalarda bulunmuşlar; cepheye cephane taşımışlar; Emperyalizme karşı erkeğiyle omuz omuza mücadele etmişlerdir. Böylece büyük fedakarlıkta bulunan Türk kadınının da medeni kanuna kavuşması, toplum içindeki gerçek yerini alması lâzımdı. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk muhtelif konuşmalarında kadınlarımızın toplum içindeki ve tarihteki önemini belirterek, eğitimden seçme-seçilme hakkına kadar bir çok haklardan geçmiş dönemlerde mağdur bırakıldıklarını ve bu haklarının verileceğini belirtmiştir. 1925 tarihinde yaptığı konuşmada “Bir milletin yalnız erkeklerinin terakki etmesiyle (ilerlemesiyle) o millet yükselemez. Çünkü eğer kadın aynı nisbette ilerleme halinde olmazsa, erkeğin yükselmesi mümkün değildir.” diyerek konunun önemini belirtmiştir. 17 Şubat 1926 yılında kabul edilen “Medeni Kanun” ile Türk kadını haklarına kavuşmuştu. 3 Nisan 1930’da çıkarılan Belediye Kanunu ile kadınlarımızın belediye seçimlerinde oy verme ve seçme hakkı ile 5 Aralık 1934 tarihinde milletvekili seçmek ve seçilmek hakkı verilmiştir.

Millî Bayramlar ve Genel Tatil Günleri

Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920 tarihindeki açılış günü 23 Nisan 1921 tarihinde “resmi bayram” olarak kabul edilmiştir. Çünkü bu tarih Türk Milletinin yeniden bağımsızlığını elde etmesinin ve millet hakimiyetinn kabul edildiği bir tarihtir.

Büyük Millet Meclisi 22 Mayıs 1935 tarihinde “Milli Bayramlar ve Genel Tatil”günleri hakkındaki kanunu kabul etti.
Kanunu hazırlayanlar dünyadaki ticaret, ekonomi ve haberleşmeleri dikkate alarak Cuma günü olan tatil gününü Pazar gününe kaydırmış ve Pazar günü tatil olarak kabul edilmiştir. Kanunla dini bayramlardan Ramazan Bayramı 3 gün, Kurban Bayramı 4 gün olarak kabul edilmiştir. Kanunla 30 Ağustos Zafer Bayramı bir gün, 23 Nisan Milli Egemenlik Bayramı birbuçuk gün, 1 Mayıs Bahar Bayramı olarak bir gün resmi tatil olarak kabul edilirken, 1 Ocak tarihi de birbuçuk gün yılbaşı tatili, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı birbuçuk gün, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı bir gün tatil olarak kabul edilmiştir
 
Üst Alt