Son Konu

Tasavvufun Anadolu'da Yaygın Olmasının Nedenleri hakkında bilgi

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
36
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Tasavvufun Anadolu'da Yaygın Olmasının Nedenleri Nelerdir?


Tasavvufun Anadolu'da Yaygın Olmasının Nedenleri hakkında bilgi

1 XII ve XIII Asır'da Tarîkatlar
XI yüzyıl başında yaşayan bulunan Gazzâlî, Tasavvuf târihimizde bir dönüm noktasıdır Gazzâlî'nin geliştirip sistematize ettiği ehli sünnet tasavvufu, Gazzâlî'den sonra müessese bazında faaliyet göstermeye başladı Bu yüzden XII ve daha sonraki asırlar, tasavvufun tarîkat şeklinde müesseseleştiği çağlardır Tarîkatların tekevvün döneminin arkasından tasavvufî tefekkürün en manâlı simaları (İbn Arabî, İbn Fârıd, İbn Seb'în) bu asırlarda yetişmiştir
Bir yana Abbasî hilâfetinin her geçen gün siyâsî nüfûz ve istikrarını kaybetmesi, diğer yandan Batı'dan gelen haçlı saldırılarıyla Doğu'dan gelen Moğol istilâsı, İslâm dünyâsını târumâr etmişti Bu yıllar Anadolu'da Anadolu Selçukluları ve beyliklerin, Darı'da Memlüklerin, Irak ve Suriye'de yeniden muhtelif beyliklerin hüküm sürdüğü bir dönemdir Siyasî otoritenin zaafa uğradığı bu yıllarda halkın mânevî otoritelere sığındığı ve onların rûhânî himâyesinde ferahladığı uyarı çekmektedir Halkın ve yöneticilerin XI asırdan îtibâren sûfîlere gösterdikleri hürmet ve saygının bu asırlarda artan bir şekilde arttığı görülmektedir
Selçuklu hükümdarları, sûfîlere samimî bir hüsni kabul göstermiş, fethettikleri bölgelerde onlar için tekkeler inşâ ederek vakıflar devir etmişlerdir 5451150 yılında Amasya'da inşa edilen hankâhı Mes'ûdî'yi diğerlerinin takip etmesi, XII milâdî asırdan îtibâren Anadolu'da çoğu mutasavvıfın yerleşmesini sağlamıştır
VI ve VII Hicrî, XII ve XIII milâdî yüzyıl, tarîkatlerin tekevvün dönemidir Bugünkü anlamıyla tekkesi, zâviyesi, şeyh ve mürîd münâsebetleriyle birincil tarîkatler bu yüzyılda kurulmuştur Bağdad'da Abdülkadir Geylânî, Basra'da Ahmed Rifâî, Türkistan bölgesinde Ahmed Yesevî, bu dönemde yetişen birincil tarîkat kurucularıdır
Abdülkadir Geylânî'nin bütün adı Muhyiddin Ebû Muhammed b Ebû Salih Zengidost'tur 4701076 yılında Hazar'ın güneyinde Gilân'a tabi Neyf'de doğdu 5621166 yılında Bağdat'da öldü Ilk tahsilini memleketinde yaptıktan daha sonra onsekiz yaşında Bağdad'a geldi Bağdad'da muhtelif kişilerden dînî ilimler tahsilini tamamladı Nihâyet Ebu'lHayr Muhammed b Müslim Debbâs vâsıtasıyla tasavvuf yoluna girdi, tarîkat hırkasını giydi 5211127 yılından îtibâren Bağdad'da irşad ve nasihat faaliyetlerine başladı Etkili ve hevesli vaazları baştan sona sevilen bir mürşid oldu İlim ve devlet ricâlinden pek çok kimse onun mürîdleri arasına katıldı O'nun tasavvufî eğitim anlayışında mürîd önce riyâzet ve ızdırap döneminden geçecek, dünyâdan el etek çekecek, daha sonra sülûkünü tamamlayıp yeniden halkın arasına dönecektir
Kendisinden daha sonra gelenlerce, ilk kez İbn Arabî olmak üzere kutubve insanı kâmilolarak tavsif edilen Abdülkadir Geylânî'nin tarîkatı İslâm dünyâsının her tarafına yayılmıştır Vaaz ve irşadlarından oluşan elGunye, elFethu'rRabbânî, Fütûhu'lgayb gibi eserleri vardır
Abdülkadir Geylânî ile modern olan tarîkat pirlerinden biri de Ahmed Rifâî (ö5781183)dir 500 veya 5121118 yılında Basra'da doğan Rifâî, dînî ilmleri ikmal ettikten sonra dayısı Şeyh Mansur'dan tarîkat almış, vefâtından sonradan da onun postuna oturmuştur Vefâtına dek bu hizmeti sürdürerek adına bir tarîkat teessüs etmiştir
Bu yüzyıllarda Türkistan bölgesinde Sayram şehrinde dünyâya gelen ve Yesi'de yaşayıp oradaki insanları kendi dilleriyle tarîkat, tasavvuf ve İslâm yoluna çağıran bir mutasavvıf daha vardır O da Anadolu ve Balkanlar'a değin uzanan bir çizgide tesir ve nüfûz sâhibi olan Ahmed Yesevî'dir 5621166 yılları civarında ölen Ahmed Yesevî, Kuzey Türkistan bölgesinde İslâmiyetin yayılmasını sağlamıştır
Ahmed Yesevî ile aynı şeyhten feyz alarak daha sonra kurulacak Nakşbendîlik'in ilk esas esaslarını kuran Abdülhâlik Gucdüvânî (ö5951199) Mâverâünnehr ve Buhara bölgesinde tasavvuf ve tarîkat hizmetini sürdürmüştür Nakşbendîlik'in onbir esasınıkuran Gucdüvânî'den Bahâeddîn Nakşbend'in üveysîtarîk ile feyz aldığı bilinmektedir
Benzer yüzyıllarda Kuzey Afrika'da teşekkül eden ve günümüze değin tesirini devam ettirecek olan Şâziliyye tarîkatının kurucusu ise Ebu'lHasan Ali b Abdullah Şâzilî'dir 6571258 yılında vefât ettiğinde yerine Ebu'lAbbas Ahmed Mürsî'yi hâlef bırakmıştır Şâzeliye Darı ve Kuzey Afrika'da en yaygın tarîkatlerden birisidir
XII ve XIII asır, daha sonraki dönemlerde tesir ve nüfûzunu devam ettirecek Kübreviyye, Sühreverdiyye, Ekberiyye, Bedeviyye ve Mevleviyye gibi tarîkatlerin teessüs edip geliştiği yıllardır
Bunlardan Kübreviyye, Harezmli Şeyh Necmeddin Kübrâ (ö6181221) tarafından kurulan tarîkattır Necmeddin Kübrâ, Moğollarla yaptığı savaşta şehid olmuştur Tarîkat ve nüfûzu Türkistan bölgesinde saygıdeğer bir şeyhtir
Sühreverdiyye tarîkatı Adâbü'Imürîdîn müellifi Ebu'nNecîb Sühreverdî (ö5631167 ) kadar kurulmuş ve zamanının şeyhler şeyhisanılan Ebû Hafs Ömer Sühreverdî göre geliştirilip sistemleştirilmiş bir tarîkattır Ebû Hafs Sühreverdî, uzun bir ömür sürmüş, çağdaşı Halîfe Nasır lidînillâh'ın saygısını kazanmıştır Hâlife tarafından Anadolu Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykûbâd'a elçi olarak diplomatik bir görevle gönderilmiştir Avârifü'lmaârif adlı eseri tasavvuf klasikleri aralarında yerini aldığı gibi, tekke ve zâviyelerdeki tasavvufî âdâb ve protokolü ihtiva eden kaynak eserlerden biri olmuştur
Bahâeddin Zekeriyya Multânî (ö6661268) Sühreverdiyye'nin Hindistan temsilcilerindendir Fahreddin Irâkî, Multânî'nin damadıdır Şeyhinin vefâtından daha sonra Hindistan'dan kalkıp Anadolu'ya gelmiş, Konevî ile görüşerek İbn Arabî'nin fikirleriyle tanışmış ve Lemeât adlı eserini kaleme aldıktan sonradan 6881289 yılında Şam'da vefât etmiştir İbn Arabî'nin en manâlı üstadları arasında yer alan Ebû Medyen Şuayb elMağribî (ö5901194) bu devrin manâlı şeyhlerindendir Abdülkadir Geylânî şarkın (Şeyhu'1maşrık), o da mağribin şeyhi (Şeyhu'lmağrib) sayılmıştır
Ekberiyye tarîkatı Şeyhi Ekber namıyla meşhur Muhyiddin b elArabî (ö6381240)'ye nisbet edilen bir tarîkattır İbn Arabî, Füsûsu'lhikem ve elFütûhâtü'IMekkiyye adlı muhteşem eserleriyle tasavvuf tefekküründe yerini aldığı gibi, aynı zamanda Ekberiyye tarîkatının kurucusu sayılmıştır Endülüs'te doğup Darı, Şam, Anadolu gibi o günün İslâm ülkelerinin o kadar çoğunu gezmiştir İbn Arabî vahdeti vücûdanlayışını sistemleştiren sûfî sayılır O'nun yaşadığı yıllar Vahdeti vücûd inancının İslâm ülkelerinin her yanında değişik kişilerce temsil edildiği yıllardır Kuzey Afrika'da Abdülhak b Seb'în, Darı'da İbnü'lFârid bu asırlarda bu düşünceyi temsilci mutasavvıflar olarak dikkat çekmektedir
Bedeviyye tarîkatı, 5961200 yılında Fas'ta doğmuş, 6751276 yıllarında Darı'da ölmüş Ahmed b Ali Bedevî'ye nisbet edilir Ahmed Rifâî ve Abdülkadir Geylânî gibi büyük mutasavvıfların kabirlerini ziyaret eden Ahmed Bedevî, mânevî olgunluğa eriştikten sonradan, Darı'a kazanç ve Tanta şehrine yerleşir Burada kırk yılı aşkın bir zaman halkı irşad ile meşgul olduktan daha sonra vefât eder ve oraya defnedilir Ahmediyye ya da Sutûhiyye gibi adlarla anılan Bedevîlik, Darı'da Şâzeliyye'den sonra en yaygın tarîkat olma özelliğini hâlâ sürdürmektedir
Mevlânâ Celâleddin Rûmî'ye nisbet edilen Mevlevîlik de bu yılların tarîkatıdır Mevlânâ babası Bahâeddin Veled (ö6281231) ve Burhâneddin Muhakkik Tirmizî vâsıtasıyla aldığı Kübrevîlik, Şemsi Tebrizî'den aldığı vecd ve coşkuyu İbn Arabî tesiriyle aldığı vahdeti vücûd telakkisiyle yoğurmuş yepyeni bir mektep olmuştur Şemsi Tebrizî, Baba Kemâl Cündî, Şeyh Rükneddin esSecâsî, Evhadüddin Kirmânî, Fahreddin Irâkî ve Kirmânî ile çağdaştır Ömrünün çoğunu seyahatlarla geçiren Şems, 6421244 yılında Konya'ya gelerek Mevlânâ ile tanışmış, onun hayâtını değiştirmiştir Şiir, edebiyat ve semâya yük veren bu yol, yıllar boyu Osmanlı ülkesinde kalem efendilerinin tarîkatı olarak etkili olmuştur
Burhâneddin Muhakkik Tirmizî, Bahâeddin Veled'in talebesi ve mürîdidir O'nun peşisıra Belh'ten Anadolu'ya gelip Kayseri'ye yerleşmiştir, Kübrevîdir
Bu devrin meşhur şeyhlerinden Adî b Müsâfır Hakkârili olup Musul civarında yaşayıp orada ölmüş (ö5571162 ) bir şeyhtir 6061209 yılında Şîraz'da vefât eden Ruzbihân Baklî XII asrın velûd mutasavvıflarındandır Onun Meşrebu'lErvâhadlı makam, menzil ve kavramlara dâir eseriyle Şatahâtu'ssûfiyye'si meşhurdur
Necmeddin Kübrâ'nın halîfelerinden Mecdüddin Bağdadî, (ö6061209) Harezmşah Sultanı Muhammed göre Ceyhun nehrine atılarak idam edilmiştir Feridüddin Attar eserinde onu anlatmaktadır Necmeddin Kübrâ'nın yetiştirdiklerinden biri de Seyfüddin Bâharzî (ö6581259) dir Necmüddin Râzî (ö6281230) de bu dönemde eserleriyle belli müelliflerdendir Necm Dâyeadıyla meşhur Râzî'nin Mirsâdü'Iİbâd adlı eseri meşhurdur Konevî ve Mevlânâ ile görüştüğü söylenmektedir

Baba Kemâl Cündî, Necmeddin Kübrâ'nın hâlifelerinden ve Buhara yöresini aydınlatan gönül erlerindendir Sa'deddin Hamevî (ö6501252) de Necmeddin Kübrâ'nın halîfelerindendir Şeyh Aziz Nesefî (ö7001300) de Sa'deddin Hamevî'nin yetiştirdiklerindendir elMaksadü'lAksâ ve elMebde' ve'lmeâdadlı eserlerin müellifidir
Ehli sünnet tasavvufu bir yanlamasına gelişip kurumlaşırken, bir yana Kalenderî, Hayderî gibi şîa fırkalarının tasavvufî örtü ile faaliyet gösterdiği görülmektedir Bilhassa Horasan bölgeleriyle Yemen taraflarında şîa nüfûzu altındaki yerlerde Hasan Sabbâh adlı sapığın geliştirdiği bâtınîlik cereyanı ile İhvânı Safâ örgütünün teşkilatlandığı yıllar bu döneme rastlar
Tasavvufun tefekkür tarafını oluşturan vahdeti vücûdinancının Arap, İran ve Türk mutasavvıf ve şâirlerince en sistemli şekilde terennüm edildiği yıllar yine bu yıllardır Ömer Hayyâm, Ebu'1Âlâ elMaarrî, Ferîdüddîn Attâr, Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Hafız bu devrin aşk şâirleridir
XIII Asr'a dek Kur'ân, sünnet ve büyük sûfîlerle velîlerin görüşleriyle teyid edilen tasavvufî düşüncelerin bu asırdan îtibâren bundan böyle ağır ağır felsefî bâzı kavramlarla îzah edilmeye başlandığı da görülmektedir Varlık, Allâh ve insanın hakîkati gibi konular, bu yıllarda tartışma zeminine girmiştir
XII ve XIII asır Moğol istilâsının İslâm dünyâsını tedricen doğudan batıya Mâverâünnehir'den Anadolu içlerine doğru kasıp kavurduğu bir dönemdir Nitekim Cüveynî Târihi Cihângûşâ adlı eserinde Moğol istilâsını şöyle anlatır:
Geldiler, yakıp yıktılar, öldürüp astılar ve defolup gittiler
Böyle bir siyasî ve içtimaî bir etraf, ilim dünyâsının muhakkak ölçüde gerilediği bir dönem olmakla berâber, münferid de olsa, kıymetli ilim ve hafıza adamları ile mutasavvıfların yetiştiği dönem olmuştur Tasavvuf bir hâl ilmi olmakla birlikte, bu dönemde belli yazılı eserler muvâcehesinde talim olunan bir ilim hâline gelmiştir Bu dönemde kaleme alınan İbn Arabi'nin Füsûs'u, Konevî'nin ona yazdığı Fükûk'u, Fahreddin Irâkî'nin Lemeât'ı, İbnü'lFârid'in (ö6321234) Dîvânı tefekkür tarafı ağır basan, tasavvuf düşüncesini zengin kavramlarla açıklayan eserler olarak alaka çekmektedir
Bu dönemde hankâh ve dergâhların öneminin arttığı; köyler ve en ufak ikâmetgâh bölgelerine varıncaya dek yaygınlaştığı görülmektedir Tarîkat ve şeyhlerin sistemli bir şekilde organizasyonunun bu dönemde başladığı söylenebilir Nitekim Şihâbüddin Sühreverdî'nin devrin halîfesi tarafından Bağdad'da şeyhler şeyhiolarak görevlendirilmesi ve keza Fahreddin Irâkî'nin Darı'da Memlûk sultanı göre Darı'ın şeyhler şeyhi olarak tahsis edilmesi bunu gösterir1
Dergâhlar bir eğitim yeri olarak mürîdlerin ahlâken yetiştirildiği; mürşidlerin irşad için hazırlandığı mekânlardır O günün şartlarında dergâhlardaki eğitim ve öğretim hizmetleri, nazarî ve aklî elde etmek üzere iki yolla yapılmaktaydı Nazarî olan eğitim daha çok mürşidlerin mürîdlere yaptığı nasihat, öğüt ve uyarılardan ibâretti Amelî eğitim riyâzet, itikaf, nâfile oruç ve namaz, kırk gün süreli halvet ve elem türü şeyler ile semâ ve zikirden ibâretti
Evhadüddin Kirmânî (ö6351237) ve Sadreddin Konevî (ö6731274) bu dönemin önde gelen sûfîleridir Konevî, İbn Arabî'nin talebesi ve muakkıbı sıfatıyla onun fikirlerini yaymış ve Miftâhül Gayb, enNusûs, elFukûk ve enNefâhatül ilâhiye gibi eserler kaleme almıştır Mevlânâ ile arkadaşlıkları bulunan Konevî'nin Müeyyedüddin Cündî ve Abdürrezzak Kâşânî gibi talebeleri vardır
Mevlânâ'nın müritlerinden Hüsâmeddin Çelebi (ö6871288) bu devrin namlı mutasavvıflarından olup Mevlânâ'nın Mesnevî'sine ilham kaynağı saydığı bahtiyar sûfîdir Sultan Veled, Mevlânâ'nın oğludur ve Hüsâmeddin Çelebi'nin vefâtından sonra babasının yerine postnişin olmuştur
Şihâbüddin Sühreverdî'nin yetiştirdiklerinden Şeyh Sâdî Şirâzî (ö6911292) bu asrın mûteber sûfî şâirleri aralarında yer alır

2 M XIV ve XV Asırlarda Tarîkatlar
XII ve XIII asırlarda tarîkatların kurulup tasavvufî irfânî eserlerin telif edilmesinden daha sonra, lüzum sasyal hayatta, gerekse devlet ricâli nezdinde belirlenmiş bir konuma erişmiş bulunuyordu Osmanlı devletinin kuruluş ve yükselme devrine rastlayan XIVXV asırlarda tasavvuf ve tarikatler en nüfuzlu dönemini yaşıyordu Bu asırda Anadolu'da varlığını hissettiren esnaf ve sanat erbâbından şahısların meydana getirdiği tasavvufî kurumlardan biri de Ahîlik idi Ahîler silsilelerini Hz Ali (ra) vasıtasıyla Hz Peygamber (sss)'e dayandırırlar ve fütüvvet ehli diye anılırlar Diğer tarîkatların hırkasına mukâbil fütüvvet şalvarıgiyerler İçlerinde o kadar çok münevverin de bulunduğu bu teşkilatın sâdece esnaf topluluğu olmayıp bununla birlikte tasavvufî karakterde bir teşkilat olduğu da görülmektedir
Ahîlerin Anadolu'ya yayılmaları Abbâsîlerin son devirlerine rastlamaktadır Diğerleri gibi fütüvvet erbâbı ahîlerin de Anadolu'ya gelişinde Moğol istilâsının büyük tesiri olmuştur Lakin ahîler bu göç doğruca ayrıca sahalarını genişletmiş, hem de nüfûzlarını kuvvetlendirmiş oldular
İbn Batuta'nın Seyâhatnâme'sinde, Sultan bulunmazsa şehrin ahîsinin hâkim olup padişah gibi hüküm sürdüğünü ve gelip gidenlere ihsânlarda bulunduğunu kaydetmesi, ahîlerin tesir ve nüfûzunu göstermesi açısından önemlidir
Bu devirde pekçok ahî reisinin köylere yerleşerek inşâ ettikleri zâviyeler doğru memleketin imar ve iskânı ile dînî tebliğ ve irşad işlerinde hizmet gördükleri bir vâkıadır
Âşıkpaşazâde'nin Rum erenleri dediği ve Abdalânı Rûm, Ahiyânı Rûm, Baciyânı Rûm ve Gâziyânı Rûm diye dörde tasnif ettiği gruplardan Gâziyânı Rûm, fütüvvetin seyfî kolu olarak mütalaa edilebilir
Ahîlerin yanısıra dâru'lcihâdolarak aşina Anadolu'ya Türkmen babaları ve Ortaasya, Harezm, Horasan havâlisinden Yesevî dervişleri de gelmişlerdir
Bâbâî hâlifelerinden olduğu rivâyet edilen Hacı Bektaş Velî (XIV yüzyıl), Horasanlı bir Türk olup kendi namına muzaf tarîkatın pîridir Aşıkpaşazâde, Hacı Bektaş Velî'nin Horasan'dan geldiğini, Menteş adındaki bir kardeşini de berâberinde getirdiğini, niyetlerinin Baba İlyası görmek olduğunu ve bu maksadla Kırşehir ve Kayseri'ye gittiklerini, Menteş'in bilahare Sivas'a gidip orada şehid olduğunu anlatmakta ve Hacı Bektaş Velî'nin Osmanlı hânedanından herhangi bir kimse ile görüşmediğini belirtmektedir
Hayâtı sonra gelen mensuplarınca iyice menkıbeleştirilen Hacı Bektaş Velî'nin kurduğu tarîkatın mensuplarının Osmanlılar devrinde Yeniçeri ocağının teessüsündeki hizmetleri ise ayrıca önemli
Sûfîlerin halk üzerindeki nüfûzu, hükümdarlarda ve devlet ricâlinde zâten mevcud olan tasavvuf merakını ve mutasavvıfeye aleyhinde temayülü daha da artırdı
Osmanlı Devleti'nin ilk kuruluşunda medresenin yanına bir tekkenin tesis edilmiş olması ve Dursun Fakih (ö7261326)'le berâber Şeyh Edebâli (ö7261325)'nin bulunması devletin kuvvetler dengesine atılmış âhenkli bir adım mesâbesindeydi
Şeyh Edebâli, nüfûzlu bir ahî şeyhi olmasının yanısıra, Osman Gâzi (68012817261326)'nin kayınpederi bulunuyordu Târihler onun davarı, nîmeti çok, misafirhânesi dolup taşan zengin bir şeyh olduğunu kaydetmektedir Neşrî'nin Şeyh Edebâli'nin oğlu Mehmed Paşa'dan naklettiğine tarafından, bu şeyhin mürîdlerinin Osmanlı Ülkesi'nde sâhip oldukları mevkîler o kadar yüksektir Meselâ Bursa fethinde Sultan Orhan'a yoldaşlık eden Ahî Hüseyin, Şeyh Edebâli'nin kardeşi Ahî Şemseddin'in oğlu olduğu gibi Ahî Hasan, Ahî Mahmud ve Çandarlı Kara Hâlil (ö7891387) gibi devlet ricâli aralarında öyle fazla ahî vardı
Taşköprülüzâde (ö9681560) ile Âşıkpaşazâde (ö9081502), Osman Gâzi devrinde sûfîyeden Şeyh Muhlis Baba (ö7001301), Edebâli (ö7261325), Şeyh Âşık Paşa (ö7331334), Elvan Çelebi (Âşık Paşa'nın oğludur), Ahî Hasan Çelebi ve Baba İlyas Çelebi ve Baba İlyas Acem gibi azizleri zikretmektedir


alıntıdır *
 
Üst Alt