The Gardens Between geçtiğimiz yıl, Eylül ayında hem PC hem de konsollar için piyasaya çıkmış ve aldığı övgü dolu tahliller ile birlikte isminden laf ettirmeyi başarmıştı. Kendine has bir atmosferi ve oynanış yapısı olan oyun, geçtiğimiz günlerde iOS platformu için de çıktı. Biz de oyunun yeni çıkan bu mobil sürümüne göz attık.
The Gardens Between iOS İnceleme
The Voxel Agents imzasını taşıyan The Gardens Between oyununda iki yakın arkadaşın hikayesine tanıklık ediyoruz. Vakitlerinin birçoklarını evlerinn ardında bulunan Ağaç Konut'ta geçiren Arina ve Frendt ansızın kendilerini devirden ve makandan bağımsız bir yolculuğun içerisinde buluyor. Onlarca adadan oluşan bu sonsuzluk denizinden sürüklenirken bir yandan da çocukluk anıları ile yüzleşiyor ve hayal üzere bir maceraya atılıyorlar. Rüye tabirini kullanmamın sebebi ise oyunun atmosferinde zımnî. Hem ana menü hem de adalar arasındaki seyehat nitekim de düş üzere bir oyun izlenimini yaratıyor.
The Gardens Between'i birinci gördüğümde aslında tam da mobil platformlara elverişli olacağını düşünmüştüm. Neyse ki bu kanıya sahip olan tek kişi ben değilmişim. Hakikaten oyunun mobil sürümünün çıkması ile birlikte The Gardens Between'i deneyimleme talihine da eriştim. Apple Store'da 34.99 TL fiyat etiketine sahip olan oyun, şık atmosferi ve farklı bulmaca yapısıyla da ön plana çıkıyor.
The Gardens Between oynanış olarak nispeten kolay temeller üzerine oturtulmuş. Dokunmatik ekranın getirmiş olduğu avantajlar ile birlikte oyuna çok daha rahat bir formda hakim oluyorsunuz. Aslında oynanışa baktığımızda dokunma ve sürükleme mantığında işlediğini görüyoruz. Objeler ile muhabereye geçmek için ekrana dokunuyor, devranda ileri ve geri gidebilmek için de sağa ya da sola gerçek parmağınızı kaydırıyorsunuz. Evet, devir olgusu oyunun belkemiğini oluşturuyor diyebiliriz. İki yakın arkadaşın anıları arasında kaybolup, adalarda modalarda dolaşırken daima hengam olgusuna hükmetmeniz gerekiyor. Oyunun bulmaca yapısı ve ilerleyişinde farklı dinamikler bulunsa da işin merkezinde devir olgusu konum alıyor.
Oyunda ziyaret ettiğiniz her ada bir bütünü oluşturan ufak bulmacalar ile bezenmiş. Devranda geri ve ileri giderek hem karakterlerinizin ilerleyişini sağlıyor hem de bu bulmacaları çözüyorsunuz. Elinizde bir fener var ve bu feneri evvel yakıp, daha sonra adanın doruğuna ulaştırmanız gerek. Devranda ileri ve geri giderek hem yolunuza çıkan birtakım ketleri aşıyor hem de bu ışık oyunlarındaki dinamiklerin yerli noktasına uymasını sağlıyorsunuz. örneğin önünüzde yıkık dökük bir handikap var diyelim. Devri geri sararak bu yıkılan mahzurun tekrar eski haline kavuşmasını sağlıyor ve böylece yolunuzu açmış oluyorsunuz. Esasen oyunun umumî işleyişi de hengam, sebep ve sonuç münasebeti üzerine kurulmuş durumda. Karakterlerinizden birisi bu ışığı taşırken başkası ise etkileşime girilecek eşyalara müdahale edebiliyor. Bulmacaları çözmek ve her adanın doruğuna çıkmak için vakti kendi lehinize kullanıyor ve ilerledikçe hikaye ismine yeni detaylar keşfediyorsunuz.
Tabi oyunda ilerledikçe hem bulmaca yapısı zorlaşıyor, komplike bir hale geliyor hem de daha büyük adalara yolculuk etmeye başlıyorsunuz. Doğal olarak daha büyük adalar daha büyük bulmacalar manasına geliyor. Tekrar de sizi dakikalarca uğraştıracak bulmacalara yan verilmemiş. Bu nedenle oyunun akıcı bir halde ilerlediğini söylemem gerekiyor. Yeniden de kavi bulmaca yapısı bekleyen oyuncular bu mevzuda birazcık hayal kırıklığına uğrayabilir. Görsel olarak da kendine has üslubunu koruyan The Gardens Between, nispeten şirin grafiklere sahip. iPhone XR modelinde deneyimlediğimiz oyunun en sevdiğim yanlarından birisi de dilerseniz yatay, dilerseniz de dikey olarak oynanabilmesi.
Sonuç olarak The Gardens Between kendine has üslubu ve atmosferi ile misal bulmaca oyunlarının arasından sıyrılmayı başarmış. Yeniden de uzun müddet oynadığınızda masalsı havasını biraz kaybettiğini fark etmeye başlıyorsunuz. Elhasıl şayet bu şekil bulmaca oyunlarını seviyor ve farklı bir oyun arıyorsanız The Gardens Between'e göz atmanızda yarar var.