morfeus
Yeni Üye
"Tabii o zamanlar 11 yaşlarında falanım. Kankam Kirby ile beraber ailemizin bize karşı tavırlarından yılmışız. Ne yapsak ne etsek diye düşünürken bir gün evden kaçıp ormanda yaşamaya karar verdik. Ancak o da ne? Ormanda yaşayan başka insanlar ve hatta yaratıklar var. Çok geçmeden insanların ve yabanımızın tehlikede olduğunu öğreniyorum 'Gri Ceket' isimli bir adamdan. Evet, burada herkesin ismi fazla garip. Alışıyorsun ama. Neyse bu kahverengi ceket giyen abinin ağzından bir türlü hayırlı bir şey duymuyorum. Bu sefer de bana 'Sen seçilmiş kişisin' demeye başlıyor. Bende de Gust Buster var (Yok doğru söyledim, Gust Buster), ormana yeni atmışım kendimi, özgüvenliyim hani. Tamam diyorum, atılıyorum ormana Kirby kankam ile..."
The Wild At Hearts'ın ana karakterlerinden Wake büyüyüp yaşadıklarını anlatmak isteseydi bu şekilde başlayabilirdi sözlerine. Çünkü oyun boyunca Kirby ve aşağıda detaylıca bahsettiğim Spritelings'ler ile beraber Gri Ceket'in söylediklerini yapmaya çalışarak yaban ormanı tehlikelere rağmen tekrar eski barışçıl ortamına kavuşturmak için çabalıyor Wake.
Ana hikayeyi oldukça kısa özetledim ama genel hikaye ilerleyişi o kadar az ki çok fazla şey anlatmışım gibi hissediyorum. Maalesef ana hikaye ve ana karakterler dallanıp budaklanan ya da derinlemesine işlenen şeyler değil The Wild At Hearts'ta. Bu yüzden odaklanılması gereken yer yabanda karşılaştığımız diğer karakterler.
Bu karakterlerle yer yer eğlenceli diyaloglar kurabileceğimiz gibi geçmiş hikayelerini de öğrenebiliyoruz. Hepsinin ismi Gri Ceket gibi garip ve arkasında komik şeyler bulabiliyorsunuz. Ayrıca harita içerisinde farklı yerlerde metinler bularak yabandaki bu karakterleri ve hikayeleri hakkında daha fazla detaya sahip olabiliyoruz. Çok detaylı olmasalar da geliştiricilerin bütünleyici bir ortam oluşturmak istediklerini hissedebiliyorsunuz.
Sevimli ve Söz Dinlemez Yumurcaklar
The Wild At Hearts'ın en öne çıkan özelliği tartışmasız Pikmin esintili Spritelings'ler. Bu küçük yumurcaklarla oyunun başında Gri Ceket sayesinde tanışıyoruz ve oyun boyunca neredeyse her şeyimiz oluyorlar. Yolda zehirli mantarlar mı var? Yürüyün bakayım yumurcaklar, temizleyiverin mantarları. Slime'lar mı engel oluyor? Haydi yumurcaklar haklayın onları. Sandık mı açılacak? Yumurcaklar halleder. Geçmenize engel büyük bir kaya mı var? Sen, sen, sen kaldırıverin kayayı. Tüm oyun boyunca yumurcaklar bizim sağ kolumuz oluyor. Üstelik çok tatlılar! Köprü kurmak için sırayla odun taşımalarını izlemek falan çok sevimli.
Yumurcakların farklı türleri var ve oyun ilerledikçe tanışıyoruz diğer türlerle. Her birinin yapbildiği şeyler farklı aslında. Alev içeren işleri Emberling türü yapabiliyorken soğuk işleri Frostling yapıyor mesela. Ve sayı çoğaldıkça çoğalıyor. Hani bir ara ordu kurduğumu düşündüm, gaza gelip "Yürüyün aslanlarım!!" falan dedim.
Tabii sayı artınca kontrol etmek de iyice zorlaşıyor. Bazıları bazen öyle yerlere giriyor ki ne yapıp etsem çıkaramıyorum onu oradan. Gece olunca da kampa gitmek gerekiyor, ışığınız yoksa yabanı ele geçirmek isteyen The Never'ın saldırısına maruz kalıyorsunuz çünkü. O yumurcak öylece ruha dönüşüyor tabii terk ettiğim için. Ya da bazen benimle beraber gelmeyen yumurcaklar oluyor. Haritada yerini bulup geri dönüyorum falan. Bu durumlar sinir bozabiliyor. Ama genel olarak keyifli onları yönetmek ve yaptıklarını seyretmek.
Gust Buster'ım Şekil Önümden Çekil
Oyun boyunca görevleri tamamlarken türlü türlü bulmacalardan geçmeniz gerekiyor. Bunlar çevresel bulmacalar ve çok tadında bir zorluğu var. Haritaların daha çok metroidvania kafasında hazırlanmış. Bir bölgeye giriyorsunuz. Yarı lineer yarı özgürce gezebileceğiniz şekilde ilerliyorsunuz. Spritelings'lerle beraber o bölgeyi temizliyorsunuz. Bazı yerleri geçmeniz için sizde olmayan Spriteling türünü içeriyorsa daha sonra tekrar geliyorsunuz. Aslında oyunun büyük bölümünde yaptığınız şey bu.
Bulmacalar için yardımcı olan bir ekipmanınız daha var. Wake için Gust Buster, Kirby için Warden's Way. Temel olarak ikisi de belli bir çekim kuvveti oluştursa da Gust Buster ayrıca rüzgar güllerini çevirip farklı kapıları açabiliyor. Warden's Way de zehirli maddeleri yoldan temizleyebiliyor. Bunlar da bulmacaları çeşitlendiren, güzel eklentiler. Ancak burada bir eksi var ki o da bazı görevlerin sırf oyun süresini uzatmak için sündürülmüş olması. Aynı bölgede oradan oraya gitmek, ve bunlardan birkaç tane olması keyif kaçırıyor.
Genel olarak sakin, dinlendirici bir yapısı var The Wild At Hearts'ın. Zaten renkli, sevimlilik akan bir oyun. Yumurcaklarla beraber bölgeleri temizlemek, kısacası oyunun temel dinamiği iyi çalışıyor. Ancak hikaye gereği, yabanda bir tehlike olduğunu hissetmek amaçlı oyun geceleri üstümüze The Never'ı salıyor. Bu illet yüzünden tüm huzur kaçıyor. Gece oldu mu olacak mı, kampa yakın mıyım, yanımda ışık var mı diye diken üstünde durmak bu oyuna hiç yakışmamış. Senaryo için mantıklı olsa da genel ilerleyiş için hiç güzel bir tat bırakmıyor.
Yabanın Yerlisi
Kamp demişken her bölgede bir tane kamp alanı var. Burada ayrıca hangi türden kaç tane yumurcağı yanımıza alacağımızı, hangi eşyaları yanımızda taşıyacağımızı, hangi eşyaları craft edebileceğimizi yönetebiliyoruz. Oyunda bir de ana kamp var, ki burada farklı karakterle etkileşime girip onlardan yan görev alabildiğimiz gibi çeşitli upgrade'ler de yapabiliyoruz.
Yanımızdaki eşyalardan, craft'tan bahsettim ama çok detaylı bir şey beklemeyin burada. Can tazeleme, Spriteling'lere hız, güç takviyesi, bomba, gece ışığı gibi eşyalar craft edip yanınızda taşıyorsunuz. Genel olarak oyuna etkisi çok az ama gerektiği zamanlar da olmuyor değil.
The Wild At Hearts oynanış sürenize göre 10+ saat civarı bir sürede bitiyor. Pikmin esintili oyunlar çok fazla görmediğimiz için ferah bir deneyim yaşattığını söyleyebiliriz. Harika görsel tasarımı, yumurcakların sevimliliği ve sıkmayan bulmacalar güzel anlar yaşatsa da bazı gereksiz uzun görevler ve ana hikayenin ilgi çekici olamaması oyunu yer yer sıkıcı hale getiriyor.