Son Konu

Türkiye' de Madenciliğin Tarihçesi

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
35
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Türkiye' de Madenciliğin Tarihçesi nedir

ANADOLU'DA MADENCİLİĞİN TARİHÇESİ

Anadolu'da madencilik binlerce yıl önce başlamış, MÖ 7000 yıllarında saf bakır, MÖ(30001200) yılları aralarında tunç yaygın olarak kullanılmıştır sonra Hititler (MÖ 17502000), Urartular ( MÖ 850585), Frigyalılar (MÖ 750650)ve Lidyalılar (MÖ 650550), dönemlerinde Anadolu'da çeşitli maden yataklarını işletmiş, izabe tesislerini kurmuş, metal para basıp kullanmışlardır
Roma, Bizans ve Selçuklu dönemlerinde artan bir şekilde büyüyen madencilik, Osmanlı Imparatorluğu'nun birincil dönemlerinde devlet katkısı görmüş, 1815 yılında Bandırma yakınlarında bor, 1829 yılında Zonguldak'ta taşkömürü, 1848 yılında BursaHarmancık'ta krom bulunmuştur

Devletin maden sahiplerinden %25 gibi bir hisse almasını öngören 1861 tarihli birincil Maden Nizamnamesi, etkin yoklama olmadığı için galibiyet sağlayamamıştır Daha sonraları 1869, 1886 ve 1906 yıllarında üç öbür maden yasası çıkarılmıştır 1906 yasası ile işletme izni süresi, 99 sene olarak emin ve devlet payı madenin cinsine kadar (%120) aralarında değişmiştir

Osmanlılar döneminde yabancı egemenliğinin altında olan madencilik sektöründe, Cumhuriyet'in ilanından sonradan yeni düzenlemeler yapılmıştır Bu dönemde, öncelikle büyük eksikliği olan madencilik öğrenimi yapmış, teknik elemanların yetiştirilmesi ve yeni hesaplı model saptanmasına çalışılmıştır Cumhuriyet rejimi ayrıcalıklı tanıdık olmayan sermayeye karşı çıkmış, ama anonim ortaklıklar kurularak tanıdık olmayan sermayenin madencilik sektöründe yoğun girişimlerde bulunmasını da sağlamıştır İzmir İktisat Kongresinde (1923), bu doğrultuda alınan kararlar ışığında özel kesimin finansmanını karşılamak üzere Meslek Bankası ve Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur Fakat, ülkenin savaştan yeni çıkmış olması, özel kesimin sermaye birikiminin yeterli olmayışı ve 1929 dünya ekonomik krizi nedeniyle özel girişime dayalı politikada başarılı olunamamış, sektörde kamunun etkinliği arttırılmaya başlanmıştır

Devletin madencilik sektöründe öncülük yapması amacıyla, madenlerimizin daha akılcı bir şekilde aranması, bulunanların rezerv ve kalitelerinin tespiti, ekonomiye kazandırılması için 1935 yılında MTA Enstitüsü, yer alan madenlerin işletilmesini karşılamak nedeniyle aynı sene Eti bank, 1940 yılında da Ereğli Kömür İşletmesi Müessesesi (EKİ) kurulmuştur

1940 yılında Raman'da MTA göre bulunan petrolün arıtılması amacıyla 1942 yılında aynı yörede yine MTA göre 10 tongün kapasiteli bir rafineri belirlenmiş, 1954 yılında MTA'dan alınan eleman, teçhizat ve dökümanlarla Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) kurularak, devlet namına petrol arama, üretim, temizleme görevlerine başlamıştır

1954 yılında, o güne kadar yalnız kamu kuruluşlarınca işletilen bazı madenleri özel girişimin arama ve işletmesine açan ve özelkamu girişimine eşdeğer davranılmasını ilke edinen 6309 sayılı maden kanunu yürürlüğe konmuştur
1957 yılında, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu oluşturulmuş ve o zamana kadar Etibank kadar yürütülen taşkömürü ve linyit üretim görevi bu kuruluşumuza devredilmiştir

Planlı kalkınmayı öngören 1961 Anayasası'nın 130 maddesi ile doğal kaynaklarımız, anayasa güvencesine alınmıştır

1963 yılında, enerji ve madencilik ile ilgili politikaları oluşturmak, uygulamaları kontrol etmek ve rehberlik etmek nedeniyle Enerji ve Natürel Kaynaklar Bakanlığı kurulmuştur

Planlı dönemde, maden kaynaklarımızdan maksimum yararı karşılamak, yurt içi talebi karşılamak ve dış satım artışı karşılamak,belli başlı hedefler olarak belirlenmiştir
1978 yılında çıkarılan 2172 sayılı kanunla, fazla sayıda kömür ve demir işletmesi devletleştirilmiş, ama üretimdeki düşüşler sebebiyle devletleştirilen sahaların bir çoğu 1983 yılında çıkarılan 2804 sayılı kanunla sahiplerine iade edilmiştir
Yine 1983 yılında Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) sabit ve taşkömürü üretimi TKİ'den alınarak bu kuruluşa devredilmiştir

1985 yılında yayınlanan ve madenlerimizin daha rasyonel bir biçimde aranmasını ve işletilmesini amaçlayan 3213 sayılı maden kanunu, günümüzde de yürürlüktedir

MADENCİLİK SEKTÖRÜNÜN EKONOMİDEKİ YERİ

Yurdumuz, karışık jeolojisi ve tektoniğinin sonucu olarak çok dağıtılmış maden kaynaklarına sahiptir Ancak, bu karmaşık jeoloji ve tektonik, bununla birlikte maden yataklarımızın küçük boyutlu ve fazla parçalı olmasının da bir nedenidirÇeşitlilik açısından dünyanın zengin ülkelerinden biri olmamıza rağmen,lüzum toplam rezerv yönüyle ve gerekse bir bir yatak boyutları kıyaslandığında geri sıralarda yer almaktayız Dünya rezervlerinde manâlı paya sahip olduğumuz madenlerin başında bor gelmektedir Dünya bor rezervinin % 51 i yurdumuzda bulunmaktadır bunun dışında dünya perlit rezervinin % 87 si, barit rezervinin % 71 i, sodyum sülfat rezervinin %3 ü, cıva rezervinin % 3 ü, diatomit rezervinin % 29 u, linyit rezervinin % 22 si, antimuan rezervinin% 226 sı,manyezit rezervinin %147 si,gümüş rezervinin % 144 ü, bakır rezervinin %037 si,krom rezervinin %040 ı ve altın rezervinin %023 ü ülkemizdedir

Türkiye'nin 1996 yılı dünya maden üretimindeki payları ağırlık sırasına kadar, bor da % 48, perlitte % 1182, manyezitte % 10,67, feldispatta % 792, kromda % 687, linyitte % 520, bentonitte % 431, baritte % 238, grafitte % 218'dir

1997 yılı maden ticaretimize layık ($) olarak bakacak olursak; İthal ettiğimiz madenlerin başında taşkömürü, demir, linyit, kok kömürü, fosfat,bakır, zirkonyum, asbestos, kaolen; ihraç ettiğimiz madenlerin başında bor, krom, bakır, manyezit,çinko, feldispat, bilye,barit ve pomza gelmektedir 1997 yılı itibariyle ihracatımız 424 milyon $, ithalatımız 934 milyon $'dır (petroldoğalgaz hariç)

Doğal zenginliklerimiz açısından en manâlı madenimiz olan BOR, dünya rezerv ve üretiminde % 50 den fazla pay almakta olup, dış piyasada Türkiye'yi temsil etmek durumundadır Dünya bor piyasası Türk kolemanitinin hakimiyetindedir ve madencilik sektörünün en büyük döviz kazancı bor ihracatından kaynaklanmaktadır Dünya TRONA rezervinin % 9771'i ABD'de, geri kalanının %3' ünün Türkiye'de olması sebebiyle trona varlığımız da göze çarpan sayılabilir
Ekonomimiz içindeki yeri aralıksız gerileyen madencilik sektöründe, yatırım talebinin azalma eğilimi göstermesi doğaldır DPT yatırım teşvikleri incelendiğinde; Özendirme belgelerinin sektörel dağılımında madencilik sektörünün payı 1987 yılında % 76, 1988'de % 2, 1989'da % 28, 1990'da % 27, 1991'de % 36, 1992'de % 29, 1993'de % 28, 1994'de % 2, 1995'de % 0,6 ,1996 da %13 ve 1997 de %17 olmuştur

Değişmez sermaye yatırımlarında ise 1987 yılında % 28 olan madencilik sektörünün payı 1988'de % 29, 1989'da % 22, 1990'da % 22, 1991'de % 23, 1992'de % 23, 1993'de % 14, 1994'de % 15, 1995'de % 13, 1996 da %11 ve 1997 de %12 (tahmini) olarak gerçekleşmiştir

Arama ve işletme yatırımlarının azalmasıyla, yapılan maden istihracı, potansiyelin gerisinde kalmakta ve madenciliğimizin ekonomideki payı giderek küçülmektedir 1986 yılından önce GSMH dan % 2 oranında pay bölge madencilik sektörünün bu payı, 1990 da % 158, 1991 de % 154, 1992 de % 135, 1993 de % 109; 1994 de % 139, 1995'de % 129, 1996 da%12 ve 1997 de %11 olarak gerçekleşmiştir

Madenciliğimizin GSMH daki payı sıradan % 15 civarında seyrettiği ve bu oranın 2 milyar $ lık bir miktarı açıklama ettiği görülmektedir Bu oran Almanya ve ABD gibi gelişmiş ülkelerde de % 24 civarındadır Tedarik olarak bakıldığında bu oranların ifade ettiği rakamlar Almanya'da 30 milyar $, ABD de ise 150 milyar $'dır Yani bu üIkelerde, madencilik önemini korumaktadır ve bu miktarlarla aramalarını, işletmelerini ve teknolojilerini geliştirmeleri mümkün olmaktadır
Keza bu ülkeler sanayi devrimlerini de madencilik sektörü doğru gerçekleştirmişlerdir Gelişmekte olan ülkelere baktığımızda ise madencilik sektörünün GSMH içindeki payının % 20'lerde olduğunu görürüz Bu oran da bu ülkelerde madenciliğin gelişmesi için bir kaynak yaratıldığını dobra dobra göstermektedir Gelişmekte olan bir ülke durumundaki Türkiye bir yanlamasına 1 milyonluk nüfus artışını besleyebilecek yatırım ve üretimi karşılamak, diğer yandan fert başına düşen milli geliri artırarak halkın huzur düzeyini sağlamlaştırmak zorundadır Bunu sağlayacak en manâlı kaynaklardan biri olan madenciliğin katkısı yetkisiz kalmaktadır ÜIkemiz maden ticareti rakamları dikkate alındığında, ithalatın artmasına karşın, ihracatın aynı seviyelerde kalması bu sektöre yeteri değin ağırlık verilmediğinin göstergesidir

Madencilik sektörüne yön verirken uzun vadede bir madencilik politikası oluşturulmalıdır Bu politikanın kalıcı olması yanına, süre içinde değişip, yeni koşullara uyacak esnekliği de göstermesi zorunludur Ayrıca bu politika tespit edilirken maden potansiyelimiz sağlıklı bir şekilde belirlenmeli ve doğal kaynaklarımızın tükenebilirliği göz önüne alınmalıdır Bütün bu faktörler göz önüne alındığında, sektörün daha aşağı yapısını yaratıcı doğal kaynakların aranıp bulunmasının, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi devlet tarafından yapılmasının zorunluluğu ortaya çıkmaktadır Madencilik sektörümüzün gelişmiş ülkeler düzeyine gelmesi ve ekonomimizde olması gereken yere ulaşması için sektördeki belirsizliklerin en aza indirilmesi gerekmektedir

Arama çalışmalarının sağlıklı yapılmasının önemini ve bunu devletin üstlenmesinin zorunluluğunu bu şekilde vurguladıktan sonra, devlet, sınırlı kaynaklarını mantıklı bir şekilde aramalarda yoğunlaştırmalı ve işletme aşamasında kademeli olarak çekilmelidir Bu bölge özel sektör çalışmalarına açılmalı ve özel girişimciler teşvik edilmelidir Bundan sonraki aşamada çalışmaların verimli olabilmesi için zorunlu yasal ve kurumsal düzenlemelerin yapılması ve bunlara işlerlik kazandırılması gerekmektedir *
 
Üst Alt