Son Konu

Türkiyede kadının yeri ve önemi

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
35
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Türkiyede kadının yeri ve önemi
Türk toplumunda kadının saygın bir yeri vardır Orta Asya'da kurulan ilk Türk devletlerinde kadın ve erkek eşit haklara sahipti Devlet yönetiminde, hakanların yanında hatun adı verilen eşleri de laf sahibiydi Kadınlar ata binip ok atar, top oynar, güreş gibi ağır sporlar yapar ve savaşlara katılırlardı Toplumda tek eşlilik prensibine ast kalınır, ev eşlerin müşterek malı sayılırdı Iffet ve iffete büyük bir önem verilirdi

Osmanlı Devleti Dönemi'nde bayan haklarında gerileme oldu Kadınlar evlenme, boşanma, servet ve eğitim işlerinde pek fazla haklarını kaybettiler bununla beraber köylerde ve kasabalarda yaşamış kadınlar, her alanda eşlerine yardım oluyordu Kurtuluş Savaşı yıllarında, erkeği cepheye giden Türk Kadını, çocuğunu yetiştirmiş ve evinin geçimini sağlamıştır Hatta silâh ve cephane taşıyarak savaşa katılmıştır Bu davranışı ile Türk Kadını, Türk toplumundaki manâlı yerini bir kere daha ispat etmiştir

Atatürk, kadınlarımızın medenî, siyasal ve sosyal haklarına kavuşması gerektiğine inanıyordu Türk kadınının bu durumunu Atatürk şu sözü en hoş şekilde açıklama eder: Dünyada hiçbir milletin kadını, ben, Anadolu kadınından daha artı çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu Kadını dek çaba gösterdim diyemez

Türk toplumunda ailenin, ailenin içinde de kadının yeri ve önemi büyüktür
Türkiye'de aile modern hukuk anlayışına uygun olarak medenî kanun esaslarına tarafından kurulmuştur Kadın ve erkek eşdeğer haklara sahiptir Bayan erkek eşitliğinin sağlanması, toplumsal uzlaşmanın en manâlı şartlarından birisidir
Ailenin toplumdaki yerini ve önemini Atatürk şu sözü ile açıklar: Medeniyetin esası, ilerlemenin ve kuvvetin temeli, aile hayatındadır Bu hayatta yozlaşma, kesin sosyal, ekonomik ve siyasî bozulmaya sebep olur

KADININ SOSYAL VE SİYASÎ HAKLARINI KAZANMASI

Atatürk, kadının erkekle birlikte öğrenim yapması, sosyal, kültürel ve idareli hayatta onlarla birlikte görev alması görüşünü benimsemiş ve savunmuştur Atatürk Dönemi'nde Türk kadını aile kurma, eğitim yapma ve istediği mesleği seçme yargı ve özgürlüğü gibi sosyal haklar kazanmıştır
Türk ailesinin kuruluşunu baştan aranjör Türk Medenî Kanunu'nun kabul edilmesiyle, toplumsal ve hesaplı hayatta kadın erkek eşitliği sağlanmıştı Burada kadınların siyasî haklarından laf edilmemekteydi Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşebilmesi için, kadınlarımıza siyasî hakların verilmesi gerekiyordu Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında görevini fazlasıyla yapmış olan Türk kadını, ülke yönetimine de katılmalıydı

Medenî kanun ile kazanılan haklardan daha sonra Türk kadınına yönetimde tayin alabilmesini karşılayan siyasî haklar 1930'dan itibaren verilmeye başlandı Önce 1930'da kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkı tanındı Türk kadını, 1933'te muhtarlık seçimlerine katılma hakkına kavuştu Türk kadını, 1934'te yapılan tüzük değişikliği ile Avrupa ülkelerinin birçoğundan önce, milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazandı

Atatürk bir konuşmasında; Türk kadını dünyanın en okumuş, en faziletli ve en ağır kadını olmalıdırdemiştir Atatürk Bizim dinimiz hiçbir zaman kadınların erkeklerden geri kalmasını istek etmemiştir Allah'ın emrettiği şey, erkek ve kadının beraber olarak ilim ve bilgiyi kazanmasıdırsözü ile toplum hayatında kadının önemini belirtmiştirBöylece, Türk kadını, modern Türk toplumunda lâyık olduğu yeri tamamiyle aldı

TÜRKİYE'DE KADIN VE BİLİM

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yanlamasına Türkiye'de kadınların bilim dünyası içinde var olmaları aleyhinde çıkılmayan, tam tersine devletçe ideolojik olan desteklenen bir olgudur Kadınların yüksek eğitim görmesi, iş sahibi olması, millet alanına açılması ve bunu özellikle toplumda prestiji yüksek kabul edilen dallarda gerçekleştirmeleri tekrar tekrar önemsenmiştir; çünkü böylesi başarılar daima Cumhuriyetin Türkiye'yi modern ve batılı bir ülke yapma ülküsünün göstergeleri olarak algılanmıştır

Bu yaklaşımın sonucu olarak da kadınlar ülkemizde Batıda böylece çok yerde olanın aksine üniversitelere ve bilim dünyasına salt girebilmek; hele, toplumsal değerlerce erkeğe daha yerindediye tanımlanan esas bilim, mühendislik vb alanlarda var olabilmek için önemli mücadeleler saptamak zorunda kalmamışlardır Tam tersine, genç kız ve kadınların üniversite yapıları içinde öğrenci ve öğretim elemanı olarak daima büyüyen sayılarda yer almaları teşvik edilmiştir Üniversite antre sınavı gibi uygulamalar da ataerkil toplumsal değerlerin kadınların bilim dünyasına adım atmalarında negatif sonuçlar doğurabilecek açık cinsiyete dayalı ayırımcılığı büyük ölçüde engelleyen sonuçlar doğurmuştur

Fakat, ne bilim dünyası ve üniversitelerin yapıları toplumun genelinden soyutlanabilecek sosyolojik anlamda özerkolan kurumlardır; ne de bu kurumların iç yapıları ve kültürleri toplumun diğer kesitlerinde görülen cinsiyete dayalı tabakalaşmanın olmadığı veya erkeketken değerlerin denetleyici etkisinin bulunmadığı ortamlardır

Cumhuriyet reformlarının getirdiği hukuki ve kamusal alana ilişkin çarpıcı iyileşmelere rağmen, Türk toplumunda, kadın erkek rollerinin, özellikle özel alanailişkin olarak, bitmiş tanımlanmasını sağlayacak sosyal yapısal dönüşümler yaygınlaşmamıştır öte taraftan, erkekbaskın değerlerin kadına perspektiftaşıyan merceklerden sorgulanması ama son on yılda gündeme gelmeğe başlamıştır Hal böyle olunca, bir yandan akademik yaşam içinde öğrenci ya da öğretim elemanı olarak yer alan genç kız ve kadınların toplumdaki konumu, hemcinslerinin çoğunun toplum içindeki yeri ile kıyaslandığında paradoksal bir görünüm olarak kalmaya devam etmiş; diğer yanlamasına Cumhuriyet reformlarının kadına bilim dünyasında açtığı olanaklar güdük kalmıştır

Hem, bugün kadınların bilim dünyası içindeki durumu çağdaş ve eşitlikçi ölçütlerle değerlendirildiğinde zaman içinde artan bir takım olumsuzlukların da Türkiye'de durumu etkilediği görülmektedir Öteki bir deyişle, kadınların daha kadıncadiye düşünülen alanlara toplanmaları, üniversitelerde daha aşağı seviye ve önü kapalı, takviye personeli kaliteli konumlarda bulunmaları, buna karşın karar verici yönetimle ilgili yetki kullanan pozisyonlarda sayılarından fazla daha az bir oranda temsil edilmeleri bilim kurumları açısından üstünde durulması gereken negatif gerçeklerdir Daha da önemlisi son yıllarda Cumhuriyet politikalarının kadına biçtiği rol toplumda daha çok sorgulanır hale geldiğinden bilhassa yeni oluşan bilim kurumlarında (Anadolu Üniversitelerinde) kadınların konumuna özellikle dikkatli olmak gereği vardır
Ancak, zaman içinde ortaya çıkan tüm eksikliklere ve artan dağıtılmış olumsuz sapmalara rağmen, Türkiye'de kadınların bilim dünyasında varlığı özünde sorgulanamayacak sağlam bir daha alçak yapıya oturmuştur Nitekim son yıllarda bu konumdan şiddet bölge bilim kadınları ülkemizde de yalnızca kadınların toplumdaki yerini eleştirel olarak inceleyip değerlendiren çalışmalara yoğunluk vermekle kalmamışlar, geleneksel bilim algılamasını ve o kadar fazla bilimselvarsayımı ve bilim kurumlarının kendine özgü kural ve değerlerini de 'bayan manzara açısından' sorgulayan kadın çalışmaları ve toplumsal cinsiyet çalışmaları gibi yeni yaklaşımları üniversitelerimiz bünyesinde kurumsallaştırmayı başarmışlardır

KADINLAR VE GÜÇ

Şiddet iyiliği önlemek ve hasar vermekten öte insan haklarını, temel özgürlüklerini ihlal etmesinin yanı sıra, insan sağlığını negatif etkileyerek toplumların sıhhat sistemleri üstüne extra bir tartı getirir Toplumları incelediğimizde tarih boyunca kuvvetle en fazla karşılaşan ve mağruz kalanların kadınlar olduklarını görmekteyiz Bu şiddetin ilk görüldüğü yer olarak kadının üyesi olduğu aile kurumu karşımıza çıkmaktadır Kadınlar cinsiyetin belirlendiği andan itibaren erkek başat toplum yasaların geçerli olduğu bir dünyada, erkeklerin dayattıkları cinsiyetçi bir ahenk içinde özel yaşamlarında veya kamusal alanda değişik zor olayları ile karşılaşmaktadır Tarih baştan başa kadına şiddet uygulama erkek otoritesinin dışa vurumunun yasal yollarından biri olarak görülmekte ve bu nedenledir ancak yazılı ve yazısız toplumsal kurallarla kadına yönelik şiddet güzel görülmekte, hatta desteklenmektedir Erkeğe güçlü ve yönetici imajı çizilirken, bayan baskı altında tutulur ve bayan çevresindeki negatif dışarı giden her şeyden kendini sorumluluk sahibi tutmaya başlar Bu Nedenle kendi içinde huzuru ve uyumu yakalayamaz, hedefleri ve kendince önemliler için savaşacak gücü kendinde bulamaz ve her şeye evet der Kadının biçare tavrı erkeğin baski uygulamasına katkıda bulunur Buna tanık olan ailenin diğer küçük üyeleri başta inanmama ve red, arkasında kayıp ve kaygı yaşayarak ebeveynlerin davranışlarını model olarak alırlar ve bu kuşaklar arasında aktarılır Ve ilerde zorlama uygulayan ya da uygulanan bireyler edinmek için risk oluştururlar

Kız çocuklarının istenilmemesi, önemsenmemesi oğlan oluncaya kadar çocuk yapma şeklinde cinsiyet seçimi yapılarak başlatılan kadına karşın baski, kız çocuklarının okul çağında okula gönderilmeyerek eğitim hakkının elinden alınması, adölesan döneminde kendi fiziksel gelişimini tamamlamadan evlendirilmesi ve hamile kalması, evlendikten sonradan da benzeyen tarafından bedensel, psikolojik, cinsel boyutta aile içi baski olarak da her yaş ve her dönemde farklı şekilde görülebilmektedir Daha okul döneminde 'Kız çocuğu okur mu? Okuyup da ne olacak' gibi ayrımcı anlayışlarla okula gönderilmeyip erkek çocuklarının okutulması veya maksimum kız çocuklarının ilkokula değin gönderilip sonra okuma hakkının elinden alınması ile kadınlar şiddete açık hale gelmektedir Egzersiz hayatında da kadın sıkça kadın işi denilen ve uzmanlık gerektirmeyen fiziki gücü az olan işlerde çalıştırılmaktadır İşe almada önceliğin erkeğe, işten çıkarılmada önceliğin kadına verilmesi, terfilerdeki eşitsizlikler kadının idareli olarak güçlenmesi engellenmeye çalışılarak yapılan güç tipleridir Buda kadını ekonomik olarak erkeğe bağımlı ayla gelmesine neden olmuştur

Her gün yaşanan binlercesinden sadece kadının ölümü ve sakatlanmasıyla sonuçlananlar basına yansımasına karşın, gerçi gazetelerde kadına yönelik zor haberlerinin yer almadığı gün yoktur Basında bu değin fazla yer almasına rağmen medyadaki haberlerin yer alma biçimi çoğunlukla şiddeti körükleyecek ve kadınları bir kez daha mağdur edecek niteliktedir Yine ülkemizde medya organları kadına yönelik şiddeti yansıtırken genelde kenarlı davranmakta, zor olayını kuvvet uygulayan kişilerin anlattıklarına kadar yorumlanmakta neredeyse şiddete uğrayan kadını suçlu duruma sokmaktadır Böylece medya şiddetin olumsuzluğunu ifade etmek yerine kadınların geleneksel görünüm açısına uymayan davranışları karşısında şiddete maruz kalmasının sıradan bir sonucu olduğu mesajını vermektedir Her ne şekilde şiddet görürse görsün kadının yaşadığı bu zor onunzihinsel, cinsel, maddi, duygusal sıhhat sorunları yaşamasına neden olmaktadır Dinç olmayan kadın sağlıklı nesiller yetiştiremez ve aynı zamanda da çocukluk döneminde şiddete şahit olan veya yaşamış çocuksa bu şiddeti hayatının her alanında ümitsizlik, bunalım, suçluluk, ambivalan duygularla yaşamaya devam eder *
 
Üst Alt