Yangınlar ve mücadele yöntemleri gündemdeki yerini korurken, yaşananlar pek çok vatandaşın uzağında gerçekleştiği için herkes sorunlara aynı düzeyde hakim değil. Ancak en az deprem gibi yangın da -kaynağı fark etmeksizin- ciddi bir afet türü ve önlem alınmadığında etkisi uzun yıllar devam ediyor.
Peki 28 Temmuz 2021 tarihinde Antalya, Manavgat'ta başlayan yangın kuşağının sebepleri neydi? Bu konuda henüz resmi ve kesin bir açıklama yok, ancak uzmanların görüşleri var. Ayrıca yangınlar sırasında yapılan eleştiriler, genelde siyasi mesajlarla birleştirildiği için bilgi kirliliği mevcut. Gelin yaşananlara yakından ve son derece özet bir şekilde birlikte bakalım.
Tarih 28 Temmuz. Türkiye'nin pek çok noktasında saatler içinde 80'den fazla yangın başladı. Uzmanlara göre 4 ana neden var:
- İklim değişikliği,
- Akdeniz ve Ege bölgelerinde etkisini gösteren fön rüzgarları,
- Ormanlardaki yerleşim alanları
- ...ve tabii ki sabotaj veya bilinçsiz, ne olursa olsun insan faktörü
Sonuç olarak ülke çapında bir afete teslim olduk. Başta yangın bölgesindeki vatandaşlar olmak üzere acil müdahale ekipleri olağanüstü bir gayret gösterdiler, göstermeye de devam ediyorlar:
Bu yangınların çok önemli bir kısmı yerel kaynaklarla kontrol altına alındı. Ancak Antalya, Manavgat ve Muğla’daki bir türlü kontrol altına alınamayan yangınlara karşı önlemler yetersiz kalmış durumda.
Yangın söndürmek için hangi teknolojilere ihtiyacımız var?
Öncelikle bir konuda netleşeşim: Bu konuda tartışmalar devam etse de yangınlara acil müdahale için havadan yapılan destek çalışmaları çok önemli. Helikopterler ve uçaklar ile alevler havadan zayıflatılırken, karadan arazöz ve itfaiye ekipleri soğutma çalışmaları yürütüyorlar. Ancak havadan müdahale zayıf kaldığında soğutma çalışmaları da yapılamıyor. Bu nedenle özellikle yüksek su taşıma kapasiteli yangın söndürme uçakları büyük önem arz ediyor.
Daha önce Türkiye’nin envanterinde bulunan ve tartışmaların göbeğinde olan uçak Canadair CL415’ye yakından bakmakta yarar var:
Bir tanesi 30 milyon dolara mal olan bu uçağın üretimine aslında yakın bir tarihte de başlanmadı. Üreticileri tarafından “Aslında dev kanatları olan bir bot” olarak tanımlanan CL415, Kanada tarafından üretiliyor ve şu anda pek çok ülkenin envanterinde bulunuyor. Tek seferde yaklaşık 5 ton suyu 12 saniyede doldurup yangın bölgesine taşıyabilen uçak, dünya çapındaki pek çok yangında acil durumlarda kullanılıyor.
Bu uçak modeli haricinde daha az su kapasitesine sahip planörler, askeri uçaklar, donanma gemileri ve helikopterler acil müdahalede kullanılan diğer araçlar arasında yer alıyor.
Türkiye’nin elinde hangi araçlar var? OGM’nin paylaştığı son bilgilere göre yangınlar için şu anda kiralık ve envanterdeki tüm araçlar şu şekilde:
Ayrıca Türkiye’nin elinde az önce bahsettiğimiz CL415 tipi uçaklardan olduğu, hatta 2019’daki Teknofest kapsamında İstanbul’da becerilerini sergilediği de biliniyor:
Ancak Türkiye’nin elindeki CL415 uçakları şu an kullanım dışı. THK Kayyum Heyeti Başkanı Cenap Aşçı’nın açıklamarına göre bakım çalışmaları için 4 milyon dolar yeterli. Ancak bu sorumluluk THK’nin kendisine ait ve bakımları yapılmadı.
Söz konusu uçaklar; Ankara, Etimesgut’ta yer alan THK Üniversitesi’nin arkasındaki hangarda görülebiliyor, ancak bakımları yapılmadığı için kullanılamıyor:
CL415 uçakları haricinde daha az su taşıma kapasitesine sahip planörler, helikopterler, askeri uçaklar ve gemiler yangın söndürme çalışmaları için hayati öneme sahip.
THK ile Tarım ve Orman Bakanlığı neden yoğun şekilde eleştiri alıyor?
THK’ye yapılan eleştirilerin çıkış noktası envanterdeki uçakların bakımlarının yapılmamış olması. Bunun yanı sıra Muğla’daki yangın sırasında kurumu arayan Belediye Başkanı Osman Gürün’ün yetkili bulamadığını ifade etmesi, ulaştığı kişilerin de saat 15.30 sonrası kurumda kimsenin bulunmadığını söylemesiydi. Bu haberler üzerine CL415 tipi uçaklar için 4 milyon dolar masraf gerektiğini açıklayan THK başkanının yangınların tırmandığı gece düğünde olduğunu söylemesi, kamuoyundaki tepkinin dozunu artırdı.
Tarım ve Orman Bakanlığı ise THK ile bağların kopuk olduğu iddialarını yalanladı. Bakan Pakdemirli’nin “Envanterimizde yangın söndürme uçağımız ve helikopterimiz yok, bu ezelden beri böyle. Envantere de uçak alımı ile ilgili sayın Cumhurbaşkanının talimatı ile çalışmalara başladık. Şu andaki uçakların tedarikçisi de THK." açıklaması var olan tepkileri bir anda bakanlığa çevirdi.
Elbette bu tartışmaların ve eleştirilerin daha önce çıkan yangınlardan beri devam ettiğini söylemek mümkün. Sonuç olarak Türkiye’nin elinde uçak olsa bile kullanılamıyor, bu da yangınların kısa sürede kontrol altına alınamaması ile sonuçlanıyor. Eleştirilerin devam etmesinin asıl sebebi ise bu.
Avustralya, tarihin en büyük yangınını kontrol etmek için ne yapmıştı?
Burada elbette bir kıyaslama yapmak doğru olmaz. Ancak Avustralya, Eylül 2019’da başlayıp Mart 2020’de kontrol altına alınan yangınlarda 11 milyon futbol sahası büyüklüğünde bir alan kaybetti. Bu süreçte yangınla mücadelede yapılması veya yapılmaması gerekenler anlaşıldı. Süreç bilimsel olarak analiz edildi.
3000 ordu personeli, 3700 itfaiyeci, 440 sağlık personeli ve diğer ülkelerden gelen 240’ın üzerinde yardım personeli ile yapılan mücadelede en büyük rol kullanılan araçlara aitti. Yangın boyunca 3 tip uçak ve 4 tip helikopterden oluşan envanterdeki hava aracı sayısı yaklaşık 500’e kadar ulaştı.
Elbette bu araçların hepsi Avustralya’ya ait değildi, çevre ülkelerden ve müttefiklerden çok sayıda araç, ekipman ve personel desteği sağlandı. Hatta bu yardımların hız kazanması için Avustralya Başbakanı bile kendi cebinden 14 milyon dolar kaynak ayıracağını açıklamıştı.
Tüm bu mücadeleye rağmen Avustralya hükümeti, yangınların başladığı Eylül 2019’da yaşananları küçümsediği için eleştiri bombardımanına tutulmuştu. Ancak durumun ciddiyeti anlaşılınca aylar süren mücadele sonuca ulaştı.
Muğla’daki yangının Yeniköy Termik Santrali’ne ulaşması söz konusu mu?
Muğla, Çökertme’de 1 Ağustos’a başlayan yangın gece geç saatlerde boyut atlamıştı. 2 Ağustos gece saat 02.00 sularında alevlerle Yeniköy Termik Santrali arasındaki mesafenin 12 kilometreye kadar düşmesi kamuoyundaki endişeleri tırmandırdı. Ancak söz konusu santral nükleer değil, termik santral olduğu için uzun süreli elektrik kesintileri dışında daha ciddi sonuçlar doğurmayacağı kaydediliyor.
Termik santraller; fosil yakıtlar kullanılarak oluşturulan su buharının türbinleri harekete geçirmesi ile elektrik enerjisinin üretildiği santrallerdir. Bir başka deyişle termik santraller nükleer enerjinin değil, fosil yakıtlardan elde edilen ısı enerjisinin kullanıldığı bölgeler. Bu nedenle patlamadan ve radyoaktifden söz etmek mümkün değil. Ayrıca santral ve çevresinde yangına karşı önlemlerin alındığı da belirtiliyor.
Gece geç saatlerde Muğla Milas Belediye Başkanı’nın “Rüzgar termik santralin ters yönünde esiyor. Biraz olsun tehlikeyi bertaraf etmemizi sağlayabilir. Uçaklar devreye sokulmadığı sürece iş burada zor.” açıklaması içleri biraz rahatlatsa da hava yardımının ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seriyor.
#HelpTurkey kampanyası ve karşıt kampanyalar:
Muğla’daki yangının büyümesine eş zamanlı olarak yazar Ece Zaim’in sosyal medyada yaptığı bir paylaşımın görseli viral oldu. #HelpTurkey etiketi ve Birleşmiş Milletler gibi uluslarüstü kurumların etiketlendiği gönderilerin sayısı Instagram’da 220 bin, Twitter’da 2,5 milyona ulaştı. Türkiye’nin herhangi bir devlet kurumu araya girmeden yaptığı global yardım çağrısı dünya gündeminde yerini aldı. Avrupa Birliği, İspanya ve Hırvatistan’dan toplam 3 uçağı Türkiye’ye gönderme kararı aldı. Söz konusu uçakların THK’nın elindekilerle aynı model olması ayrı bir tartışma konusu yarattı.
İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un #HelpTurkey kampanyası hakkındaki “İyi niyetli her yardım ve katkı milli birlikteliğimizin gereğidir. Ancak bu akşam itibariyle yurtdışından ve tek merkezden organize edilen sözde yardım kampanyası ideolojik saiklerle, devletimizi aciz göstermek, devlet-millet birlikteliğimizi zayıflatmak amacıyla başlatılmıştır.” açıklaması ardından #StrongTürkiye ve #WeDontNeedHelp paylaşımları da gündeme girdi.
Yangınlarla mücadele için fidan bağışlamak çözüm değil mi?
Bir diğer tartışma konusu da TEMA Vakfı önderliğinde başlayan, şirketlerin binlerce fidanla destek verdiği bağış kampanyası. Vatandaşlar olarak yaşanan acıyı içselleştirip elimizden gelen ilk şeyi yapmak istiyoruz. Fidan bağışı ise kolay bir yardım yolu olduğu için bu yola başvuruyoruz. Ancak uzmanlara göre yanan bölgelerde ağaçlandırma çalışmaları yapmak ters tepebilir.
Bu konuda genel kanının yanan bölgedeki ekosistemin türüne, fidanların cinsine ve dikimi nereye yaptığınıza göre değiştiği yönünde olduğunu söyleyebiliriz. Yani bir yer yandıysa “Hadi söndürüp hemen ağaç dikelim” demek çözüm olmuyor. TEMA Vakfı elbette bağışlanan fidanları amaca uygun şekilde kullanacaktır, ancak yangınlar için yapılabilecek en iyi mücadele yangın sonrasında değil, öncesinde başlıyor. Bu konuda hem toplumsal hem de kurumsal olarak ciddi şekilde bilinçlenmeye ihtiyacımız var.
Yangın bölgelerine hangi yöntemler ile yardım yapabiliriz?
Dışişleri Mevlüt Çavuşoğlu Antalya Valiliği’nin yardım hesabı açtığını duyurmuş ve destek beklendiğini ifade etmişti. Bunun dışında Ahbap Derneği ve İhtiyaç Haritası ile bölgedeki vatandaşların ihtiyaçlarına yönelik yardımlar yapmak mümkün. Dernek sosyal medya hesaplarından yapılan yardımlar ve güncel ihtiyaçlar için sürekli bilgilendirme yapıyor. Diğer taraftan yangın bölgesinde tek zarar gören insanlar ya da ağaçlar değil, hayvanlar da var. Küçük dostlarımızın bakımları için de Haytap’a ulaşabilir ve desteklerinizi iletebilirsiniz.