iltasyazilim
Yeni Üye
Ünlü Türk İslam Matematikçileri,
MATRAKÇI NASUHTürk , minyatürcü Ayrıca matematik ve tarih konularında kitaplar da yazmış çok yönü olan bir bilgindir Doğum tarihi ve yeri bilinmiyor Kâtip Çelebi ölüm tarihi olarak 1533'ü vermekteyse de, bunun doğru olmadığı bugün kesinleşmiştir Değişik kaynaklarda onun 1547'den, 1551'den, 1553'ten sonradan ölmüş olabileceği ileri sürülmektedir Yaşamı üstüne veri de değil denecek değin azdır Saraybosna yakınlarında doğduğuna, dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş ipuçları vardırEnderun'da okumuştur Matrakçı veya Matrakî adıyla anılması, lobotu hatırlatan sopalarla oynandığı ve eskrime eş bir tür savaş oyunu olduğu aşina matrakoyununda çok artist olmasından ve şayet de bu oyunun mucidi bulunmasından ileri gelmektedir Nasuh keza çok ressam bir silahşördü bu nedenle Silahî adıyla da anılırdı Türlü tabanca ve mızrak oyunlarındaki ustalığı sebebiyle Osmanlı ülkesinde üstadve reisolarak tanınması için 1530'da I Süleyman (Kanuni) kadar verilmiş bir beratı da vardı Çeşitli silahların nasıl kullanılacağını ve dövüş yöntemlerini anlatan Tuhfetü'lGuzât adlı bir rehber kitap bile yazmıştıNasuh, bilhassa geometri ve matematik alanlarında önemli bir bilim adamıydı Uzunluk ölçülerini bildiren cetveller hazırlamış ve bu konuda kendinden daha sonra gelenlere önderlik etmiştir Matematiğe ilişkin iki kitabı Cemâlü'lKüttâb ve Kemalü'l Hisâb ile Umdetü'lHisâb'ı I Selim (Yavuz) döneminde yazmış ve padişaha adamıştır Bu yapıtlardan sonuncusu uzun yıllar matematikçilerin elkitabı olarak kullanılmıştır
MOLLA LÜTFİ (? 1495) İ15 yüzyılda, Fatih Sultan Mehmet ve II Beyazıd dönemlerinde yaşamış meşhur matematikçilerdendir Sinan Paşa ’nın ve Ali Kuşçu ’nun talebesi olmuş, Ali Kuşçu ’dan öğrendiği matematik bilgilerini Sinan Paşa ’ya aktarmıştır Böylece Sinan Paşa, onun vasıtasıyla matematik öğrenmiştir Sinan Paşa ’nın tavsiyesiyle, Fatih, Molla Lütfi ’yi, özel kütüphanesinin müdürlüğüne getirmiştir Molla Lütfi, bu sayede pek çok değerli kitaptan öbür bilimleri öğrenme fırsatına sahip olmuştur Sinan Paşa, Fatih kadar Sivrihisar ’a sürülünce, Molla Lütfi de hocası ile birlikte gitmiş, Sultan II Beyazıd ’ın tahta çıkmasının ardından hocasıyla birlikte İstanbul ’a dönmüştür Önce Bursa ’daki Şimşek Beyazıd Medresesi ’nde, daha sonra Filibe ’de ve Edirne ’de medrese hocalığı yapmıştır
Molla Lütfi, çevresindeki devlet erkanına ve bilginlere latife yaparak onları eleştirdiğinden, birçok kimse göre sevilmezdi Fatih Sultan Mehmet ’le bile iki dost gibi şakalaşırdı Kendisini çekemeyen bazı kimselerin, dinsizlik suçlamaları sebebiyle kovuşturmaya uğradı ve Sultan Beyazıd döneminde idam edildi Ölümü üzerine pek çok kimse inleme tutmuş, tarihler düşmüş ve şehit sayılmıştı
Molla Lütfi ’nin, çoğu Arapça olan eserleri 17 yüzyıla kadar elden düşmemiştir Taz ’ifü ’lMezbah (Sunak Taşının İki Katının Bulunması Hakkında) adlı kitabı iki bölümden oluşur Birinci bölümde kare ve küp tarifleri, çizgilerin ve yüzeylerin çarpımı ve iki kat yapılması gibi geometri konuları ele alınmıştır İkinci bölümde ise ünlü Delos problemi incelenmiştir Molla Lütfi ’nin, bu problemi, İzmir ’li Theon ’un eserinden öğrendiği anlaşılmaktadır İzmir ’li Theon, İskenderiye kütüphanesinin müdürü Eratosthenes ’e atıfla, Delos adasında büyük bir veba salgını çıkınca, ahalinin, Apollon rahibine müracaat ederek bu salgının geçmesi için ne yapmak gerektiğini sorduklarında, rahibin tapınaktaki sunak taşını iki katına çıkarmalarını öğüt ettiğini, böylece kolaylıkla çözülemeyecek bir matematik problemi ortaya çıkmış olduğunu yazan Mimarlar bu işi başaramıyınca, Platon ’un yardımını isterler Platon, rahibin sunak taşına ihtiyacı demek değildir ki, Yunanlılara matematiği ihmalkârlık ettiklerini ve küçümsediklerini söyleme maksadında olduğunu bildirdikten sonradan, problemlerin orta orantı ile çözüleceğini ifade etmiştir Molla Lütfi, işte bu hikayeye dayanarak eserini yazmıştır Kitabında, küpün iki kat yapılmasının, yanında diğer bir küp ek etmek aramak olmayıp, onu sekiz defa büyütmek aramak olduğunu açıklar Molla Lütfi Mevzuatü ’l Ulüm (Bilimlerin Konuları) adlı eserinde de yüz dek bilimi tasnif etmiştirBirincil doktoralı matematikçimiz İstanbul Yüksek Mühendis mektebi'ni bitirdikten (1914) daha sonra Berlin Üniversitesi'nde Albert Einstein'in yanına doktorasını yaptı (1919) Türkiye'ye dönünce, bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı Üniversite reformunu hazırlayan kurulda yer aldı Yeni kurulan İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde tahlil profesörü ve dekan olduğu gibi Yüksek Mühendis Mektebi'nde de ders vermeye devam etti Yüksek Mühendis Mektebi İstanbul Teknik Üniversitesi'ne dönüştürülünce buradan ayrıldı ve sadece İstanbul Üniversitesi'nde çalışmaya devam etti sonra burada ordinaryüs profesör oldu 1948 yılında Fen Fakültesi Dekanlığı'na getirildi
Kerim ERİM (1894 1952)1940 1952 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'ne emrindeki Matematik Enstitüsü'nün başkanlığını yaptı Türkiye'de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve devirdaş matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynadı Mekaniğin matematik esaslara dayandırılmasına da öncülük etti Matematik ve fizik bilimlerinin felsefe ile olan ilişkileri üstünde de çalışmalarda yer alan Erim'in Almanca ve Türkçe yapıtları bulunmaktadırBunlardan bazıları şunlardır:
Nazari Hesap(1931), Mihanik(1934), Diferansiyel ve İntegral Hesap(1945), Über
SELMAN AKBULUT Prof Dr Selman Akbulut, 1971 yılında California Üniversitesi (Berkeley) Matematik Bölümü'nden mezun olmuştur Prof Dr Akbulut, 1975 yılında aynı üniversitede doktora eğitimini tamamlayarak, 1976 yılında Wisconsin Üniversitesi'nde yardımcı doçent olarak göreve başlamıştır
1978 1980 yılları arasında Rutgens Üniversitesi'nde, 1980 1981 yıllarında Michigan State Üniversitesi'nde Muavin Doçent; 1983 1986 yılları aralarında benzer üniversitede Doçent olarak çalışmalarda yer alan Prof Dr Akbulut 1986 yılında profesörlüğe yükselmiştir ve halen Michigan State Üniversitesi'nde ödev yapmaktadır
Prof Dr Akbulut, 1975 1976, 1980 1981 yıllarında Advanced Study Institute'da, 1982 1983 yıllarında Max Planck Enstitüsü ve 1984 1985 yıllarında California Üniversitesi, Mathematical Sciences Research Institute'de çalışmalarda bulunmuştur
Prof Dr Akbulut, Türk Matematik Derneği, Amerikan Matematik Derneği ve Doğa Türk Matematik Dergisi Editörler Kurulu'na üyedir
Prof Dr Selman Akbulut'un Milletlerarası Science Citation Index'ce taranan hakemli dergilerde çıkmış 29 yayını vardır ve bu yayınlara 1991 yılı sonu itibariyle 239 atıf yapılmıştır
HAREZMİ Horasan bölgesinde yer alan harezm(bugünkü Türkmenistan'ın Khiva )şehrinde dünyaya gelen Harezmi'nin tam adı Abdullah bin Musa elHarezmi'dir Harezm'de temel eğitimimini alan Harezmi gençlinin birincil yıllarında Bağdat'taki ileri bilim atmosferinin varlığını öğrenir İlmi konulara doyumsuz denilebilecek seviyedeki bir aşkla bağlı olan Harezmi ilmi konularda çalışma idealini gerçekleştirmek için Bağdat'a kazanç ve yerleşir Devrinde bilginleri himayesi ile ünlü olan abbasi halifesi Mem'un Harezmideki ilm kabliyetten farkında olan olunca onu kendisi göre Eski Darı, Mezopotamya, Grek ve Eski hint medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesinin idaresinde görevlendirilir sonra da Bağdat Saray Kütüphanesindeki tanıdık olmayan eserlerin tercümesini yerine getirmek amaıyla kurulan bir çeviri akademisi olan Beyt'ül Hikme 'de görevlendirilir Bu Nedenle Harezmi Bağdat'ta çözümleme ve araştırma yapabilmek için zorunlu tüm somut ve manevi imkanlara kavuşur Burada hayata ait tüm endişelerden uzakta olarak matematik ve astronomi ile ilgiliaraştırmalarına başlar Bağdat bilim atmosferi içerisinde kısa zamanda üne kavuşan Harezmi Şam'da bulunan Kasiyun Rasathanesin'de çalışan bilim heyetinde ve yerkürenin bir derecelik boylam yayı uzunluğunu değer biçmek için Sincar Ovasına dışarı giden bilim heyetinde bulunduğu gibi Hint matematiğini çözümlemek için Afganistan üzerinden Hindistana giden bilim heyetine başkanlık da etmiştir Harezmi 'nin latinceye çevrilen eserlerinden olan ve ikinci dereceden bir bilinmeyenli ve iki bilinmeyenli denklem sistemlerinin çözümlerini inceleyen ElKitab 'ul Muhtasar fi 'l Hesab 'il cebri ve 'l Mukabele adlı eseri şu cümleyle başlar : Algoritmi şöyle diyor: Rabbimiz ve koruyucumuz olan Allah 'a hamd ve senalar olsunEserleri:
Matematik İle İlgili Eserleri
1)ElKitab'ul Muhtasar fi'l Hesab'il Cebri ve'l Mukabele
2) Kitab alMuhtasar fil Hisab elHind
3) elMesahat
Gökbilim İle İlgili Eserleri
1) Ziyc 'ul Harezmi
2)Kitab alAmal bi 'l Usturlab
3)Kitab 'ul Ruhname
Coğrafya İle İlgili Eseri
Kitab surat alarz
Tarih İle İlgili Eserleri
Kitab 'ul Tarih
SALİH ZEKI
(1864 1921)
XIX yüzyılın ikinci yarısında yetişmiş, değerli eserler vererek, 57 yaşında hayata gözlerini kapamış, bir ilim ve zihin adamıdır Salih Zeki Bey, 1864 yılında İstanbul'da doğmuştur Ortaöğrenimini Darüşşafaka'da görmüş, yüksek öğrenimini Paris'te elektirk mühendisliği bölümünü bitirmiştir
Salih Akilli, Darüşşafaka ve Mühendis Mektebi'nde matematik ve fizik dersleri okutmuştur Daha sonraki çalışmalarının tümünü üniversiteye vermiştir Bugünkü gerçek üniversitenin kurucusu salih Akilli'dir Türkiye'ye, matematik, fizik ve fen derslerini batılı yöntemleriyle birincil getiren odur Çoğu gazete ve dergide çıkan güzel yazılarıyla Türk gençliğini edebiyat dek matematiğe yönelten ve matematiği sevdiren tekrar o olmuştur
Salih Zeki, aydın fenciler silsilesinin en dikkate layık son halkasıdır Ilk ve ortaöğrenimin ihtiyacı olan matematik, geometri, cebir, astronomi, trigonometri ve fizik kitaplarından diğer binlerce sahifeyi bulan, yüksek seviyedeki Darülfünun ders kitapları yazmış; felsefi konularda telifçeviri eserler bırakmış, bilim tarihi ile ilgili incelemeler yayınlamış, şahsen Mizanı Tefekkür adlı bir matematik kitabı yazmış, abide bir eser olarak Kamusı Riyaziyat'ı hazırlayarak bunun birincil cildini yayınlamıştır
ULUĞ BEY (1393 1449)Türk matematikçilerinden birisi olan Uluğ Bey, Timur'un erkek torunlarından hükümdar olanlardan birinin oğludur Asıl adı Mehmet'tir Ama o, daha çok Uluğ Bey adı ile meşhur olmuştur 1393 yılında Sultaniye kentinde doğmuştur Timur'un öldüğü sıralarda Uluğ Bey Semerkant'ta bulunuyordu Semerkant ve Maveraünnehir, Mirza Halil Sultan'ın saldırısı ve işgali üstüne babasının yanına gitmek zorunda kalmıştır Babası buraları tekrar yönetimine alarak on altı yaşında olan Uluğ Bey'e yönetimini bırakmıştır Uluğ Bey, bu tarihten sonradan, hem hükümeti yönetmiş ve keza de öğrenimine devam etmiştir
Uluğ Bey, alim ve olgun bir padişahtı Manâsız zamanını kitap okumak ve bilginlerle ilmi konular üzerinde konuşmakla geçirirdi Tüm bilginleri yöresinde toplamıştı Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu kitabı kelimesi kelimesine hatırında tutacak değin belleği vardı Matematik ve astronomi bilgileri epeyce ileri düzeydeydi Bir söylentiye tarafından, kendi falına bakarak, oğlu Abdüllatif göre öldürüleceğini görmüş ve bunun üzerine oğlunu kendisinden uzak tutmayı uygun görmüştür Baba ile oğlu arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey'in ufak oğluna karşı olan yakınlığı ile daha da şiddetlenmiş ve sonunda Uluğ Bey'in korktuğu başına gelmiştir
Uluğ Bey, Semerkant'ta bir medrese ve diğer taraftan gözlem evi yaptırmıştır Kadı Zade bu medreseye başkanlık etmiştir Gözlem Evi için yörede bulunan tüm mühendis, bilgin ve ustaları Semerkant'a çağırmıştır Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak bütün duvar ve tavanları gök cisimlerinin manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için hiç bir harcamadan kaçınmamıştır Bu gözlemevinde yapılan gözlemler, fakat on iki yılda bitirilebilmiştir
Gözlemevinin yönetimini Kadı Zade ile Cemşid'e vermiştir Cemşid, gözlemlere başlandığı sırada ve Kadı Zade de gözlemler bitmeden ölmüştür Gözlemevinin bütün işleri o zaman genç olan Ali Kuşçu'ya kalmıştır Bu gözlem üstüne Uluğ Bey, meşhur Zeycini düzenlemiş vebitirmiştir Zeyç Kürkani veya Zeyç Cedit Sultani adı bahşedilen bu eser, birkaç asır doğuda ve batıda faydalanılacak bir eser olmuştur Zeyç Kürkani bir takım kimseler göre belirli ve Zeyç'in iki makalesi 1650 yılında Londra'da başlangıçta basılmıştır Avrupa dillerinin birçoğuna, çevrilmiştir 1839 yılında cetvelleri Fransızca tercümeleriyle birlikte, başlıca eser de 1846 yılında tıpkı basılmıştır
Zeyç Kürkani'nin belli başlı kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından daha sonra Türkiye'ye getirilmiş ve halen Ayasofya kütüphanesindedir Bir aldanma ile oğlu Abdüllatif kadar 1449 yılında öldürülmüştür
ÖMER HAYYAM Doğum: 18 Mayıs 1048, İran Ölüm: 4 Aralık 1131, İran
Ömer Hayyam, son derece karışık politik yapıya sahip bir bölgede yaşamıştır 10381040 yılları arasında, Selçuklular Mezopotamya, Suriya, Filistin ve İran ’ın büyük bölümünü de kapsayan bir coğrafyaya egemen olmuşlardı 1055 yılında Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey Bağdat ’ı da ele geçirmişti Hayyam ’ın gençliği, Selçuklu egemenliğindeki topraklarda geçmiştir
Hayyam, gençlik yıllarında felsefe öğrenimi görmüştür Bu yıllarda edebiyatla da ilgilenmeye başlamıştır Hayyam bir dönem şiir de yazmıştır Oysa Hayyam ’ın en başarılı olduğu alan matematik ve astronomidir Hayyam, yaşadığı alan itibarıyla, eğitimin çok şiddet olduğu bir ortamda büyümüştür Bu konuda, Cebir problemlerinin ispatı üstüne adlı eserinin girişinde eğitim yıllarının fazla kuvvet geçtiğini anlatmıştır
Hayyam, sıradışı bir matematikçiydi Fazla üstün bir zekası vardı 25 yaşından önce Aritmetik problemleri adlı eseri de dahil edinmek üzere bir çok eser yazmıştır 1070 yılında Orta Asya ’daki en eski şehirlerden biri olan Samarkand ’a yerleşmiştir Samarkand ’ın manâlı hukukçularından Abu Tahir, kendisini desteklemiş ve meşhur eseri Cebir problemlerinin ispatı üzerine adlı çalışmasında kendisine asistan olmuştur
Selçuklu ’ların kurucusu Tuğrul Bey, Eshafan şehrini, imparatorluğun başkenti yapmış ve 1073 yılında da torunu Malik Şah ’ı Eshafan şehrinin idare etmek üzere görevlendirmiştir Malik Şah, Hayyam ’ı Eshafan ’a eğlence ederek orada bir gözlemevi açmasını istemiştir Hayyam bu ricası kabul etmiş ve gözlemevini kurmuştur Bu gözlemevinde sonraki 18 sene çalışmış ve bilim adamlarına başkanlık etmiştir Bu yıllarda Hayyam fazla önemli gözlemler yapmış ve gökbilim tabloları çıkarmıştır
Hayyam, Eshafan ’da yaptığı gözlemlerin sonucunda bir yılı, 365,24219858156 gün olarak ölçmüştür Bu ölçüm neredeyse iyice belli doğru bir ölçüm kabul edilebilir bununla beraber bu ölçüm, o asıl değin yapılan en içten ölçüm olma özelliğini de taşımaktadır
1092 yılında başgösteren olaylar, Hayyam ’ın bilimsel çalışmalarını ve ağırbaşlı yaşamını bozmuştur 1092 ’de Malik Şah ölmüş ve veziri Nizam almulk öldürülmüştür Bu olaylar sonucu yönetimi iki sene, Malik Şah ’ın ikinci karısı sürdürmüş ancak bu dönem bir çok kargaşaya sebep olmuştur Bu yıllarda, ortodoks Müslümanlar tarafından Hayyam ’ın çalışmaları sürekli engellenmiştir ve Hayyam, birkaç defa saldırıya uğramıştır Bu olumsuz duruma rağmen Hayyam, bilimsel çalışmalarını 1118 yılına değin Eshafan ’da sürdürmüştür
1118 yılında Malik Şah ’ın üçüncü oğlu Sanjar Selçuklu hükümdarı olmuştur Bu dönemde Hayyam ’ın Eshafan ’dan ayrıldığı ve Selçuklu ’ların yeni başkenti olan Türkmenistan ’daki Merv şehrine yerleştiği bilinmektedir
Hayyam ’ın en kayda değer cebir çalışması, Cebir problemlerinin ispatı üzerine adlı eserden önce yazdığı cebir notlarında kübik denklemlerin (üçüncü derece denklemlerin) çözümünü göstermiştir
Hayyam ’ın en önemli eseri, yukarıda da belirtildiği üzere, Cebir problemlerinin ispatı üstüne adlı çalışmasıdır Bu çalışmasında, üçüncü derece denklemlerin çözümünü, kesişen konik parçalarını kullanarak yapmıştır Hayyam, konik parçaları kullanarak, üçüncü derece denklemlerin çözümü için usul geliştiren birincil matematikçidir
Hayyam, üçüncü derece denklemlerin ansızın artı çözümü, yani kökü olabileceğini söylemiştir Bazı denklemlerin iki kökünü bulsa da üç kökünü birden bulamamıştır
Hayyam ’ın kaybolan eserlerinden birinde Pascal üçgenini de incelediği düşünülmektedir Ancak Pascal üçgenini ilk inceleyen matemtikçi, Hayyam değildir AlKaraji ’nin bu konuda bir çalışması önceki dönemlerde olmuştur
CAHİT ARiF Cahit Arf 1910 yılında Osmanlı İmpratorluğu sınırları içerisindeki Thessalonikide doğdu Doğumundan iki sene daha sonra Balkan savaşları başladı Savaşdan dolayı Arf''ın ailesi İstanbul'a taşındı Ve 4 yaşındayken İstanbul'da okula başladıKendisi o günleri şöyle dile getirir: Okulda diğer çocuklarla oyun oynayamadım çünkü üzgündüm Sonra eğitimime Beşiktaş Sultanişi'nde devam ettim Yangından sonradan Beşiktaşı terkettik ve diğer bir yere gittik Sonunda Sülaymaniye'de bir ev kiraladık Daha Sonra stanbul Sultanişine kaydımı aldırdım Benzer şey ordada oldu Ailem beni beni oradan almadı ve okul iyi gidiyordu 1919 yılında Arf'ın ailesi yeniden taşındı, bu sefer Ankara'ya, fakat bir süre sonra İzmir'e daimi olarak yerleşmeden önce kısa bir süreliğine İstanbul'a her tarafta döndüler Cahit Arf'ın matematiğe ilgisi İzmir'de okuduğu yıllarda hocasının Euclid Geometrisi problemlerini çözmede onu teşvik etmesiyle başlamıştır 1926 ailesi Cahit Arf''ı okuması için Fransa'ya gönderdi Beni anlamın arkadaşlarıyla yaşamam için Fransa'ya gönderdiler Orada St Louis Lycee kayıt yaptırdım Pozitif Fransızca bilmiyordum sadece okulda konuşulan dek Matematik sınavından en iyi dereceleri ben alıyordum bu yüzden üç takvim Lycee yı iki sene içinde bitirdim ama daha sonra babamın frankları bitmeye başlamıştı, ve Türkiye'ye geri dönmek zorunda kaldım Arf eğitimine Paris'te devam edebilmek için burs kazandı ve Fransa'ya geri döndü İki yıl sonra Ecole Normale Superiure'yi bitirdi Cahit Arf doktorasını tamamlamak için İstanbul'a öğretmen olarak geri döndü Ardından İstanbul Üniversitesi Matematik Bölümüne kabul edildi Ve matematik çalışmalarına devam etme kararı aldı 1937 de Helmut Hasse' nin denetiminde doktorasın gerçekleştirmek için Göttingen Üniversitesine gitti 1938 de doktora çalışmasını bitirdi Arf Almanya'dan döndüğü İstanbul Üniversite'sinde 1962 yılına değin çalıştı 1943 yılında profesörlüğe yükseldi ve 1955 te ise Ordinaryus Profesör ünvanını aldı1963 yılında İstanbul'daki Robert Kollejinde öğretmenlik yaptı 19641966 yılları aralarında Birleşmiş Amerika'da Princeton enstitüsünde yüksek incelemeler yaptı ve 1967 'de geri döndü Ve Orta Doğu Teknik Üniversitesine katıldı 1980 'de emekliye ayrıldıktan sonradan İstanbul'da yaşadı Cahit Arf bilimsel ve teknik araştırmaların Turkiye'deki merkezi olan TÜBİTAK'ın kurulmasında belirgin bir rol oynadı 1985 1989 yılları aralarında Türk Matematik Derneği başkanlığını yaptı Arf, matematiğe yepyeni çalışmaları ile yaptığı katkıları dolayısıyla birçok ödül almıştır ve kariyerinde en çok ayırt edici olan ödül ise İnönü ödülüdür Bu şekilde Karadeniz Teknik Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesinden birçok onursal doktoralık almıştır Arf, Türkiye'de günümüz matematikçilerinin birçoğunun eğitimine yalnızca ders notları ile yok bununla birlikte konferans ve seminerlerindeki parlak tartışmaları ile de katkıda bulunmuştur Arf ile yakın temas kurma olanağına sahip olanlar onun matematiğe ve başlıca bilime olan bağlılığından derin etkilenmişlerdir Özellikle genç matematikçilere takviye etmiş ve onlara güzel tavsiyeler vererek bol bol cesaretlendirmiştir Arf'ın en önemli çalışmalarının birçoğu cebrik sayılar teorisi üzerineydi ve o topolojide birçok kullanım bulan Arf invaryantlarını keşfetmiştir Onun birincil çalışması bilhassa karakteristiği 2 olan cisimlerde quadratik formlara ilişkindi O, yalnızca kendi keşfi olan Arf invaryantları ile tanınmamakta hatta bir cebirsel geometri uygulaması olan HasseArf teoremi ile de hatırlanmaktadır Halka teorisinde de Arf halkaları kendi adıyla anılmaktadır Arf çalışmalarına ilave olarak uygulamalı matematikte bağımsızlık sınırlar ile sınırlandırılmış esnek düzlem yüzeyler üstüne birkaç makale ve istatiksel mekanikte küme genişlemelerinin cebrik yapılarına ilişkin bir makale yazmıştır Cebir ve Sayılar Teorisi üzerine milletlerarası bir sempozyum 1990'da 3 ve 7 Eylül tarihleri aralarında Arf'in onuruna Silivri'de gerçekleştirilmiştir Halkalar ve Geometri üzerine birincil konferanslarda 1984'te İstanbul'da yapılmıştır Arf, matematikte geometri kavramı üzerine bir makale sunmuştur O, bir kalp rahatsızlığı ile bu dünyaya gözlerini yummuş ve İstanbul'da defnedilerek İstanbul üniversitesinde bir merasim düzenlenmiştir
Ali KUŞCUTürkİslam Dünyası astronomi ve matematik alimleri aralarında, ortaya koyduğu eserleriyle haklı bir şöhrete sahip Ali Kuşçu, Osmanlı Türkleri'nde, astronominin önde gelen bilgini sayılır Batı ve Doğu Bilim dünyası onu 15 yüzyılda yetişen müstesna bir bilgin olarak tanırBöylece oysa; müsteşrik W Barlhold, Ali Kuşcu'yu On Beşinci Asır Batlamyos'uolarak adlandırmıştır Babası, Uluğ Bey'in kuşcu başısı (doğancıbaşı) idi Kuşçu soyadı babasından gelmektedir Ana adı Ali Bin Muhammet'tir Doğum yeri Maveraünnehir bölgesi olduğu ileri sürülmüşse de, adı geçen bölgenin hangi şehrinde ve hangi yılda doğduğu muhakkak bilinmektedir Ancak doğum şehri Semerkant, doğum yılının ise 15 yüzyılın birincil dörtte biri içerisinde olduğu kabul edilmektedir 16 Aralık 1474 (h 7 Şaban 879) tarihinde İstanbul'da ölmüş olup, mezarı Eyüp Sultan Türbesi hareminde bulunmaktadır Ölüm tarihi; torunu meşhur astronom Mirim Çelebi'nin (ölümü, Edirne 1525) Fransça yazdığı bir eserin incelenmesi sonucu anlaşılmıştır Mezar yerinin 1819 yılına dek kayıtlı olduğu ve hüsnü muhafazasının yapıldığı; oysa 1819 yılından sonradan, Ali Kuşcu'ya ait mezarın yerine, zamanının nüfuzlu bir devlet adamının kabir taşının konmuş olduğu anlaşılmaktadır
Uluğ Bey'in Horasan ve Maveraünnehir hükümdarlığı esnasında, Semerkant'ta birincil ve dini öğrenimini tamamlamıştır Ufak yaşta iken astronomi ve matematiğe geniş alaka duymuştur Devrinin en büyük bilginlerinden; Uluğ Bey , Bursalı Kadızade Rumi, Gıyaseddün Cemşid ve Mu'in alDin elKaşi'den astronomi ve matematik dersi almıştır Önce,Uluğ Bey, tarafından 1421 yılında kurulan Semerkant Rasathanesi birincil müdürü, Gıyaseddün Cemşid'in, kısa zaman sonradan da Rasathanenin ikinci müdürü Kadızade Rumi'nin ölümü üzerine, Uluğ Bey Rasathaneye müdür olarak Ali Kuşcu'yu görevlendirmiştir Uluğ Bey Ziyc'inin tamamlanmasında büyük emeği geçmiştir Nasirüddün Tusi'nin Tecridül Kelam adlı eserine yazdığı şerh, bu konuda da gayret ve başarısının en hoş delilini teşkil etmektedir Ebu Said Han'a ithaf edilen bu şerh, Ali Kuşcu'nun ilk şöhretinin duyulmasına neden olmuştur
Kaynakların değerlendirilmesi sonucu anlaşılmaktadır ki; Ali Kuşcu yalnız telih eseriyle değil, talim ve irşadıyle devrini aşan bir alim olarak tanınmaktadır Böylece ki; telif eserlerinin dışında, torunu Mirim Çelebi, Hoca Sinan Paşa ve Molla Lütfi (Sarı Lütfi) gibi astronomların da yetişmesine sebep olmuştur Bu bilginlerle beraber, Ali Kuşcu'yu eski astronominin en büyük bilginlerinden birisi olarak belirtebiliriz
ESERLERİ:
Ali Kuşcu'nun özellikle, matematik ve gökbilim ile ilgili eserleri, hakiki ilmi kişiliğini ortaya koymaktadır Bu eserlerinin adları şunlardır;
Risalei fi'l Hey'e (Gökbilim Risalesi)
Risalei fi'l Fehiye (Fetih Risalesi)
Risalei Hisap (Aritmetiksel Risalesi)
Risalei Muhammediye (Cebir ve Hesap konularından bahseder)
Tecrid'ül Kelam (Sözün Tecridi)
Risalei Adudiye
Unkudüz zvehir fi Manül Cevahir (Mücevherlerin Dizilmesinde Görülen Salkım)
Vaaz
İstiarad
AHMET FERGANİ 9 yüzyılın başlarında dünyaya geldiği kabul edilen meşhur matematik ve gökbilim bilgini Ahmet Ferganî, çağının bilim ve kültür merkezlerinden olan Türkistan'ın Fergana bölgesindendir Bilim ve kültür tarihimizin birinci elden kaynakları olan tezkireler (biyografik eserler)de doğum tarihi ile ilgili bir data bulunmamakla birlikte kendisi gibi bir astronom olan babasının adının Muhammed, dedesinin ise Kesir olduğu kayıtlıdır
Ahmet Ferganî, ilk öğrenimini meşhur bilginlerin yetiştiği Fergana'da yaptı ve büyük bir ihtimalle gökbilim konusundaki bilgilerini babasından aldı Belirlenmiş bir seviyeye geldikten sonra da mevcut bilgilerine yeni bilgiler katmak amacıyla da, çağının bilim, kültür ve aynı zamanda halifelik merkezi olan Bağdat'a geldi Ömrünün yarısına yakınını burada geçiren Ferganî, kısa sürede matematik ve astronomi konularındaki bilgisini Bağdat bilim çevresine kabul ettirip, bilimin gelişmesine olan katkılarıyla bilim tarihinde adlarından övgüyle bahsedilen Abbasi halifelerinden Me'mun ve elmütevekkil döneminin en meşhur bilginleri arasına girdi
861 yılında halife elMütevekkil kadar Nil ırmağı kıyısında yapılan ölçüm işlerini yürütmesi için Mısır'a gönderilen Ferganî'nin, bundan sonraki yaşamı bilinmiyor *
MATRAKÇI NASUHTürk , minyatürcü Ayrıca matematik ve tarih konularında kitaplar da yazmış çok yönü olan bir bilgindir Doğum tarihi ve yeri bilinmiyor Kâtip Çelebi ölüm tarihi olarak 1533'ü vermekteyse de, bunun doğru olmadığı bugün kesinleşmiştir Değişik kaynaklarda onun 1547'den, 1551'den, 1553'ten sonradan ölmüş olabileceği ileri sürülmektedir Yaşamı üstüne veri de değil denecek değin azdır Saraybosna yakınlarında doğduğuna, dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş ipuçları vardırEnderun'da okumuştur Matrakçı veya Matrakî adıyla anılması, lobotu hatırlatan sopalarla oynandığı ve eskrime eş bir tür savaş oyunu olduğu aşina matrakoyununda çok artist olmasından ve şayet de bu oyunun mucidi bulunmasından ileri gelmektedir Nasuh keza çok ressam bir silahşördü bu nedenle Silahî adıyla da anılırdı Türlü tabanca ve mızrak oyunlarındaki ustalığı sebebiyle Osmanlı ülkesinde üstadve reisolarak tanınması için 1530'da I Süleyman (Kanuni) kadar verilmiş bir beratı da vardı Çeşitli silahların nasıl kullanılacağını ve dövüş yöntemlerini anlatan Tuhfetü'lGuzât adlı bir rehber kitap bile yazmıştıNasuh, bilhassa geometri ve matematik alanlarında önemli bir bilim adamıydı Uzunluk ölçülerini bildiren cetveller hazırlamış ve bu konuda kendinden daha sonra gelenlere önderlik etmiştir Matematiğe ilişkin iki kitabı Cemâlü'lKüttâb ve Kemalü'l Hisâb ile Umdetü'lHisâb'ı I Selim (Yavuz) döneminde yazmış ve padişaha adamıştır Bu yapıtlardan sonuncusu uzun yıllar matematikçilerin elkitabı olarak kullanılmıştır
MOLLA LÜTFİ (? 1495) İ15 yüzyılda, Fatih Sultan Mehmet ve II Beyazıd dönemlerinde yaşamış meşhur matematikçilerdendir Sinan Paşa ’nın ve Ali Kuşçu ’nun talebesi olmuş, Ali Kuşçu ’dan öğrendiği matematik bilgilerini Sinan Paşa ’ya aktarmıştır Böylece Sinan Paşa, onun vasıtasıyla matematik öğrenmiştir Sinan Paşa ’nın tavsiyesiyle, Fatih, Molla Lütfi ’yi, özel kütüphanesinin müdürlüğüne getirmiştir Molla Lütfi, bu sayede pek çok değerli kitaptan öbür bilimleri öğrenme fırsatına sahip olmuştur Sinan Paşa, Fatih kadar Sivrihisar ’a sürülünce, Molla Lütfi de hocası ile birlikte gitmiş, Sultan II Beyazıd ’ın tahta çıkmasının ardından hocasıyla birlikte İstanbul ’a dönmüştür Önce Bursa ’daki Şimşek Beyazıd Medresesi ’nde, daha sonra Filibe ’de ve Edirne ’de medrese hocalığı yapmıştır
Molla Lütfi, çevresindeki devlet erkanına ve bilginlere latife yaparak onları eleştirdiğinden, birçok kimse göre sevilmezdi Fatih Sultan Mehmet ’le bile iki dost gibi şakalaşırdı Kendisini çekemeyen bazı kimselerin, dinsizlik suçlamaları sebebiyle kovuşturmaya uğradı ve Sultan Beyazıd döneminde idam edildi Ölümü üzerine pek çok kimse inleme tutmuş, tarihler düşmüş ve şehit sayılmıştı
Molla Lütfi ’nin, çoğu Arapça olan eserleri 17 yüzyıla kadar elden düşmemiştir Taz ’ifü ’lMezbah (Sunak Taşının İki Katının Bulunması Hakkında) adlı kitabı iki bölümden oluşur Birinci bölümde kare ve küp tarifleri, çizgilerin ve yüzeylerin çarpımı ve iki kat yapılması gibi geometri konuları ele alınmıştır İkinci bölümde ise ünlü Delos problemi incelenmiştir Molla Lütfi ’nin, bu problemi, İzmir ’li Theon ’un eserinden öğrendiği anlaşılmaktadır İzmir ’li Theon, İskenderiye kütüphanesinin müdürü Eratosthenes ’e atıfla, Delos adasında büyük bir veba salgını çıkınca, ahalinin, Apollon rahibine müracaat ederek bu salgının geçmesi için ne yapmak gerektiğini sorduklarında, rahibin tapınaktaki sunak taşını iki katına çıkarmalarını öğüt ettiğini, böylece kolaylıkla çözülemeyecek bir matematik problemi ortaya çıkmış olduğunu yazan Mimarlar bu işi başaramıyınca, Platon ’un yardımını isterler Platon, rahibin sunak taşına ihtiyacı demek değildir ki, Yunanlılara matematiği ihmalkârlık ettiklerini ve küçümsediklerini söyleme maksadında olduğunu bildirdikten sonradan, problemlerin orta orantı ile çözüleceğini ifade etmiştir Molla Lütfi, işte bu hikayeye dayanarak eserini yazmıştır Kitabında, küpün iki kat yapılmasının, yanında diğer bir küp ek etmek aramak olmayıp, onu sekiz defa büyütmek aramak olduğunu açıklar Molla Lütfi Mevzuatü ’l Ulüm (Bilimlerin Konuları) adlı eserinde de yüz dek bilimi tasnif etmiştirBirincil doktoralı matematikçimiz İstanbul Yüksek Mühendis mektebi'ni bitirdikten (1914) daha sonra Berlin Üniversitesi'nde Albert Einstein'in yanına doktorasını yaptı (1919) Türkiye'ye dönünce, bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı Üniversite reformunu hazırlayan kurulda yer aldı Yeni kurulan İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde tahlil profesörü ve dekan olduğu gibi Yüksek Mühendis Mektebi'nde de ders vermeye devam etti Yüksek Mühendis Mektebi İstanbul Teknik Üniversitesi'ne dönüştürülünce buradan ayrıldı ve sadece İstanbul Üniversitesi'nde çalışmaya devam etti sonra burada ordinaryüs profesör oldu 1948 yılında Fen Fakültesi Dekanlığı'na getirildi
Kerim ERİM (1894 1952)1940 1952 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'ne emrindeki Matematik Enstitüsü'nün başkanlığını yaptı Türkiye'de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve devirdaş matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynadı Mekaniğin matematik esaslara dayandırılmasına da öncülük etti Matematik ve fizik bilimlerinin felsefe ile olan ilişkileri üstünde de çalışmalarda yer alan Erim'in Almanca ve Türkçe yapıtları bulunmaktadırBunlardan bazıları şunlardır:
Nazari Hesap(1931), Mihanik(1934), Diferansiyel ve İntegral Hesap(1945), Über
SELMAN AKBULUT Prof Dr Selman Akbulut, 1971 yılında California Üniversitesi (Berkeley) Matematik Bölümü'nden mezun olmuştur Prof Dr Akbulut, 1975 yılında aynı üniversitede doktora eğitimini tamamlayarak, 1976 yılında Wisconsin Üniversitesi'nde yardımcı doçent olarak göreve başlamıştır
1978 1980 yılları arasında Rutgens Üniversitesi'nde, 1980 1981 yıllarında Michigan State Üniversitesi'nde Muavin Doçent; 1983 1986 yılları aralarında benzer üniversitede Doçent olarak çalışmalarda yer alan Prof Dr Akbulut 1986 yılında profesörlüğe yükselmiştir ve halen Michigan State Üniversitesi'nde ödev yapmaktadır
Prof Dr Akbulut, 1975 1976, 1980 1981 yıllarında Advanced Study Institute'da, 1982 1983 yıllarında Max Planck Enstitüsü ve 1984 1985 yıllarında California Üniversitesi, Mathematical Sciences Research Institute'de çalışmalarda bulunmuştur
Prof Dr Akbulut, Türk Matematik Derneği, Amerikan Matematik Derneği ve Doğa Türk Matematik Dergisi Editörler Kurulu'na üyedir
Prof Dr Selman Akbulut'un Milletlerarası Science Citation Index'ce taranan hakemli dergilerde çıkmış 29 yayını vardır ve bu yayınlara 1991 yılı sonu itibariyle 239 atıf yapılmıştır
HAREZMİ Horasan bölgesinde yer alan harezm(bugünkü Türkmenistan'ın Khiva )şehrinde dünyaya gelen Harezmi'nin tam adı Abdullah bin Musa elHarezmi'dir Harezm'de temel eğitimimini alan Harezmi gençlinin birincil yıllarında Bağdat'taki ileri bilim atmosferinin varlığını öğrenir İlmi konulara doyumsuz denilebilecek seviyedeki bir aşkla bağlı olan Harezmi ilmi konularda çalışma idealini gerçekleştirmek için Bağdat'a kazanç ve yerleşir Devrinde bilginleri himayesi ile ünlü olan abbasi halifesi Mem'un Harezmideki ilm kabliyetten farkında olan olunca onu kendisi göre Eski Darı, Mezopotamya, Grek ve Eski hint medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesinin idaresinde görevlendirilir sonra da Bağdat Saray Kütüphanesindeki tanıdık olmayan eserlerin tercümesini yerine getirmek amaıyla kurulan bir çeviri akademisi olan Beyt'ül Hikme 'de görevlendirilir Bu Nedenle Harezmi Bağdat'ta çözümleme ve araştırma yapabilmek için zorunlu tüm somut ve manevi imkanlara kavuşur Burada hayata ait tüm endişelerden uzakta olarak matematik ve astronomi ile ilgiliaraştırmalarına başlar Bağdat bilim atmosferi içerisinde kısa zamanda üne kavuşan Harezmi Şam'da bulunan Kasiyun Rasathanesin'de çalışan bilim heyetinde ve yerkürenin bir derecelik boylam yayı uzunluğunu değer biçmek için Sincar Ovasına dışarı giden bilim heyetinde bulunduğu gibi Hint matematiğini çözümlemek için Afganistan üzerinden Hindistana giden bilim heyetine başkanlık da etmiştir Harezmi 'nin latinceye çevrilen eserlerinden olan ve ikinci dereceden bir bilinmeyenli ve iki bilinmeyenli denklem sistemlerinin çözümlerini inceleyen ElKitab 'ul Muhtasar fi 'l Hesab 'il cebri ve 'l Mukabele adlı eseri şu cümleyle başlar : Algoritmi şöyle diyor: Rabbimiz ve koruyucumuz olan Allah 'a hamd ve senalar olsunEserleri:
Matematik İle İlgili Eserleri
1)ElKitab'ul Muhtasar fi'l Hesab'il Cebri ve'l Mukabele
2) Kitab alMuhtasar fil Hisab elHind
3) elMesahat
Gökbilim İle İlgili Eserleri
1) Ziyc 'ul Harezmi
2)Kitab alAmal bi 'l Usturlab
3)Kitab 'ul Ruhname
Coğrafya İle İlgili Eseri
Kitab surat alarz
Tarih İle İlgili Eserleri
Kitab 'ul Tarih
SALİH ZEKI
(1864 1921)
XIX yüzyılın ikinci yarısında yetişmiş, değerli eserler vererek, 57 yaşında hayata gözlerini kapamış, bir ilim ve zihin adamıdır Salih Zeki Bey, 1864 yılında İstanbul'da doğmuştur Ortaöğrenimini Darüşşafaka'da görmüş, yüksek öğrenimini Paris'te elektirk mühendisliği bölümünü bitirmiştir
Salih Akilli, Darüşşafaka ve Mühendis Mektebi'nde matematik ve fizik dersleri okutmuştur Daha sonraki çalışmalarının tümünü üniversiteye vermiştir Bugünkü gerçek üniversitenin kurucusu salih Akilli'dir Türkiye'ye, matematik, fizik ve fen derslerini batılı yöntemleriyle birincil getiren odur Çoğu gazete ve dergide çıkan güzel yazılarıyla Türk gençliğini edebiyat dek matematiğe yönelten ve matematiği sevdiren tekrar o olmuştur
Salih Zeki, aydın fenciler silsilesinin en dikkate layık son halkasıdır Ilk ve ortaöğrenimin ihtiyacı olan matematik, geometri, cebir, astronomi, trigonometri ve fizik kitaplarından diğer binlerce sahifeyi bulan, yüksek seviyedeki Darülfünun ders kitapları yazmış; felsefi konularda telifçeviri eserler bırakmış, bilim tarihi ile ilgili incelemeler yayınlamış, şahsen Mizanı Tefekkür adlı bir matematik kitabı yazmış, abide bir eser olarak Kamusı Riyaziyat'ı hazırlayarak bunun birincil cildini yayınlamıştır
ULUĞ BEY (1393 1449)Türk matematikçilerinden birisi olan Uluğ Bey, Timur'un erkek torunlarından hükümdar olanlardan birinin oğludur Asıl adı Mehmet'tir Ama o, daha çok Uluğ Bey adı ile meşhur olmuştur 1393 yılında Sultaniye kentinde doğmuştur Timur'un öldüğü sıralarda Uluğ Bey Semerkant'ta bulunuyordu Semerkant ve Maveraünnehir, Mirza Halil Sultan'ın saldırısı ve işgali üstüne babasının yanına gitmek zorunda kalmıştır Babası buraları tekrar yönetimine alarak on altı yaşında olan Uluğ Bey'e yönetimini bırakmıştır Uluğ Bey, bu tarihten sonradan, hem hükümeti yönetmiş ve keza de öğrenimine devam etmiştir
Uluğ Bey, alim ve olgun bir padişahtı Manâsız zamanını kitap okumak ve bilginlerle ilmi konular üzerinde konuşmakla geçirirdi Tüm bilginleri yöresinde toplamıştı Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu kitabı kelimesi kelimesine hatırında tutacak değin belleği vardı Matematik ve astronomi bilgileri epeyce ileri düzeydeydi Bir söylentiye tarafından, kendi falına bakarak, oğlu Abdüllatif göre öldürüleceğini görmüş ve bunun üzerine oğlunu kendisinden uzak tutmayı uygun görmüştür Baba ile oğlu arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey'in ufak oğluna karşı olan yakınlığı ile daha da şiddetlenmiş ve sonunda Uluğ Bey'in korktuğu başına gelmiştir
Uluğ Bey, Semerkant'ta bir medrese ve diğer taraftan gözlem evi yaptırmıştır Kadı Zade bu medreseye başkanlık etmiştir Gözlem Evi için yörede bulunan tüm mühendis, bilgin ve ustaları Semerkant'a çağırmıştır Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak bütün duvar ve tavanları gök cisimlerinin manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için hiç bir harcamadan kaçınmamıştır Bu gözlemevinde yapılan gözlemler, fakat on iki yılda bitirilebilmiştir
Gözlemevinin yönetimini Kadı Zade ile Cemşid'e vermiştir Cemşid, gözlemlere başlandığı sırada ve Kadı Zade de gözlemler bitmeden ölmüştür Gözlemevinin bütün işleri o zaman genç olan Ali Kuşçu'ya kalmıştır Bu gözlem üstüne Uluğ Bey, meşhur Zeycini düzenlemiş vebitirmiştir Zeyç Kürkani veya Zeyç Cedit Sultani adı bahşedilen bu eser, birkaç asır doğuda ve batıda faydalanılacak bir eser olmuştur Zeyç Kürkani bir takım kimseler göre belirli ve Zeyç'in iki makalesi 1650 yılında Londra'da başlangıçta basılmıştır Avrupa dillerinin birçoğuna, çevrilmiştir 1839 yılında cetvelleri Fransızca tercümeleriyle birlikte, başlıca eser de 1846 yılında tıpkı basılmıştır
Zeyç Kürkani'nin belli başlı kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından daha sonra Türkiye'ye getirilmiş ve halen Ayasofya kütüphanesindedir Bir aldanma ile oğlu Abdüllatif kadar 1449 yılında öldürülmüştür
ÖMER HAYYAM Doğum: 18 Mayıs 1048, İran Ölüm: 4 Aralık 1131, İran
Ömer Hayyam, son derece karışık politik yapıya sahip bir bölgede yaşamıştır 10381040 yılları arasında, Selçuklular Mezopotamya, Suriya, Filistin ve İran ’ın büyük bölümünü de kapsayan bir coğrafyaya egemen olmuşlardı 1055 yılında Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey Bağdat ’ı da ele geçirmişti Hayyam ’ın gençliği, Selçuklu egemenliğindeki topraklarda geçmiştir
Hayyam, gençlik yıllarında felsefe öğrenimi görmüştür Bu yıllarda edebiyatla da ilgilenmeye başlamıştır Hayyam bir dönem şiir de yazmıştır Oysa Hayyam ’ın en başarılı olduğu alan matematik ve astronomidir Hayyam, yaşadığı alan itibarıyla, eğitimin çok şiddet olduğu bir ortamda büyümüştür Bu konuda, Cebir problemlerinin ispatı üstüne adlı eserinin girişinde eğitim yıllarının fazla kuvvet geçtiğini anlatmıştır
Hayyam, sıradışı bir matematikçiydi Fazla üstün bir zekası vardı 25 yaşından önce Aritmetik problemleri adlı eseri de dahil edinmek üzere bir çok eser yazmıştır 1070 yılında Orta Asya ’daki en eski şehirlerden biri olan Samarkand ’a yerleşmiştir Samarkand ’ın manâlı hukukçularından Abu Tahir, kendisini desteklemiş ve meşhur eseri Cebir problemlerinin ispatı üzerine adlı çalışmasında kendisine asistan olmuştur
Selçuklu ’ların kurucusu Tuğrul Bey, Eshafan şehrini, imparatorluğun başkenti yapmış ve 1073 yılında da torunu Malik Şah ’ı Eshafan şehrinin idare etmek üzere görevlendirmiştir Malik Şah, Hayyam ’ı Eshafan ’a eğlence ederek orada bir gözlemevi açmasını istemiştir Hayyam bu ricası kabul etmiş ve gözlemevini kurmuştur Bu gözlemevinde sonraki 18 sene çalışmış ve bilim adamlarına başkanlık etmiştir Bu yıllarda Hayyam fazla önemli gözlemler yapmış ve gökbilim tabloları çıkarmıştır
Hayyam, Eshafan ’da yaptığı gözlemlerin sonucunda bir yılı, 365,24219858156 gün olarak ölçmüştür Bu ölçüm neredeyse iyice belli doğru bir ölçüm kabul edilebilir bununla beraber bu ölçüm, o asıl değin yapılan en içten ölçüm olma özelliğini de taşımaktadır
1092 yılında başgösteren olaylar, Hayyam ’ın bilimsel çalışmalarını ve ağırbaşlı yaşamını bozmuştur 1092 ’de Malik Şah ölmüş ve veziri Nizam almulk öldürülmüştür Bu olaylar sonucu yönetimi iki sene, Malik Şah ’ın ikinci karısı sürdürmüş ancak bu dönem bir çok kargaşaya sebep olmuştur Bu yıllarda, ortodoks Müslümanlar tarafından Hayyam ’ın çalışmaları sürekli engellenmiştir ve Hayyam, birkaç defa saldırıya uğramıştır Bu olumsuz duruma rağmen Hayyam, bilimsel çalışmalarını 1118 yılına değin Eshafan ’da sürdürmüştür
1118 yılında Malik Şah ’ın üçüncü oğlu Sanjar Selçuklu hükümdarı olmuştur Bu dönemde Hayyam ’ın Eshafan ’dan ayrıldığı ve Selçuklu ’ların yeni başkenti olan Türkmenistan ’daki Merv şehrine yerleştiği bilinmektedir
Hayyam ’ın en kayda değer cebir çalışması, Cebir problemlerinin ispatı üzerine adlı eserden önce yazdığı cebir notlarında kübik denklemlerin (üçüncü derece denklemlerin) çözümünü göstermiştir
Hayyam ’ın en önemli eseri, yukarıda da belirtildiği üzere, Cebir problemlerinin ispatı üstüne adlı çalışmasıdır Bu çalışmasında, üçüncü derece denklemlerin çözümünü, kesişen konik parçalarını kullanarak yapmıştır Hayyam, konik parçaları kullanarak, üçüncü derece denklemlerin çözümü için usul geliştiren birincil matematikçidir
Hayyam, üçüncü derece denklemlerin ansızın artı çözümü, yani kökü olabileceğini söylemiştir Bazı denklemlerin iki kökünü bulsa da üç kökünü birden bulamamıştır
Hayyam ’ın kaybolan eserlerinden birinde Pascal üçgenini de incelediği düşünülmektedir Ancak Pascal üçgenini ilk inceleyen matemtikçi, Hayyam değildir AlKaraji ’nin bu konuda bir çalışması önceki dönemlerde olmuştur
CAHİT ARiF Cahit Arf 1910 yılında Osmanlı İmpratorluğu sınırları içerisindeki Thessalonikide doğdu Doğumundan iki sene daha sonra Balkan savaşları başladı Savaşdan dolayı Arf''ın ailesi İstanbul'a taşındı Ve 4 yaşındayken İstanbul'da okula başladıKendisi o günleri şöyle dile getirir: Okulda diğer çocuklarla oyun oynayamadım çünkü üzgündüm Sonra eğitimime Beşiktaş Sultanişi'nde devam ettim Yangından sonradan Beşiktaşı terkettik ve diğer bir yere gittik Sonunda Sülaymaniye'de bir ev kiraladık Daha Sonra stanbul Sultanişine kaydımı aldırdım Benzer şey ordada oldu Ailem beni beni oradan almadı ve okul iyi gidiyordu 1919 yılında Arf'ın ailesi yeniden taşındı, bu sefer Ankara'ya, fakat bir süre sonra İzmir'e daimi olarak yerleşmeden önce kısa bir süreliğine İstanbul'a her tarafta döndüler Cahit Arf'ın matematiğe ilgisi İzmir'de okuduğu yıllarda hocasının Euclid Geometrisi problemlerini çözmede onu teşvik etmesiyle başlamıştır 1926 ailesi Cahit Arf''ı okuması için Fransa'ya gönderdi Beni anlamın arkadaşlarıyla yaşamam için Fransa'ya gönderdiler Orada St Louis Lycee kayıt yaptırdım Pozitif Fransızca bilmiyordum sadece okulda konuşulan dek Matematik sınavından en iyi dereceleri ben alıyordum bu yüzden üç takvim Lycee yı iki sene içinde bitirdim ama daha sonra babamın frankları bitmeye başlamıştı, ve Türkiye'ye geri dönmek zorunda kaldım Arf eğitimine Paris'te devam edebilmek için burs kazandı ve Fransa'ya geri döndü İki yıl sonra Ecole Normale Superiure'yi bitirdi Cahit Arf doktorasını tamamlamak için İstanbul'a öğretmen olarak geri döndü Ardından İstanbul Üniversitesi Matematik Bölümüne kabul edildi Ve matematik çalışmalarına devam etme kararı aldı 1937 de Helmut Hasse' nin denetiminde doktorasın gerçekleştirmek için Göttingen Üniversitesine gitti 1938 de doktora çalışmasını bitirdi Arf Almanya'dan döndüğü İstanbul Üniversite'sinde 1962 yılına değin çalıştı 1943 yılında profesörlüğe yükseldi ve 1955 te ise Ordinaryus Profesör ünvanını aldı1963 yılında İstanbul'daki Robert Kollejinde öğretmenlik yaptı 19641966 yılları aralarında Birleşmiş Amerika'da Princeton enstitüsünde yüksek incelemeler yaptı ve 1967 'de geri döndü Ve Orta Doğu Teknik Üniversitesine katıldı 1980 'de emekliye ayrıldıktan sonradan İstanbul'da yaşadı Cahit Arf bilimsel ve teknik araştırmaların Turkiye'deki merkezi olan TÜBİTAK'ın kurulmasında belirgin bir rol oynadı 1985 1989 yılları aralarında Türk Matematik Derneği başkanlığını yaptı Arf, matematiğe yepyeni çalışmaları ile yaptığı katkıları dolayısıyla birçok ödül almıştır ve kariyerinde en çok ayırt edici olan ödül ise İnönü ödülüdür Bu şekilde Karadeniz Teknik Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesinden birçok onursal doktoralık almıştır Arf, Türkiye'de günümüz matematikçilerinin birçoğunun eğitimine yalnızca ders notları ile yok bununla birlikte konferans ve seminerlerindeki parlak tartışmaları ile de katkıda bulunmuştur Arf ile yakın temas kurma olanağına sahip olanlar onun matematiğe ve başlıca bilime olan bağlılığından derin etkilenmişlerdir Özellikle genç matematikçilere takviye etmiş ve onlara güzel tavsiyeler vererek bol bol cesaretlendirmiştir Arf'ın en önemli çalışmalarının birçoğu cebrik sayılar teorisi üzerineydi ve o topolojide birçok kullanım bulan Arf invaryantlarını keşfetmiştir Onun birincil çalışması bilhassa karakteristiği 2 olan cisimlerde quadratik formlara ilişkindi O, yalnızca kendi keşfi olan Arf invaryantları ile tanınmamakta hatta bir cebirsel geometri uygulaması olan HasseArf teoremi ile de hatırlanmaktadır Halka teorisinde de Arf halkaları kendi adıyla anılmaktadır Arf çalışmalarına ilave olarak uygulamalı matematikte bağımsızlık sınırlar ile sınırlandırılmış esnek düzlem yüzeyler üstüne birkaç makale ve istatiksel mekanikte küme genişlemelerinin cebrik yapılarına ilişkin bir makale yazmıştır Cebir ve Sayılar Teorisi üzerine milletlerarası bir sempozyum 1990'da 3 ve 7 Eylül tarihleri aralarında Arf'in onuruna Silivri'de gerçekleştirilmiştir Halkalar ve Geometri üzerine birincil konferanslarda 1984'te İstanbul'da yapılmıştır Arf, matematikte geometri kavramı üzerine bir makale sunmuştur O, bir kalp rahatsızlığı ile bu dünyaya gözlerini yummuş ve İstanbul'da defnedilerek İstanbul üniversitesinde bir merasim düzenlenmiştir
Ali KUŞCUTürkİslam Dünyası astronomi ve matematik alimleri aralarında, ortaya koyduğu eserleriyle haklı bir şöhrete sahip Ali Kuşçu, Osmanlı Türkleri'nde, astronominin önde gelen bilgini sayılır Batı ve Doğu Bilim dünyası onu 15 yüzyılda yetişen müstesna bir bilgin olarak tanırBöylece oysa; müsteşrik W Barlhold, Ali Kuşcu'yu On Beşinci Asır Batlamyos'uolarak adlandırmıştır Babası, Uluğ Bey'in kuşcu başısı (doğancıbaşı) idi Kuşçu soyadı babasından gelmektedir Ana adı Ali Bin Muhammet'tir Doğum yeri Maveraünnehir bölgesi olduğu ileri sürülmüşse de, adı geçen bölgenin hangi şehrinde ve hangi yılda doğduğu muhakkak bilinmektedir Ancak doğum şehri Semerkant, doğum yılının ise 15 yüzyılın birincil dörtte biri içerisinde olduğu kabul edilmektedir 16 Aralık 1474 (h 7 Şaban 879) tarihinde İstanbul'da ölmüş olup, mezarı Eyüp Sultan Türbesi hareminde bulunmaktadır Ölüm tarihi; torunu meşhur astronom Mirim Çelebi'nin (ölümü, Edirne 1525) Fransça yazdığı bir eserin incelenmesi sonucu anlaşılmıştır Mezar yerinin 1819 yılına dek kayıtlı olduğu ve hüsnü muhafazasının yapıldığı; oysa 1819 yılından sonradan, Ali Kuşcu'ya ait mezarın yerine, zamanının nüfuzlu bir devlet adamının kabir taşının konmuş olduğu anlaşılmaktadır
Uluğ Bey'in Horasan ve Maveraünnehir hükümdarlığı esnasında, Semerkant'ta birincil ve dini öğrenimini tamamlamıştır Ufak yaşta iken astronomi ve matematiğe geniş alaka duymuştur Devrinin en büyük bilginlerinden; Uluğ Bey , Bursalı Kadızade Rumi, Gıyaseddün Cemşid ve Mu'in alDin elKaşi'den astronomi ve matematik dersi almıştır Önce,Uluğ Bey, tarafından 1421 yılında kurulan Semerkant Rasathanesi birincil müdürü, Gıyaseddün Cemşid'in, kısa zaman sonradan da Rasathanenin ikinci müdürü Kadızade Rumi'nin ölümü üzerine, Uluğ Bey Rasathaneye müdür olarak Ali Kuşcu'yu görevlendirmiştir Uluğ Bey Ziyc'inin tamamlanmasında büyük emeği geçmiştir Nasirüddün Tusi'nin Tecridül Kelam adlı eserine yazdığı şerh, bu konuda da gayret ve başarısının en hoş delilini teşkil etmektedir Ebu Said Han'a ithaf edilen bu şerh, Ali Kuşcu'nun ilk şöhretinin duyulmasına neden olmuştur
Kaynakların değerlendirilmesi sonucu anlaşılmaktadır ki; Ali Kuşcu yalnız telih eseriyle değil, talim ve irşadıyle devrini aşan bir alim olarak tanınmaktadır Böylece ki; telif eserlerinin dışında, torunu Mirim Çelebi, Hoca Sinan Paşa ve Molla Lütfi (Sarı Lütfi) gibi astronomların da yetişmesine sebep olmuştur Bu bilginlerle beraber, Ali Kuşcu'yu eski astronominin en büyük bilginlerinden birisi olarak belirtebiliriz
ESERLERİ:
Ali Kuşcu'nun özellikle, matematik ve gökbilim ile ilgili eserleri, hakiki ilmi kişiliğini ortaya koymaktadır Bu eserlerinin adları şunlardır;
Risalei fi'l Hey'e (Gökbilim Risalesi)
Risalei fi'l Fehiye (Fetih Risalesi)
Risalei Hisap (Aritmetiksel Risalesi)
Risalei Muhammediye (Cebir ve Hesap konularından bahseder)
Tecrid'ül Kelam (Sözün Tecridi)
Risalei Adudiye
Unkudüz zvehir fi Manül Cevahir (Mücevherlerin Dizilmesinde Görülen Salkım)
Vaaz
İstiarad
AHMET FERGANİ 9 yüzyılın başlarında dünyaya geldiği kabul edilen meşhur matematik ve gökbilim bilgini Ahmet Ferganî, çağının bilim ve kültür merkezlerinden olan Türkistan'ın Fergana bölgesindendir Bilim ve kültür tarihimizin birinci elden kaynakları olan tezkireler (biyografik eserler)de doğum tarihi ile ilgili bir data bulunmamakla birlikte kendisi gibi bir astronom olan babasının adının Muhammed, dedesinin ise Kesir olduğu kayıtlıdır
Ahmet Ferganî, ilk öğrenimini meşhur bilginlerin yetiştiği Fergana'da yaptı ve büyük bir ihtimalle gökbilim konusundaki bilgilerini babasından aldı Belirlenmiş bir seviyeye geldikten sonra da mevcut bilgilerine yeni bilgiler katmak amacıyla da, çağının bilim, kültür ve aynı zamanda halifelik merkezi olan Bağdat'a geldi Ömrünün yarısına yakınını burada geçiren Ferganî, kısa sürede matematik ve astronomi konularındaki bilgisini Bağdat bilim çevresine kabul ettirip, bilimin gelişmesine olan katkılarıyla bilim tarihinde adlarından övgüyle bahsedilen Abbasi halifelerinden Me'mun ve elmütevekkil döneminin en meşhur bilginleri arasına girdi
861 yılında halife elMütevekkil kadar Nil ırmağı kıyısında yapılan ölçüm işlerini yürütmesi için Mısır'a gönderilen Ferganî'nin, bundan sonraki yaşamı bilinmiyor *