bilgiliadam
Yeni Üye
Muhiddin Arabi Tuhfetu'sSefere'sinde diyor ki: Muhabbetin nihayeti aşktır Muhabbet sıfatı ammeden, aşk sıfatı hassadandır Aşkın mahalli suveydayı kalbdir
Muhabbet bazı kere kesbi olur Aşk ise ancak mevahibi İlahiyye'dendir Aşk tezayud ettiği vakitte sabrını mucib ve mustelzim olur
Bu satırlardan anladığımıza gore Aşk, sevginin coğalıp son haddini bulması halidir Sevgi sıradan bir duygu olduğu halde aşk daha seckin ve asildir Veya sevgi herkesin arasında var olabilir, lakin aşk ozge kullar karıdır Bu yuzden aşk kalbin tam merkezinde bulunan suveydada tecelli eder Sevgi kazanılan bir şeydir ama aşk İlahi lutuf eseri olarak insana verilir Bunun icindir ki aşk artınca Allah ona gore sabır gucunu de aşıka lutf eder, boylece kulunu koruyup kollar Ta ki aşık, aşkın belalarına sabredebilsin ve sabrederek arınabilsin
Bugun, İbn Arabi'nin yukarıda soylediği sevgi ve aşk merhalelerine bazı on basamaklar eklemek zorunluluğu vardır Muhabbetin oncesine arzu (şevk, istek)diyecek olursak, onun daha da oncesine, yani istek duygusu uyandıran icgudusel mihraka, maddi veya manevi boyutta lezzetadını verebiliriz Cunku lezzetfikri insanı sufli alanlara surukleyebildiği gibi (mesela şehvet), yuce makamlara da eriştirebilir (cemal) İnsanda lezzete yonelme icgudusu aşk yolunun da başlangıcını teşkil eder İkinci basamak olan arzu (şevk) ise ya sevgiliyi gorup sonra kaybederek onu yeniden gorme cabasından, veya sevgilinin yuzunu gordukten sonra onun diğer guzelliklerini de gorme gayretinden ibarettir Sufilere gore boyle bir aşk yolu, ulvi hedeflere varan en kestirme ve kısa yoldur Mesela zuhd ve takva ile on senede elde edilen kemal, aşk yolundan gidildiğinde iki senede veya daha az zamanda husule geliverir Sevgilinin mahallesine giden yollar icinde aşk yolu en kısa olanıdır, lakin belaları coktur Ayrılık, firkat, hasret, hicran, kınanma, dile duşme, kendini bilememe ve bulamama, aklı terk etme, bilinci yitirme vs hep bu belalardandır Ancak aşk yolunun belasız yurunmesi de mumkundur Yine sufiler aşk yolunu belasız yurumek isteyenlerin duraklarını şu şekilde sıralamışlardır: İbadet, muhabbet, şeref, itibar, aşk, kemal Bu sayılanların her birinde ısrar, insanı bir sonrakine yukseltir Yani ibadet ede ede muhabbete, muhabbette devam ile şerefe, şerefi koruyarak itibara, sevilen katında itibardan aşka, aşk ile dolunca da kemale erişilebilir Cunku aşk, kendi mahalli sayılan suveydayı, suveyda icinde bulunduğu kalbi, kalb de hukmettiği bedeni etkiler Kalb aşk ile dolu ise elbette beden azaları da aşk ile doluyor demektir Nitekim kalb sevgilinin adını andığında bedenin her azası da onun adını anar, kalb ile birlikte titrer Kalb zikrullah ile meşgul ise elbette beden azaları da zikrullah ile iştigal ediyor demektir
Muhiddin Arabi'nin soylediklerine devam edelim: Kays'ı Mecnun eden şey, onun cemalinden ziyade hayali idi Kays Leyla'yı hayal ede ede Allah arzusu (istek, şevk, iştiyak, ozlem) arttı Hatta bu arzu Leyla! Leyla!sayıklamalarıyla şiddetlenerek lezzete donuştu, onu deli ane etti Daha sonra Leyla yanına gelip de Aradığın işte yanında, gel kavuşalım!dediği vakit hic onunla alakadar olmadı Cunku ete kemiğe burunup karşısına gecen Leyla'yı, hayalindeki Leyla ile ortuşturemedi Gerci onun hayalinde alem Leyla ile dolup taşmıştı, her zerrenin adı Leyla olmuştu ama dokunabilecek kadar yakınında, tam karşısında duran Leyla onun muhayyel Leyla'sı değildi
Bu satırlardan anlaşılan o ki İbn Arabi'ye gore aşk işinde maşukun varlık aleminde gorunurluğu gerekmez Zihnimizde buyutup şekiller verdiğimiz, tavırlar bictiğimiz, edalar giydirdiğimiz, kısacası zihnimizde şekillendirip kendimize gore yeniden yarattığımız muhayyel sevgili bir gun sokakta karşımıza cıkıverdiğinde ikisinden birinin mana elbisesi diğerine dar gelebilir; biri diğerini kovmaya kalkabilir Bu catışma sırasında madde (sufli) olan manayı (ulvi) kovarsa beşeri ve tensel aşk, ulvi olan sufliyi kovarsa İlahi aşk tezahur eder Eğer catışma madde lehine gercekleşmiş de gercek, hayali alt etmişse, aşık vuslat arzusuna duşer ve hukmunu icra ettiğinde de aşk sona erer Buna eskiler hubbi avami derlermiş Yok eğer, catışma ulvi olan lehine gercekleşmiş de hayal, gerceği yenmişse o vakit aşk devam eder gider; ta ki sevgilinin gercek cemalini goresiye kadar Buna da hubbi ruhani denilmiştir Hakikat ile mecazın catışması gibi gorunen bu aşk tasnifinde hubbı avami insanı lezzete, hubbi ruhani ise cemale eriştirir
Butun bunlardan sonra, hakiki Canan olan Allah'ın arzusu kalplerde filizlenmeye başlayınca lezzetin artmasıyla sevgi, sevginin artmasıyla da aşk husule gelir Aşkın kemali odur ki, aşık, sevgilisinden başkasını gormeye İşte muminin en kestirme kurtuluş yolu budur Nitekim buyrulmuştur: Uşşakın bidayeti zuhhad u ubbadın nihayetidir (Hakiki aşıkın aşk yurduna adım attığı ilk yer, zahitlerin ve abitlerin gelebildikleri son yerdir)
Muhabbet bazı kere kesbi olur Aşk ise ancak mevahibi İlahiyye'dendir Aşk tezayud ettiği vakitte sabrını mucib ve mustelzim olur
Bu satırlardan anladığımıza gore Aşk, sevginin coğalıp son haddini bulması halidir Sevgi sıradan bir duygu olduğu halde aşk daha seckin ve asildir Veya sevgi herkesin arasında var olabilir, lakin aşk ozge kullar karıdır Bu yuzden aşk kalbin tam merkezinde bulunan suveydada tecelli eder Sevgi kazanılan bir şeydir ama aşk İlahi lutuf eseri olarak insana verilir Bunun icindir ki aşk artınca Allah ona gore sabır gucunu de aşıka lutf eder, boylece kulunu koruyup kollar Ta ki aşık, aşkın belalarına sabredebilsin ve sabrederek arınabilsin
Bugun, İbn Arabi'nin yukarıda soylediği sevgi ve aşk merhalelerine bazı on basamaklar eklemek zorunluluğu vardır Muhabbetin oncesine arzu (şevk, istek)diyecek olursak, onun daha da oncesine, yani istek duygusu uyandıran icgudusel mihraka, maddi veya manevi boyutta lezzetadını verebiliriz Cunku lezzetfikri insanı sufli alanlara surukleyebildiği gibi (mesela şehvet), yuce makamlara da eriştirebilir (cemal) İnsanda lezzete yonelme icgudusu aşk yolunun da başlangıcını teşkil eder İkinci basamak olan arzu (şevk) ise ya sevgiliyi gorup sonra kaybederek onu yeniden gorme cabasından, veya sevgilinin yuzunu gordukten sonra onun diğer guzelliklerini de gorme gayretinden ibarettir Sufilere gore boyle bir aşk yolu, ulvi hedeflere varan en kestirme ve kısa yoldur Mesela zuhd ve takva ile on senede elde edilen kemal, aşk yolundan gidildiğinde iki senede veya daha az zamanda husule geliverir Sevgilinin mahallesine giden yollar icinde aşk yolu en kısa olanıdır, lakin belaları coktur Ayrılık, firkat, hasret, hicran, kınanma, dile duşme, kendini bilememe ve bulamama, aklı terk etme, bilinci yitirme vs hep bu belalardandır Ancak aşk yolunun belasız yurunmesi de mumkundur Yine sufiler aşk yolunu belasız yurumek isteyenlerin duraklarını şu şekilde sıralamışlardır: İbadet, muhabbet, şeref, itibar, aşk, kemal Bu sayılanların her birinde ısrar, insanı bir sonrakine yukseltir Yani ibadet ede ede muhabbete, muhabbette devam ile şerefe, şerefi koruyarak itibara, sevilen katında itibardan aşka, aşk ile dolunca da kemale erişilebilir Cunku aşk, kendi mahalli sayılan suveydayı, suveyda icinde bulunduğu kalbi, kalb de hukmettiği bedeni etkiler Kalb aşk ile dolu ise elbette beden azaları da aşk ile doluyor demektir Nitekim kalb sevgilinin adını andığında bedenin her azası da onun adını anar, kalb ile birlikte titrer Kalb zikrullah ile meşgul ise elbette beden azaları da zikrullah ile iştigal ediyor demektir
Muhiddin Arabi'nin soylediklerine devam edelim: Kays'ı Mecnun eden şey, onun cemalinden ziyade hayali idi Kays Leyla'yı hayal ede ede Allah arzusu (istek, şevk, iştiyak, ozlem) arttı Hatta bu arzu Leyla! Leyla!sayıklamalarıyla şiddetlenerek lezzete donuştu, onu deli ane etti Daha sonra Leyla yanına gelip de Aradığın işte yanında, gel kavuşalım!dediği vakit hic onunla alakadar olmadı Cunku ete kemiğe burunup karşısına gecen Leyla'yı, hayalindeki Leyla ile ortuşturemedi Gerci onun hayalinde alem Leyla ile dolup taşmıştı, her zerrenin adı Leyla olmuştu ama dokunabilecek kadar yakınında, tam karşısında duran Leyla onun muhayyel Leyla'sı değildi
Bu satırlardan anlaşılan o ki İbn Arabi'ye gore aşk işinde maşukun varlık aleminde gorunurluğu gerekmez Zihnimizde buyutup şekiller verdiğimiz, tavırlar bictiğimiz, edalar giydirdiğimiz, kısacası zihnimizde şekillendirip kendimize gore yeniden yarattığımız muhayyel sevgili bir gun sokakta karşımıza cıkıverdiğinde ikisinden birinin mana elbisesi diğerine dar gelebilir; biri diğerini kovmaya kalkabilir Bu catışma sırasında madde (sufli) olan manayı (ulvi) kovarsa beşeri ve tensel aşk, ulvi olan sufliyi kovarsa İlahi aşk tezahur eder Eğer catışma madde lehine gercekleşmiş de gercek, hayali alt etmişse, aşık vuslat arzusuna duşer ve hukmunu icra ettiğinde de aşk sona erer Buna eskiler hubbi avami derlermiş Yok eğer, catışma ulvi olan lehine gercekleşmiş de hayal, gerceği yenmişse o vakit aşk devam eder gider; ta ki sevgilinin gercek cemalini goresiye kadar Buna da hubbi ruhani denilmiştir Hakikat ile mecazın catışması gibi gorunen bu aşk tasnifinde hubbı avami insanı lezzete, hubbi ruhani ise cemale eriştirir
Butun bunlardan sonra, hakiki Canan olan Allah'ın arzusu kalplerde filizlenmeye başlayınca lezzetin artmasıyla sevgi, sevginin artmasıyla da aşk husule gelir Aşkın kemali odur ki, aşık, sevgilisinden başkasını gormeye İşte muminin en kestirme kurtuluş yolu budur Nitekim buyrulmuştur: Uşşakın bidayeti zuhhad u ubbadın nihayetidir (Hakiki aşıkın aşk yurduna adım attığı ilk yer, zahitlerin ve abitlerin gelebildikleri son yerdir)