İnsanların çeşitli “uyum” sıkıntısı çektiği dönemler vardır. Ergenlik, menopoz, andropoz
gibi yaşamsal krizler, okula, üniversiteye, işe başlama, evlenme, doğum, çocuk, şehir
değiştirme, taşınma gibi sosyal krizler kaygı seviyemizi yükseltirler. Tatile çıkmak bile
strestir bazen. Yaşamsal krizlerde; kendi iç çatışmalarımız, sosyal krizlerde ise
karşımızdaki kişilerle “güç çatışmalarımız” çekirdek ve geniş ailemizde “rol
çatışmalarımız” la uğraşır dururuz.
Ergenlikte hızla büyüyen bedenimiz, baş edemediğimiz duygularımızla uğraşırız. Rol
çatışmalarında birinin çocuğu, birinin öğrencisi, birinin eşi, birinin gelini, damadı,
görümcesi veya çalışanı olmak çatışma alanlarının artması demektir. En güzel rolümüz
yine de birilerinin evladı ve öğrencisi olmak, değil mi? Birde kayıplarımız için tuttuğumuz
“YAS” lar… yas sadece ölenin ardından tutulmaz. Geçip giden gençliğine bazen, kıymeti
bilinmemiş üniversitenin veya kaybedilmiş sevgilinin ardından olabileceği gibi, başınıza
gelen TRAVMALAR sonucu dünyaya ve insanlara GÜVEN kaybı da bazen sonsuz mutluluğu
davet eder.
Mutluluğumuzu; hiçbir kişinin bize davranışına ve başımıza gelen olaylara feda
etmeyelim. Yalnız yaratan bize yaratmaya layık bulup bize ruh üflediği için kendimizi
sevme ve onaylama işini kimseye bırakmayalım. Öz değerimizi yüksek tutup, bize
yakışanı yapalım, başkalarının kışkırtmasına ve oyununa gelmeden…
Yaşamdan örnek:
Bazı insanlar o kadar bencil ki sadece karşısındaki ona uyum sağlasın istiyor. Bunun
dayanılmaz ağırlığını ilk annemde yaşadım. Hayatta o ne derse o olsun istiyordu. Cennet
onun ayakları altında olduğunu sık sık hatırlatıyor. Genlerini bile başına vuruyordu. Baba
soyağacında çok fazla üniversite okuyabilen yoktu. Onun köyden çıkan tüm sülalesi
okumuştu.(hakikaten kafası çalışan insanlar)
Sonra eşim, yemeğe ne kadar yağ konulacak, bulaşık makinasına tabak nasıl dizilecek,
telefonumun prizini nereye takmalıyım, benim kazandığım parayı bile nasıl harcayacağını,
ben ne zaman su içmeliyim? Her şeye ama her şeye o karar vermek istiyordu. Geleneksel
biçimde evlenmiş ve “geçim ehli” biri olarak uyum sağlamaya çalışıyor. Ufak şeyler için
“edepsizlik” yapmıyor. Büyük ve aptalca kusurlarına “hayır” diyor sonsuz inatlaşması ile
karşılaşıyordum.
Bu kadar sabrımın sonu nemi oldu? İkimizin iki güzel çocuğunda inatçılık, bencillik,
sorumluluk almama o kadar yüksek boyuttaki ölümüne… belim çalışmaktan ikiye
büküldü, sabır etmekten boğazım düğüm düğüm, nefesimde daralma, gözümde yaş eksik
değil ve hala herkes benden emek, hizmet, para, sevgi, sabır, saygı istiyor…