M makaleci Yeni Üye Katılım 14 Ocak 2020 Mesajlar 351,088 Tepkime 0 Puanları 36 Yaş 36 Credits 0 Geri Bildirim : 0 / 0 / 0 17 Kas 2023 #1 İnsanların çeşitli “uyum” sıkıntısı çektiği dönemler vardır. Ergenlik, menopoz, andropoz gibi yaşamsal krizler, okula, üniversiteye, işe başlama, evlenme, doğum, çocuk, şehir değiştirme, taşınma gibi sosyal krizler kaygı seviyemizi yükseltirler. Tatile çıkmak bile strestir bazen. Yaşamsal krizlerde; kendi iç çatışmalarımız, sosyal krizlerde ise karşımızdaki kişilerle “güç çatışmalarımız” çekirdek ve geniş ailemizde “rol çatışmalarımız” la uğraşır dururuz. Ergenlikte hızla büyüyen bedenimiz, baş edemediğimiz duygularımızla uğraşırız. Rol çatışmalarında birinin çocuğu, birinin öğrencisi, birinin eşi, birinin gelini, damadı, görümcesi veya çalışanı olmak çatışma alanlarının artması demektir. En güzel rolümüz yine de birilerinin evladı ve öğrencisi olmak, değil mi? Birde kayıplarımız için tuttuğumuz “YAS” lar… yas sadece ölenin ardından tutulmaz. Geçip giden gençliğine bazen, kıymeti bilinmemiş üniversitenin veya kaybedilmiş sevgilinin ardından olabileceği gibi, başınıza gelen TRAVMALAR sonucu dünyaya ve insanlara GÜVEN kaybı da bazen sonsuz mutluluğu davet eder. Mutluluğumuzu; hiçbir kişinin bize davranışına ve başımıza gelen olaylara feda etmeyelim. Yalnız yaratan bize yaratmaya layık bulup bize ruh üflediği için kendimizi sevme ve onaylama işini kimseye bırakmayalım. Öz değerimizi yüksek tutup, bize yakışanı yapalım, başkalarının kışkırtmasına ve oyununa gelmeden… Yaşamdan örnek: Bazı insanlar o kadar bencil ki sadece karşısındaki ona uyum sağlasın istiyor. Bunun dayanılmaz ağırlığını ilk annemde yaşadım. Hayatta o ne derse o olsun istiyordu. Cennet onun ayakları altında olduğunu sık sık hatırlatıyor. Genlerini bile başına vuruyordu. Baba soyağacında çok fazla üniversite okuyabilen yoktu. Onun köyden çıkan tüm sülalesi okumuştu.(hakikaten kafası çalışan insanlar) Sonra eşim, yemeğe ne kadar yağ konulacak, bulaşık makinasına tabak nasıl dizilecek, telefonumun prizini nereye takmalıyım, benim kazandığım parayı bile nasıl harcayacağını, ben ne zaman su içmeliyim? Her şeye ama her şeye o karar vermek istiyordu. Geleneksel biçimde evlenmiş ve “geçim ehli” biri olarak uyum sağlamaya çalışıyor. Ufak şeyler için “edepsizlik” yapmıyor. Büyük ve aptalca kusurlarına “hayır” diyor sonsuz inatlaşması ile karşılaşıyordum. Bu kadar sabrımın sonu nemi oldu? İkimizin iki güzel çocuğunda inatçılık, bencillik, sorumluluk almama o kadar yüksek boyuttaki ölümüne… belim çalışmaktan ikiye büküldü, sabır etmekten boğazım düğüm düğüm, nefesimde daralma, gözümde yaş eksik değil ve hala herkes benden emek, hizmet, para, sevgi, sabır, saygı istiyor…
İnsanların çeşitli “uyum” sıkıntısı çektiği dönemler vardır. Ergenlik, menopoz, andropoz gibi yaşamsal krizler, okula, üniversiteye, işe başlama, evlenme, doğum, çocuk, şehir değiştirme, taşınma gibi sosyal krizler kaygı seviyemizi yükseltirler. Tatile çıkmak bile strestir bazen. Yaşamsal krizlerde; kendi iç çatışmalarımız, sosyal krizlerde ise karşımızdaki kişilerle “güç çatışmalarımız” çekirdek ve geniş ailemizde “rol çatışmalarımız” la uğraşır dururuz. Ergenlikte hızla büyüyen bedenimiz, baş edemediğimiz duygularımızla uğraşırız. Rol çatışmalarında birinin çocuğu, birinin öğrencisi, birinin eşi, birinin gelini, damadı, görümcesi veya çalışanı olmak çatışma alanlarının artması demektir. En güzel rolümüz yine de birilerinin evladı ve öğrencisi olmak, değil mi? Birde kayıplarımız için tuttuğumuz “YAS” lar… yas sadece ölenin ardından tutulmaz. Geçip giden gençliğine bazen, kıymeti bilinmemiş üniversitenin veya kaybedilmiş sevgilinin ardından olabileceği gibi, başınıza gelen TRAVMALAR sonucu dünyaya ve insanlara GÜVEN kaybı da bazen sonsuz mutluluğu davet eder. Mutluluğumuzu; hiçbir kişinin bize davranışına ve başımıza gelen olaylara feda etmeyelim. Yalnız yaratan bize yaratmaya layık bulup bize ruh üflediği için kendimizi sevme ve onaylama işini kimseye bırakmayalım. Öz değerimizi yüksek tutup, bize yakışanı yapalım, başkalarının kışkırtmasına ve oyununa gelmeden… Yaşamdan örnek: Bazı insanlar o kadar bencil ki sadece karşısındaki ona uyum sağlasın istiyor. Bunun dayanılmaz ağırlığını ilk annemde yaşadım. Hayatta o ne derse o olsun istiyordu. Cennet onun ayakları altında olduğunu sık sık hatırlatıyor. Genlerini bile başına vuruyordu. Baba soyağacında çok fazla üniversite okuyabilen yoktu. Onun köyden çıkan tüm sülalesi okumuştu.(hakikaten kafası çalışan insanlar) Sonra eşim, yemeğe ne kadar yağ konulacak, bulaşık makinasına tabak nasıl dizilecek, telefonumun prizini nereye takmalıyım, benim kazandığım parayı bile nasıl harcayacağını, ben ne zaman su içmeliyim? Her şeye ama her şeye o karar vermek istiyordu. Geleneksel biçimde evlenmiş ve “geçim ehli” biri olarak uyum sağlamaya çalışıyor. Ufak şeyler için “edepsizlik” yapmıyor. Büyük ve aptalca kusurlarına “hayır” diyor sonsuz inatlaşması ile karşılaşıyordum. Bu kadar sabrımın sonu nemi oldu? İkimizin iki güzel çocuğunda inatçılık, bencillik, sorumluluk almama o kadar yüksek boyuttaki ölümüne… belim çalışmaktan ikiye büküldü, sabır etmekten boğazım düğüm düğüm, nefesimde daralma, gözümde yaş eksik değil ve hala herkes benden emek, hizmet, para, sevgi, sabır, saygı istiyor…