adanali
Yeni Üye
- Katılım
- 20 Eki 2019
- Mesajlar
- 11,158
- Tepkime
- 0
- Puanları
- 36
- Yaş
- 36
- Konum
- Adana
- Web
- bilgilihocam.com
- Credits
- 0
Hastalıkların baş müsebbibi olan virüsler hakkında ne kadar bilginiz var? İnsanlar neden virüslerden bu kadar etkileniyor? Özellikleri ve genel yapıları nasıldır? Yazımızda tüm bu sorularınıza cevap bulacaksınız. İşte, detaylar;
Virüs nedir?
Organizmamızda hastalığa neden olabilen en küçük mikroorganizmalara virüs denmektedir. Bunlar ışık mikroskobu ile görülemeyecek derecede küçük boyutludurlar ve yalnızca elektron mikroskobu altında görülebilmektedirler. Virüslerin büyüklükleri 20-400 nanomikron aralığında değişiklik göstermektedir. Mantar ve protozoa da olduğu gibi tam hücre yapısı göstermemektedir. Tek başlarına yaşayabilmek için gereken enerjilerini ve makro molekülleri sentezleyememektedirler. Bundan dolayı virüsler enfekte ettikleri hücrelerin metabolik sistemlerinden faydalanmaktadır. Diğer bir ifadeyle hücre içi parazitleri olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Canlı hücrelerinin haricinde metabolik aktiviteye sahip olmaları ve varlıklarını devam ettirebilmeleri imkansızdır.
Dış ortamlara karşı dayanıklılıkları olan virüsler antibiyotiklerden etkilenmemektedir. Canlı organizmalara çoğu zaman solunum ve sindirim yolu ile girmektedirler. Özel bir üreme şekline sahiptirler. Yeniden sentezlenme ile üremektedirler ve bölünerek çoğalmamaktadırlar. Bu durum protein sentezi ve DNA şeklinde gerçekleşmektedir. Meydana gelen yeni virüsler, ana virüsten yapısal elemanlar ve kalıtsal materyaller almamaktadırlar. Virüslerin üremeleri açısından gerekli olan ortam canlı hücre stoplazmik ortamdır. Ayrıca virüslerde gelişme ve büyüme gibi durumlar da görülmemektedir.
Hastalıkların oluşabilmesi için virüsler solunum, sindirim, mukoza, deri, plasenta, genital yol, transfüzyon ve enjeksiyon yollarını kullanarak insan bedenine girmektedir. Vücuda giriş yaptıktan ve kendilerine duyarlı olan hücrelere ulaştıklarında ise kopyalama oluşturmaktadırlar. Bu sürecin neticesinde ise hastalık belirtileri meydana gelir. Hepatitler, AIDS, grip, kızamık, kabakulak ve herpes benzeri pek çok hastalığa yol açarlar.
Virüslerin özellikleri
Virüs yapısı nasıldır?
Kapsid: Virüslerin genetik yapısını sarmakta olan ve koruma sağlayan kılıf kapsiddir. Virüsün karakteristik şekli bunun vasıtasıyla oluşmaktadır.
Kapsomer: Kapsidi meydana getiren protein yapısında bulunan alt ünitelere verilen isimdir. Virüslerin her birinin kendisine özgün bir kapsomeri bulunmaktadır. Bu, virüslerin tanımlanmasında kullanılmaktadır.
Nükleik asit: Virüslerin DNA ve RNA’ları bulunmaktadır. Virüslerin genleri dairesel ya da çizgi şeklinde, tek ya da parçalı, tek ya da çift iplikçik şekillerinde olabilmektedir.
Virüs sınıflandırılması nasıldır?
Virüsler, nükleik asit yapılarına bağlı olarak DNA ve RNA virüsleri şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Buna göre;
DNA virüsleri; Adenovirüsler, herpesviridae, papovaviridae ve hepadnaviridae şeklinde gruplara ayrılmaktadır.
RNA virüsleri; Enterovirüsler, rhinovirüsler, poliovirüsler, picornavirüsler, togavirüsler, orthomyxovirüsler ve rhatbovirüsler olarak sıralanmaktadır.
Organizmaya virüsün girişi ve hastalıkların oluşması;
Virüsler hastalık oluşturmak için solunum, sindirim, mukoza, deri, plasenta, genital yol, transfüzyon ve enjeksiyon vasıtasıyla insan vücuduna girmektedir. Vücuda giriş yaptıktan sonra ise kendilerine duyarlı olan hücrelere ulaşırlar ve kopyalama işlemine başlarlar. Bu sürecin sonucunda da hastalıkların belirtileri görülmeye başlar.
Farklı yollar vasıtasıyla vücuda giriş yapan virüslerin hastalıkları oluşturabilmesi için kopyalamayı takip eden süreçte, hedeflediği organlara ulaşmak amacıyla yayılmaları gerekmektedir. Virüsler vücutta uygun kan, lenf ve nöronlar vasıtası ile yayılım gösterebilmektedirler. Virüsün kana karışması durumuna viremi denmektedir.
Organizmada yayılım gösteren virüsler özelliklerine ve vücuda girdikleri şekle bağlı olarak iki türlü enfeksiyon meydana getirmektedir. Bunlar lokal (yerel) enfeksiyonlar ve sistemik enfeksiyonlardır.
Lokal (yerel) enfeksiyon: Bu enfeksiyonlar, vücuda girdiği bölgede sınırlı bir yayılım göstermesi ile meydana gelen enfeksiyonlardır. Sadece giriş yaptıkları alanda çoğalırlar ve inkübasyon süreleri de çok kısa olmaktadır.
Sistemik enfeksiyon: Bu enfeksiyon türü ise bütün vücudu etkilemektedir. Giriş yapan virüs birden fazla yerde çoğalırlar. Yakalanan hastalıkla ilgili belirtiler ise hedef organın enfeksiyona yakalanması ile görülmektedir.
Mesela; Kızamık virüsü solunum yolu ile giriş yapar ve ilk üremesini de solunum yolu epitelyum hücrelerde gerçekleştirir. Daha sonrasında ise kana karışmaktadır. Kan aracılığı ile de hedef organ olan deriye ulaşır ve deride kızamığın tipik belirtisi olan döküntüleri oluşturur. Sistemik enfeksiyonun inkübasyon süreleri lokal enfeksiyonlara nazaran daha uzun olmaktadır.
Virüs nedir?
Organizmamızda hastalığa neden olabilen en küçük mikroorganizmalara virüs denmektedir. Bunlar ışık mikroskobu ile görülemeyecek derecede küçük boyutludurlar ve yalnızca elektron mikroskobu altında görülebilmektedirler. Virüslerin büyüklükleri 20-400 nanomikron aralığında değişiklik göstermektedir. Mantar ve protozoa da olduğu gibi tam hücre yapısı göstermemektedir. Tek başlarına yaşayabilmek için gereken enerjilerini ve makro molekülleri sentezleyememektedirler. Bundan dolayı virüsler enfekte ettikleri hücrelerin metabolik sistemlerinden faydalanmaktadır. Diğer bir ifadeyle hücre içi parazitleri olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Canlı hücrelerinin haricinde metabolik aktiviteye sahip olmaları ve varlıklarını devam ettirebilmeleri imkansızdır.
Dış ortamlara karşı dayanıklılıkları olan virüsler antibiyotiklerden etkilenmemektedir. Canlı organizmalara çoğu zaman solunum ve sindirim yolu ile girmektedirler. Özel bir üreme şekline sahiptirler. Yeniden sentezlenme ile üremektedirler ve bölünerek çoğalmamaktadırlar. Bu durum protein sentezi ve DNA şeklinde gerçekleşmektedir. Meydana gelen yeni virüsler, ana virüsten yapısal elemanlar ve kalıtsal materyaller almamaktadırlar. Virüslerin üremeleri açısından gerekli olan ortam canlı hücre stoplazmik ortamdır. Ayrıca virüslerde gelişme ve büyüme gibi durumlar da görülmemektedir.
Hastalıkların oluşabilmesi için virüsler solunum, sindirim, mukoza, deri, plasenta, genital yol, transfüzyon ve enjeksiyon yollarını kullanarak insan bedenine girmektedir. Vücuda giriş yaptıktan ve kendilerine duyarlı olan hücrelere ulaştıklarında ise kopyalama oluşturmaktadırlar. Bu sürecin neticesinde ise hastalık belirtileri meydana gelir. Hepatitler, AIDS, grip, kızamık, kabakulak ve herpes benzeri pek çok hastalığa yol açarlar.
Virüslerin özellikleri
- Virüsler, proteinle çevrili nükleik asit parçalarından oluşmuştur.
- Nükleik asit yapılarına bağlı olarak DNA ve RNA virüsleri şeklinde ikiye ayrılmaktadırlar.
- Hücresel bir yapıya sahip değildir. Organel, çekirdek ve sitoplazmaları bulunmamaktadır.
- Canlılar ve cansızlar arasındaki bir sınırda değerlendirmeye tabidirler. Varlıklarınısürdürebilmeleri için kesinlikle bir canlı hücreye gereksinimleri vardır. Konakçı hücrenin haricinde cansız olurlar ve sadece canlı hücrelerde üreyebilirler. Ama eğer pH, ortam ısısı ve kimyasal şartlar uygun olur ise canlılıkları sürebilmektedir.
- Virüsler antibiyotiklerden etkilenmemektedirler.
- Virüslere karşı hücrelerin interferon yani bağışıklık maddesi üretme kabiliyetleri vardır.
- Virüslerin her biri özel bir hücrede çoğalır ve enfeksiyon meydana getirirler.
- Virüslerin sınıflandırılmasında tür ve cins isimlendirilmesi kullanılmamaktadır.
Virüs yapısı nasıldır?
Kapsid: Virüslerin genetik yapısını sarmakta olan ve koruma sağlayan kılıf kapsiddir. Virüsün karakteristik şekli bunun vasıtasıyla oluşmaktadır.
Kapsomer: Kapsidi meydana getiren protein yapısında bulunan alt ünitelere verilen isimdir. Virüslerin her birinin kendisine özgün bir kapsomeri bulunmaktadır. Bu, virüslerin tanımlanmasında kullanılmaktadır.
Nükleik asit: Virüslerin DNA ve RNA’ları bulunmaktadır. Virüslerin genleri dairesel ya da çizgi şeklinde, tek ya da parçalı, tek ya da çift iplikçik şekillerinde olabilmektedir.
Virüs sınıflandırılması nasıldır?
Virüsler, nükleik asit yapılarına bağlı olarak DNA ve RNA virüsleri şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Buna göre;
DNA virüsleri; Adenovirüsler, herpesviridae, papovaviridae ve hepadnaviridae şeklinde gruplara ayrılmaktadır.
RNA virüsleri; Enterovirüsler, rhinovirüsler, poliovirüsler, picornavirüsler, togavirüsler, orthomyxovirüsler ve rhatbovirüsler olarak sıralanmaktadır.
Organizmaya virüsün girişi ve hastalıkların oluşması;
Virüsler hastalık oluşturmak için solunum, sindirim, mukoza, deri, plasenta, genital yol, transfüzyon ve enjeksiyon vasıtasıyla insan vücuduna girmektedir. Vücuda giriş yaptıktan sonra ise kendilerine duyarlı olan hücrelere ulaşırlar ve kopyalama işlemine başlarlar. Bu sürecin sonucunda da hastalıkların belirtileri görülmeye başlar.
Farklı yollar vasıtasıyla vücuda giriş yapan virüslerin hastalıkları oluşturabilmesi için kopyalamayı takip eden süreçte, hedeflediği organlara ulaşmak amacıyla yayılmaları gerekmektedir. Virüsler vücutta uygun kan, lenf ve nöronlar vasıtası ile yayılım gösterebilmektedirler. Virüsün kana karışması durumuna viremi denmektedir.
Organizmada yayılım gösteren virüsler özelliklerine ve vücuda girdikleri şekle bağlı olarak iki türlü enfeksiyon meydana getirmektedir. Bunlar lokal (yerel) enfeksiyonlar ve sistemik enfeksiyonlardır.
Lokal (yerel) enfeksiyon: Bu enfeksiyonlar, vücuda girdiği bölgede sınırlı bir yayılım göstermesi ile meydana gelen enfeksiyonlardır. Sadece giriş yaptıkları alanda çoğalırlar ve inkübasyon süreleri de çok kısa olmaktadır.
Sistemik enfeksiyon: Bu enfeksiyon türü ise bütün vücudu etkilemektedir. Giriş yapan virüs birden fazla yerde çoğalırlar. Yakalanan hastalıkla ilgili belirtiler ise hedef organın enfeksiyona yakalanması ile görülmektedir.
Mesela; Kızamık virüsü solunum yolu ile giriş yapar ve ilk üremesini de solunum yolu epitelyum hücrelerde gerçekleştirir. Daha sonrasında ise kana karışmaktadır. Kan aracılığı ile de hedef organ olan deriye ulaşır ve deride kızamığın tipik belirtisi olan döküntüleri oluşturur. Sistemik enfeksiyonun inkübasyon süreleri lokal enfeksiyonlara nazaran daha uzun olmaktadır.