iltasyazilim
Yeni Üye
Yahudi tarihçesi,Yahudilerin bayramları nelerdir,Yahudi gelenek ve görenekleri,Yahudilerin yemekleri
Tarihçe
Sitemizin bu bölümünde, Türk Yahudileri'nin yaşamı, gelenekleri, müzikleri, bir takım eşsiz yemek tariflerine dek varan kendilerine has özellikleri, öte yandan yüzyıllardır yaşamakta olan bu ülkeye sağlamış oldukları katkıları tanıtılmaya çalışılacaktır
Türkiye, ender ülkelerde görülebilen bir halklar mozaiğinioluşturuyorsa, bu dinç birlikteliğin küçümsenmeyecek unsurlarından biri de, bir yandan modern yaşama ayak uydururken, bununla beraber dinlerine ve geleneklerine bağlılıklarını korumuş olan Yahudi toplumudur
Türkiye Cumhuriyeti'nde bugün, büyük çoğunluğu İstanbul'da olmakla birlikte, 20 bini aşkın Yahudi yaşamakta Peki, bu ahali topluluğu ülkemize nerelerden gelmiş ve nasıl bir gelişmeye uğramıştır?
Türkiye Yahudilerinin Kısa Bir Tarihi
Anadolu'da Yahudi yaşamının hangi çağda başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, Ege Bölges'nde üretilmiş olan bir takım kazılarda İÖ 4 yüzyılda bu insanlar topluluğunun izlerine raslanmıştır öte yandan, daha bu dönemden de önce, Fenikeli tüccarların bir takım Yahudi esirlerini, Önasya Yarımadasında yaşamakta olan Yunanlılara esir olarak sattıkları biliniyor Daha sonraları, gerek Büyük İskender'in generalleri, gerekse Amasya'lı coğrafyacı Strabon, defalarca Anadolu'daki Yahudi halklardan sözederler
Bizans döneminde ise, artık yazılmış belgelere dayanılarak, imparatorluğun bir fazla kentlerinde epeyce kalabalık Yahudi cemaatlerinin olduğu biliniyor Ne var ancak, Ortaçağ Hıristiyan dünyasının tümünde olduğu gibi, Bizans buyruğu altında da bu millet topluluğunun hayat şartları günden güne güçleşmekteydi Yahudilere uygulanan özel vergiler veya kanunlar, onların mesleki ve sosyal yaşamlarını önemli ölçüde kısıtlamaktaydı
11 yüzyılda Bizanslılara karşısında manâlı bir tehlike yaratan Selçuklular dönemi, bu topraklarda yaşamış Yahudiler için kısmî bir rahatlama getiriyor Nedeni ise, Bizans zulmünden usanmış olduklarından, Selçuklu Beyliklerinin daha yumuşak siyasetine sığınmalarıydı O dönemde ülkenin farklı alanlara yönlendirilmiş bölgelerinde, mesela Sinop, Konya, Bursa gibi bambaşka bucaklarda, daha iyi şartlarda gelişebilmiş Yahudi cemaatlerinden söz edilebilmektedir
Osmanlı dönemi ise, Türkiye Yahudileri'nin gittikçe açıklanmış bir rahatlığa kavuşacağı ve bu nedenle dıştan gelen göçlerle de, çoğalacağı yüzyılları kapsar Toplumun bu gelişme dönemi, Orhan Bey'in Bursa'yı fethetmesi ve özel bir ferman ile Ets haHaym Sinagogu'nun kurulmasına müsade vermesiyle başlar Arkasında Edirne, İzmir ve nihayet İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu'nun manâlı Yahudi mesken merkezleri arasına girecekti Bilhassa İstanbul'un fethi ve başkent olmasının arkasında, Saray kapıları bazı Yahudi bilginlerine çözülmüş ve bu millet topluluğunun itibarı gitgide yükselmeye başlamıştı
Sultan II Bayezit'in 1492 yılında yurtları İspanya'dan kovulan onbinlerce Yahudiye Osmanlı kentlerinin kapılarını açmasıyla, günümüz Türkiye Yahudi toplumunun ana temelleri atılır Osmanlı İmparatorluğu'nun tüm büyük liman kentleri yanısıra, Edirne, Manisa ve Amasya gibi kentlere de yerleşen İspanyol Yahudileri, kendi zanaatları aralarında silah yapımı ve matbaacılığı beraberlerinde getirmiş, ayrıca kısa süre içinde ülkenin çeşitli vilayetlerinde yönetimle ilgili ve finansal mevkilere de atanmışlardır Bu bağlamda, II Bayezid'in, Yahudileri ülkesinden kovan İspanyol kralı Ferdinand hakkındaki şu sözleri tarihe geçecekti: Böyle bir kralın akıllı ve akıllı olduğunu söyleyebilir misiniz? Kendi ülkesini fakirleştiriyor ve benim imparatorluğumu zenginleştiriyor!
16 asır, Osmanlı İmparatorluğu'nun en parlak çağı olduğu gibi, bu topraklarda yaşamakta olan Yahudi toplumunun da en kayda değer isimlerini yetiştirdiği dönem sayılır Yasef Nasi, devletin maliye ve diplomatik faaliyetinde kayda değer roller oynamış, Amon Ailesi Bâbıâlî'ye en büyük doktorlarını vermiş, Salamon Ben Natan Eşkenazi, Salamon Aben Yaeş ve Ester Kira gibi önemli kişilikler ise, Osmanlı padişahları ile Batı devletleri arasında ilişkileri sağlamışlar ve dış politikada önemli gelişmelere önayak olmuşlardı
17Yüzyılda duraklamaya giren Osmanlı Devleti, bu durumunu Yahudi nüfusuna da hissettirmiştir Hesaplı yaşamı vasatın aşağı seyreden bu topluma hem uygulanan birtakım baskılar (özel kıyafetler zorunluluğu, dahası onlara has bir kıyafet vergisi), yaşamlarını zorlaştırmıştı bu vesileyle, yüzyılın ortalarında İzmir'de ortaya çıkan ve kendini mesiholarak ilan eden Sabetay Sevi ile ilgili tartışmalar, Yahudiliğe gölge düşürecekti Sevi'nin ölümünün ardından, düşüncelerini izleyen bir grup Yahudi, Müslümanlığı yeğleyerek bilhassa Selanik'te,Dönmelerolarak kendilerinden laf ettirmeye başladılar sırası gelmişken, gerek bu kentte gerekse İzmir'deki Yahudiler, İstanbul yanısıra Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük ve varlıklı cemaatlerini oluşturuyorlardı
18 Yüzyıl, ilk olarak IIIAhmet'in ve Sadrazam Damat İbrahim Paşa'nın dönemlerinde, Yahudilere aleyhinde sürdürülen baskılar ile başlar Cemaatin Saray ile ilişkileri, tüm zamanların en daha aşağı düzeyine ulaşmıştı Daha fazla içlerine kapanık bir dönem yaşamış Osmanlı Yahudilerinin o dönemde ekonomik, sosyal ve kültürel bir depresyon içerisinde bulundukları görülüyor
19 Yüzyılda Yahudiler, bu durgunluklarından uyanmaya başlamışlar, en ilk kez IIISelim'in bir çağrısına uyup, Bahriye'ye katılarak vatanın savunmasında yer aldılar Ardından gelen Yeniçeri ocağının dağılması, Yahudiler üzerindeki denetimsiz baskıların büyük ölçüde azalmasına niçin oldu Ancak esas olumlu gelişme, azınlıklara resmen Müslümanlar ile benzer hakları tanıyan Tanzimat Fermanı ile yaşanacaktı: 1859 Gülhane Hattıı Hümayun'u ile bir yana üzerlerindeki haraç kâbusu kalktı, beri yanlamasına orduya ve devlet memurluğuna alınabilme hakları doğdu O dönemlerin ileri gelen Osmanlı Yahudileri aralarında, en ilk önce Sadrazam Mustafa Reşit Paşa'nın danışmanı, banker Avram Kamondo olmuştur ama, bu kayda değer şahsiyet, İstanbul'dan başlamak üzere Osmanlı Yahudilerinin eğitim ve kültür gereksinmelerine büyük finansal katkılarda bulunmuştu Sultan Abdülmecit döneminde, 1843 yılında İzmir'de kurulan Judeoespanyol dilindeki ilk Türk Yahudi gazetesi uyarı çekicidir; Abdülaziz saltanatı esnasında ise, Yahudi cemaatinin birincil örgütlenmesini karşılayan Hahambaşı Nizamnamesi, 12 laik idareci ve 4 hahamdan oluşan bir kurul tarafınca hazırlanarak resmi olarak beyanname edilir (1865)
Cumhuriyet Dönemi
Türkiye Yahudilerinin bu dönemdeki yaşamı, ilginç bir beyanla ile başlar Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içinde kalan azınlıklara hak ve ayrıcalıklar tanıyan Lozan anlaşması, Yahudilerin haklarını da tanımlarken, Türkiye Yahudi cemaatleri, bu haklardan resmi olarak vazgeçtiklerini beyan ederler Diğer Taraftan, böylece birtakım önemli ayrıcalıklara kavuşacak olan çoğu yabancı uyruklu Yahudiler, Türk vatandaşlığına geçerek, yüzyıllardır birlikte yaşamış oldukları Türk halkı ile felek birliklerini bu nedenle dışa vururlar
Ne var ki, Lozan öncesi olduğu gibi, 1930'lu yıllarda da Tasviri Efkâr, Cumhuriyetve Son Saatgibi gazeteler ile Milli İnkilapgibi dergilerde, aralıksız bir Yahudi düşmanlığı sergilenmekteydi Ilk Önce bu yazıların etkileşimi ile, 1934'de Çanakkale'de Yahudilere karşısında ticari bir boykot bildiri edildi, hemen ardındaki ise Trakya'nın bir takım kent ve kasabalarında Yahudi ev ve dükkânlarına karşı saldırılar düzenlendi Bunun üstüne İnönü hükûmeti bu antisemithareketleri kınadı, faillerini cezalandırmak ve tedbir olmak güvencesini verdi
Nazi döneminde Avrupa'yı kasıp kavuran Yahudi düşmanlığı, Türkiye'deki bazı çevrelerce de körüklenmeye çalışılmışsa da, Başbakan Celal Bayar'ın Yurdumuzda bir Yahudi meselesi yoktur Dış etkiler aşağıda yüze gülücü bir Yahudi sorunu yaratmaya niyetimiz yoktursözleri, devletin devlete ait tutumu olduğu gibi, hakiki politisını da aksettiriyordu Ne var fakat, 1942 yılında kabul edilen Varlık Vergisi'nden, yüzlerce Yahudi ailesi de nasibini almıştır Kaldı oysa, servetlerini kat kat aşan ücret borçları çıkartılan birçok Yahudi işadamı, bu yüksek tutarlarını ödeme olanakları bulunmadığı için, doğu Anadolu'ya sürülmüş ve Aşkale gibi kamplarda esir tutularak ağır bedeni işlerde zorunlu olarak çalıştırılmışlardı
Varlık Vergisi ve 1955 yılında cereyan eden, esas hedefi Rum toplumu olan 67 Eylülolayları sırasında oluşan yağma hareketleri, ne eyvah fakat, binlerce Türkiye Yahudisinin, asırlar baştan başa kolaylık içinde yaşayan oldukları toprakları terkederek diğer ülkelere göç etmelerine niçin olmuştur
Ülkemizde bugün yaşamakta olan 25000 kadar Türkiye Yahudisi, büyük başlıca İspanya kökenli olup, 500 sene önce beraberlerinde getirdikleri din ve geleneklerini, Türkiye'nin çağdaş koşullarına uydurmuş, kendi okulları, hastaneleri, ihtiyarlar yurtları, kültür kurumları ve gazeteleri ile erkin ve bakımlı bir hayat sürdürmektedirler Aralarında tüccar ve işadamları olduğu gibi, mühendis, mimar gibi teknik konulardan reklamcılığa dek dağıtılmış mesleklere sahip olanları, beri yanlamasına bilim adamları ve sanatçılardan oluşan ve gitgide gelişen entellektüel bir çevreleri vardır *
Tarihçe
Sitemizin bu bölümünde, Türk Yahudileri'nin yaşamı, gelenekleri, müzikleri, bir takım eşsiz yemek tariflerine dek varan kendilerine has özellikleri, öte yandan yüzyıllardır yaşamakta olan bu ülkeye sağlamış oldukları katkıları tanıtılmaya çalışılacaktır
Türkiye, ender ülkelerde görülebilen bir halklar mozaiğinioluşturuyorsa, bu dinç birlikteliğin küçümsenmeyecek unsurlarından biri de, bir yandan modern yaşama ayak uydururken, bununla beraber dinlerine ve geleneklerine bağlılıklarını korumuş olan Yahudi toplumudur
Türkiye Cumhuriyeti'nde bugün, büyük çoğunluğu İstanbul'da olmakla birlikte, 20 bini aşkın Yahudi yaşamakta Peki, bu ahali topluluğu ülkemize nerelerden gelmiş ve nasıl bir gelişmeye uğramıştır?
Türkiye Yahudilerinin Kısa Bir Tarihi
Anadolu'da Yahudi yaşamının hangi çağda başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, Ege Bölges'nde üretilmiş olan bir takım kazılarda İÖ 4 yüzyılda bu insanlar topluluğunun izlerine raslanmıştır öte yandan, daha bu dönemden de önce, Fenikeli tüccarların bir takım Yahudi esirlerini, Önasya Yarımadasında yaşamakta olan Yunanlılara esir olarak sattıkları biliniyor Daha sonraları, gerek Büyük İskender'in generalleri, gerekse Amasya'lı coğrafyacı Strabon, defalarca Anadolu'daki Yahudi halklardan sözederler
Bizans döneminde ise, artık yazılmış belgelere dayanılarak, imparatorluğun bir fazla kentlerinde epeyce kalabalık Yahudi cemaatlerinin olduğu biliniyor Ne var ancak, Ortaçağ Hıristiyan dünyasının tümünde olduğu gibi, Bizans buyruğu altında da bu millet topluluğunun hayat şartları günden güne güçleşmekteydi Yahudilere uygulanan özel vergiler veya kanunlar, onların mesleki ve sosyal yaşamlarını önemli ölçüde kısıtlamaktaydı
11 yüzyılda Bizanslılara karşısında manâlı bir tehlike yaratan Selçuklular dönemi, bu topraklarda yaşamış Yahudiler için kısmî bir rahatlama getiriyor Nedeni ise, Bizans zulmünden usanmış olduklarından, Selçuklu Beyliklerinin daha yumuşak siyasetine sığınmalarıydı O dönemde ülkenin farklı alanlara yönlendirilmiş bölgelerinde, mesela Sinop, Konya, Bursa gibi bambaşka bucaklarda, daha iyi şartlarda gelişebilmiş Yahudi cemaatlerinden söz edilebilmektedir
Osmanlı dönemi ise, Türkiye Yahudileri'nin gittikçe açıklanmış bir rahatlığa kavuşacağı ve bu nedenle dıştan gelen göçlerle de, çoğalacağı yüzyılları kapsar Toplumun bu gelişme dönemi, Orhan Bey'in Bursa'yı fethetmesi ve özel bir ferman ile Ets haHaym Sinagogu'nun kurulmasına müsade vermesiyle başlar Arkasında Edirne, İzmir ve nihayet İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu'nun manâlı Yahudi mesken merkezleri arasına girecekti Bilhassa İstanbul'un fethi ve başkent olmasının arkasında, Saray kapıları bazı Yahudi bilginlerine çözülmüş ve bu millet topluluğunun itibarı gitgide yükselmeye başlamıştı
Sultan II Bayezit'in 1492 yılında yurtları İspanya'dan kovulan onbinlerce Yahudiye Osmanlı kentlerinin kapılarını açmasıyla, günümüz Türkiye Yahudi toplumunun ana temelleri atılır Osmanlı İmparatorluğu'nun tüm büyük liman kentleri yanısıra, Edirne, Manisa ve Amasya gibi kentlere de yerleşen İspanyol Yahudileri, kendi zanaatları aralarında silah yapımı ve matbaacılığı beraberlerinde getirmiş, ayrıca kısa süre içinde ülkenin çeşitli vilayetlerinde yönetimle ilgili ve finansal mevkilere de atanmışlardır Bu bağlamda, II Bayezid'in, Yahudileri ülkesinden kovan İspanyol kralı Ferdinand hakkındaki şu sözleri tarihe geçecekti: Böyle bir kralın akıllı ve akıllı olduğunu söyleyebilir misiniz? Kendi ülkesini fakirleştiriyor ve benim imparatorluğumu zenginleştiriyor!
16 asır, Osmanlı İmparatorluğu'nun en parlak çağı olduğu gibi, bu topraklarda yaşamakta olan Yahudi toplumunun da en kayda değer isimlerini yetiştirdiği dönem sayılır Yasef Nasi, devletin maliye ve diplomatik faaliyetinde kayda değer roller oynamış, Amon Ailesi Bâbıâlî'ye en büyük doktorlarını vermiş, Salamon Ben Natan Eşkenazi, Salamon Aben Yaeş ve Ester Kira gibi önemli kişilikler ise, Osmanlı padişahları ile Batı devletleri arasında ilişkileri sağlamışlar ve dış politikada önemli gelişmelere önayak olmuşlardı
17Yüzyılda duraklamaya giren Osmanlı Devleti, bu durumunu Yahudi nüfusuna da hissettirmiştir Hesaplı yaşamı vasatın aşağı seyreden bu topluma hem uygulanan birtakım baskılar (özel kıyafetler zorunluluğu, dahası onlara has bir kıyafet vergisi), yaşamlarını zorlaştırmıştı bu vesileyle, yüzyılın ortalarında İzmir'de ortaya çıkan ve kendini mesiholarak ilan eden Sabetay Sevi ile ilgili tartışmalar, Yahudiliğe gölge düşürecekti Sevi'nin ölümünün ardından, düşüncelerini izleyen bir grup Yahudi, Müslümanlığı yeğleyerek bilhassa Selanik'te,Dönmelerolarak kendilerinden laf ettirmeye başladılar sırası gelmişken, gerek bu kentte gerekse İzmir'deki Yahudiler, İstanbul yanısıra Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük ve varlıklı cemaatlerini oluşturuyorlardı
18 Yüzyıl, ilk olarak IIIAhmet'in ve Sadrazam Damat İbrahim Paşa'nın dönemlerinde, Yahudilere aleyhinde sürdürülen baskılar ile başlar Cemaatin Saray ile ilişkileri, tüm zamanların en daha aşağı düzeyine ulaşmıştı Daha fazla içlerine kapanık bir dönem yaşamış Osmanlı Yahudilerinin o dönemde ekonomik, sosyal ve kültürel bir depresyon içerisinde bulundukları görülüyor
19 Yüzyılda Yahudiler, bu durgunluklarından uyanmaya başlamışlar, en ilk kez IIISelim'in bir çağrısına uyup, Bahriye'ye katılarak vatanın savunmasında yer aldılar Ardından gelen Yeniçeri ocağının dağılması, Yahudiler üzerindeki denetimsiz baskıların büyük ölçüde azalmasına niçin oldu Ancak esas olumlu gelişme, azınlıklara resmen Müslümanlar ile benzer hakları tanıyan Tanzimat Fermanı ile yaşanacaktı: 1859 Gülhane Hattıı Hümayun'u ile bir yana üzerlerindeki haraç kâbusu kalktı, beri yanlamasına orduya ve devlet memurluğuna alınabilme hakları doğdu O dönemlerin ileri gelen Osmanlı Yahudileri aralarında, en ilk önce Sadrazam Mustafa Reşit Paşa'nın danışmanı, banker Avram Kamondo olmuştur ama, bu kayda değer şahsiyet, İstanbul'dan başlamak üzere Osmanlı Yahudilerinin eğitim ve kültür gereksinmelerine büyük finansal katkılarda bulunmuştu Sultan Abdülmecit döneminde, 1843 yılında İzmir'de kurulan Judeoespanyol dilindeki ilk Türk Yahudi gazetesi uyarı çekicidir; Abdülaziz saltanatı esnasında ise, Yahudi cemaatinin birincil örgütlenmesini karşılayan Hahambaşı Nizamnamesi, 12 laik idareci ve 4 hahamdan oluşan bir kurul tarafınca hazırlanarak resmi olarak beyanname edilir (1865)
Cumhuriyet Dönemi
Türkiye Yahudilerinin bu dönemdeki yaşamı, ilginç bir beyanla ile başlar Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içinde kalan azınlıklara hak ve ayrıcalıklar tanıyan Lozan anlaşması, Yahudilerin haklarını da tanımlarken, Türkiye Yahudi cemaatleri, bu haklardan resmi olarak vazgeçtiklerini beyan ederler Diğer Taraftan, böylece birtakım önemli ayrıcalıklara kavuşacak olan çoğu yabancı uyruklu Yahudiler, Türk vatandaşlığına geçerek, yüzyıllardır birlikte yaşamış oldukları Türk halkı ile felek birliklerini bu nedenle dışa vururlar
Ne var ki, Lozan öncesi olduğu gibi, 1930'lu yıllarda da Tasviri Efkâr, Cumhuriyetve Son Saatgibi gazeteler ile Milli İnkilapgibi dergilerde, aralıksız bir Yahudi düşmanlığı sergilenmekteydi Ilk Önce bu yazıların etkileşimi ile, 1934'de Çanakkale'de Yahudilere karşısında ticari bir boykot bildiri edildi, hemen ardındaki ise Trakya'nın bir takım kent ve kasabalarında Yahudi ev ve dükkânlarına karşı saldırılar düzenlendi Bunun üstüne İnönü hükûmeti bu antisemithareketleri kınadı, faillerini cezalandırmak ve tedbir olmak güvencesini verdi
Nazi döneminde Avrupa'yı kasıp kavuran Yahudi düşmanlığı, Türkiye'deki bazı çevrelerce de körüklenmeye çalışılmışsa da, Başbakan Celal Bayar'ın Yurdumuzda bir Yahudi meselesi yoktur Dış etkiler aşağıda yüze gülücü bir Yahudi sorunu yaratmaya niyetimiz yoktursözleri, devletin devlete ait tutumu olduğu gibi, hakiki politisını da aksettiriyordu Ne var fakat, 1942 yılında kabul edilen Varlık Vergisi'nden, yüzlerce Yahudi ailesi de nasibini almıştır Kaldı oysa, servetlerini kat kat aşan ücret borçları çıkartılan birçok Yahudi işadamı, bu yüksek tutarlarını ödeme olanakları bulunmadığı için, doğu Anadolu'ya sürülmüş ve Aşkale gibi kamplarda esir tutularak ağır bedeni işlerde zorunlu olarak çalıştırılmışlardı
Varlık Vergisi ve 1955 yılında cereyan eden, esas hedefi Rum toplumu olan 67 Eylülolayları sırasında oluşan yağma hareketleri, ne eyvah fakat, binlerce Türkiye Yahudisinin, asırlar baştan başa kolaylık içinde yaşayan oldukları toprakları terkederek diğer ülkelere göç etmelerine niçin olmuştur
Ülkemizde bugün yaşamakta olan 25000 kadar Türkiye Yahudisi, büyük başlıca İspanya kökenli olup, 500 sene önce beraberlerinde getirdikleri din ve geleneklerini, Türkiye'nin çağdaş koşullarına uydurmuş, kendi okulları, hastaneleri, ihtiyarlar yurtları, kültür kurumları ve gazeteleri ile erkin ve bakımlı bir hayat sürdürmektedirler Aralarında tüccar ve işadamları olduğu gibi, mühendis, mimar gibi teknik konulardan reklamcılığa dek dağıtılmış mesleklere sahip olanları, beri yanlamasına bilim adamları ve sanatçılardan oluşan ve gitgide gelişen entellektüel bir çevreleri vardır *