nicebayan
Yeni Üye
Yalçın Toker Kimdir, Hayatı
Yalçın Toker Kimdir,
YALÇıN TOKER
ESERLERİ
1Ben Spor Yazarı İken
Yalçın Toker
Toker Yayınları
“Bu kitap gerçekte en düşük iki yıl önce çıkmış olmalıydı Çünkü böyle bir kitap yazmaya bundan üç yıl önce karar vermiştim Hazırlamam altıyedi ayımı alsa iki sene önce basılmış olurdu Gecikmenin sebebi araya ameliyatımın girmesi ve bir yıla yakın bir vakit çalışamamamdı Önce kitabı yazma kararını verdiğim günden söz edeyim 1996 yılı Ekim ayının ilk haftası idi Yayınevimdeki masamda çalışırken bir fax mesajı aldım Fax Türkiye Spor Yazarları Derneği'nden geliyordu
Yalçın Toker'in kendi anlatımıyla hayatı
Ben Yalçın Toker'im Toker Yayınları'nın kurucusu ve sahibi
Babıali mürekkebini başlangıçta 1954'te spor muhabiri olarak çalışmaya başladığım Yeni Sabahleyin gazetesinde yalamıştım Spor gazeteciliğim Yeni Sabahleyin Çevirmen Son Havadis gibi gazetelerde muhabirlik yazarlık servis müdürlüğü düzeylerinde devam etti Gazeteciliğe devam ettiğim sırada 1963'te Toker Matbaasını kurdum Matbaamda jurnal Türkiye Ticaret Postası gazetesini çıkardım Sonradan kitap da yayınlamağa başladım Bu Nedenle Toker Yayınları ortaya çıktı Yayınevinin kuruluş tarihi 1966'dır Yani Toker Matbaası derhal 45 Yayınevi ise 42 takvim bir maziye sahip bulunmaktadır Burada Yayınevini kurduğum günlerin anılarından hatırımda kalanları çala kalem yazacağım Dilerim o günlere ait anlatacaklarımın arasından basın tarihimizle ilgili egzersiz yapanlar da kendileri için yardımsever olacak araç gereç bulabilirler
Birincil bastığımız kitap 3 ciltlik Ehli Kıble Savaşları isimli eserdi Kitabı basmamın hikayesini anlatayım Türkiye Ticaret Postası isimli gazetemde çalışanlardan biri de rahmetli Yakup Özdemir ’di Kendisini bana o zamanki Tercüman Gazetesinin sahibi Kemal Ilıcak nasihat etmiş ve göndermişti Gazetede Yakup Bey ’in Ehli Kıble Savaşları isimli bir tefrikasını yayınlıyorduk Bunu kitap halinde basmamı istedi Ben de onun hatırını kıramadım eserini üç cilt halinde bastım Böylelikle gazetecilik ve matbaacılıktan sonra kitapçılık piyasasına da adım atmış oluyordum Sonra bu üç kitabın ardındaki aynı yazarın daha önce Tercüman ’da yazı dizisi edilen Kazıklı Voyvoda isimli tarihi romanını yayınladım
Hem gazeteciğe devam ediyor hem de kitap da yayınlıyordum Bu yüzden Babıalideki gazeteci arkadaşlarımdan bir birçok yazdıkları kitapları yayınlamam için bana baş vurmaya başladılar Huyumdur Basit basit hiç kimseye hayırdiyemem Ehli Kıble Savaşları Kazıklı Voyvoda kitapları iyi satılmamış ziyan etmiştim Buna karşın o tarihte Hürriyet'te çalışan Necmi Övünç isimli arkadaşımız Hac röportajlarından hazırladığı Hac Rehberi isimli kitabını getirdi Birinci hamur kağıda büyük zirve renkli tabloları ile bu kitabı da bastım O kitap da o kadar satılmadı Zaten Türkiye Ticaret Postası isimli gazetemde o tarihte Babıali'de hangi arkadaşımız işsiz kalmışsa sigortası basın kartı devam etsin diye bana geliyor kadroya alıyordum Onun içindir ama gazetecilikten de para kazanamıyordum O tarihte bizden diğer üç ticaret gazetesi daha vardı ve tümü de resmi ilandan güzel para kazanıyorlardı Çünkü Basın Duyuru Kurumu çalışan fikir ve cisim işçilerinin maaş tutarları dek ilan veriyordu Onlar bordrolarında çalışıyor gösterdikleri kişiler adına bildiri parası alıyorlar bense aldığım bildiri paralarının hepsini kadromdaki arkadaşım olan gazetecilere dağıtıyordum Bastığım kitaplardan da yüzüm gülmediği için basımcılık faaliyetlerimden kazandığımı gazete ve kitap basma işlerinde harcıyordum Beni sevenler sırası gelmişken ağabeylerim falan senin nene lüzum gazete dışlamak kitap yayınlamak ya spor yazarlığına devam et paşa paşa al maaşını mesleğinde ilerle ya da hepsini bırak avukatlığını yap!diye us veriyorlardı Lakin Babıali mürekkebini yaladıktan daha sonra ondan kurtulmak olası değildi ki
Neyse ben beni sevenlerin fikir vermelerinin devam ettiği uyumsuzluk günlerimde sırtımdaki kitapçılık ve gazetecilik yüklerinin ağır finansal sorumluluğunu taşıya taşıya bütün 5 yılı geride bırakmayı başardım Sene 1968 oldu O tarihte matbaam gazete ve yayınevim Nuruosmaniye Caddesindeki Hasırcıoğlu Hanının üç katında idi Caddenin karşı da Topbaşların çıkardıkları Sabah Gazetesi vardı Üstad Necip Fazıl Kısakürek de o sıra Sabahleyin'ta yazıyordu 1968 yılının Şubat ayında bir gün Necip Fazıl üstad gazeteye giderken bizim matbaaya uğramış Kitapçılığa başladığım için beni tebrik etmek istiyormuş Derhal aşağı indim kendisini merenlerde karşıladım Bir sade kahve istedi birkaç yudum alıp bıraktı Fincanı bitirmek adeti değilmiş Konuya sırık girdi İstersem kendi kitaplarını basabileceğim teklifinde bulundu Üstad'a bu teklifi bir gün düşüneceğimi söyledim ve yarın yanıt vereceğimdedim Babıalinin eskilerinden danıştığım bazı kitapçı ve gazeteciler devlet kuşu kondu başına kitapçılığa devam etmek istiyorsan bu fırsatı kaçırma!derlerken bazılar ise Aman ha! O işe sakın girme!öğüdünde bulunuyorlardı
Ertesi sabah Üstad Necip Fazıl bizim matbaaya yeniden geldi Ben az önce belirli kararımı vermiş değildim ama üstadın sıcak tavrı ve bana bakışları karşısında yarı büyülenmiş gibiydim Derhal Hazır üstadımcevabını verdim Dedim ya kolay basit kimseye hayır diyemem Üstad hiç vakit kaybetmeden üstünde Büyük DoğuSiyasi ve Edebi Dergiyazılı bir antetli kağıt çıkardı çantasından ve kendi el yazısı ile şu satırları yazdı:
Temlik Senedi Yeni İstanbul Gazetesinde tefrika edilen Peygamber Halkası isimli eserimi (yaklaşık olarak 13 forma) 5000 zorlama adedi üzerinden birinci baskı neşir hakkı olarak Toker Yayınevi sahibi Yalçın Toker'e sattım ve bedelini nakten ve iyice alıp işbu temlik senedini imzaladım Satmak bedeli üç bin liradır 2031968 Necip Fazıl Kısakürek İmza
Yani ne parayı ne basılacak adedi en önemlisi de hangi kitabı basacağımızı konuşmuş değildik Hepsine üstad kendisi karar vermiş kararını bu temlik senedine dökmüş ve imzalayıp bana paran var mı değil mu diye bile sormadan Hadi bakalım Toker öde üç bini Üçünün de mor binlik olmasını tercih ederimdemişti
Ben de gelişi sırasındaki benzer büyülenmiş halimle gidip muhasebeye imzaladığı kağıdı bırakıp veznedarın anında bitişikteki Türk Ticaret Bankasına gitmesini ve üç adet mor binlik alıp getirmesini söyledim O sıralar bin liralık banknot kolay kolay bulunamazdı Getirilen 3 adet mor bin liralığı ve üstada teslim ettim
Peygamber Halkasını bastık Birincil defa dört renkli ofset kapak içinde Amerikan tutkal plastik ciltli bir Necip Fazıl kitabı çıktı piyasaya O zamana kadar Necip Fazıl'ın Halkadan Pırıltıları O oysa O Yüzden Varız'ı falan vardı piyasada Hepsi de soluk karton kapaklar içinde formaları ağız ve üstten traş bile edilmemiş halde kitaplardı onlar Biz dört renkli çağdaş resimli bir kapakla kitabı hazırlamaya başlayınca bazı arkadaşlar endişelerini açıklama etmişlerdi “Necip Fazıl ’ın muhafazakar okuyucu nasıl karşılar onlar böyle allı pullu kapağı yadırgamaz mı? falan diyorlardı Lakin biz bastık 75 lira da fiat koyduk Kitap su gibi de sattı Yüzüm gerçekte gülmüştü Ilk kere bir kitabımız ilgi görüyordu
Peygamber Halkasını 21 5 1968'de Vahdettin 186 1968'de Türkiye'nin Manzarası 371968'de Çöle İnen Nur 14 8 1968'de Binbir Çerçeve(4 deri) 3101968'de Son Devrin Din Mazlumları 5111968'de Tanrı Kulundan Dinlediklerim (2 deri) kitapları için imzaladığımız sözleşmeler ve ödemeler izledi Yani üstad sözleşmeleri hazırlıyor bana sadece imza atmak kalıyordu Yedi ay gibi kısa bir süre içinde yedi kitap için ödeme yapmış bunları yayın yükünün altına girmiştim Yüzlerce formalık kitabın dizilmesi tashihlerinin yapılması kağıdı basımı cildi kolay iş değildi muhakkak Tashihleri Üstadın talebelerinden Hüseyin Arı ve bizim Yayınevinin müdürü Kemalettin Keçeci büyük titizlik içinde yapıyorlardı giderken üstadı çok seven ona fazla emrindeki Üniversite talebeleri de matbaaya geliyor Hüseyin Arı ’ya kitapların tahsislerinde muavin oluyorlardı derhal şayet hatalı hatırlamış olabilirim fakat bu talebelerden biri de şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ’dü Elbette “Siz miydiniz? diye sorma kabalığında bulunacak değilim Ama Hüseyin Arı ’ya rastlarsam durumu ondan sorup öğrenmek isterim
Neyse devam edeyim O tarihte bizim basımevi gazete ve yayınevinin bulunduğu Hasırcıoğlu hanı satılığa çıkarılmıştı Hanın sahibi Rıdvan Hasırcıoğlu beni çağırttı Hanı satacağını alabilirsem bana fazla ucuza vereceğini söyledi Biraz param vardı gerisini borçlanarak banka kredisiyle falan tamamlayabilirdim Birkaç tecrübeli arkadaşa danışayım dedim Danışmaz olaydım Çoğu bana “Parayı hana mı gömeceksin O parayla bir iki cihaz daha al bir mücellithane kur O tesis sana bir değil birkaç han aldırır ilerde diyerek aklımı çeldiler Ben o makinaları yıllar sonra işçilerin tazminatlarına karşılık ücretsiz dağıttım Hasırcıoğlu Hanı ise derhal trilyonlar ediyor
Bunları da geçeyim nafile hayıflanacak değilim Parada gözüm değil oysa Buna benzer daha ne enayiliklerim oldu anlatamam
Türkiye'nin Manzarası'nın fiatını 5 lira koymuştum Ebadı da o güne kadar alışılmışın dışarıda idi Baskısı ofseti gibi yeniliklerinin yanı sıra bundan başka boyutu inkılap yapmıştı Kitap peynir ekmek gibi satıyordu Hiç unutmam Beyazıttaki Beyaz Sarayda dükkanı olan bir kitap evi arkadaş her gün gelir iple baş etek bağlanmış 50 adetlik bir paket Türkiye ’nin Manzarası alır götürür satar ertesi günü bir paket daha almaya gelirdi
Bu Nedenle Necip Fazıl ’ın kitapları birer birer piyasaya çıkarıyor kitap piyasasında biz de büyük sükse yapıyorduk Gidişattan biz de memnunduk üstad da sırası gelmişken Necip Fazıl değişik Anadolu şehirlerine Konferanslara gidiyor beni de mutlaka yanına götürüyordu Konferasnslara ait üstadla ilgili o kadar çok anım var Şayet ileride onları da anlatırım
*
Yalçın Toker Kimdir,
YALÇıN TOKER
ESERLERİ
1Ben Spor Yazarı İken
Yalçın Toker
Toker Yayınları
“Bu kitap gerçekte en düşük iki yıl önce çıkmış olmalıydı Çünkü böyle bir kitap yazmaya bundan üç yıl önce karar vermiştim Hazırlamam altıyedi ayımı alsa iki sene önce basılmış olurdu Gecikmenin sebebi araya ameliyatımın girmesi ve bir yıla yakın bir vakit çalışamamamdı Önce kitabı yazma kararını verdiğim günden söz edeyim 1996 yılı Ekim ayının ilk haftası idi Yayınevimdeki masamda çalışırken bir fax mesajı aldım Fax Türkiye Spor Yazarları Derneği'nden geliyordu
Yalçın Toker'in kendi anlatımıyla hayatı
Ben Yalçın Toker'im Toker Yayınları'nın kurucusu ve sahibi
Babıali mürekkebini başlangıçta 1954'te spor muhabiri olarak çalışmaya başladığım Yeni Sabahleyin gazetesinde yalamıştım Spor gazeteciliğim Yeni Sabahleyin Çevirmen Son Havadis gibi gazetelerde muhabirlik yazarlık servis müdürlüğü düzeylerinde devam etti Gazeteciliğe devam ettiğim sırada 1963'te Toker Matbaasını kurdum Matbaamda jurnal Türkiye Ticaret Postası gazetesini çıkardım Sonradan kitap da yayınlamağa başladım Bu Nedenle Toker Yayınları ortaya çıktı Yayınevinin kuruluş tarihi 1966'dır Yani Toker Matbaası derhal 45 Yayınevi ise 42 takvim bir maziye sahip bulunmaktadır Burada Yayınevini kurduğum günlerin anılarından hatırımda kalanları çala kalem yazacağım Dilerim o günlere ait anlatacaklarımın arasından basın tarihimizle ilgili egzersiz yapanlar da kendileri için yardımsever olacak araç gereç bulabilirler
Birincil bastığımız kitap 3 ciltlik Ehli Kıble Savaşları isimli eserdi Kitabı basmamın hikayesini anlatayım Türkiye Ticaret Postası isimli gazetemde çalışanlardan biri de rahmetli Yakup Özdemir ’di Kendisini bana o zamanki Tercüman Gazetesinin sahibi Kemal Ilıcak nasihat etmiş ve göndermişti Gazetede Yakup Bey ’in Ehli Kıble Savaşları isimli bir tefrikasını yayınlıyorduk Bunu kitap halinde basmamı istedi Ben de onun hatırını kıramadım eserini üç cilt halinde bastım Böylelikle gazetecilik ve matbaacılıktan sonra kitapçılık piyasasına da adım atmış oluyordum Sonra bu üç kitabın ardındaki aynı yazarın daha önce Tercüman ’da yazı dizisi edilen Kazıklı Voyvoda isimli tarihi romanını yayınladım
Hem gazeteciğe devam ediyor hem de kitap da yayınlıyordum Bu yüzden Babıalideki gazeteci arkadaşlarımdan bir birçok yazdıkları kitapları yayınlamam için bana baş vurmaya başladılar Huyumdur Basit basit hiç kimseye hayırdiyemem Ehli Kıble Savaşları Kazıklı Voyvoda kitapları iyi satılmamış ziyan etmiştim Buna karşın o tarihte Hürriyet'te çalışan Necmi Övünç isimli arkadaşımız Hac röportajlarından hazırladığı Hac Rehberi isimli kitabını getirdi Birinci hamur kağıda büyük zirve renkli tabloları ile bu kitabı da bastım O kitap da o kadar satılmadı Zaten Türkiye Ticaret Postası isimli gazetemde o tarihte Babıali'de hangi arkadaşımız işsiz kalmışsa sigortası basın kartı devam etsin diye bana geliyor kadroya alıyordum Onun içindir ama gazetecilikten de para kazanamıyordum O tarihte bizden diğer üç ticaret gazetesi daha vardı ve tümü de resmi ilandan güzel para kazanıyorlardı Çünkü Basın Duyuru Kurumu çalışan fikir ve cisim işçilerinin maaş tutarları dek ilan veriyordu Onlar bordrolarında çalışıyor gösterdikleri kişiler adına bildiri parası alıyorlar bense aldığım bildiri paralarının hepsini kadromdaki arkadaşım olan gazetecilere dağıtıyordum Bastığım kitaplardan da yüzüm gülmediği için basımcılık faaliyetlerimden kazandığımı gazete ve kitap basma işlerinde harcıyordum Beni sevenler sırası gelmişken ağabeylerim falan senin nene lüzum gazete dışlamak kitap yayınlamak ya spor yazarlığına devam et paşa paşa al maaşını mesleğinde ilerle ya da hepsini bırak avukatlığını yap!diye us veriyorlardı Lakin Babıali mürekkebini yaladıktan daha sonra ondan kurtulmak olası değildi ki
Neyse ben beni sevenlerin fikir vermelerinin devam ettiği uyumsuzluk günlerimde sırtımdaki kitapçılık ve gazetecilik yüklerinin ağır finansal sorumluluğunu taşıya taşıya bütün 5 yılı geride bırakmayı başardım Sene 1968 oldu O tarihte matbaam gazete ve yayınevim Nuruosmaniye Caddesindeki Hasırcıoğlu Hanının üç katında idi Caddenin karşı da Topbaşların çıkardıkları Sabah Gazetesi vardı Üstad Necip Fazıl Kısakürek de o sıra Sabahleyin'ta yazıyordu 1968 yılının Şubat ayında bir gün Necip Fazıl üstad gazeteye giderken bizim matbaaya uğramış Kitapçılığa başladığım için beni tebrik etmek istiyormuş Derhal aşağı indim kendisini merenlerde karşıladım Bir sade kahve istedi birkaç yudum alıp bıraktı Fincanı bitirmek adeti değilmiş Konuya sırık girdi İstersem kendi kitaplarını basabileceğim teklifinde bulundu Üstad'a bu teklifi bir gün düşüneceğimi söyledim ve yarın yanıt vereceğimdedim Babıalinin eskilerinden danıştığım bazı kitapçı ve gazeteciler devlet kuşu kondu başına kitapçılığa devam etmek istiyorsan bu fırsatı kaçırma!derlerken bazılar ise Aman ha! O işe sakın girme!öğüdünde bulunuyorlardı
Ertesi sabah Üstad Necip Fazıl bizim matbaaya yeniden geldi Ben az önce belirli kararımı vermiş değildim ama üstadın sıcak tavrı ve bana bakışları karşısında yarı büyülenmiş gibiydim Derhal Hazır üstadımcevabını verdim Dedim ya kolay basit kimseye hayır diyemem Üstad hiç vakit kaybetmeden üstünde Büyük DoğuSiyasi ve Edebi Dergiyazılı bir antetli kağıt çıkardı çantasından ve kendi el yazısı ile şu satırları yazdı:
Temlik Senedi Yeni İstanbul Gazetesinde tefrika edilen Peygamber Halkası isimli eserimi (yaklaşık olarak 13 forma) 5000 zorlama adedi üzerinden birinci baskı neşir hakkı olarak Toker Yayınevi sahibi Yalçın Toker'e sattım ve bedelini nakten ve iyice alıp işbu temlik senedini imzaladım Satmak bedeli üç bin liradır 2031968 Necip Fazıl Kısakürek İmza
Yani ne parayı ne basılacak adedi en önemlisi de hangi kitabı basacağımızı konuşmuş değildik Hepsine üstad kendisi karar vermiş kararını bu temlik senedine dökmüş ve imzalayıp bana paran var mı değil mu diye bile sormadan Hadi bakalım Toker öde üç bini Üçünün de mor binlik olmasını tercih ederimdemişti
Ben de gelişi sırasındaki benzer büyülenmiş halimle gidip muhasebeye imzaladığı kağıdı bırakıp veznedarın anında bitişikteki Türk Ticaret Bankasına gitmesini ve üç adet mor binlik alıp getirmesini söyledim O sıralar bin liralık banknot kolay kolay bulunamazdı Getirilen 3 adet mor bin liralığı ve üstada teslim ettim
Peygamber Halkasını bastık Birincil defa dört renkli ofset kapak içinde Amerikan tutkal plastik ciltli bir Necip Fazıl kitabı çıktı piyasaya O zamana kadar Necip Fazıl'ın Halkadan Pırıltıları O oysa O Yüzden Varız'ı falan vardı piyasada Hepsi de soluk karton kapaklar içinde formaları ağız ve üstten traş bile edilmemiş halde kitaplardı onlar Biz dört renkli çağdaş resimli bir kapakla kitabı hazırlamaya başlayınca bazı arkadaşlar endişelerini açıklama etmişlerdi “Necip Fazıl ’ın muhafazakar okuyucu nasıl karşılar onlar böyle allı pullu kapağı yadırgamaz mı? falan diyorlardı Lakin biz bastık 75 lira da fiat koyduk Kitap su gibi de sattı Yüzüm gerçekte gülmüştü Ilk kere bir kitabımız ilgi görüyordu
Peygamber Halkasını 21 5 1968'de Vahdettin 186 1968'de Türkiye'nin Manzarası 371968'de Çöle İnen Nur 14 8 1968'de Binbir Çerçeve(4 deri) 3101968'de Son Devrin Din Mazlumları 5111968'de Tanrı Kulundan Dinlediklerim (2 deri) kitapları için imzaladığımız sözleşmeler ve ödemeler izledi Yani üstad sözleşmeleri hazırlıyor bana sadece imza atmak kalıyordu Yedi ay gibi kısa bir süre içinde yedi kitap için ödeme yapmış bunları yayın yükünün altına girmiştim Yüzlerce formalık kitabın dizilmesi tashihlerinin yapılması kağıdı basımı cildi kolay iş değildi muhakkak Tashihleri Üstadın talebelerinden Hüseyin Arı ve bizim Yayınevinin müdürü Kemalettin Keçeci büyük titizlik içinde yapıyorlardı giderken üstadı çok seven ona fazla emrindeki Üniversite talebeleri de matbaaya geliyor Hüseyin Arı ’ya kitapların tahsislerinde muavin oluyorlardı derhal şayet hatalı hatırlamış olabilirim fakat bu talebelerden biri de şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ’dü Elbette “Siz miydiniz? diye sorma kabalığında bulunacak değilim Ama Hüseyin Arı ’ya rastlarsam durumu ondan sorup öğrenmek isterim
Neyse devam edeyim O tarihte bizim basımevi gazete ve yayınevinin bulunduğu Hasırcıoğlu hanı satılığa çıkarılmıştı Hanın sahibi Rıdvan Hasırcıoğlu beni çağırttı Hanı satacağını alabilirsem bana fazla ucuza vereceğini söyledi Biraz param vardı gerisini borçlanarak banka kredisiyle falan tamamlayabilirdim Birkaç tecrübeli arkadaşa danışayım dedim Danışmaz olaydım Çoğu bana “Parayı hana mı gömeceksin O parayla bir iki cihaz daha al bir mücellithane kur O tesis sana bir değil birkaç han aldırır ilerde diyerek aklımı çeldiler Ben o makinaları yıllar sonra işçilerin tazminatlarına karşılık ücretsiz dağıttım Hasırcıoğlu Hanı ise derhal trilyonlar ediyor
Bunları da geçeyim nafile hayıflanacak değilim Parada gözüm değil oysa Buna benzer daha ne enayiliklerim oldu anlatamam
Türkiye'nin Manzarası'nın fiatını 5 lira koymuştum Ebadı da o güne kadar alışılmışın dışarıda idi Baskısı ofseti gibi yeniliklerinin yanı sıra bundan başka boyutu inkılap yapmıştı Kitap peynir ekmek gibi satıyordu Hiç unutmam Beyazıttaki Beyaz Sarayda dükkanı olan bir kitap evi arkadaş her gün gelir iple baş etek bağlanmış 50 adetlik bir paket Türkiye ’nin Manzarası alır götürür satar ertesi günü bir paket daha almaya gelirdi
Bu Nedenle Necip Fazıl ’ın kitapları birer birer piyasaya çıkarıyor kitap piyasasında biz de büyük sükse yapıyorduk Gidişattan biz de memnunduk üstad da sırası gelmişken Necip Fazıl değişik Anadolu şehirlerine Konferanslara gidiyor beni de mutlaka yanına götürüyordu Konferasnslara ait üstadla ilgili o kadar çok anım var Şayet ileride onları da anlatırım
*