Son Konu

Yansı Kuramı Ne Demek

bilgiliadam

Yeni Üye
Katılım
16 Ağu 2017
Mesajlar
1,516,397
Tepkime
42
Puanları
48
Credits
-46,831
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Yansı Kuramı Ne Demek

İmge kuramı olarak da bilinir

Doğru bilginin, nesnel gercekliğin insan beynindeki yansıması olduğunu saptayan bilgi kuramı

Nasıl bilgi edinildiği sorunu felsefenin temel sorunlarından biridir ve felsefesel duşuncenin başlangıcından beri ustunde duşunulmuştur

Antik Cağ Yunan felsefesinde Demokritos’un actığı ozdekci yolla Platon’un actığı duşunceci yolda geliştirilen bu sorun, ancak ve bilimsel olarak (eytişimsel ve tarihsel ozdekci felsefenin N) yansı kuramı’yla acıklanabilmiştir

Antik Cağda Demokritos, ozdeksel cisimlerin gorunmez atomlar biciminde ‘imge’ler (Eidola) yaydıklarını ve bu imgelerin duyu organlarını etkileyerek bilgi sağladığını ilerisurmuştu Bu, ozdekci ama cocuksu bir varsayımdı Antik Cağlı Platon’sa bilginin, ruhun bedene girmeden onceki varoluşunda tanıdığı ruhsal idea’ların bedenli ruhun anımsamasıyla oluştuğunu ilerisurmuştu Bu idealist ve bilimdışı bir varsayımdı Demokritos’un cocuksu ozdekci varsayımı, İngiliz ozdekcileri Hobbes, Locke; Fransız ozdekcileri Baron d’Holbach, Helvitius, Diderot; Alman ozdekcisi Feuerbach tarfından geliştirildi Ne var ki butun bu burjuva ozdekciliği, bilgilenme surecinde duyumun rolunu saltıklaştırmış ve duşuncenin rolunu yadsımış ve duyumla duşunce arasındaki eytişimsel bağlantıyı keşfedememiştir

Platon’un idealist ve bilimdışı varsayımı da ortacağ skolastiğinde ozellikle gercekciler, yenicağda Descartes ve Leibniz gibi uscularla aynı idealist ve bilimdışı bir doğrultuda geliştirilmiştir Bunlar da bilgiyi tumuyle duşuncenin urunu sayarak bilgilenme surecinde duşuncenin rolunu saltıklaştırmışlar, duyumun rolunu yadsımışlardır

Her iki kampın yanılgısı aynı nedene dayanır, bu neden de eytişimsel bilgiden yoksun bulunmaktır Bu yanılgılı ozdekci ve duşunceci bilgi kuramları ‘yansı kuramı’yla aşılmıştır

Yansıma ve yansıtma ozdeğin bir ozelliğidir Her ozdek, karşılıklı etkileşiminde, başka bir ozdekte yansır ve başka bir ozdeği yansıtır Yansı, yansıtılan ozdeğin etkilenen ozdekte ic değişime uğratılarak yeniden uretilmesidir Bilgi nesnel gerceğin insan beyninde yansımasıdır Ne var ki bu yansıma, bir aynanın bir cismi ya da bir kaya parcasının bir guneş ışınını yansıtması gibi yalın bir yansıma değildir İki basamaklıdır: 1 Nesnel gercekliğin algılandığı (ya da deneyle veya hesapla tespit edildiği N) duyum basamağı, 2 Nesnel gercekliğin donuşume uğratılıp yeniden uretildiği duşunce basamağı Bilgi bu iki basamaktan gecmekle bilgi olur Bilginin kaynağı toplumsal (ya da bireysel N) pratik olduğu gibi amacı da toplumsal pratiktir ve doğru olup olmadığının olcutu de (ozdeksel, nesnel, deneysel ve N) toplumsal pratiktir Demek ki bilgi gokten zembille inmez Toplumsal pratikten yansıyan bilgi, nesnel gercekliği donuşume uğratma ve doğayı insan gereksinimlerine uydurma amacıyla gene toplumsal pratikte kullanılır

Bilme, usun, tanımakta olduğu nesnel gercekliğe her adımda biraz daha yaklaşımıdır; bilgisizlikten bilgiye, eksik ve yetersiz (ve yanlış N) bilgiden daha tam ve daha yeterli (daha doğru N) bilgiye doğru sonsuzca ilerleyen bir surectir

Duyu organları insanın dış dunyaya acılan kapılarıdır Ne var ki duyumsal bilgi, nesnel gercekliğin ic yapısını ve evrim yasalarını bildirmez Ama duyumsal bilgi olmadan da nesnel gercekliğin ic yapısının ve evrimsel yasalarının bilgisine ulaşılamaz Bundan oturudur ki duyumsal bilginin tamamlanabilmesi icin, duyumlarımızla algıladığımız gereclerin usumuzda değişime uğratılması gerekir Duyumlarımızla algıladığımız gerecler, usumuzda kavramlaşır, kavramlar, ussal bilgilenmenin temel bicimidir Usumuz duyumlarımızın getirdiği gerecleri ayıklar, eş deyişle soyutlar, cozumleme (analiz) ve bireştirme (sentez) işlemlerinden gecirerek kavramlar kurar Belirlenmiş kavramlar yargıları, yargılar da uslamlamaları oluşturur Kavramların, yargıların, uslamlamaların birliğinden bilginin en yuksek bicimleri olan varsayımlar ve kuramlar meydana gelir Varsayımların ve kuramların doğru olup olmadıkları, deneylerle, toplumsal pratikle (ve teknoloji uretimiyle N) denetlenir ve doğrulanır Bilgilenme sureci, boylelikle, en ilkel duyumlardan en gelişmiş kuramlara uzanır Bu surec tarihsel ve toplumsal (ve diyalektik N) bir surectir bu surecte insanlar, kendilerinin dışında ve kendilerinden bağımsız olarak varbulunan ozdeksel evreni, kuramsal ve kılgısal etkinliklerinin konusu yaparlar ve onu bilim, ideoloji, din, sanat vb gibi ceşitli toplumsal bilinc bicimlerine donuşturup yeniden uretirler, ‘’gozlemden soyut duşunceye ve oradan da pratiğe; işte nesnel gercekliği bilmenin eytişimsel yolu budur’’ Bu surecte ozdeksel olan duşunsel olana donuşur; ama duşunsel olan da ozdeksel olanla denetlenir ve doğrulanır, ozdeksel olana uygulanır Bu arada şu gerceği yineleyelim: Bilim oncesi ozdekciliğin buyuk yanılgısı sadece ozdeksel olanı, idealizmin buyuk yanılgısı sadece duşunsel olanı gormuş olmasıdır Bilimsel ozdekciliğin buyuk başarısı, ozdeksel olanla duşunsel olan arasındaki sıkı bağımlılığı meydana cıkarmaktır Bilgilenme surecinin duyumsal ve duşunsel iki basamağı da birbiriyle sıkıca bağımlıdırlar; duyumsal bilgide duşunsel oğeler bulunduğu gibi duşunsel bilgide de duyumsal oğeler vardır İnsanlar algılarken (duyumsarken N) de duşunurler, eş deyişle algıladıkları nesneyi anlayarak algılarlar Kabaca orneklersek diyebiliriz ki; ellerle beyin birlikte calışır

Duyumsal bilginin olanakları sınırlıdır Orneğin ışığın saniyede uc yuz bin kilometrelik bir hızla yolaldığını algılayamayız Ama bu bilgiyi bircok duyumsal deneyler sonucunda duşunce basamağında elde ederiz ve onu kuramsal hesaplarla ortaya koyarak pratikle denetler ve doğrularız Boylelikle somuttan soyuta yukselen bilgi, hakikatten uzaklaşmaz, tersine hakikate daha da yaklaşır Duşuncenin gucu, duyumsal algıların sınırlarını aşabilmesindedir Ne var ki bu guc, duyumsal algılar olmaksızın asla gercekleşmez Duşunsel bilgi bu yuzden, goreli bir bağımsızlık taşır, daha acık bir deyişle, duşunsel bilgi, doğrudan doğruya değil, dolaylı olarak nesnel gercekliğe bağlıdır Orneğin doğada aklık yoktur; bizler aklığı ancak ak taş ak kuş, ak cicek vb aracılığıyla gorebiliriz İşte duşunsel bilginin bu goreli bağımsızlığıdır ki duşunceciliğe (idealizme) (Tanrı’ya N)yol acmıştır Duşunce nesnel gercekliği yansıtırken daima nesnel gerceklikten kopmak ve birtakım kuruntular da duşlemek tehlikesiyle karşı karşıyadır Bu tehlike, eşdeyişle idealist yanılgılar, duşunce urunleri pratiğe vurularak ve pratikle denetlenerek onlenir bilim, duşuncenin surekli olarak pratikle etkileşimi yoluyla gelişmiştir Gercek bilim, ancak ve ancak, kuramsal duşuncenin pratiğe (eş deyişle, nesnel gercekliğe) vurulmasıyla ilerler Tum idealist sacmalıklar, duşunceyle duyum (eşdeyişle, kuramla kılgı, soyutla somut, varsayımla nesnel gerceklik) arasındaki bağlantının koparılmasından meydana gelmiştir
 
Üst Alt