bilgisayarci
Yeni Üye
Günümüzde neredeyse artık her sektöre etki eden teknoloji, tabii ki spor endüstrisinden de geride kalmadı. Bundan nasibini en fazla alan branşlardan biri ise futbol oldu. Aslında futbolun ekonomik boyutu, yeni ihtiyaçları da doğurdu. Çünkü hata nedeniyle kaybedilen bir maç, hatta yenilen bir gol, milyonlarca Euro demekti. Ve böylece son yıllarda VAR, gol çizgisi teknolojisi gibi pek çok yenilik futbolun içine girdi.
Bu tartışmalar günümüzde de hala devam ederken, biz de Webtekno olarak işin uzmanına danışmaya karar verdik. 36 yıldır ülkemizde teknik direktörlük yapan, 780'den fazla maç yöneten ve futbola 47 senesini veren teknik direktör Yılmaz Vural ile futbol - teknoloji ilişkisini ve spor gündemini konuştuk. Futbolun hem eski zamanlarında hem de günümüzde aktif olarak yer alan Vural, ''Teknoloji ve bilim, antrenman bilgisinde, istatistikte, analizde, sosyolojide işin içine giriyor. Bunlardan istifade etmemiz gerekiyor. Ama en önemlisi bu teknolojiyi yöneten kişinin niyeti, doğruluğu, ahlakı'' dedi. Gelin şimdi futbol ve teknoloji nasıl iç içe girmiş, yıllar içinde nasıl değişmiş, spor gündeminde ne gibi gelişmeler var, Yılmaz Hoca'nın gözünden bakalım.
''Türkiye antrenman biliminde henüz gerideyken, ben Almanya’da teknoloji ve bilim eğitimi aldım''
- Artık teknoloji, futbolun her parametresinde kullanılmaya başlandı. Çamurlu sahalarda başlayan bu sporda şimdi oyuncuların hız, yorgunluk gibi performans ölçütlerini bile takip edebiliyorsunuz. Size göre eski ve yeniyi kıyasladığımızda her şey nasıl değişti?
''Bu ekonomik zorluklar içerisinde futbol, bir fazla personeli kabullenemiyor''
- Teknolojinin insan faktörü çok fazla olan futbola iyi gelmediğini söyleyenler de çok. Peki teknik direktörler açısından ne gibi değişlikler oldu, oyuncularla olan ilişkinizi etkiledi mi?
''Eskiden devre arasında su içirmek yerine limon yedirirlerdi''
Teknoloji ve bilim, antrenman bilgisinde, istatistikte, analizde, sosyolojide işin içine giriyor. Bunlardan istifade etmemiz gerekiyor. Futbol Amerikan futbolundan sonra en çok kalabalık oynanan oyun. 28 oyuncunun 11’ini oynatıyorsunuz. Oynamadığı için mutsuz olan oyuncular takım dinamiğini bozuyorlar. Burada psikoloji ve sosyoloji işin içine giriyor. Zaten o zaman antrenörlük başarısı ortaya çıkıyor. Biz buna ‘Takım olmak’ diyoruz. Mesela eskiden oyuncular kendileri ısınırdı, devre arası limon yerlerdi, su içmezlerdi. Bilim ve teknoloji işin içine girdikten sonra 20 dakikada bir su içilmesi gerektiği söylendi. Devre arası limon gibi asitli şeyler yemenin doğru olmadığını belirttiler. Maç yemeklerinde vücudunuzdan glikojen, karbonhidrat ve yağın ne denli enerji harcadığını bile bilmeniz gerekiyor.
''Ey futbol federasyonu! Sen eğitiminle kendi kendini çürütüyorsun!''
- Teknoloji durmadan ilerliyor ama, bu gelişmelere ayak uydurmak da gerekiyor. Türk futbolu sizce ne kadar uyum sağladı bu teknolojik gelişmelere, ya da uyum sağlayacak antrenörler yetiştirebiliyor muyuz?
''VAR sıfır hata ile bu işi yapalım diye geldi. Üretemediğin teknoloji senin teknolojin değil. Taklit eden bir ülkeyiz”
- Özellikle Türk futbolunun yeni alışmaya çalıştığı bir sistem var. VAR sistemi, yani 'Video Assistant Referee' ya da bizim dilimizle 'Video Yardımcı Hakem'. Takımlar bu sistemi destekliyordu ancak, artık doğru kullanılmadığına yönelik sesler de çoğaldı.
''VAR sistemini doğru buluyordum ama bu fikrim değişmek üzere…''
- FIFA'nın yeni teknolojileri futbola entregre etmesiyle birlikte yıllardır yapılan bir tartışma var: 'Teknoloji, futbolun ruhunu öldürdü mü?' Sizce öldürdü mü?
Yılmaz Vural’ın favori futbol ve spor teknolojileri:
Gol çizgisi çok önemli. Maradona eliyle gol attı, hakem görmedi. Eliyle attığı gol ile dünya şampiyonu oldu. Artık futbol bir ekonomi oldu. Gol çizgisi, VAR, bunlar çok önemli. Oyuncuların bireysel gelişimleriyle ilgili teknolojinin işinde olduğu verilerin ölçülmesi, performans analizleri de çok önemli. Antrenörler, antrenman yaptık sanıyorlar. Antrenör daha futbolcunun eksiklerini söyleyemeden süre bitiyor. Doğru antrenman yapamazsanız günümüz insanlarının futboldan beklediklerini karşılayamazsınız. Bu beklentiler tempo ve sürat.
''Fatih Terim’e farklı soruluyor, Ömer Erdoğan’a farklı sorular soruluyor.''
- Teknoloji saha içinde değil, saha dışında da etkisini gösteriyor. Artık medya ve spor ilişkileri de farklı bir boyut kazandı. İşin içine sosyal medya da girdi. Yeni medya ve futbol ilişkisini nasıl yorumlarsınız?
''Fenerbahçe’yi tabii ki çok arzu ediyoruz, yıllardan beri de söylüyoruz ‘Çalışalım, yaparız ederiz’ diye.''
- Spor gündemine de değinmeden olmaz. Son olarak geçen sezon takım çalıştırdınız, sizi yeniden sahalarda görecek miyiz? Hatta son günlerde hakkınızdaki Fenerbahçe iddialarını da okuduk...
Fenerbahçe’yi tabii ki çok arzu ediyoruz, yıllardan beri de söylüyoruz ‘Çalışalım, yaparız ederiz’ diye. Antrenör seçilirken popülerite, isme bakılıyor ve yabancı çok ilgilendiriyor onları. Bunu anlayamıyorum. Ben de geçmişe dönerek kendimi değerlendiriyorum. Türkiye’nin resmi maç yönetme sayısında en en tecrübeli ikinci teknik direktörüyüm. Birinci Şenol Güneş. Bir yıl boş kalmadan, 780 küsür maç idare etmişim ve bunlar mahalle takımı değil, Türkiye liglerinin takımları. Hep zor şartlarla, ekonomik imkansızlıklara mücadele edip buralara geldik. Ben büyük takım çalıştırıp Yılmaz Vural olmadım. İki tane üniversite bitirdim, profesyonel futboldan geliyorum, yabancı dilim var, Avrupa kültürüm var. Zaman zaman espri de yapıyoruz ‘Alman vatandaşlığım da var’ diye. Hiçbir zaman önemli görevlerde ismimizi telaffuz etmezler, o da başka dava. Ben bilgiyle bir yere gelmiş ender insanlardan birisiyim Türkiye’de. Türkiye’de anket yapılıyor, en sevilen ve güvenilen 5 insan arasına girmişim. Bizi buralara yakıştırmamalarının sebebi nedir yani?
“Biz hep iddialıyız. Bana şans vermezler, kendileri şans alır.”
Hak ettiğiniz değeri veren yok. Yönetici ve oyuncu yönetilmek istemiyor, dominant bir antrenör ile çalışmak istemiyorlar. Ne zaman sıkışıyor, o zaman ‘Hocam gel’ diyorlar.Zor oluyor tabii, kolay olmuyor. Kimisini başarıyorsun, kimisi olmuyor. Ben iyi futbol oynatırım, zaman zaman söylüyorum 50 bin taraftarı orgazm ederim, sahaya indiririm diye. Bunu söylerken düşündüğümüz bir şey var. Durup dururken söylenecek bir laf değil bu. Biz hep iddialıyız, yaparız, başarırız. Bana şans vermezler, kendileri şans alır. Bana ne şans verecek, gelmişim bu yaşa ve 36 yıldır 30 tane takımda hep çalışmışım. Bazı takımlarda birden fazla çalışmışım, tekrar ettiğimiz yerler de var. Benden daha deneyimli bu ülkede başka birisinin futbolda olması mümkün mü?
''Bakıyorsun, Stefan Kuntz’u getiriyor Hamit Bey. Getirsin, hayırlı olsun''
Bu yaşa geldik, yazık. Bir şey değerini bulamadan kaybolup gidecek. Üzülüyorum için için ama tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok. Bakıyorsun, Stefan Kuntz’u getiriyor Hamit Bey (Hamit Altıntop). Getirsin, hayırlı olsun. Ayıp ya. Almanya’da yaşayan bir Türk olarak Alman antrenörleri içerisinde 3-4 kişiden bir tanesiyim. Almanya bize değer veriyor, bunlar vermiyor. Gitsin birisi yurt dışına eğitim yapmaya, kolaysa, gelsinler göreyim. Ben bir işçi çocuğuyum. Kendi imkanlarımla gidip oralarda sabahlara kadar çalışıp ertesi gün fiziksel aktivite isteyen bir okul bitirmişim spor akademisinde, öyle şarkı türküyle değil sıfırdan. Pekiyi ile bitirdim diye bana direkt pro-lisansa katılma hakkı vermişler. Almanlar yapıyor bunu. Enderdir yani. Türkiye'de 1993 senesinde ilk pro-lisansa sahip adam benim ve ‘Yılmaz takla atıyor, bilmem ne yapıyor’ diyorlar. Bu bir eğlence, eğlenmeye geliyor izleyenler. Bütün bu iyi niyet ve uğraşıma rağmen üzülüyorum.