bilgiliadam
Yeni Üye
yoruk nedir,yorukler kimdir,yoruk gelenekleri,Gunumuzde Yorukler,yorukler hakkında herşey
Yoruk Kulturu
Teke yoresi Yoruklerinin; ecuğunu, cucuğunu, beşikteki cocuğunu, kaşık sepetinden, kızıl cuvalına kadar gelmişini gecmişini, dağların sevdasını, ozgurluğun gucunu, oz kulturumuzu, obaları, oymakları, yurtlardaki yaşamları burada bulabilirsiniz
İnsanlarımız ne yer, ne icer, ne giyer, ne soyler? Yoruğun sevdikleri; goduktan guline, şişekten koşeğe hayvanlar alemini, yoncasından calbasına, calısından, cırpısına bitki ortusunu, maarından, ırmağına, orağından tırpanına, ipinden kuşağına, carığından corabına, kavalından kemencesine, sipsisinden curasına, kopilinden kızanına, efesinden zeybeğine, atalarımızın cok carık bıraktım dediği; otu kekik, dağı keklik olan Teke Yoresi ’ndeki yaşamını bu yazıda bulacaksınız
Bir an bu salondan cıkıp, Toroslar ’da, kaba ardıcın golgesine dengilip, şoyle ucsuz bucaksız dağlara baktığımızı hayal edelim: yemyeşil ovalar, pınarlı yakalar, kıvrım kıvrım akan dereler, yalcın kayalar, karlı dağlar, Yaradan ’ın bizlere bahşettiği butun guzellikler gozlerimizin onunde… Aslında Teke Yoresi ’nde yaşayan Yorukler cok kazanamaz; eğirdiğini, yune değişir de, bir turlu ses cıkaramaz Şukreder haline, isyan nedir bilmez Devletine sadakatlidir Kanında vardır, ulu emre itaat… Vatan sevgisi, ecdattan yadigar kalmadır Vatanla birlikte var olduğuna inanır Olgundur; kabul etmesini bilir, yiğittir; merttir; mucadele etmesini bilir… Comerttir; vermesini bilir, inanclıdır; hakkı hukuku bilir “Gene de gelinemez Yoruğun ustune ustune!
Yakın zamanda, cıkarılınca orman kanunu, salınınca orman askeri cobanın uzerine uzerine, cobanın kecisi koyunu ac kalınca, derisi etinden pahalı olmaya başlayınca, coban abanın altından sopayı gosterip deyiverince “Ya kecinin affı, ya ormanın mahfı! işte, o zaman atılmıştı geri adım, lağvedilmişti orman askeri…
Yoruklerin, bakmayın toplu hareket etmediklerine Yorukler kendi iclerinde bile ozgur olmak isterler Dunya ile tek başlarına mucadele edebileceklerine inanırlar; o gucu kendilerinde gorurler Tıpkı, “Bir Turk dunyaya bedeldir sozu gibi, istemezler kimse karışsın işlerine, dokunsun ozgurluklerine Zaten ozgurluğe, guce sevdalanmasaydı, cıkar mıydı dağlara? Katlanır mıydı zorluklara?
Sabah erkenden kalkan Yoruk, once dışarı cıkar Hem ozlediği yuksek dağlara bakar, goc zamanını belirlemeye calışır, hem de bakarken, gozunun ferini, nazarını dağa akıtır Bilir; dağ dayanıklıdır Sonra kecisine koyununa bakar; canı gibi bildiği hayvanlarını, kendi nazarından bile korumaya calışır Sabah, ahenk icinde calan can sesleriyle yayılmaya giden koyunu seyretmeye, bir de ikindi uzeri, eve donuşte, karnı tok olan kecinin oğlağıyla, koyunun kuzusuyla buluşması… Anne ile yavrunun meleşerek, sesinden ve kokularından birbirlerine kavuşması, sonra bir bir emişmesi, ozlemle beklediği andır Yoruk icin o an, yaşadığı butun zorlukları unuttuğu, “her şeye değer dediği zamandır Yoruk dokuduğu keci kılından cadırını kurarken, bir taraftan direk dikilir, bir taraftan yemek verilir, dua edilir Boyle olunca; “O ailede dua singini var denilir; işleri rast gider Kara cadırın gozenekleri, kışın ıslanınca şişer; yağmur gecirmez, sıcak tutar Yazın gozenekleri acılır; serin tutar Ocaklığı, yazgısı tertemiz, yukluğu, yiyeceği misafire gore boldur Yolunuz duşerse Yoruk obalarına, uğrarsanız coban yanına, tadarsanız hoşmerimi, yerseniz kese yoğurdunu, cokeleği, dağarcıkta saklanan durgelerle, yufkalarla ayrılasınız gelmez Bir de buz gibi soğuk suyu, gozunden avuc avuc ya da kuyner kokulu susakla icince…
YORUKLERDE ANA BABA COK ONEMLİDİR
Bebeğini dokuz ay karnında taşıyan, doğunca tuzlu suyla yıkayan, sarıp sarmalayan, helal sutunu veren, zemheride beşiğini sallayan, yanarsa serinleten, uşurse ısıtan, bebek gulunce gulen ağlayınca ağlayan “candan yanan ana… Yurudukce sevinen, sendeledikce yureği urperen, nazardan korumak icin şer insanlardan saklayan, okuyan ufleyen, ceşit ceşit muskalar, nazar boncukları takan o canım analar ! Uyusun diye ninniler soyleyen, maniler, turkuler yakan, yemeyip yediren, icmeyip iciren, giymeyip giydiren, kızına cicili bicili elbiseler giydiren… Ahlaklı, terbiyeli, hunerli yetiştirip, gelin olacak kızını kocaya, “kurban olsun! diye kınalayan, yiğitce yetiştirdiği yağız delikanlısına, “vatana kurban olsun diye askere gonderirken kınalayan… Evlenen cocuklarının mutluğunu gorurken, tam “Cocuklarımın muradına erdim, torunlarımı gordum, eşim de işimde duzene girdi derken saclarına ak duşen, yaşlanan, dunyada yeni analar bırakıp, ahrete gocen analar Uğruna kurban olunacak kadar onemlidir, Yoruk obalarında ana! ‘Ana dıştan ağlar, baba icten ağlar ’ derler Baba vatanını, namusunu, toprağını, evladını canını verecek kadar sever Oturmasını, kalmasını bilir, ağırbaşlıdır, korkusuzdur, adaletlidir Kadına guvence, evlada ornektir Yoruk yurdunda baba
YORUKLERDE AVCILIK
Atalarımızın bizlere bıraktığı bereketli topraklara sahip ulkemizde, 9 binden fazla bitki, bini aşkın hayvan ve kuşlarla en fazla beraber olan ve onlarla ic ice kardeşcesine yaşayanlar, Yoruklerdir Yorukler, hayvanları takip ederler; depremin olacağını onceden belli eden kopeği, yağmurun yağacağını onceden bilen keciyi, mahalleden olu cıkacağını bilen alıcı kuşu iyi tanırlar… Yorukler, hayvanlardan istifade ederken, onların neslini asla yok etmezler Avda bir alay kuşu, bir suru tavşanı oldurenleri ayıplarlar, azarlarlar Yoruk avda, av hayvanlarının ciftleşme ve ureme mevsimini bilir Hatta daha ileriye giderek, “Hamile hayvanların ve yuvada yavrusu olan kuşun eti yenmez Gunahtır, haramdır derler Su icerken, uyurken, vurmazlar Avcılığın da adabı, toresi vardır Yorukler, oldurmekten, yok etmekten hoşlanmazlar Kekliğin otuşunu, şahinin ucuşunu, turnanın gokyuzundeki, bulbulun yeryuzundeki sesini her zaman gormek, duymak isterler
Dağlardaki avların neslini bitirenler, Yoruk değildir Doğanın dengesini bozan yok eden, ormanları talan eden, yakan, şehir yapanlardır Hayvan ve kuşları olduren, zehirli tarım ilacı ve gubre ureten, denetimsiz piyasaya surenlerdir Avcılığın kurallarını bilmeden, eline otomatik tufek alıp dağa cıkan, onune geleni vuran oldurendir ve bunları engellemeyen devleti yonetenlerdir Tek tufek cıkınca, “Mertlik bozuldu deniliyordu; otomatik tufek, namertlikle beraber geldi Bunun uzuntusunu, yureğimizde hissediyoruz Yorukler, kuş yuvası bozmazlar Kuş tuneğinde iken yağmur yağmadığını bilirler Kuşlar da bundan emindirler O nedenle, yaylalardaki Yoruk neneleri, “Kuş tuneğinde korkmaz derler Tabii ki korkmazlar! Cunku onlar Yoruk yurdundadırlar!
YORUKLER NE YER NE İCER?
İNCİR: Tatlanınca balart, olgunlaşınca incir, kurutulunca yemiş olan kara incirin; kil ve mersin yaprağı ile, kaynatılan suya batırıldıktan sonra kurutulup, ak torbada bekletilip, kışın icine ceviz katıp yiyen Yoruk, gureşlerde de pehlivanlara odul olarak, avuc avuc incir dağıtır
CAKAL ARMUT: Ala, sarı, cakal armutları toplayıp, saman sepetine koyup, olgunlaşınca bal gibi yemesini bilen Yoruk, yurtlarına armut alanı, catal armut boğazı, bozca armut gediği gibi isim vermiştir
AYVA: Yoruk, ak appak cicek acan, sonra yeşil olan, daha sonra sapsarı olan, burcu gibi kokan ayva, sıcak kule gomulurse tadı bir başka, dilinip kurutularak kak yapılıp hoşafı yapılırsa, tadının bambaşka olduğunu iyi bilir Tanesi dokulmeden yenen narın, dağların yanal almasının, kayaların alıcığının, yamaclardaki citemiğin, tarla anlarındaki pamuk gibi iğdenin, kızılcam ağacına sarılmış uzumun başta olmak uzere, ağzının tadını bilen Yoruktur
TARHANA: Ata yemeğimiz tarhananın icine, Allah ne verdiyse katılır İlk karıldığında, gocesi yoğurtlanarak yenir Kurutulduktan sonra, uzeri buharlı tarhanaya mısır ekmeğini ufalayıp yedin mi, gel keyfim gel!
DİRİKME: Yağmurlu havalarda, nohut, fasulye ve buğdayı kaynatıp, yaptığımız dirikmeye; nerdek, sarı ekşi, kırmızı biber katar, kuyner kokulu tahta kaşıkla arası sulu yersek, dışarıda yağan siğim siğim yağmuru da icinizde hissedersiniz
KABUK FASULYE: Yaylalarda, calı harımla etrafı cevrilerek, toprağa hayvan gubresi dokulerek yetiştirilen sırık fasulyenin, yeşilken toplanarak ipe cizip kurutulmasından sonra, yağmur yağınca odun ateşinde haranıda yanık soğan kokulu pişirilip, icine sarı ekşi sıkıldı mı, tadına doyulur mu?
EKMEK: Sacta, eli kınalı anaların pişirdiği buğday unundan yapılan yufkadan gatmar yapılırsa, hamurlu ekmeğe daha sıcakken tereyağı surulurse, darı ekmeğini deri cokeleğine bastırılıp bastırılıp yenirse, hele ufelemec ya da dingil corbalarına ufalayıp yenirse şifa değil midir?
BOSTAN: Bostana girip; pembeleşmiş domatesi, burcu kokulu hıyarı, taze pırasayı, yemyeşil biberi dalından koparıp, hemen oracıkta bağdaş kurup, yufka ekmeği ile yerseniz, bir de uzerine bir tas soğuk su ictiniz mi tamam olur
YOĞURT: Baharda, incirden cıkan ak sutun, yeni sağılmış kendi sıcaklığındaki sute katılıp karıştırılması ile oluşan ya da yine baharın başlangıcında gokten yağan ciğin, cayırdaki otun yaprağından guneş gormeden alınması ve sute katılması ile oluşan yoğurt; dunyada kendi adıyla anılan yiyeceğimizdir Hele kese yoğurdunu buğday ekmeği ile “eşekkulağı yapıp yemek, ne zevklidir… Dağarcıya konan yoğurdun, soğuk suyun icerisinde, ustunden tereyağı, altından cokelek yapmayı, “namerde muhtac olmadan yaşamayı bilen Yoruktur Bolluğu da kıtlığı da bilen Yoruk anası, uzumden pekmez, nardan ekşi, domatesten, biberden salca, susamdan tayın, arpadan, pelitten un, ottan copten yemek yapmasını bilir
Ozetlersek; bir şişe yağ ile yarım cuval un ile bir kışı gecirmeyi, yani idareyi bilir
MUZİK
KEMENCE: Yoruk muziksiz yapamaz Kapı gıcırtısına, yaprak hışırtısına oynar… Su kabağından teknesi, oğlak derisinden kapağı, at kuyruğundan yayı, sincap bağırsağından teli yapılan kemenceyi, erkek bir tepede calarken, karşı tepede gırtlağına parmağını bastırıp, boğaz calan kadından karşılığını gorur
CURA: Kızılcık ağacından yapılan uc telli, tezene kullanmadan on parmakla calınan curada, devenin hataplarına takılan havan canlarının sesini duyabilirsiniz Dortnala giden atların nal seslerini, gokyuzunde ucan şahinin kanat cırpınışlarını, yuruyen surunun ayaklarından ayrı ayrı, tıpır tıpır cıkan seslerini, yeni doğan cocuğun sallanan beşik gıcırtısını, apalayan, sendeleyen, duşen kalkan cocuğun mucadelesini, yağız delikanlının hızlı hareket etmesini ve sert duruşlarını, yaşlılığın olgunluğunu, kadının sadeliğini, yurtların acılarını, sevdalarını… Velhasıl; cenazeye giderken yakılan ağıtları bile duyar, anlayabilirsiniz
SİPSİ: Kargıdan yapılan, siğilcik kabuğuyla suslenen, bir karış boyundaki sipsi, Yoruğun cok uzaklara, dort bir yana duyurmak istediği, bastırılmış duyguları ortaya cıkaran muziğidir Hem ağlatan, hem sevindiren, hem de oynatan o sestir Sipsinin calındığı tarafa, heyecanla donmeyen Yoruk yoktur Yoruğun muziği bununla bitmez; duduğu, kavalı, davulu, zurnası, delbeği, leheni, sazı Hic bulamazsa, ekin yaprağını iki elinin arasına alır ufler ya da ıslık calar Calgının onunde de done done, coke coke, kıvrak zeybek, ağır zeybek, teke zorlatması, comlek kırdıran oynar Yoruk oyunlarında, kartal kanadı gibi kollarını acar, teke gibi zıplar, deve gibi yurur, kısrak gibi sıcrar, Ege ’den Yunanlıları kovan efenin, mavzer sıkışı gibi diz coker Tekrar ayağa kalkışı, oyunun devamı bir asalet, yiğitlik ve ozgurluk gosterisidir Butun oyunları, ya karşılıklı, ya arka arkaya ya da ayrı ayrı oynarlar Yoruk kadını da, delbeğin, sininin onunde yanık turkulerle oynarken, Uzumlu dastarından başortusunu gıymana şeklinde beline kadar sallayarak orter; uc eteğini giyer Turk kadının bayramı olan, ici delice dolu kapkara, deredeki akarsuda bile zor temizlenen kırnav buğdaydan, yumurması da, yazması da, yemesi de guzel olan sarı buğdaya gecişin turkusu “sarıca da buğday tanesi turkusunde Allah ’a, verdiği nimetten dolayı şukreder gibi ellerini acar, yaşadığı zorlukları anlatmak icin seke seke yurur, sarı buğdayın gelmesinin mutluluğuyla sevincle aniden doner, donerken de hem başındaki gıymanası hem etekliği pervane gibi savrulur Bu kadının cilesinin azalması, bayramının kutlanmasıdır Ayrıca mani de soylenir: Ekersen sarı buğday ek Gudersen ak koyun gutCekersen guzel kahrı cek Yorukler oyunlarında, aynı hareketi bir anda yapmamaları, tek tek oynamaları, oyun alanına dağılarak hakim olmaya calışmaları; Yoruklerin kendi iclerinde bile ozgur olmak istediğini gosterir
Turkuler acıların, sevdaların, sevinclerin, yiğitliğin, kahramanlığın, cesaretin, kolaylığın, zorluğun, varlığın, yokluğun, hayatta ne varsa hepsinin soze dokulmesidir
YORUKLERDE SPOR VE OYUN
Yoruklerin sporunda yarış vardır, yiğitlik vardır, koruma vardır, ahlak vardır İslam ’ın ahlakı, Turkluğun, yiğitliğinin sergilendiği yağlı gureşte, cazgırın, “Kispeti beline, besmeleyi diline, haydi pehlivan meydan yerine! diye davetinden sonra, koc yiğitler, er meydanı zumrut cayırda, sıra sıra dizilirler Cazgır, peygamberimize salavat getirip, “Allah derman versin diye ortaya salınca, pehlivan kıbleye doğru yurur, sağ ayaklarıyla, tek dizle toprağa basıp, toprağa dokunduğu sağ elini dudaklarına ve alnına goturur ve “Topraktan geldik, toprağa gideceğiz demek ister
Birbirlerini kontrol edip, tokalaşıp, kucaklaştıktan sonra başlayan gureş, kıran kırana gecen surede, biri yenip diğeri yenilince; peşrev cekerken alkışlayan seyirci, bu defa yenilen pehlivanın gururu incinmesin diye, alkışlamaz Yenen pehlivan da, rakibini yerden kaldırıp, kucaklamadan galip ilan edilmez Hatta yenen pehlivan kucukse, yendiği kendinden yaşlı pehlivanın elini oper İşte boyledir, Turk ’un ata sporu gureşin toresi!
Darıya gelen kargaları kıl iple orulen sallama sapanla taş atıp kovan Yoruk, kınalı kekliğin toplu hareket ettiğini, cil kekliğin bir taşta tıpkı karga gibi dort yana dağıldığını bilir Darı soyarken de darıdaki renkli dişlerin sırasına gore yedili, danalı, Arap gibi simler takıp oyun oynar Akşam olunca da topraktan yapılan Dontlu ırbığına su doldurulur, kapağına mısır tuğu, puskulu tıkanır, sonra ustune gazal ortulur Gece bekletilen su sabahleyin, hoş kokulu olur Bu anlatmakla olmaz, yalnız icmekle olur Buna Yorukler tuğ ya da gazal suyu der Bobrek hastalığına da iyi geldiği soylenir Yorukler buluştuklarında, her zaman oynadıkları celik comak, Amerika ’daki golf un atası olan tokala, yıkık, an taşı, yanık, babıc kapma, Arap, cıngırak, cirit hep yiğitliğin temsilidir Kadınlar da boş durmazlar, kaya goc oynarlar Goc, kırk taş ile oynanır Hem, Peygamberimizin kırk kişi olunca, İslami acık acık anlatması ve hicreti, hem de Turklerin Anadolu ’ya, hangi engellerle hangi konalgalarda geceleyerek geldiklerini anlatır
YORUK GOCU
Kecilerle teke, O ister pıynarlı bir tepe Koyunlarla koc, O da ister mevsiminde goc Guzun sahile inen coban, mutlu değildir Daha ilk gun başlar yayla ozlemi Bitince kış; otlar cucuklemeye, ağaclar purcuklemeye, koca dağlardaki karlar alarmaya başlayınca; atlar kişnemeye, okuzler boğurmeye, eşekler anırmaya, koyunlar keciler melemeye, kopekler havlamaya, tavuklar otmeye başlayıp, goc zamanını haber verirler Ak sakallı, gun gormuş Yoruk dedesi, toplar ihtiyar heyetini Bey cadırının başkoşesine bağdaş kuran Yoruk dedesi, elini kuşağından cıkarır, sakalını sıvazlar, ihtiyar heyetini bir bir suzer; “Ak geci, kara geci, Yine geldi yaz gocu der Artık goce karar verilmiştir Goc hazırlıkları, heyecanla sevincle başlar Hareket zamanını haber veren dukuk kuşunun otmesi duyulur Gecenin karanlığında, gokyuzunde, gocerlere yol gosterdiğine inandıkları deveci yıldızı da doğar “Goc yolda duzelir denir En onde, en değerli kızıl kilim yuklu, hataplarında havan canlı develer, arkasında tululer, yozlar, mayalar, dorumlar, koşekler… Gocun kaidesine gore, deve katarının ardından atlar, ırafanlar, kısraklar, taylar, gulinler, semerinde car caput yuklu eşekler, sıpalar, goduklar, okuzler, sığırlar, tosunlar, duğeler, danalar, bızalar, keciler, tekeler, cepicler, oğlaklar, koclar, koyunlar, şişekler, kuzular… Kısaca, Yoruğun evcilleşmiş, dost saydığı butun hayvanlar sıralanmıştır
Yoruk gocte, gecit vermeyen koca dağlara tırmanmaya başlayınca, goc zorlaşır Kalsa da atının nalları yolda, yırtılsa da ayağındaki carığı, “Yuklu deve dinlenmez der, yurur Yoruk insanı… Goc devam ederken, gece olunca varılır konalga yerine, yukler cezilir Once hayvanlar doyurulur, dinlendirilir Sonra, insanlar Allah ne verdiyse yer icer Ortaya ateş yakılır Curalar, sazlar, kavallar, sipsiler calınmaya başlar Yoruk gocu zordur; ama aynı zamanda şenliktir Turkulerde dağ, yayla ozlemi vardır Yaylaya ulaşma sevdası ile kendi sevdasını bir gormuştur, ozgurluk tutkunu Yoruk Bu nedenledir ki, Turkulerinde gocun zorluğu ve yayla ozlemi vardır Turkulerin birkacı şoyledir: “Dağlar seni delik deşik ederim“Yaylam senin ne dumanlı başın var“Yayla yolarında meleyen kuzu“Sarı yaylam seni yaylayamadım“Salınıp gelir gelin yayla yolunda“Yuce dağ başında kar idim“Benim olum şu dağlarda kalırsa“Karlı dağlar karanlığı bastı mı“Dirmilcik ’ten gider yaylanın yolu“Sarı kurdelem sarı, dağlara saldım yari Gibi, binlerce turku, yaylalar icin soylenmiş Oysa sahil icin soylenen turkuye pek rastlanmaz Yaylaya yaklaşınca, Yoruk gabardıcın kokusunu almaya başlar Bilseniz ne ferahlatır, huzur verir, guven verir, kendine gelir… Yayla denince akla, gabardıc gelir Yoruk, gabardıcın golgesine bakar, hemen oraya kuruverir alacığını, cadırını Gabardıc hayvanları da unutmaz Bazen erek olur, bazen ağıl olur, bazen de koşan olur kuzucuklaraAtalarımız demiş ki:
“Armut ağlatır,
Soğut soyletir,
Kavak kavlatır,
Gabardıc golgesi baş yayladır Varınca goc yaylaya, ulaşmıştır insanlar, ozlediği ata yurtlarına Bu sevinci kutlamak, yarenlik yapmak isterler Yuksecik bir cayırda toplanırlar; buraya yarenlik yerleri denir Yaren beleni, yaren tepesi de denir Oğuz boylarının, Turkmenlerin, Yoruklerin toplandığı yaren yeri, yiğidin harman olduğu yerdir Turklerin, tarih boyunca oynadığı cirit, gureş, celik gibi oyunlar bir daha oynanır Gucun, sevdanın, birliğin gosterisi yapılır Obanın butun insanları, oyuna iştirak ederler; sevinci paylaşırlar; hunerlerini gosterirler Yoruklerde oyle guc, parayla ya da kolay kazanılan payelerle gosterilmez Guc, bilekle, yurekle, akılla gosterilir Yoruğun ata binişi, yuruyuşu, zeybek oyunu, konuşması, oturması, kalkması… Hepsi ahlak ve yiğitlik semboludur Cunku ata oyle yapmış, oğullar devam etmiştir Devam etmek de gerekir Yoruğun oyunlarında, fazla silaha rastlanmaz Cunku gucu silahta değil, yureklerinde gorurler de, kendilerini oyle ortaya koyuverirler Butun bunlardan sonra, dağılırlar obek obek ata yurtlarına Ne zaman ata yurtlarına konarlarsa, o zaman mutlu olurlar Zaten, gezilmiş yurdun konması da kolay olur
SONUC
Hayat, devam ederken Yoruk obalarında; insanları dosttur, acık sozludur, sevda yukludur, yiğittir, merttir, comerttir, olgundur Turk ’un mayasıdır; saygılıdır buyuğune; sadakatlidir devletine Zorlukları aşınca mutlu olur; şukreder haline; soğuk gunlerde kepenek yeter Bilir yaşamın zorluklarını; ama kopamaz dağlardan bir turlu, tutkuludur ozgurluğune Tarifi şahsiyettir, sevdası hurriyettir
alıntı
Yoruk Kulturu
Teke yoresi Yoruklerinin; ecuğunu, cucuğunu, beşikteki cocuğunu, kaşık sepetinden, kızıl cuvalına kadar gelmişini gecmişini, dağların sevdasını, ozgurluğun gucunu, oz kulturumuzu, obaları, oymakları, yurtlardaki yaşamları burada bulabilirsiniz
İnsanlarımız ne yer, ne icer, ne giyer, ne soyler? Yoruğun sevdikleri; goduktan guline, şişekten koşeğe hayvanlar alemini, yoncasından calbasına, calısından, cırpısına bitki ortusunu, maarından, ırmağına, orağından tırpanına, ipinden kuşağına, carığından corabına, kavalından kemencesine, sipsisinden curasına, kopilinden kızanına, efesinden zeybeğine, atalarımızın cok carık bıraktım dediği; otu kekik, dağı keklik olan Teke Yoresi ’ndeki yaşamını bu yazıda bulacaksınız
Bir an bu salondan cıkıp, Toroslar ’da, kaba ardıcın golgesine dengilip, şoyle ucsuz bucaksız dağlara baktığımızı hayal edelim: yemyeşil ovalar, pınarlı yakalar, kıvrım kıvrım akan dereler, yalcın kayalar, karlı dağlar, Yaradan ’ın bizlere bahşettiği butun guzellikler gozlerimizin onunde… Aslında Teke Yoresi ’nde yaşayan Yorukler cok kazanamaz; eğirdiğini, yune değişir de, bir turlu ses cıkaramaz Şukreder haline, isyan nedir bilmez Devletine sadakatlidir Kanında vardır, ulu emre itaat… Vatan sevgisi, ecdattan yadigar kalmadır Vatanla birlikte var olduğuna inanır Olgundur; kabul etmesini bilir, yiğittir; merttir; mucadele etmesini bilir… Comerttir; vermesini bilir, inanclıdır; hakkı hukuku bilir “Gene de gelinemez Yoruğun ustune ustune!
Yakın zamanda, cıkarılınca orman kanunu, salınınca orman askeri cobanın uzerine uzerine, cobanın kecisi koyunu ac kalınca, derisi etinden pahalı olmaya başlayınca, coban abanın altından sopayı gosterip deyiverince “Ya kecinin affı, ya ormanın mahfı! işte, o zaman atılmıştı geri adım, lağvedilmişti orman askeri…
Yoruklerin, bakmayın toplu hareket etmediklerine Yorukler kendi iclerinde bile ozgur olmak isterler Dunya ile tek başlarına mucadele edebileceklerine inanırlar; o gucu kendilerinde gorurler Tıpkı, “Bir Turk dunyaya bedeldir sozu gibi, istemezler kimse karışsın işlerine, dokunsun ozgurluklerine Zaten ozgurluğe, guce sevdalanmasaydı, cıkar mıydı dağlara? Katlanır mıydı zorluklara?
Sabah erkenden kalkan Yoruk, once dışarı cıkar Hem ozlediği yuksek dağlara bakar, goc zamanını belirlemeye calışır, hem de bakarken, gozunun ferini, nazarını dağa akıtır Bilir; dağ dayanıklıdır Sonra kecisine koyununa bakar; canı gibi bildiği hayvanlarını, kendi nazarından bile korumaya calışır Sabah, ahenk icinde calan can sesleriyle yayılmaya giden koyunu seyretmeye, bir de ikindi uzeri, eve donuşte, karnı tok olan kecinin oğlağıyla, koyunun kuzusuyla buluşması… Anne ile yavrunun meleşerek, sesinden ve kokularından birbirlerine kavuşması, sonra bir bir emişmesi, ozlemle beklediği andır Yoruk icin o an, yaşadığı butun zorlukları unuttuğu, “her şeye değer dediği zamandır Yoruk dokuduğu keci kılından cadırını kurarken, bir taraftan direk dikilir, bir taraftan yemek verilir, dua edilir Boyle olunca; “O ailede dua singini var denilir; işleri rast gider Kara cadırın gozenekleri, kışın ıslanınca şişer; yağmur gecirmez, sıcak tutar Yazın gozenekleri acılır; serin tutar Ocaklığı, yazgısı tertemiz, yukluğu, yiyeceği misafire gore boldur Yolunuz duşerse Yoruk obalarına, uğrarsanız coban yanına, tadarsanız hoşmerimi, yerseniz kese yoğurdunu, cokeleği, dağarcıkta saklanan durgelerle, yufkalarla ayrılasınız gelmez Bir de buz gibi soğuk suyu, gozunden avuc avuc ya da kuyner kokulu susakla icince…
YORUKLERDE ANA BABA COK ONEMLİDİR
Bebeğini dokuz ay karnında taşıyan, doğunca tuzlu suyla yıkayan, sarıp sarmalayan, helal sutunu veren, zemheride beşiğini sallayan, yanarsa serinleten, uşurse ısıtan, bebek gulunce gulen ağlayınca ağlayan “candan yanan ana… Yurudukce sevinen, sendeledikce yureği urperen, nazardan korumak icin şer insanlardan saklayan, okuyan ufleyen, ceşit ceşit muskalar, nazar boncukları takan o canım analar ! Uyusun diye ninniler soyleyen, maniler, turkuler yakan, yemeyip yediren, icmeyip iciren, giymeyip giydiren, kızına cicili bicili elbiseler giydiren… Ahlaklı, terbiyeli, hunerli yetiştirip, gelin olacak kızını kocaya, “kurban olsun! diye kınalayan, yiğitce yetiştirdiği yağız delikanlısına, “vatana kurban olsun diye askere gonderirken kınalayan… Evlenen cocuklarının mutluğunu gorurken, tam “Cocuklarımın muradına erdim, torunlarımı gordum, eşim de işimde duzene girdi derken saclarına ak duşen, yaşlanan, dunyada yeni analar bırakıp, ahrete gocen analar Uğruna kurban olunacak kadar onemlidir, Yoruk obalarında ana! ‘Ana dıştan ağlar, baba icten ağlar ’ derler Baba vatanını, namusunu, toprağını, evladını canını verecek kadar sever Oturmasını, kalmasını bilir, ağırbaşlıdır, korkusuzdur, adaletlidir Kadına guvence, evlada ornektir Yoruk yurdunda baba
YORUKLERDE AVCILIK
Atalarımızın bizlere bıraktığı bereketli topraklara sahip ulkemizde, 9 binden fazla bitki, bini aşkın hayvan ve kuşlarla en fazla beraber olan ve onlarla ic ice kardeşcesine yaşayanlar, Yoruklerdir Yorukler, hayvanları takip ederler; depremin olacağını onceden belli eden kopeği, yağmurun yağacağını onceden bilen keciyi, mahalleden olu cıkacağını bilen alıcı kuşu iyi tanırlar… Yorukler, hayvanlardan istifade ederken, onların neslini asla yok etmezler Avda bir alay kuşu, bir suru tavşanı oldurenleri ayıplarlar, azarlarlar Yoruk avda, av hayvanlarının ciftleşme ve ureme mevsimini bilir Hatta daha ileriye giderek, “Hamile hayvanların ve yuvada yavrusu olan kuşun eti yenmez Gunahtır, haramdır derler Su icerken, uyurken, vurmazlar Avcılığın da adabı, toresi vardır Yorukler, oldurmekten, yok etmekten hoşlanmazlar Kekliğin otuşunu, şahinin ucuşunu, turnanın gokyuzundeki, bulbulun yeryuzundeki sesini her zaman gormek, duymak isterler
Dağlardaki avların neslini bitirenler, Yoruk değildir Doğanın dengesini bozan yok eden, ormanları talan eden, yakan, şehir yapanlardır Hayvan ve kuşları olduren, zehirli tarım ilacı ve gubre ureten, denetimsiz piyasaya surenlerdir Avcılığın kurallarını bilmeden, eline otomatik tufek alıp dağa cıkan, onune geleni vuran oldurendir ve bunları engellemeyen devleti yonetenlerdir Tek tufek cıkınca, “Mertlik bozuldu deniliyordu; otomatik tufek, namertlikle beraber geldi Bunun uzuntusunu, yureğimizde hissediyoruz Yorukler, kuş yuvası bozmazlar Kuş tuneğinde iken yağmur yağmadığını bilirler Kuşlar da bundan emindirler O nedenle, yaylalardaki Yoruk neneleri, “Kuş tuneğinde korkmaz derler Tabii ki korkmazlar! Cunku onlar Yoruk yurdundadırlar!
YORUKLER NE YER NE İCER?
İNCİR: Tatlanınca balart, olgunlaşınca incir, kurutulunca yemiş olan kara incirin; kil ve mersin yaprağı ile, kaynatılan suya batırıldıktan sonra kurutulup, ak torbada bekletilip, kışın icine ceviz katıp yiyen Yoruk, gureşlerde de pehlivanlara odul olarak, avuc avuc incir dağıtır
CAKAL ARMUT: Ala, sarı, cakal armutları toplayıp, saman sepetine koyup, olgunlaşınca bal gibi yemesini bilen Yoruk, yurtlarına armut alanı, catal armut boğazı, bozca armut gediği gibi isim vermiştir
AYVA: Yoruk, ak appak cicek acan, sonra yeşil olan, daha sonra sapsarı olan, burcu gibi kokan ayva, sıcak kule gomulurse tadı bir başka, dilinip kurutularak kak yapılıp hoşafı yapılırsa, tadının bambaşka olduğunu iyi bilir Tanesi dokulmeden yenen narın, dağların yanal almasının, kayaların alıcığının, yamaclardaki citemiğin, tarla anlarındaki pamuk gibi iğdenin, kızılcam ağacına sarılmış uzumun başta olmak uzere, ağzının tadını bilen Yoruktur
TARHANA: Ata yemeğimiz tarhananın icine, Allah ne verdiyse katılır İlk karıldığında, gocesi yoğurtlanarak yenir Kurutulduktan sonra, uzeri buharlı tarhanaya mısır ekmeğini ufalayıp yedin mi, gel keyfim gel!
DİRİKME: Yağmurlu havalarda, nohut, fasulye ve buğdayı kaynatıp, yaptığımız dirikmeye; nerdek, sarı ekşi, kırmızı biber katar, kuyner kokulu tahta kaşıkla arası sulu yersek, dışarıda yağan siğim siğim yağmuru da icinizde hissedersiniz
KABUK FASULYE: Yaylalarda, calı harımla etrafı cevrilerek, toprağa hayvan gubresi dokulerek yetiştirilen sırık fasulyenin, yeşilken toplanarak ipe cizip kurutulmasından sonra, yağmur yağınca odun ateşinde haranıda yanık soğan kokulu pişirilip, icine sarı ekşi sıkıldı mı, tadına doyulur mu?
EKMEK: Sacta, eli kınalı anaların pişirdiği buğday unundan yapılan yufkadan gatmar yapılırsa, hamurlu ekmeğe daha sıcakken tereyağı surulurse, darı ekmeğini deri cokeleğine bastırılıp bastırılıp yenirse, hele ufelemec ya da dingil corbalarına ufalayıp yenirse şifa değil midir?
BOSTAN: Bostana girip; pembeleşmiş domatesi, burcu kokulu hıyarı, taze pırasayı, yemyeşil biberi dalından koparıp, hemen oracıkta bağdaş kurup, yufka ekmeği ile yerseniz, bir de uzerine bir tas soğuk su ictiniz mi tamam olur
YOĞURT: Baharda, incirden cıkan ak sutun, yeni sağılmış kendi sıcaklığındaki sute katılıp karıştırılması ile oluşan ya da yine baharın başlangıcında gokten yağan ciğin, cayırdaki otun yaprağından guneş gormeden alınması ve sute katılması ile oluşan yoğurt; dunyada kendi adıyla anılan yiyeceğimizdir Hele kese yoğurdunu buğday ekmeği ile “eşekkulağı yapıp yemek, ne zevklidir… Dağarcıya konan yoğurdun, soğuk suyun icerisinde, ustunden tereyağı, altından cokelek yapmayı, “namerde muhtac olmadan yaşamayı bilen Yoruktur Bolluğu da kıtlığı da bilen Yoruk anası, uzumden pekmez, nardan ekşi, domatesten, biberden salca, susamdan tayın, arpadan, pelitten un, ottan copten yemek yapmasını bilir
Ozetlersek; bir şişe yağ ile yarım cuval un ile bir kışı gecirmeyi, yani idareyi bilir
MUZİK
KEMENCE: Yoruk muziksiz yapamaz Kapı gıcırtısına, yaprak hışırtısına oynar… Su kabağından teknesi, oğlak derisinden kapağı, at kuyruğundan yayı, sincap bağırsağından teli yapılan kemenceyi, erkek bir tepede calarken, karşı tepede gırtlağına parmağını bastırıp, boğaz calan kadından karşılığını gorur
CURA: Kızılcık ağacından yapılan uc telli, tezene kullanmadan on parmakla calınan curada, devenin hataplarına takılan havan canlarının sesini duyabilirsiniz Dortnala giden atların nal seslerini, gokyuzunde ucan şahinin kanat cırpınışlarını, yuruyen surunun ayaklarından ayrı ayrı, tıpır tıpır cıkan seslerini, yeni doğan cocuğun sallanan beşik gıcırtısını, apalayan, sendeleyen, duşen kalkan cocuğun mucadelesini, yağız delikanlının hızlı hareket etmesini ve sert duruşlarını, yaşlılığın olgunluğunu, kadının sadeliğini, yurtların acılarını, sevdalarını… Velhasıl; cenazeye giderken yakılan ağıtları bile duyar, anlayabilirsiniz
SİPSİ: Kargıdan yapılan, siğilcik kabuğuyla suslenen, bir karış boyundaki sipsi, Yoruğun cok uzaklara, dort bir yana duyurmak istediği, bastırılmış duyguları ortaya cıkaran muziğidir Hem ağlatan, hem sevindiren, hem de oynatan o sestir Sipsinin calındığı tarafa, heyecanla donmeyen Yoruk yoktur Yoruğun muziği bununla bitmez; duduğu, kavalı, davulu, zurnası, delbeği, leheni, sazı Hic bulamazsa, ekin yaprağını iki elinin arasına alır ufler ya da ıslık calar Calgının onunde de done done, coke coke, kıvrak zeybek, ağır zeybek, teke zorlatması, comlek kırdıran oynar Yoruk oyunlarında, kartal kanadı gibi kollarını acar, teke gibi zıplar, deve gibi yurur, kısrak gibi sıcrar, Ege ’den Yunanlıları kovan efenin, mavzer sıkışı gibi diz coker Tekrar ayağa kalkışı, oyunun devamı bir asalet, yiğitlik ve ozgurluk gosterisidir Butun oyunları, ya karşılıklı, ya arka arkaya ya da ayrı ayrı oynarlar Yoruk kadını da, delbeğin, sininin onunde yanık turkulerle oynarken, Uzumlu dastarından başortusunu gıymana şeklinde beline kadar sallayarak orter; uc eteğini giyer Turk kadının bayramı olan, ici delice dolu kapkara, deredeki akarsuda bile zor temizlenen kırnav buğdaydan, yumurması da, yazması da, yemesi de guzel olan sarı buğdaya gecişin turkusu “sarıca da buğday tanesi turkusunde Allah ’a, verdiği nimetten dolayı şukreder gibi ellerini acar, yaşadığı zorlukları anlatmak icin seke seke yurur, sarı buğdayın gelmesinin mutluluğuyla sevincle aniden doner, donerken de hem başındaki gıymanası hem etekliği pervane gibi savrulur Bu kadının cilesinin azalması, bayramının kutlanmasıdır Ayrıca mani de soylenir: Ekersen sarı buğday ek Gudersen ak koyun gutCekersen guzel kahrı cek Yorukler oyunlarında, aynı hareketi bir anda yapmamaları, tek tek oynamaları, oyun alanına dağılarak hakim olmaya calışmaları; Yoruklerin kendi iclerinde bile ozgur olmak istediğini gosterir
Turkuler acıların, sevdaların, sevinclerin, yiğitliğin, kahramanlığın, cesaretin, kolaylığın, zorluğun, varlığın, yokluğun, hayatta ne varsa hepsinin soze dokulmesidir
YORUKLERDE SPOR VE OYUN
Yoruklerin sporunda yarış vardır, yiğitlik vardır, koruma vardır, ahlak vardır İslam ’ın ahlakı, Turkluğun, yiğitliğinin sergilendiği yağlı gureşte, cazgırın, “Kispeti beline, besmeleyi diline, haydi pehlivan meydan yerine! diye davetinden sonra, koc yiğitler, er meydanı zumrut cayırda, sıra sıra dizilirler Cazgır, peygamberimize salavat getirip, “Allah derman versin diye ortaya salınca, pehlivan kıbleye doğru yurur, sağ ayaklarıyla, tek dizle toprağa basıp, toprağa dokunduğu sağ elini dudaklarına ve alnına goturur ve “Topraktan geldik, toprağa gideceğiz demek ister
Birbirlerini kontrol edip, tokalaşıp, kucaklaştıktan sonra başlayan gureş, kıran kırana gecen surede, biri yenip diğeri yenilince; peşrev cekerken alkışlayan seyirci, bu defa yenilen pehlivanın gururu incinmesin diye, alkışlamaz Yenen pehlivan da, rakibini yerden kaldırıp, kucaklamadan galip ilan edilmez Hatta yenen pehlivan kucukse, yendiği kendinden yaşlı pehlivanın elini oper İşte boyledir, Turk ’un ata sporu gureşin toresi!
Darıya gelen kargaları kıl iple orulen sallama sapanla taş atıp kovan Yoruk, kınalı kekliğin toplu hareket ettiğini, cil kekliğin bir taşta tıpkı karga gibi dort yana dağıldığını bilir Darı soyarken de darıdaki renkli dişlerin sırasına gore yedili, danalı, Arap gibi simler takıp oyun oynar Akşam olunca da topraktan yapılan Dontlu ırbığına su doldurulur, kapağına mısır tuğu, puskulu tıkanır, sonra ustune gazal ortulur Gece bekletilen su sabahleyin, hoş kokulu olur Bu anlatmakla olmaz, yalnız icmekle olur Buna Yorukler tuğ ya da gazal suyu der Bobrek hastalığına da iyi geldiği soylenir Yorukler buluştuklarında, her zaman oynadıkları celik comak, Amerika ’daki golf un atası olan tokala, yıkık, an taşı, yanık, babıc kapma, Arap, cıngırak, cirit hep yiğitliğin temsilidir Kadınlar da boş durmazlar, kaya goc oynarlar Goc, kırk taş ile oynanır Hem, Peygamberimizin kırk kişi olunca, İslami acık acık anlatması ve hicreti, hem de Turklerin Anadolu ’ya, hangi engellerle hangi konalgalarda geceleyerek geldiklerini anlatır
YORUK GOCU
Kecilerle teke, O ister pıynarlı bir tepe Koyunlarla koc, O da ister mevsiminde goc Guzun sahile inen coban, mutlu değildir Daha ilk gun başlar yayla ozlemi Bitince kış; otlar cucuklemeye, ağaclar purcuklemeye, koca dağlardaki karlar alarmaya başlayınca; atlar kişnemeye, okuzler boğurmeye, eşekler anırmaya, koyunlar keciler melemeye, kopekler havlamaya, tavuklar otmeye başlayıp, goc zamanını haber verirler Ak sakallı, gun gormuş Yoruk dedesi, toplar ihtiyar heyetini Bey cadırının başkoşesine bağdaş kuran Yoruk dedesi, elini kuşağından cıkarır, sakalını sıvazlar, ihtiyar heyetini bir bir suzer; “Ak geci, kara geci, Yine geldi yaz gocu der Artık goce karar verilmiştir Goc hazırlıkları, heyecanla sevincle başlar Hareket zamanını haber veren dukuk kuşunun otmesi duyulur Gecenin karanlığında, gokyuzunde, gocerlere yol gosterdiğine inandıkları deveci yıldızı da doğar “Goc yolda duzelir denir En onde, en değerli kızıl kilim yuklu, hataplarında havan canlı develer, arkasında tululer, yozlar, mayalar, dorumlar, koşekler… Gocun kaidesine gore, deve katarının ardından atlar, ırafanlar, kısraklar, taylar, gulinler, semerinde car caput yuklu eşekler, sıpalar, goduklar, okuzler, sığırlar, tosunlar, duğeler, danalar, bızalar, keciler, tekeler, cepicler, oğlaklar, koclar, koyunlar, şişekler, kuzular… Kısaca, Yoruğun evcilleşmiş, dost saydığı butun hayvanlar sıralanmıştır
Yoruk gocte, gecit vermeyen koca dağlara tırmanmaya başlayınca, goc zorlaşır Kalsa da atının nalları yolda, yırtılsa da ayağındaki carığı, “Yuklu deve dinlenmez der, yurur Yoruk insanı… Goc devam ederken, gece olunca varılır konalga yerine, yukler cezilir Once hayvanlar doyurulur, dinlendirilir Sonra, insanlar Allah ne verdiyse yer icer Ortaya ateş yakılır Curalar, sazlar, kavallar, sipsiler calınmaya başlar Yoruk gocu zordur; ama aynı zamanda şenliktir Turkulerde dağ, yayla ozlemi vardır Yaylaya ulaşma sevdası ile kendi sevdasını bir gormuştur, ozgurluk tutkunu Yoruk Bu nedenledir ki, Turkulerinde gocun zorluğu ve yayla ozlemi vardır Turkulerin birkacı şoyledir: “Dağlar seni delik deşik ederim“Yaylam senin ne dumanlı başın var“Yayla yolarında meleyen kuzu“Sarı yaylam seni yaylayamadım“Salınıp gelir gelin yayla yolunda“Yuce dağ başında kar idim“Benim olum şu dağlarda kalırsa“Karlı dağlar karanlığı bastı mı“Dirmilcik ’ten gider yaylanın yolu“Sarı kurdelem sarı, dağlara saldım yari Gibi, binlerce turku, yaylalar icin soylenmiş Oysa sahil icin soylenen turkuye pek rastlanmaz Yaylaya yaklaşınca, Yoruk gabardıcın kokusunu almaya başlar Bilseniz ne ferahlatır, huzur verir, guven verir, kendine gelir… Yayla denince akla, gabardıc gelir Yoruk, gabardıcın golgesine bakar, hemen oraya kuruverir alacığını, cadırını Gabardıc hayvanları da unutmaz Bazen erek olur, bazen ağıl olur, bazen de koşan olur kuzucuklaraAtalarımız demiş ki:
“Armut ağlatır,
Soğut soyletir,
Kavak kavlatır,
Gabardıc golgesi baş yayladır Varınca goc yaylaya, ulaşmıştır insanlar, ozlediği ata yurtlarına Bu sevinci kutlamak, yarenlik yapmak isterler Yuksecik bir cayırda toplanırlar; buraya yarenlik yerleri denir Yaren beleni, yaren tepesi de denir Oğuz boylarının, Turkmenlerin, Yoruklerin toplandığı yaren yeri, yiğidin harman olduğu yerdir Turklerin, tarih boyunca oynadığı cirit, gureş, celik gibi oyunlar bir daha oynanır Gucun, sevdanın, birliğin gosterisi yapılır Obanın butun insanları, oyuna iştirak ederler; sevinci paylaşırlar; hunerlerini gosterirler Yoruklerde oyle guc, parayla ya da kolay kazanılan payelerle gosterilmez Guc, bilekle, yurekle, akılla gosterilir Yoruğun ata binişi, yuruyuşu, zeybek oyunu, konuşması, oturması, kalkması… Hepsi ahlak ve yiğitlik semboludur Cunku ata oyle yapmış, oğullar devam etmiştir Devam etmek de gerekir Yoruğun oyunlarında, fazla silaha rastlanmaz Cunku gucu silahta değil, yureklerinde gorurler de, kendilerini oyle ortaya koyuverirler Butun bunlardan sonra, dağılırlar obek obek ata yurtlarına Ne zaman ata yurtlarına konarlarsa, o zaman mutlu olurlar Zaten, gezilmiş yurdun konması da kolay olur
SONUC
Hayat, devam ederken Yoruk obalarında; insanları dosttur, acık sozludur, sevda yukludur, yiğittir, merttir, comerttir, olgundur Turk ’un mayasıdır; saygılıdır buyuğune; sadakatlidir devletine Zorlukları aşınca mutlu olur; şukreder haline; soğuk gunlerde kepenek yeter Bilir yaşamın zorluklarını; ama kopamaz dağlardan bir turlu, tutkuludur ozgurluğune Tarifi şahsiyettir, sevdası hurriyettir
alıntı