Son Konu

Baş Dönmesi

makaleci

Yeni Üye
Katılım
14 Ocak 2020
Mesajlar
351,088
Tepkime
0
Puanları
36
Yaş
35
Credits
0
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0


Baş dönmesi bir hastalık olmayıp farklı nedenlerle oluşabilen bir belirtidir ve hastalar tarafından dengesizlik, sersemlik, göz kararması hafif ya da şiddetli dönme gibi farklı şekillerde ifade edilebilir. Pek çok farklı etkene bağlı olarak hafif dengesizlikten çok şiddetli dönme hissine kadar değişen şiddetlerde şikayet oluşabilmektedir. Baş dönmesi tek şikayet olarak izlenebileceği gibi işitme kaybı ve veya kulak çınlaması ile birlikte de izlenebilir.

Kulağın dış, orta ve iç kulak olmak üzere üç bölümü vardır. Dış ve orta kulak yapıları ses dalgalarını toplayıp gücünü artırarak iç kulak sıvısına aktarma görevi görürler. İç kulaktaki işitme ve denge merkezleri kulak kemiği içinde yerleşmiş olup iç kulak sıvıları ile (endolenf ve perilenf) doludur. İşitme ve denge sinirlerinin algılayıcı hassas sinir uçları ve sinir hücreleri bu sıvılarla sürekli temas halindedir. İç kulağa ulaşan ses dalgaları burada iç kulak sıvıları ile iletilerek sinir uçlarını uyarır ve elektrik uyarısı oluşmasını sağlar. Bu uyarının işitme siniri ile beyine iletilmesi ile işitme gerçekleşir.


DENGENİN SAĞLANMASI

Denge sistemi bir merkez ve üç farklı algılayıcı sistemden oluşmuştur. Beyin, gözlerden, iç kulaktaki denge merkezlerinden ve kas, eklem ve tendonlardan sürekli olarak iletilen vücut pozisyonu ile ilgili bilgileri toplayıp işleyen bir merkez görevi görür ve dengenin sağlanmasından sorumludur. Bu üç sistem birbirinden bağımsız olarak çalışır ve hep birlikte vücut dengesinin korunmasında işlev görürler.

Gözler çevreden gelen görüntüleri beyine ileterek vücudun çevreye göre pozisyonu hakkında bilgi sağlarken kas, tendon ve eklemlerden gelen sinyaller beyine başın vücuda göre pozisyonu hakkında bilgi iletir. İç kulak denge sistemi ise dönme şeklindeki hareketleri algılayan yarım daire kanalları ve doğrusal hareketleri algılayan vestibül adı verilen iki farklı bölümden oluşmuştur. İçi sıvı ile dolu olan bu iki bölüme birlikte “labirent” adı verilir. Baş hareket ettiğinde iç kulaktaki sıvı da hareket eder ve bu hareketin şekline ve yönüne göre uyarılan farklı sinir uçları beyine başın hareketini bildiren sinyaller gönderir.

Her iki taraftaki labirentlerde yer alan denge organları sürekli olarak birbirlerine tam simetrik sinyaller üretirler. Başın dönmesi ile oluşan sinyaller yarım daire kanallarında, öne arkaya ya da yukarı aşağı yöndeki doğrusal hareketler ise vestibülde uyarı oluşturur. Vestibüldeki denge merkezlerinde yer alan hücrelerin üzerinde yapışık bulunan kalsiyum karbonat kristallerinin yer çekimine bağlı olarak pozisyon değiştirmesi baş hareketinin yön ve şiddetinin algılanmasını sağlar.

Bir iç kulaktaki denge merkezi bozuk çalıştığında beyne giden sinyallerdeki simetri bozulur ve bu durum dengenin bozulduğu hissini yaratırken beyinden göz kaslarına giden uyarılar gözlerin istemsiz hareketlerine (nistagmus) neden olur. Gözlerin bu hareketleri ise hastada çevresinin ya da kendisinin döndüğü şeklinde hareket algısı oluşturur.

Hareketleri algılayan bütün merkezlerinden gelen bilgiler, beyincikte oluşan düzeltici refleksler ve beyinde oluşan istemli cevapların birleşimi ile vücut kaslarına dengeyi korumaya yönelik hareketleri yaptıracak sinyaller gönderilir. Beyin, beyincik ve beyin sapında yer alan denge merkezleri iç kulaktan gelen asimetrik sinyallere zamanla adapte olarak bunlardan etkilenmeme özelliğine sahiptir. Bu özellik nedeni ile baş dönmesine neden olan bazı hastalıklarda ya da normal şartlarda dengesizlik yaratabilecek bazı spor faaliyetlerinde uygun egzersizlerle dengesizliğin giderilmesi ya da önlenmesi mümkün olabilmektedir.


BAŞ DÖNMESİ TİPLERİ

Dengenin sağlanmasında rol oynayan merkezlerden herhangi birinde sorun olması baş dönmesi, dengesizlik, sersemlik gibi belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
 

İç kulak hastalıkları:

İç kulak kaynaklı denge bozuklukları iç kulak sıvısının basıncında oluşan değişikliklere ya da doğrudan denge merkezlerinin ve veya denge sinirlerinin etkilenmesine bağlı olarak meydana gelir.

İşitme ve denge sinirinin hassas uçları iç kulakta işitme ve denge merkezlerinin aynı sıvıyı (endolenf)içeren farklı kısımlarında sonlanmaktadır. Bu sıvının dolaşımı, basıncı ya da içeriğinde meydana gelen değişiklikler sinir uçlarında uyarı oluşturarak akut, kronik ya da tekrarlayan, beraberinde işitme şikayeti de olan ya da olmayan baş dönmelerine neden olmaktadır.

İç kulağın kan dolaşımında bozulma yapan ya da denge sinirini etkileyen diğer problemlerde de benzer şikayetler oluşmaktadır. 
 

Beyin ile ilgili hastalıklar:


Beynin denge organlarından kendisine ulaşan sinyalleri yorumlama ve uygun yanıtları oluşturma becerisinin bozulması sonucunda meydana gelir. Birlikte işitme kaybı ve veya çınlama da izlenebilir. Bu problemler ileri yaşa, damar tıkanmaları ya da spazmlarına, alerjik ya da metabolik hastalıklara, iyi ve kötü huylu tümörlere bağlı olarak oluşabilirler. 

Aşırı stres, panik atak, depresyon, gerginlik gibi durumlarda da benzer şikayetler oluşabilir. Bu tür problemlerde dengesizlik ile birlikte baş ve kulaklarda dolgunluk ve basınç hissi de bulunabilir. 
 

Boyun hastalıkları:


Boyundaki kaslardan beyin sapındaki denge merkezlerine gönderilen ve dengenin sağlanmasında önemli rol oynayan pozisyon bilgisi sinyallerinin bozulması sonucunda dengesizlik oluşabilmektedir. Travmalar, boyun omurlarındaki eklem hastalıkları ya da boyundaki sinirlere bası sonucunda boyun adalelerinde oluşan spazmlar boyundan beyine gönderilen pozisyon sinyallerinde anormalliklere ve sonuçta denge bozukluğuna neden olabilmektedir. 
 

Görme Bozuklukları:


Görme kusurları ya da göz kaslarındaki hastalıklara bağlı oluşan istemsiz göz hareketleri nedeni ile gözlerden denge merkezlerine ulaşan bozuk sinyaller diğer denge algılayıcı yapılardan gelen sinyaller ile uyum içinde olmadığında meydana gelen sinyal uyumsuzluğu baş dönmesine neden olmaktadır. Bu sırada sinir sisteminde oluşan diğer uygunsuz uyarılara bağlı olarak terleme, bulantı, kusma gibi şikayetler de meydana gelebilmektedir. 
 

İÇ KULAK KAYNAKLI BAŞ DÖNMELERİNDE BULGULAR

İç kulak fonksiyonlarını ve veya iç kulağın merkezi sinir sistemi ile bağlantılarını etkileyen hastalıklar baş dönmesi, işitme kaybı, kulak çınlaması gibi belirtilere neden olurlar. Bu belirtiler etkilenen fonksiyonlara göre tek başına ya da birlikte görülebilirler. 

Baş dönmesi, çok şiddetli dönme hissi, dengesizlik ya da sersemlik şeklinde olabilir. Şikayetler sürekli ya da aralıklı olabilir ve genellikle baş hareketleri ile şiddetlenir. Sıklıkla bulantı ve kusma da izlenir ancak iç kulak kaynaklı baş dönmelerinde şuur kaybı oluşmaz. 

İç kulak fonksiyon bozukluğunun başlıca sebepleri, en sık viral kökenli olmak üzere enfeksiyonlar, kan dolaşımının bozulması, iç kulak sıvılarında basıncın değişmesi, sinir iltihapları, travmalar, ilaçlar ya da tümoral kitlelerdir. Tanıda en önemli unsurlar ayrıntılı bir hikaye ve muayenedir. Çoğu hastada işitme ve denge testlerinin yapılması gerekir. Bu aşamalar sonrasında tanı konulamayan hastalarda radyolojik değerlendirmeler hormonal ve metabolik hastalıklara ve alerjiye yönelik testler, nörolojik değerlendirme ve testler de gerekebilmektedir. 

Bu değerlendirmeler sonucunda öncelikle altta yatan ciddi ya da hayati tehlike oluşturabilecek bir patolojinin olup olmadığı ortaya konulmaktadır. Tüm bu tetkiklerin sonuçları tanıyı takiben uygun tıbbi ya da cerrahi tedavinin seçilmesinde yardımcı olmaktadır. 
 

KAN DOLAŞIMI İLE İLGİLİ HASTALIKLAR

İç kulak denge organlarını etkileyen damar spazmı, damar tıkanması ya da yırtılma ve kanama şeklindeki dolaşım bozuklukları baş dönmesi, işitme kaybı ve kulak çınlamasına neden olabilir. Damar spazmına bağlı baş dönmeleri genellikle ani başlar ve tekrarlayıcı karakterlidir. Sinirsel yorgunluk, duygusal stresler, bazı ilaçlar, nikotin ve kafein damar spazmına neden olabilmektedir. 

Damar tıkanıklığı yaş ve damar sertliği ile beraber yavaş yavaş oluştuğunda iç kulak yapıları zamanla azalan kan dolaşımına adapte olabilir. Bazen sürekli bir dengesizlik hissi oluşabilmekte, aniden ayağa kalkmak ya da hızlı hareketler şikayetleri artırabilmektedir. 

Aniden oluşan tam tıkanıklıklarda şiddetli baş dönmesi genellikle bulantı ve kusma ile birlikte izlenir. 

Şiddetli şikayetler birkaç günde azalıp birkaç haftada sağlam kulağın fonksiyonları ele alması ile kaybolmaktadır. Yüksek tansiyon ya da travmaya bağlı oluşan damar yırtılmalarında ani tam tıkanma benzeri bulgular izlenir. Tedavi: Damarsal hastalıklara bağlı oluşan baş dönmelerinde tedavide erken dönemde dönme hissini gideren ilaçlarla beraber damar genişletici ilaçlar kullanılmaktadır. Yine erken dönemde denge merkezlerini baskılayarak şikayetleri azaltan yatıştırıcı ilaçlar kullanılabilir. Nikotin ve kafein gibi damar büzücü özelliği olan maddelerin alınmaması sağlanmalıdır. İç kulak fonksiyonlarını baskılayan yatıştırıcı ilaçlar sağlam kulağın fonksiyonları ele almasını geciktirmemek amacı ile uzun dönem kullanılmamalıdır. 
 

POZİSYONEL BAŞ DÖNMESİ

Özellikle genç ve orta yaşlarda izlenen baş dönmelerinin en sık nedeni iyi huylu pozisyonel baş dönmesi (Benign Positional Vertigo – BPPV) hastalığıdır. 

Bu hastalıkla ilgili bilgiler “Pozisyonel baş dönmesi” başlığı altında verilmiştir. 
 

İLERİ YAŞA BAĞLI DENGE KAYBI

Yaşla birlikte oluşan denge problemlerinde en önemli etken iç kulak denge merkezlerini ve denge sinirlerini besleyen kılcal damarlardaki dolaşımın bozulmasıdır. Bu sorun nadir olarak şiddetli şikayete neden olmaktadır. Vestibülde kan dolaşımının azalması, denge organlarındaki hücre fonksiyonlarının bozulmasına bağlı olarak iç kulak kristallerinin dökülmesi sonucunda pozisyonel baş dönmesine neden olabilmektedir. 

Bu hasta grubunda denge egzersizleri genellikle faydalı olmaktadır. Yaşla birlikte damar reflekslerinin yavaşlaması özellikle yüksek tansiyon nedeni ile tedavi kullanan hastalarda yataktan ani kalkışlarda denge kaybına neden olabilmektedir. 
 

ENFEKSİYONLAR

İç kulağı etkileyen enfeksiyonlarda erken dönemde hafif bulgular olsa da hassas denge bölgelerini etkilediğinde şiddetli dönme ve bulantı kusma gibi belirtiler ortaya çıkar. 

Tedavide enfeksiyon kaynağı hızla giderilmelidir. İşitme kaybı ve enfeksiyonun kafa içine yayılması gibi riskler de olduğundan tıbbi tedaviye hızla cevap alınamayan durumlarda cerrahi tedavi seçenekleri de gündeme gelmektedir. 
 

VESTİBÜLER NÖRİT

Viral enfeksiyonların denge sinirini ya da beyin sapındaki denge merkezlerini etkilemesi sonucunda haftalar sürebilen şiddetli baş dönmeleri meydana gelebilmektedir. Bu hastalarda klinik bulgular geçtikten sonra denge testlerinin düzelmesi aylar sürebilmektedir. 

Genellikle sekel kalmadan iyileşen bu hastalık nadiren tekrar oluşmaktadır. Tedavide erken dönemde şiddetli şikayetlerin giderilmesine yönelik uygulanan tıbbi tedaviyi takiben destekleyici tedavi ve adaptasyon egzersizleri yapılmaktadır. 
 

METABOLİK HASTALIKLAR VE ALERJİ

Bu grupta baş dönmesi ile birlikte işitme kaybı ve kulak çınlaması da izlenebilir. En sık nedenler tiroid bezi hastalıkları, şeker metabolizması bozuklukları, yiyecek ve solunum alerjileridir. 

Tedavide etken olan hastalığa yönelik tedavi uygulamaları yapılır. 
 

TRAVMA

Kafaya gelen darbeler sonucunda iç kulak denge merkezinin ya da iç kulak kan dolaşımının etkilenmesine bağlı olarak meydana gelir. Birlikte çınlama ve veya işitme kaybı oluşabilir. 

Tedavide şikayetleri gidermeye yönelik yatıştırıcılar ve iç kulak kan dolaşımını artıran ilaçlar kullanılır. Genellikle yavaş ta olsa zamanla düzelen bir fonksiyon bozukluğudur. 
 

OTOİMMUN İÇ KULAK HASTALIĞI

Vücut savunma sisteminin (immün sistem) hastalığı sonucunda iç kulağın hasar görmesidir. Baş dönmesi işitme kaybı ve çınlama ile birlikte olabilir. Tanı kan testleri ile konur. Tedavide steroidler ve immün sistemi baskılayan ilaçlar kullanılmaktadır. Son yıllarda düşük enerjili lazer tedavisi (Low level laser therapy – LLLT) iç kulaktaki hasarın düzelmesinde etkili olarak kullanılmaya başlanmıştır. 
 

TÜMÖRLER

Denge bozukluğuna neden olan en sık tümoral patoloji denge sinirinden köken alan iyi huylu bir tümör olan nörinomdur. Dengesizlikle birlikte çınlama ve işitme kaybı da genellikle izlenmektedir. Tedavide tümörün yeri, boyutu, büyüme hızı ve hastanın yaşı, genel sağlık durumu, işitme durumu gibi faktörlere göre sadece izlem, radyoterapi (gamaknife, cyberknife) ya da cerrahi seçenekleri arasında karar verilmektedir. Büyüyen tümör zamanla yakın komşulukta bulunan ve hayati önemi olan beyin sapına bası yapabildiğinden en iyi sonuçlar erken teşhis ve cerrahi ile alınmaktadır. 
 

MENIERE HASTALIĞI

Tekrarlayan baş dönmesi ataklarının en sık nedenlerinden birisi olan Meniere Hastalığı iç kulak sıvısının (endolenf) basıncının artması sonucunda oluşmaktadır. 

İç kulağı dolduran sıvılar sürekli olarak bir yandan üretilirken diğer taraftan geri emilmekte ve bir sıvı dolaşımı oluşmaktadır. Bu sistemde meydana gelen problemler üretimin artması ya da geri emilimin azalmasına neden olduğunda sıvı basıncının artması tipik bulguların ortaya çıkması ile sonuçlanmaktadır. Hastalığın nedeni tam olarak bilinmemekle beraber genetik yatkınlık söz konusu olabilmekte, tipik ataklar metabolik, dolaşımsal, alerjik, otoimmun, toksik ya da emosyonel etkiler sonucunda ortaya çıkabilmektedir. Genellikle tek kulağı etkileyen Meniere Hastalığı, düzensiz aralıklarla tekrarlayan, dakikalar ile saatler arasında sürebilen baş dönmesi atakları ile karakterizedir. Ataklar sırasında genellikle alçak frekansları (pes sesleri) tutan işitme kaybı, kulak çınlaması ve etkilenen kulakta dolgunluk ve basınç hissi de oluşmaktadır. Baş dönmesi atakları aniden başlayabilmekte ve sıklıkla bulantı ve kusma ile seyreden çok şiddetli dönme hissi oluşmaktadır. 

Tekrarlayan atakların şiddeti zaman içinde genellikle azalmakta çoğu zaman baş dönmesi atakları arasında hastalarda belirgin bir şikayet ya da bulgu saptanmamaktadır. 

Klasik hastalığın yanı sıra daha nadir görülen ve baş dönmesi olmadan işitme kaybı, çınlama ve kulakta dolgunluk şeklinde seyreden hastalık koklear hidrops olarak adlandırılırken işitme şikayeti olmadan sadece baş dönmesi atakları ile seyreden hastalık vestibüler hidrops olarak isimlendirilmektedir. Tedavi hastalığın her tipi için aynı şekilde uygulanmaktadır. 

Denge ve hareket bozukluğu hastalıklarının teşhis ve tedavisi günümüz teknolojisine rağmen niçin bu kadar zor olmaktadır? 

Sorun, dengeyi sağlayan unsurlardan duyusal (görsel, iç kulak ile ilgili, algısal) ve motor sistemlerin birbirleriyle etkileşim ve koordinasyon içinde çalışmasından, ayrıca birçok organı ilgilendirmesinden kaynaklanmaktadır. İnsandaki denge sistemi çok karmaşıktır. Birçok organın birbiriyle etkileşim ve uyumunun sağlanması gerekir. Hâlâ çoğu uzman ve klinik, denge bozukluklarının tanı ve tedavisinde geleneksel yöntemleri kullanır. Tanıya yönelik bu testler çoğunlukla tek bir organla ilgili bulgular verir. Bu klinik sonuçların çoğu, denge hastalıklarının tanısına ya da tedavisine önemli bir katkı sağlamaz. Sorun sadece sistemlerden birini değil aynı zamanda beyin gibi diğer sistemleri de etkileyebilir. Klasik klinik yaklaşımlar, denge ve hareket kontrolünü sağlayan entegrasyonu sistematik olarak ilişkilendiremez. Dolayısıyla bu tür hastalıklarda sorun tespit edilemez. Hekim kendine soru sormaya başlar. Acaba hasta beni yanlış mı yönlendiriyor? Acaba hastanın kendini iyi hissetmesi için ya da semptomları baskılaması için baş dönmesi ilacı ya da trankilizan verilmeli miydi? Aynı şekilde hastada da benzeri sorular belirmeye başlar: Bu doktor benim problemimi anlamıyor! Ya da daha kötüsü, bu doktor benim hastalığımı atlayacak mı?! Kronik denge hastalıklarının büyük çoğunluğunun düzeltilmesi mümkündür. Rehabilitasyon dediğimiz bu düzeltme işlemi kişinin eksiklerini yerine koymasına ve kompanse etmesine olanak tanır. Ancak denge bozukluğu olan hastaların tam tedavisi çok karmaşık ve değişik branş uzmanlarının konsültasyonunu gerektirdiğinden bir denge merkezi düşüncesi doğmuştur. Bir denge merkezi düşüncesinde en önemlisi, çeşitli branşlardan baş dönmesi ve denge hastalıkları konusunda eğitim almış ya da bu konuda tecrübesi olan uzmanlarla çalışmaktır. Bu ekip kulak-burun-boğaz (nörotolaji), nöroloji, nöroşirurji, odyoloji, psikiyatri, fizik tedavi, aile hekimi branşlarında uzmanlardan oluşur. Bu elemanların hepsinin, denge bozukluğu olan bir hastanın tanı ve tedavisinde deneyimli olması gerekir. Denge merkezi düşüncesi bu sorunları çözmek için farklı bir örnektir. Denge problemi olan tüm hastaların ele alınışı; teşhisleri ne olursa olsun hastayı ilk gören hekimden diğer hekime konsültasyon istenmesi şeklinde, hastanın denge hastalıklarında uzman olan hekimlerden kurulu bir ekip tarafından karşılanması temeline dayanır. Bu sistemle bu ekip giderek daha çok baş dönmeli hasta görür. Bu çalışma şekli, ekibe daha deneyim kazandırır ve feed back kullanır hale getirir. Aile hekimi, baş dönmesi hastalığı yapan hastalık ne olursa olsun hastayı denge merkezine gönderir. Dolayısıyla KBB hekimine (nörotoloğa), nörolog psikiyatriste, ortopedist, fizik tedavi uzmanına birlikte bilgi vererek hastaya daha hızlı, daha ucuz, daha etkin bir hizmet sunulmuş olur. Denge merkezleri sistemi topluma anlatılmalı ve geliştirilmelidir. Dengesizlik ve düşmenin önlenmesi konusunda konuşmalar yapılmalı, destek grupları oluşturulmalıdır. Sonuçta baş dönmesi ve denge bozukluğu olan hastaların tedavisi için gerçek bir denge merkezine ihtiyaç vardır.


Baş dönmesi ve denge bozukluğu, insanları % 70 oranında tüm yaşamları boyunca değişik şiddette en az bir kere hekime başvurma noktasına getirmiştir. Peki bu hastalar bu yakınmalarının teşhisinden ve dolayısıyla tedavisinden ne kadar tatmin olmuşlardır? Bu hastalıklar grubu birçok organ ve sistemden kaynaklanabileceği için, en başta hastaların ilk seferde doğru uzmanla karşılaşmama problemi vardır. Bu tür hastalar değişik dallardaki uzmanlar tarafından değerlendirilmekte ve çoğu zaman hasta kendisinin hangi kategoriye girdiğini anlayamamaktadır. Hastalar kendilerini sahiplenmemiş hissetmektedir. Bu duruma değişik branştaki doktorların birbiriyle iletişime geçmemesinin de katkısı vardır. Elektronistagmografi (ENG) ve vestibüler (iç kulak ile ilgili) testlerin, denge bozukluğu olan hastaların izlenmesinde sınırlı ölçüde yeri vardır. Çevresel disorientasyon ve denge bozukluğuna sebep olan vestibüler ile santral hastalıkları olan kişilerin fonksiyonel kapasitelerinin değerlendirilmesinde ek desteğe ihtiyaç vardır. 

Baş dönmesi nedenleri nasıl teşhis edilir?

Hedef hasta grubu kimlerdir?
 
  • İç kulak hastalıklarına bağlı baş dönmesi ve dengesizlikler
  • Kafa travmaları (örn.; motorla araç kazaları sonrası)
  • Serebellar (Beyincik hastalıkları)
  • Stoke (daha çok yaşlı hastalarda görülen inme)
  • Multipl Skleroz
  • Parkinson Hastalığı
  • Serebral Palsy (Doğumsal beyin hastaları)
  • Periferik Nöropatiler
  • Şeker hastalığına bağlı denge bozukluğu
  • Boyun hastalıklarına bağlı baş dönmeleri (Boyun kireçlenmesi, fıtık vb.)
  • Yaşlı ve sık sık düşen hastalar
Bilgisayarlı Dinamik Postülografi:

Çoğu iç kulak kaynaklı baş dönmeleri ve denge kaybı yapan hastalıklar, hastalığın kriz ya da akut döneminde ilaç tedavisi veya cerrahi olarak kontrol altına alınabilir. Ancak bu hastalarda kriz dönemleri arasında oluşan dengesizlik problemleri devam eder. Bu noktada hastalar Bilgisayarlı Dinamik Posturografi ile 6 ya da 7 haftalık dönemlerde, haftada en az iki seans olmak üzere rehabilite edilir. Özellikle Motion Entoloren denen araç tutması hastalığı olanlarda çok etkili bir tedavi yöntemidir. CDP tedavisinden yarar gören bir başka hastalık grubu ise Multipl Skleroz ve Parkinson hastalarıdır. Bu hastalarda mevcut patoloinin beyindeki denge merkezlerini tutmasına bağlı dengesizlik problemleri olur. Parkinson hastalarında bu durum için yapılan operasyonların başarısının ölçülmesinde ve gerekse operasyon sonrası rehabilitasyonda çok etkin olarak kullanılmaktadır. ABD'de her yıl hastanelerin acil servislerine 1.000.000 kişi kafa travması nedeniyle başvurmakta, bunlardan ciddi kafa travması geçirenler 5 yıla yakın bir zamana kadar şiddeti giderek azalan oranda denge problemleri ile karşılaşmaktadır. Bir kısmında da kalıcı denge kusurları oluşmaktadır. Dengesizlik ya da dizzines, trafik kazası geçirenler arasındaki en sık bulgudur. Bu tür hastalar gecikmeden Posturografi ile rehabilite edilirse, hem ileriye dönük kalıcı kusurların kalmaması hem de hastanın çok yakın zamanda sosyal yaşama ayak uydurması sağlanabilir. Stroke diye bilinen inme (Ani damar tıkanıklıklarına bağlı felçler) hastaları ortalama her yıl 700.000 kişi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tür hastalıklar günlük yaşamı en çok etkileyen denge bozukluklarıdır. Bu amaçla yılda 40 milyar dolarlık tıbbi destek harcaması yapılmaktadır. Özellikle yaşlılığa bağlı olarak, bazı kişilerde vücudun dengesini sağlayan merkezlerin dejeneratif olarak yıpranmasına bağlı aksaklıklar görülür. Bu tür yaşlı hastalar denge bozuklukları yüzünden birçok ortopedik ve zaman zaman da hayati travmalara uğrarlar. Bu kişiler için bu durum çoğu zaman yatağa bağımlılık demektir. 
Meniere Hastalığının Tedavisi:

Tedavide tıbbi ve cerrahi yöntemler kullanılabilmektedir. Temel prensip iç kulak sıvı dolaşımını sağlamak ve basıncın artmasını önlemektir. Bu sonuç sağlanamdığında iç kulak denge merkezinin ilaç ya da cerrahi yolu ile yok edilmesi ya da denge sinirinin kesilmesi gibi tahrip edici yöntemler de uygulanabilmektedir. 

Hastaların büyük kısmında tıbbi tedavi ile şikayetlerin giderilmesi mümkün olabilmektedir. 

Tedavi içeriği;
  • Hastalığın muhtemel nedeni
  • Şikayetlerin sıklığı
  • Şikayetlerin şiddeti
  • Hastanın hastalıktan etkilenme derecesine göre belirlenmektedir.
Temel prensipler;
  • İç kulakta dolaşımın düzenlenmesi
  • İç kulak sıvı basıncının azaltılması
  • İç kulaktaki immünolojik ve veya alerjik reaksiyonların baskılanmasıdır Tedavide kullanılan başlıca ilaçlar;
  • Damar genişleticiler
  • İdrar söktürücüler
  • Steroidler
  • Yatıştırıcı ilaçlardır.
  • Özel durumlarda immün sistemi baskılayan ilaçlar ya da denge merkezi fonksiyonlarını tahrip eden ilaçlar kullanılabilmektedir. Tıbbi (ilaçla yapılan) tedavilerle istenen sonuçlar elde edilemediğinde cerrahi tedavi seçenekleri gündeme gelmektedir. İşitme ve denge fonksiyonlarını koruyan ve korumayan olmak üzere iki tip cerrahi yaklaşım grubu mevcuttur. Hastalarda işe yarar işitme olduğu müddetçe işitmeyi koruyan cerrahiler tercih edilmektedir. 

    Son yıllarda giderek daha sık kullanılmaya başlanan kulak içi steroid enjeksiyonları ile hem iyi sonuçlar elde edilmekte hem de steroidlerin tüm vücudu etkileyen ciddi yan etkilerinden kaçınmak mümkün olmaktadır. Uygulanan işitmeyi koruyucu yöntemlere rağmen şikayetlerin kontrol altına alınamaması durumunda hasta taraftaki iç kulak denge merkezini tamamen yok etmeye yönelik yöntemler kullanılmakta sonuç olarak normal şekilde çalışan taraftaki denge merkezi kısa sürede tüm fonksiyonları normale yakın şekilde ele alabilmektedir. 
     

 
Üst Alt