Forumdas
Editor
- Katılım
- 6 Ara 2022
- Mesajlar
- 7,544
- Tepkime
- 15,298
- Puanları
- 113
- Konum
- adana
- Web
- forumdas.com.tr
- Credits
- -11
Sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e yardım eden, O’nunla beraber cenklere giden, ölüme atılan, O’nun sevgilileri, en çok sevdiği insanlardır.
Allah’a ulaşmayı dilemeyi ve ruhun ölmeden evvel Allah’a ulaşmasını inkâr edenlere, “Sahâbe kimdir?” diye sorarsanız, size diyeceklerdir ki: “Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i hayattayken görenlerdir.” Hayır, görenler değil, hayattayken Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e, tâbî olanlardır. Sahâbe, sadece Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i görenler midir? O’nu putperestler de (puta tapanlar) gördüler. Ateşe tapanlar da, şeytana tapanlar da gördüler. Hristiyanlar da gördüler, yahudiler de. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i görenler sahâbe midir? Hayır, sahâbe değildirler.
Sahâbe kimdir? Hayattayken 12 tane ihsanla Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olmak şerefine erenlerdir. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
-12/YÛSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”
Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Benim ve bana tâbî olanların, bizim hepimizin...” diyor. İşte Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olanlar sahâbedir. Onlar da başlangıçta çok kötü durumdaydılar. Yol keserlerdi, kervan soyarlardı, fal oklarına bakarlardı. Allah’ın yasak ettiği fiilleri işlemekle kalmazlar daha da kötüsünü yaparak, kız çocuklarını küçücükken diri diri mezara gömerlerdi. Başlangıçta böyle olan insanlar, sonra Allah’ın güzelliklerine ulaştılar.
Allahû Tealâ onlar için diyor ki: “Allah’ın ipine sımsıkı tutunun ve fırkalara ayrılmayın. Siz bir ateş çukurunun kenarındaydınız da Allah sizi o ateş çukurundan kurtardı. Siz birbirinizin can düşmanıydınız, Allah kalplerinizi telif etti de sizi kardeşler kıldı.” İşte sahâbenin kısaca özeti budur.
-3/ÂLİ İMRÂN-103: Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın; hani o zaman siz birbirinize düşman idiniz. (Sonra Allah), kalplerinizi uzlaştırdı da O’nun bu ni’meti ile artık kardeşler oldunuz. Siz, ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da (Allah), sizi ondan kurtardı. Allah, size âyetlerini böyle beyan ediyor ki; böylece hidayete eresiniz.
Ne yapmış sahâbe? Sahâbe, Kur’ân-ı Kerim’in bütününe îmân etmiştir. Allahû Tealâ diyor ki:
-3/ÂLİ İMRÂN-119: Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
(Ey mü’minler)! Siz öyle kimselersiniz ki; onlar, sizi sevmedikleri halde siz, onları seversiniz ve siz Kitab’ın bütününe îmân edersiniz. Onlar, sizinle karşılaştıkları zaman: “Îmân ettik.” derler. Ama tenhada, kendi başlarına kaldıkları zaman size olan öfkelerinden (dolayı), parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizle ölün.” Hiç şüphesiz Allah, sinelerde olanı bilir.
Allahû Tealâ diyor ki: “Ey sahâbe, onlar size karşı buğzettikleri halde, size kötü davrandıkları halde, sizi işkenceye tâbî tuttukları ve sizi öldürdükleri halde siz gene de onlara karşı muhabbet beslersiniz. Çünkü siz Kur’ân’ın bütününe tâbî olursunuz.”
Bunların hepsi olmuştur. Kur’ân-ı Kerim olayları birer birer almamış, “Size buğzettikleri halde.” ifadesini kullanılmıştır. Geri kalanlar bizim işaretlerimizdir, sahâbeye hepsi yapılmıştır.
Bütün sahâbe, Kur’ân’ın bütününe tâbî olmuşlardır. Öyleyse, Kur’ân’ın bütününe îmân etmek ve öyle bir kalp yapısı içinde bulunmak ki; kötülüğe iyilikle mukabele etmek noktasında olmak söz konusudur. İşte onlar sahâbeydi, kötülüğe iyilikle mukabele ederlerdi.
Sahâbe gerçekten o noktaya geldiler mi? Evet, geldiler. Sahâbe, resûl ve nebî olmayan, nübüvvete ve risalete seçilmemiş olan bütün insanların ulaşabilecekleri en üst mertebeye ulaştılar. İrşad makamının sahibi oldular. Ruhlarını da vechlerini de nefslerini de iradelerini de Allah’a teslim ettiler. Onlar sahâbeydi.
Allahû Tealâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e teheccüd namazını farz kıldığı zaman; “Habibim, gece kalk da sadece sana has bir nafile namaz olmak üzere gecenin en az üçte birini, en çok üçte ikisini teheccüd namazı kılarak geçir.” diyor.
-17/İSRÂ-79: Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ(mahmûden).
Gecenin bir kısmında uyan ve sana özel nafile (ilâve) olarak O’nunla (Kur’ân’la) teheccüd namazı kıl! Rabbinin seni Makam-ı Mahmut’a beas etmesi (ulaştırması) yakındır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) o günden itibaren bunu yapmaya başlamıştır. Gecenin en az üçte birini teheccüd namazı kılarak geçirmiştir. Teheccüd namazı 11 rekâtlık bir namazdır. İki dört rekâttan, bir de üç rekâtten oluşan 11 rekâtlik bir namaz, nasıl olur da en az 4 saat hatta bazen 5-6 saat sürer? Çünkü bu namaz zikirle kılınan bir namazdır. Hafî zikirle, sessiz zikirle kılınan bir namaz çeşididir. Âyet okunduktan sonra, arkasından zikredilir.
Bunun üzerine bütün sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile beraber, gecenin üçte birinden fazlasını teheccüd namazını kılarak geçirmeye başlamışlardır. Ama Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in evi, hepsini almaya müsait değildir. Lambanın ya da mumun bahçeye akseden gölgesine bakarak, hepsi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le birlikte bahçede namazlarını kılmışlardır. Teheccüd namazını, O’nunla beraber aynı standartlarda, gecenin en az üçte birini namazla geçirerek kılmışlardır. Ama bir süre sonra sahâbe bu işe dayanamamış ve Allahû Tealâ da âyet indirmiştir. “Siz de O’na indirdiğimiz teheccüd namazını kıldınız ama vücutlarınız buna dayanmadı, sarardınız soldunuz. Bundan sonra teheccüd namazını kolayınıza geldiği gibi kılın.” buyurmuştur.
Sahâbe dayanıklıydı ama Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e Allahû Tealâ özel bir dayanıklılık vermişti. O’na vermiş olduğu görev gecenin üçte birini, hatta üçte ikisini teheccüd namazıyla geçirmekti. Sahâbe aynı şeyleri yapınca bir süre sonra yüzleri sararmaya başladı, rahatsızlıklar söz konusu oldu. Bunun üzerine Allahû Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiştir.
-73/MUZEMMİL-20: İnne rabbeke ya’lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyil leyli ve nısfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meake, vallâhu yukaddirul leyle ven nehâr(nehâre), alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakraû mâ teyessere minel kur’ân(kur’âni), alime en seyekûnu minkum mardâ ve âharûne yadribûne fîl ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi fakraû mâ teyessere minhu ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte ve akridûllâhe kardan hasenâ(hasenen), ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayren ve a’zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh(vestagfirûllâhe ), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazan) onun yarısında ve (bazan da) onun üçte birinde (Kur’ân okumak, zikir yapmak, kanitin olmak, teheccüd namazı kılmak için) kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı (gecenin zaman dilimlerini doğru tayin edemeyeceğinizi) bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kur’ân’dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah’ın fazlından (rızık) isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah’ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O’ndan (Kur’ân’dan) size kolay geleni okuyun, namazı ikame edin, zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah’ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve Allah’a istiğfar edin (tövbe edip Allah’tan mağfiret dileyin)! Muhakkak ki Allah; Gafur’dur, Rahîm’dir.
11 rekâtlık bir namaz kaç dakikada kılınır? 4rekâtlıkbir namazın 8 dakikada kılındığını kabul edelim, bir tane daha 4 rekât 16 dakika, bir de 3rekâtonu da 6 dakika düşünelim, 22 dakika. Ama geceyi 12 saat kabul ettiğimiz zaman üçte biri 4 saat olur. 8 saate kadar indiği bir noktayı düşünelim gene de bu süre 2,5 saatten aşağıda değildir. Gece 9 saat olsa, bu süre 3 saat olur. 3 saat ile 4 saat arasında kılınan bir namaz, normal standartlarda 22 dakikada kılınabilecek olan bir namazdır. Allahû Tealâ sahâbe için bu namazı 3-3,5 saatten 22 dakikaya indirip, “Size kolaylıklar verdim.” diyor. Sahâbe ne yapıyor? Aynı şekilde Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le beraber kılmaya devam ediyorlar.
Bunun kolay bir şey olduğunu sanmayın. Biz 40 günlük erbaîn çıkarmıştık. 41. gün de perşembeye rastladığı için 41 günlük bir erbaîn olayı tahakkuk etmişti. Benimle beraber erbaîne katılan kardeşlerimiz ve geceleri bize katılan diğer kardeşlerimizle beraber en az 3 saat süren bir namaz kılmak söz konusu oldu. Her gece, teheccüd namazını bu standartlar altında kıldık. Ellerimizin üzerinde değil, dirseklerimizin üzerinde olmamıza rağmen biz onların yaptığını başaramadık. Ve kardeşlerimiz çok yorgunluk hissetti. Dikkat edin sözlerimize. Secdelerimiz ellerimizin üzerinde değildi, dirseklerimizin üzerindeydi. Ona rağmen onların elleri üzerinde yaptığı secdeyi biz o 3 saatlik süre içerisinde dirseklerimizle başarmakta güçlük çektik. Onlar Allahû Tealâ tarafından özellikle terbiye edilmiş bir toplumdu.
Allahû Tealâ sahâbe için şöyle buyurmaktadır: “Onlar size buğzettiği halde siz onlara gene de muhabbet beslersiniz, onları seversiniz, onlara onların size davrandığı gibi, düşmanca davranmazsınız.”
Allah’a ulaşmayı dilemeyi ve ruhun ölmeden evvel Allah’a ulaşmasını inkâr edenlere, “Sahâbe kimdir?” diye sorarsanız, size diyeceklerdir ki: “Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i hayattayken görenlerdir.” Hayır, görenler değil, hayattayken Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e, tâbî olanlardır. Sahâbe, sadece Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i görenler midir? O’nu putperestler de (puta tapanlar) gördüler. Ateşe tapanlar da, şeytana tapanlar da gördüler. Hristiyanlar da gördüler, yahudiler de. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i görenler sahâbe midir? Hayır, sahâbe değildirler.
Sahâbe kimdir? Hayattayken 12 tane ihsanla Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olmak şerefine erenlerdir. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
-12/YÛSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”
Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Benim ve bana tâbî olanların, bizim hepimizin...” diyor. İşte Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olanlar sahâbedir. Onlar da başlangıçta çok kötü durumdaydılar. Yol keserlerdi, kervan soyarlardı, fal oklarına bakarlardı. Allah’ın yasak ettiği fiilleri işlemekle kalmazlar daha da kötüsünü yaparak, kız çocuklarını küçücükken diri diri mezara gömerlerdi. Başlangıçta böyle olan insanlar, sonra Allah’ın güzelliklerine ulaştılar.
Allahû Tealâ onlar için diyor ki: “Allah’ın ipine sımsıkı tutunun ve fırkalara ayrılmayın. Siz bir ateş çukurunun kenarındaydınız da Allah sizi o ateş çukurundan kurtardı. Siz birbirinizin can düşmanıydınız, Allah kalplerinizi telif etti de sizi kardeşler kıldı.” İşte sahâbenin kısaca özeti budur.
-3/ÂLİ İMRÂN-103: Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın; hani o zaman siz birbirinize düşman idiniz. (Sonra Allah), kalplerinizi uzlaştırdı da O’nun bu ni’meti ile artık kardeşler oldunuz. Siz, ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da (Allah), sizi ondan kurtardı. Allah, size âyetlerini böyle beyan ediyor ki; böylece hidayete eresiniz.
Ne yapmış sahâbe? Sahâbe, Kur’ân-ı Kerim’in bütününe îmân etmiştir. Allahû Tealâ diyor ki:
-3/ÂLİ İMRÂN-119: Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
(Ey mü’minler)! Siz öyle kimselersiniz ki; onlar, sizi sevmedikleri halde siz, onları seversiniz ve siz Kitab’ın bütününe îmân edersiniz. Onlar, sizinle karşılaştıkları zaman: “Îmân ettik.” derler. Ama tenhada, kendi başlarına kaldıkları zaman size olan öfkelerinden (dolayı), parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizle ölün.” Hiç şüphesiz Allah, sinelerde olanı bilir.
Allahû Tealâ diyor ki: “Ey sahâbe, onlar size karşı buğzettikleri halde, size kötü davrandıkları halde, sizi işkenceye tâbî tuttukları ve sizi öldürdükleri halde siz gene de onlara karşı muhabbet beslersiniz. Çünkü siz Kur’ân’ın bütününe tâbî olursunuz.”
Bunların hepsi olmuştur. Kur’ân-ı Kerim olayları birer birer almamış, “Size buğzettikleri halde.” ifadesini kullanılmıştır. Geri kalanlar bizim işaretlerimizdir, sahâbeye hepsi yapılmıştır.
Bütün sahâbe, Kur’ân’ın bütününe tâbî olmuşlardır. Öyleyse, Kur’ân’ın bütününe îmân etmek ve öyle bir kalp yapısı içinde bulunmak ki; kötülüğe iyilikle mukabele etmek noktasında olmak söz konusudur. İşte onlar sahâbeydi, kötülüğe iyilikle mukabele ederlerdi.
Sahâbe gerçekten o noktaya geldiler mi? Evet, geldiler. Sahâbe, resûl ve nebî olmayan, nübüvvete ve risalete seçilmemiş olan bütün insanların ulaşabilecekleri en üst mertebeye ulaştılar. İrşad makamının sahibi oldular. Ruhlarını da vechlerini de nefslerini de iradelerini de Allah’a teslim ettiler. Onlar sahâbeydi.
Allahû Tealâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e teheccüd namazını farz kıldığı zaman; “Habibim, gece kalk da sadece sana has bir nafile namaz olmak üzere gecenin en az üçte birini, en çok üçte ikisini teheccüd namazı kılarak geçir.” diyor.
-17/İSRÂ-79: Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ(mahmûden).
Gecenin bir kısmında uyan ve sana özel nafile (ilâve) olarak O’nunla (Kur’ân’la) teheccüd namazı kıl! Rabbinin seni Makam-ı Mahmut’a beas etmesi (ulaştırması) yakındır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) o günden itibaren bunu yapmaya başlamıştır. Gecenin en az üçte birini teheccüd namazı kılarak geçirmiştir. Teheccüd namazı 11 rekâtlık bir namazdır. İki dört rekâttan, bir de üç rekâtten oluşan 11 rekâtlik bir namaz, nasıl olur da en az 4 saat hatta bazen 5-6 saat sürer? Çünkü bu namaz zikirle kılınan bir namazdır. Hafî zikirle, sessiz zikirle kılınan bir namaz çeşididir. Âyet okunduktan sonra, arkasından zikredilir.
Bunun üzerine bütün sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile beraber, gecenin üçte birinden fazlasını teheccüd namazını kılarak geçirmeye başlamışlardır. Ama Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in evi, hepsini almaya müsait değildir. Lambanın ya da mumun bahçeye akseden gölgesine bakarak, hepsi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le birlikte bahçede namazlarını kılmışlardır. Teheccüd namazını, O’nunla beraber aynı standartlarda, gecenin en az üçte birini namazla geçirerek kılmışlardır. Ama bir süre sonra sahâbe bu işe dayanamamış ve Allahû Tealâ da âyet indirmiştir. “Siz de O’na indirdiğimiz teheccüd namazını kıldınız ama vücutlarınız buna dayanmadı, sarardınız soldunuz. Bundan sonra teheccüd namazını kolayınıza geldiği gibi kılın.” buyurmuştur.
Sahâbe dayanıklıydı ama Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e Allahû Tealâ özel bir dayanıklılık vermişti. O’na vermiş olduğu görev gecenin üçte birini, hatta üçte ikisini teheccüd namazıyla geçirmekti. Sahâbe aynı şeyleri yapınca bir süre sonra yüzleri sararmaya başladı, rahatsızlıklar söz konusu oldu. Bunun üzerine Allahû Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiştir.
-73/MUZEMMİL-20: İnne rabbeke ya’lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyil leyli ve nısfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meake, vallâhu yukaddirul leyle ven nehâr(nehâre), alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakraû mâ teyessere minel kur’ân(kur’âni), alime en seyekûnu minkum mardâ ve âharûne yadribûne fîl ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi fakraû mâ teyessere minhu ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte ve akridûllâhe kardan hasenâ(hasenen), ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayren ve a’zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh(vestagfirûllâhe ), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazan) onun yarısında ve (bazan da) onun üçte birinde (Kur’ân okumak, zikir yapmak, kanitin olmak, teheccüd namazı kılmak için) kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı (gecenin zaman dilimlerini doğru tayin edemeyeceğinizi) bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kur’ân’dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah’ın fazlından (rızık) isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah’ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O’ndan (Kur’ân’dan) size kolay geleni okuyun, namazı ikame edin, zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah’ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve Allah’a istiğfar edin (tövbe edip Allah’tan mağfiret dileyin)! Muhakkak ki Allah; Gafur’dur, Rahîm’dir.
11 rekâtlık bir namaz kaç dakikada kılınır? 4rekâtlıkbir namazın 8 dakikada kılındığını kabul edelim, bir tane daha 4 rekât 16 dakika, bir de 3rekâtonu da 6 dakika düşünelim, 22 dakika. Ama geceyi 12 saat kabul ettiğimiz zaman üçte biri 4 saat olur. 8 saate kadar indiği bir noktayı düşünelim gene de bu süre 2,5 saatten aşağıda değildir. Gece 9 saat olsa, bu süre 3 saat olur. 3 saat ile 4 saat arasında kılınan bir namaz, normal standartlarda 22 dakikada kılınabilecek olan bir namazdır. Allahû Tealâ sahâbe için bu namazı 3-3,5 saatten 22 dakikaya indirip, “Size kolaylıklar verdim.” diyor. Sahâbe ne yapıyor? Aynı şekilde Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le beraber kılmaya devam ediyorlar.
Bunun kolay bir şey olduğunu sanmayın. Biz 40 günlük erbaîn çıkarmıştık. 41. gün de perşembeye rastladığı için 41 günlük bir erbaîn olayı tahakkuk etmişti. Benimle beraber erbaîne katılan kardeşlerimiz ve geceleri bize katılan diğer kardeşlerimizle beraber en az 3 saat süren bir namaz kılmak söz konusu oldu. Her gece, teheccüd namazını bu standartlar altında kıldık. Ellerimizin üzerinde değil, dirseklerimizin üzerinde olmamıza rağmen biz onların yaptığını başaramadık. Ve kardeşlerimiz çok yorgunluk hissetti. Dikkat edin sözlerimize. Secdelerimiz ellerimizin üzerinde değildi, dirseklerimizin üzerindeydi. Ona rağmen onların elleri üzerinde yaptığı secdeyi biz o 3 saatlik süre içerisinde dirseklerimizle başarmakta güçlük çektik. Onlar Allahû Tealâ tarafından özellikle terbiye edilmiş bir toplumdu.
Allahû Tealâ sahâbe için şöyle buyurmaktadır: “Onlar size buğzettiği halde siz onlara gene de muhabbet beslersiniz, onları seversiniz, onlara onların size davrandığı gibi, düşmanca davranmazsınız.”