Son Konu

Hümanistik Psikoterapi Yaklaşımı: Carl Rogers'ın Psikoterapi Yorumu

Garfield

Yeni Üye
Katılım
9 Ocak 2022
Mesajlar
171,000
Tepkime
0
Puanları
36
Yaş
45
Credits
0
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0


DANIŞAN ODAKLI (ROGERYEN) PSİKOTERAPİ TEORİSİ

Carl Rogers, psikoterapistlerin dominant, otoriter ve en iyiyi bilen tavrına karşı çıktı. Eşitliği ve karşılıklılığı önemseyen yeni bir bakış açısı sundu. Bu bakış açısı, danışanı biricik bir birey olarak benimsedi; onu yönlendirmek veya şekillendirmekten ziyade onun içsel deneyimlerine ve bağımsızca hareket etmesine değer verdi. Danışan odaklı terapinin kökleri 1940’lara dayansa da, modern psikoterapi dünyasını benzersiz bir bakış açısı olarak etkilemeye devam etmektedir.

Danışan odaklı teori; insan doğasını, kişilik gelişimini ve psikoterapi pratiğini kapsayan bütüncül bir bakış açısı sunar. İnsanı ele alma biçimiyle hümanist bir teoridir. Danışan odaklı terapide, hasta ilk defa ‘danışan’ olarak adlandırıldı ve eski pasif duruşunun aksine terapide aktif bir rolü olduğu vurgulandı. Danışanın kendisi için en iyi olanı bileceğine güvenen ve danışanın terapiyi kendisi için en iyi olacak şekilde yönlendirmesine olanak sağlayan yeni bir ekol oluştu. Terapistin lider ya da uzman rolü reddedildi, onun yerine terapiste yardımcı olma rolü atfedildi. Terapist ile danışanın terapide eşit rollere ve eşit güce sahip olduğu öne sürüldü.

Rogers’a göre, insanlar psikolojik stres yaşadıkları için psikoterapiye başvururlar ve psikolojik stresin esas sebebi kişinin deneyimlerinin kişinin benlik algısından farklılaşmasıdır. Gerçek benlik ve ideal benlik arasındaki fark; kişinin sevilme, değer verilme ve diğer insanlar tarafından kabul edilme ihtiyacı yönünde deneyimlerinin gerçek benliğinden farklılaşması nedeniyle oluşur. Bu ihtiyaçlar, bireyi, kabul edilip değer verileceğine inandığı şekilde davranmaya iter. Bu durum, kişide, benliğini diğer insanların algısına göre şekillendirdiği dışsal referans noktasının oluşmasına neden olur. Diğer insanların koşullu şekilde değer, kabul ve sevgi sunması durumuna koşullu kabul adı verilir.

Çoğunlukla bireyler, kendi gerçek benliklerini inkar edip diğer insanların koşullarına göre yaşama eğilimi gösterirler. Rogers, gerçek benliği, diğer insanların yargılarından arınmış özgür benlik olarak tanımlar. Rogers ayrıca, bireyin organizmasının, kendini gerçekleştirme eğilimi olduğunu ve içsel referans noktasına, yani kendi içsel yargı sistemlerini kullanabilecek potansiyele, ulaşabileceklerini belirtir. Dışsal referans noktası, kişinin, başka insanların algı ve değer mekanizmalarını esas almasına; içsel referans noktası ise, kendi algısını ve bireysel deneyimlerini, kendini değerlendirmesinin esas noktası olarak ele almasına işaret eder.

Danışan, içsel referans noktasını esas alma noktasına ulaştığında değişim mümkün olabilir. Danışanın, dışsal referans noktasını esas almaktan içsel referans noktasını esas almaya doğru giden yolculuğunda terapistin görevi, danışanı olduğu gibi kabul etmek ve bu yolda ona yardımcı olmaktır.

Danışan odaklı teoriye göre, terapinin hedefi danışanın tam olarak işleyen birey seviyesine ulaşmasıdır. Tam olarak işleyen birey, kendini gerçekleştiren bireydir. Öncelikle, tam olarak işleyen birey, başkaları tarafından yönlendirilmekten ziyade kendi deneyimlerine güvenmektedir. Tam olarak işleyen birey, şekillendirilmemiş ya da sınırlandırılmamıştır. Yeni deneyimlere açıktır, hayatı dolu dolu ve doyumlu bir şekilde yaşamaktadır. Bir özgürlük deneyimi yaşamaktadır. Tam olarak işleyen birey yaratıcıdır, meraklıdır, spontandır, otantiktir ve kendine özgüdür. Her zaman mutlu hissetmekten ziyade esnektir ve değişikliğe açıktır. Yeni durumlara kolayca adapte olabilir. Zorluklarla mücadele etmeye hazırdır. Tam olarak işleyen bir birey olmak, bir son noktasına ulaşmak değil, devamlı gelişim ve değişim halinde olmaktır.


 
Üst Alt