Son Konu

Türkiye'de Psikolojik Danışmanlık ve Psikoterapi: Nasıl Yaklaşıyoruz?

dadaş

Yeni Üye
Katılım
9 Ocak 2022
Mesajlar
152,364
Tepkime
0
Puanları
36
Yaş
45
Credits
0
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0


“Psikoterapi”nin ne ifade ettiği Türkiye’de henüz tam anlaşılmamış, psikoloji ve psikiyatri gibi kavramlarla karıştırılmaktadır.

Psikoterapi; çocuklara, ergenlere, yetişkinlere, çiftlere ve ailelere yönelik uygulanabilmektedir. Birbirinden farklı psikoterapi uygulamaları vardır: Psikanalitik/psikodinamik terapi, bilişsel davranışçı terapi, danışan-odaklı terapi, varoluşçu terapi vb. Psikoterapi uygulamalarından bazıları ülkemizde daha yaygınken bazıları ise pek bilinmemekte ve uygulanmamaktadır.

Psikanalitik terapiye dair kaynaklar 1930’lardan itibaren çevrilmeye başlanmış, 1980’lerden itibaren ise yurtdışında eğitim görüp Türkiye’ye dönen psikoterapistler tarafından uygulanmaya başlanmıştır. Psikanalitik/psikodinamik terapinin Türk kaynaklarında yeterli bir şekilde yer aldığı düşünülmektedir.

Varoluşçu terapi konseptleri de zamanla popülerlik kazanmış ve psikodinamik model içinde kullanılmaya başlanmıştır. Davranışçı terapi modeli 1970’den itibaren kullanılmış, günümüzde yerini yaygın olarak bilişsel davranışçı modele bırakmıştır. Gestalt modeli giderek yaygınlaşmakta fakat bu alana dair Türkçe kaynak eksikliği sorunu yaşanmaktadır. Tranksaksiyonel analiz gibi bazı terapi modelleri ise Türkiye’de yaygınlık kazanmamıştır.

Psikoterapi alanında Türkiye’de büyük eksiklikler vardır. ‘Psikoterapist’ ünvanı veren resmi bir kurum yoktur; psikoterapi becerileri, klinik psikoloji yüksek lisansı, psikiyatri branşı ya da çeşitli kurslarla kazanılmaktadır. Yeterliliği denetlemek ile ilgili yasa problemi mevcuttur.

Türkiye’de, yaklaşık 1500 psikiyatrist, 10.000 psikolog –her yıl eklenen 2000 yeni mezun- ve 700-800 civarında klinik psikolog bulunmaktadır.

Türkiye’de psikolojik rahatsızlıklar, nufüsun %24’ünde görülmekte ve depresyon ilk sırada yer almaktadır. Psikolojik rahatsızlıklara yönelik sağlık merkezleri görece az, psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle başvuru ise oldukça düşüktür.

Türkiye’de psikolojik rahatsızlıkların tanınmama ve kabul edilmeme problemi yaşanmaktadır. Bu nedenle, psikolojik rahatsızlıklar daha ziyade somatizasyon –yani vucüttaki rahatsızlıklar- şeklinde deneyimlenmektedir. Bu da doğru tedavi yöntemi ile sorundan kurtulmayı güçleştirmektedir.

Başka bir problem de, psikolojik rahatsızlık yaşayanlara yönelik damgalamadır. Türkiye’de ruh sağlığı alanında çalışanlar ‘deli doktoru’, psikolojik problemler yaşayanlar ise ‘deli’ diye nitelendirilebilmekte; bu nedenle kişiler ‘deli’ olarak algılanmaktan çekindikleri için psikolojik rahatsızlık yaşadıklarını saklama, tedaviye başvurmama eğiliminde ya da kendilerine yaşadıkları sorunun ‘yeterince deli’ olmadığı yönünde telkinlerde bulunabilirler. Tedaviye başvuranların büyük çoğunluğu, yine damgalama nedeniyle, tedavi gördüklerini çevrelerinden gizleyebilmektedir.

Türkiye’de dinin psikoterapiyi bir tedavi yöntemi olarak görmeme üzerinde etkisi vardır. Çoğunluğu Müslüman olan Türkiye toplumu, sorunlarının çözümü için hocalardan yardım isteme, şifalı otlar kullanma, kutsal mekanları ziyaret etme ve dua etme, adak adama gibi davranışlarda bulunmayı yeğleyebilmektedir.

Bazen sorun psikoterapiye dair farklı beklentiler içinde olmaktır. Kollektivist bir yapısı olan Türk toplumu; uyum sağlama, başkalarının söylediklerine ve düşündüklerine önem verme gibi değerlere sahiptir. Bu nedenle psikoterapistten ne yapmaları gerektiğinin söylenmesini ister, bu istekleri yerine gelmeyince de bunu oldukça garip bir durum olarak deneyimlerler. Ne yapacaklarına dair somut öneriler bulamayan danışanlar, psikoterapinin kendisine iyi gelmediğini varsaymakta ve birkaç seanstan sonra gelmeyi bırakabilmektedir.

İkinci bir karşılanmayan beklenti de psikoterapiden birkaç seans içinde çözüm almaktır. Bu beklenti içinde olan danışanların genel şikayeti psikoterapistin sadece susup dinlediği ve hiçbir şey yapmadığıdır. Burada psikoterapinin ne olduğuna dair bir bilgi eksikliğinden bahsedilebilir.

Yönlendirici olmayan terapi modellerine göre bilişsel davranışçı terapi modelinin ilgi görmesi, bu modelin yöntem farklılığı ile tanımlanabilir. Bu modelde terapistin bir öğretmen, bir yol gösterici olarak davranması, direktifler veren daha güçlü bir konumda olması, yeri geldiğinde ne yapılıp ne yapılmayacağını söylemesi; Türk toplumundaki otoriteye saygı duyma ve onu –çoğunlukla- sorgusuz sualsiz kabul etme davranışıyla örtüşmektedir.

Psikoterapinin bazı kuralları da Türkiye’deki danışanlar açısından ‘garip’ karşılanmaktadır: Hediye kabul edilmemesi, selamlaşıp vedalaşırken sarılma ya da yanaktan öpmenin olmaması, zaman sınırının katı olması.

Yapılan bir çalışma, Türkiye’de psikoterapinin; erkeklere oranla kadınlar arasında, 19-35 yaşları arasındaki bireylerde, boşanmış kişilerde, yüksek sosyo-ekonomik seviyeye sahip kişilerde ve üniversite mezunlarında daha çok kabul gördüğünü ortaya çıkarmıştır.


 
Üst Alt