Son Konu

Alevilik Hakkında Bilgi-Alevilik Nedir-Kimlere Alevi Denir-Alevilik Hakkında Bilinmeyenler

Forumdas

Editor
Katılım
6 Ara 2022
Mesajlar
7,544
Tepkime
15,298
Puanları
113
Konum
adana
Web
forumdas.com.tr
Credits
-11
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Alevilik Hakkında Bilgi-Alevilik Nedir-Kimlere Alevi Denir-Alevilik Hakkında Bilinmeyenler

1. Alevi ne demektir?



  • Kelime manasiyla Alevi Hz. Ali’yi seven ve O’na mensup olan kisi demektir. Hz. Ali’yi sevenler, baslica iki gruba ayrilir: Hasbi ve samimi taraftarlar, ve siyasi taraftarlar. Bunlardan birincisi, O’na (r.a.) Allah icin muhabbet göstermislerdir. Bu muhabbet safi, net ve durudur. Kaynagi salabet ve hamiyet-i diniyedir. Bu hasbi taraftarlar, Hz. Ali’ye iki noktai nazardan teveccüh göstermislerdir. Birincisi, Ali’nin yüksek kemalati ve üstün meziyetleridir. Onun fazilet ve kemalati, takva ve ubudiyeti, mü’minlerin kalb ve dimaglarinda, muhabbet ve takdire inkilap etmistir. Ikincisi, Hz. Ali’nin (r.a.) Ehl-i Beyt (=Peygamber Efendimizin (s.a.v.) evlat ve torunlari) silsilesinin mümessili olmasidir. Müslümanlar o silsilenin basi olan Hz. Ali’ye (r.a.) samimi bir muhabbet ve derin bir saygi göstermektedirler. Bu iki cihetten kaynaklanan muhabbet, Kur’an ve Sünnet cizgisine uygundur. Dine gölge degil, vesile olmaktadir. Mesrudur, makuldür. Fitri, hasbi ve samimidir. Hz. Resulullah (s.a.v.), istikbalde ortaya cikacak fitne ve fesatlarda. Hz. Ali’yi (r.a.) ümmet nazarinda ithamlardan korumak icin O’nun kemalat ve meziyetlerini ehemmiyetle nazar vermekte: ‘Ben kimin dostu isem, Ali de onun dostudur.’
    ‘Ali’yi yalniz mü’minler sever, O’na yalniz münafiklar bugzeder.’
    ‘Ben size iki sey birakiyorum: Kur’an ve Ehl-i Beyt’im. Bunlara temessük ederseniz, kurtulursunuz.’
    gibi hadis-i serifleriyle bu iki ciheti tescil ve ilan etmektedir.
    Ikinci grup taraftarlar ise, O’nu siyasi manada sevenlerdir. Bunlar arasinda ciddi bir hedef birligi yoktur; herbiri, ayri bir sebeple Hz. Ali’yi taraftarlik gösterirler.
    Hedef ve gayeleri degisik olan bu grubu bese ayirabiliriz:
    1. Hz. Ali’nin (r.a.) siyasi taraftarlari icinde ‘dinde mutaassip, muhakeme-i akliyede noksan’ insanlar teskil ediyor. Bu tipler, Islami ölcülerde oldukca taskin ve mutaassip ve o derecede dar görüslü, mizansiz ve müvazenesiz insanlardi. Bunlarin elserisi bedevi idi. Iclerinde sahabeden hic kimse yoktu. Bunlar Siffin muharebesinden sonra, Hakem Hadisesinde Hz. Ali’ye karsi cikarak O’nun ordusundan ayrildilar. Hz. Ali’nin hakemi kabul etmesini küfür telakki ettiler ve O’nu cok agir bir sekilde itham ettiler. Onlara göre, Hz. Ali’nin hakemi kabul etmekle dinden cikmisti. Bu grup, Hz. Ali’nin ordusundan huruc ettikleri icin kendilerine ‘Hariciler’ ismi verildi. Bu grup Hakem Hadisesine kadar Hz. Ali’yi taskin ve ölcüsüz bir surette sevdikleri halde, bu hadiseden sonra, O’nun en büyük ve amansiz düsmani kesilmislerdir.
    2. Ikinci grup, münafik ve Yahudi dönmeleriydi. Bunlar, iki yüzlü, dessas, sahtekar, yalanci, karanlik fikirli ve karanlik ruhlu insanlardi. Hz. Ali’ye muhabbet fikrin altinda gercek yüzlerini gizliyorlardi. Müslümanlar arasinda fitne cikartiyor, sürekli sapik fikirler üretiyorlardi. Gayeleri Islamiyeti icten yikmak, inanc ve itikadlari sarsmak ve Müslümanlari birbirine düsürmekti. Bu grubun Islam dünyasinda yapmis oldugu ihanetin boyutlari cok derindir.
    3. Emevilerin irkci idarelerinden rahatsiz olan Hasan ve Hüseyin Efendilerimizin yaninda yer alan taifelerdir. Bilindigi gibi, Emeviler basa gecince, icraatlarinda birinci derecede irkciligi esas aldilar. Diger kavimlere karsi gayet sert ve acimasizca davranmaya sevketti. Emevilerin bu ölcüsüz ve mesuliyetsiz icraatlarindan rahatsiz olan diger kabile ve asiretler onlardan intikam almak icin Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e taraftarlik gösterdi ve Onlarin ordusunda yer aldilar.
    4. Bu grubu (genelde) iranlilar teskil eder. Hz. Ali ve Al-i Beyt sevgisi bu grupta asiri ve ölcüsüzce tezahür etmistir. Her merasim, senlik ve toplantilarda bu ölcüsüz sevgi etkisini göstermektedir. Yahudilerin ‘Aglama Duvari’ karsisina gecip aglamalari gibi, bunlar da Muharrem ayinda bir matem havasina girerler.
    5. Üc zihniyetin taraftarlarindan bu besinci grup tesekkül etmistir: ‘Irandaki mecusi dininin reis ve ruhanileri’ , ‘Irandaki irkcilar’ ve ‘eski saltanat hanedanin mensuplari’dir.
moshee2jpe.jpg



2. Alevilik nasil ortaya çikmistir? Bir mezhep midir?



  • Alevilik bir firka veya mezhep degildir. Al-i Beyt’in muhabbetini esas olan bir tarikat seklinde ortaya cikmistir. Mes’elenin tarihi seyrine baktigimizda Aleviligin bir tarikat sekline gelismesi söyle olmustur:
Timur, Osmanli Sultani Yildirim Bayezid’i yendikten sonra Anadolu’dan aldigi otuz bin kadar esiri Iran’a götürmüstü. Bunlari Erdebil $eyhi ($ah Ismail’in dedesi) olarak bilinen $eyh Ali’ye intisap ettiler ve ondan tarikat dersi aldilar. Bir süre sonra Timur, arasira ziyarete gittigi Erdebil $eyhi’nin kendisinden bir arzusu olup olmadigini sordugunda, $eyh, ‘Hicbir dilegim yok, sadece Anadolu’dan esir olarak getirmis oldugun Türkleri serbest birakmani istiyorum’ dedi. Timur, $eyhin bu arzusunu memnuniyetle kabul etti ve onlari serbest birakti. Bu esirler, bu vesile ile, $eyhe olan muhabbetlerini asiri derecede ziyadelestirdiler. $eyhin bu sofilerinin bir kismi Anadolu’ya döndü, bir kismi Erdebil’de kaldi.
Erdebil $eyhi, Anadolu’ya dönen bu müritleriyle alakasini devam ettirdi. Erdebil $eyhi’nin tarikatinda ‘Hz. Ali muhabbeti’ esas alindigi icin, bu tarikata devam edenler Hz. Ali sevgisi ile tamamen boyandilar. Bunlara bu vasiftan dolayi ‘Alevi’ denildi. Aslinda bu esirlerin ecdadlari ve kendileri, bu tarikat ile intisap kurucaya kadar, Ehl-i Sünnet itikatinda idiler. Iran’la Osmanli Devleti arasinda kesin hudutlar cizilince, Anadolu’daki müritler, pirlerin tesirinden gitgide uzaklastilar. Bu tarikatin Anadolu’da kalan mensuplari, Erdebil tekkesinden aldiklari tesirle, kendilerinin disinda kalan Müslümanlarin Ekl-i Beyt’e gerektigi gibi muhabbet beslemedikleri zannina kapildilar. Onlarin bu telakki ve davranislari diger Müslümanlarla aralarinda bir sogukluk husule getirdi. Bu sogukluk zamanla ihtilafa dönüstü.
Bu ihtilaf neticesinde, Erdebil tekkesine bagli Anadolu Türkleri medreseden uzak kaldilar. Itikada, ibadete,… ait bircok hükümleri geregi gibi ögrenemediler. Sadece babadan ogula intikal eden birtakim telkinlerle iktifa ettiler. Zamanla aradaki sogukluk gittikce büyüdü ve derin bir ayriliga dönüstü. (Sünnilik-Alevilik).
Bu sun’i ayriligin ortadan kalkmasinin tek yolu, Kur’an’in isigi altina girmekle cözülür.
kalig006.jpg



3. Al-i Beyt sevgisinin dinimizdeki yeri nedir?

  • Al-i Beyt’e Allah icin muhabbet etmek, dinimizde vaciptir. (Imam-i $afii’ye göre farzdir.) Cenab-i Hak Sura Suresinde söyle buyurmaktadir:
    ‘Resulüm, sizden peygamberlik vazifesine mukabil ücret istemez. Yalniz Al-i Beyt’ine meveddet (sevgi ve saygi) istiyor.’ (Sura Suresi, 23)
    Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i seriflerinde söyle buyuruyor:
    ‘Size verdigim nimetlerden dolayi Allah’i sevin. Beni de Allah icin sevin. Al-i Beyt’imi de benim icin sevin.’
    ‘Sizlere iki sey birakiyorum. Onlara temessük etseniz necat bulursunuz. Birisi kitabullah, biri Al-i Beyt’imdir.’
    Bu hususa Bediüzzaman Hazretleri söyle ifade etmektedir:
    ‘Al-i Beyt’ten vazife-i Risaletce muradi Sünnet-i Seniyye’sidir. Sünnet-i Seniyye’yi terkeden hakiki Al-i Beyt’ten olmadigi gibi Al-i Beyt’e hakiki dost da olamaz.’
    Al-i Beyt’i sevmemiz onlarin sadece mücerret sahsiyetleri icin degil, Kur’an’a yaptiklari hizmetleri, Islam Dini’nin nesrinde gösterdikleri büyük fedakarliklari, ilim ve irfan sahasinda yaptiklari hizmetleri icindir.
    Al-i Beyt’i seven mü’min de, ibadet vazifesini yerine getirmekle, onlari örnek almali, onlara benzemeli ve onlar gibi olmaya gayret etmelidir. Al-i Beyt’i hakiki manada sevmek de ancak bu yolla tahakkuk edebilir.
pinkaba.gif



4. Hz. Ali’nin kendisine muhabbet edenlerin namazlarini kildigi söyleniyor. Bu dogru mudur?

  • Böyle bir iddia ne dinen, ne de aklen gecerlidir. Kesinlikle yanlistir. Hz. Ali Efendimiz (r.a.) en cok Hasan ve Hüseyin Efendilerimizi (r.a.) sevdigi halde, onlar ve onlardan sonra gelen evlatlari, ‘Bizim namazimiz kilinmistir’ diye bir iddiada bulunmamislar, aksine sadece farzlarini eda etmekle kalmamis, sünnet ve nafilelere de tam riayet etmislerdir.
    Cenab-i Hak, namazi, peygamberler dahil, her mü’minin kendi $ahsina farz kilmistir. Hic kimse bir baskasinin yerine namaz kilamaz. Zaruret halinde de bu böyledir. Bir kimse namaz kilamayacak kadar hasta da olsa, onun namazini bir baskasi kilamaz.
    Bir hadis-i kudside söyle buyurulmustur:
    ‘Allah-ü Teala buyurdu ki: ‘Ben Senin ümmetin üzerine bes vakit namaz farzettim. Hem ahdettim ki, bir kimse bes vakit namazi kilarak gelirse, muhakkak ben onu Cennet’e koyarim. Bes vakit namazi kilamayan bir kimseye bir taahhüdüm yoktur.’ ‘
    Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de ‘Namaz dinin diregidir’ buyurmustur.
26x.jpg



5. Hz. Ali’ye “uluhiyet” veya “peygamberlik” isnad etme konusu

  • Bu yanlis inanç da, digerleri gibi Ibn-i Sebe [Ibn-i Sebe Hz. Osman (r.a.) zamaninda Yemen'den Medine-i Münevvere'ye gelerek zahiren Müslüman olup, Islam'i yikmak için büyük gayretler göstermistir. Yahudilerin Islam Dinine düsmanligi Peygamberimizin (s.a.v.) dogumu ile baslamistir.] tarafindan iddia edilmistir. Bütün gayesi Müslümanlarin itikadini bozmak olan Ibn-i Sebe, menfur faaliyetlerini sürdürürken, nabza göre serbet vermesini iyi beceriyordu. Önce, bazi kimselere Hz. Ali’nin (r.a.) ilah oldugunu telkin etmeye çalisiyor, bunun tutmayacagini anladigi yerde, O’na peygamberlik isnad ediyor; bunun da geçerli olmayacagini anladigi zaman ise, “Halifetin en evvel Hz. Ali’nin hakki oldugunu, bu hakkin kendisinden zulmen alindigini” telkine kalkiyordu.
    Dikkat edilirse, bu üç iddia arasinda tezat vardir. Tezat ise, hükümsüzdür. Söyle ki ilan olan, peygamber olamayacagi gibi, peygamber için de hilafet sözkonusu olamaz. Bu tezat dahi, açikça gösteriyor ki meselenin altinda sadece ve sadece ifsat ve ihanet yatmaktadir. Malumdur ki, herseyin bir baslangici ve bir de nihayeti oldugu gibi, Hz. Adem’le (a.s.) baslayan peygamberlik müessesesi de Hatemül-Enbiya (s.a.v.) ile son bulmustur. Cenab-i Hak, peygamberlerin en ekmeli olan O Zat’in eline semavi kitaplarin en mükemmeli olan Kur’an-i Azimüssan’i vermis ve nübüvvet müessesesini O Hatemül Enbiya ile tekmil etmistir. Artik, kiyamete kadar Hz. Muhammed’den sonra bir peygamber gelmeyecektir. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Hatemül Enbiya oldugu ‘Ahzap Suresi’nde su sekilde bildirilmistir:
    Muhammed sizin ricalinizden hiçbirinin babasi degil ve lakin Allah’in Resulü ve peygamberlerin hatemidir (sonuncusudur). Allah herseyi bilendir.”


Bu Yazi Mehmet Kirkinci’nin ‘Alevilik Nedir’ kitabindan alinmistir. Genis bilgi için okumanizi tavsiye ederiz. Cihan Yayinlari, TÜRDAV A.S., Istanbul, 1995
 
Üst Alt