Son Konu

Dini Sözlük

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
35
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
ABÂDİLE:
Abdullahlar Peygamber efendimizin Eshâbı kirâmı (arkadaşları) arasında fıkıh ve hadîsi şerîf ilimlerinde şöhret bulmuş Abdullah adını taşıyan sahâbîler Abâdile, Abdullah kelimesinin çokluk şeklidir Peygamber efendimizin Eshâbı kirâmı arasında A bdullah isimli üç yüz kadar sahâbi bulunmaktaydı Fakat bunların içinde; Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Abbâs, Abdullah bin Zübeyr, Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahü anhüm, ilimdeki yükseklikleri sebebiyle Abâdile ünvânı ile tanındılar Bunlara Abâdilei Erbea da denilmektedir
Abdullah bin Mes'ûd'un (radıyallahü anh) fıkıh ilminde önemli bir yeri olduğu halde, Abâdile arasında zikredilmemesi, bu tâbirin onun vefâtından sonra çıkmış olması sebebiyledir Bununla berâber onu Abâdileden sayan âlimler de vardır (İbni Hümâm, Ahmed Naîm)

ABD:
1 Kul (Bkz Kul)
Allahü teâlâ Kur'ânı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allahü teâlâ, abdini (Muhammed aleyhisselâmı) bir gece Mescidi Haram'dan, Mescid'i Aksâ'ya götürdü (İsrâ sûresi: 1)
Göklerde ve yerde olan herkes, hiçbiri müstesnâ olmamak üzere, çok esirgeyici Allahü teâlâya mutlaka abd olarak gelecektir ( Meryem sûresi: 93)
2 Köle
Üzerinize, sizi Allahü teâlânın kitâbı ile yöneten bir abd bile vâli tâyin edilse, onu dinleyin ve itâat edin (Hadîsi şerîfMüslim)

ABDEST:
Namaz ve diğer bâzı ibâdetlerin yerine getirilebilmesi için yapılması lâzım gelen yüzü, dirseklerle berâber kolları yıkamak, başın dörtte birini mesh etmek ve topuklarla berâber ayakları yıkamaktan ibâret temizlik Namazın dışındaki farzlardan biri
Abdest, Kur'ânı kerîmde şu âyeti kerîme ile farz kılınmıştır:
Ey îmân edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerle berâber ellerinizi yıkayın ve başlarınızı meshedin ve her iki topukla berâber ayaklarınızı yıkayın(Mâide sûresi: 6)
Her kim abdest aldıktan sonra, benim üzerime on kerre salât ü selâm getirse, Hak teâlâ, o kişinin hüznünü giderip mesrûr eder, duâsını kabûl eder (Hadîsi şerîfEyyühel veled İlmihâlî)
Her ne zaman ümmetimden biri abdest alırken, Bismillah deyip elini yıkarsa, eliyle yaptığı (küçük) günahların hepsi afv olur Ağzına, yüzüne ve diğer âzâlarına su verdikçe, bütün günâhları dökülür (Hadîsi şerîfEyyühel veled İlmihâli)
Abdest üzerine abdest almak, nûr üstüne nûrdur (Hadîsi şerîfKeşfülhafâ)
Hanefî mezhebine göre abdestin farzları dörttür: Yüzü bir kerre yıkamak İki kolu dirsekleri ile birlikte, bir kerre yıkamak Başın dörtte bir kısmını mesh etmek, yâni yaş eli başa sürmek İki ayağı, iki yandaki topuk kemikleri ile birlikte bir kerre yıkamaktır Ayrıca abdestin sünnetleri, edebleri vardır (İbni Âbidîn)
Abdestsiz olarak şu üç şeyi yapmak haramdır: Namaz kılmak, Kâ'be'yi tavâf etmek, üzerinde bir kılıf bulunmaksızın Kur'ânı kerîme ve bir âyeti kerîmeye dokunmak Câmiye abdestsiz girmek ise mekruhtur (Şürnblâlî)
Abdestli olarak ölen ölüm acısı çekmez (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

ABDİYYET:
Kulluk makamı Evliyâlığın en yüksek makâmı, derecesi İyilikleri Allahü teâlâdan bilip kendinden bilmemek
Allahü teâlânın lütf ve ihsânı ile Abdiyyet derecesine ulaşmak istiyen kimsenin, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve selleme tam olarak uyması lâzımdır Bu yüce zirveye o yüce peygambere tam uymakla kavuşulur Bu, Allahü teâlânın bir lütfu olup, onu d ilediğine ihsân eder (İmâmı Rabbânî)

ABES:
Boş, faydasız şey
Namazda abes hareketler mekruhtur Elbise ile oynamak gibi Namazda faydalı hareketin meselâ eli ile alnındaki teri silmenin zararı olmaz Pantolonun tozunu silkmek, mekruhtur Kaşınmak abes değilse de, bir rüknde, eli üç kere kaldırmak, namazı bozar (İbni Âbidîn)
Abesle meşgul olmak insanı lehv ve la'ba (oyun ve eğlenceye) sürükler Bâzı lüzumsuz şeyler insanın abes işlere dalmasına sebeb olur (Murâdı Münzâvî)

ABESE SÛRESİ:
Kur'ânı kerîmin sekseninci sûresi Mekkei mükerremede nâzil oldu (indi) Kırk iki âyeti kerîmedir Birinci âyeti kerîmede yüzçevirdi, iltifat etmedi mânâsına olan Abese lafzı sûreye isim olmuştur Sûrede, Kur'ânı kerîmin Allahü teâlâ tarafından bir mev'ize (nasihat, öğüt) olduğu bildirilmekte, Cenâbı Hakk'ın kudret ve azametine (büyüklüğüne) deliller getirilmekte, kıyâmet gününün dehşetli vaziyeti, o gün iyilerin ve kötülerin halleri ve daha başka hususlar anlatılmaktadır
Abese sûresinde meâlen buyruldu ki:
O gün (kıyâmet günü) kişi kardeşinden, anasından, babasından, hanımından ve oğullarından kaçar O gün onlardan herkesin kendine yeter bir işi vardır (Herkes kendi derdiyle meşgul olur Başkasını düşünemez) O gün yüzler vardır (dünyâda iken yaptığı gece ibâdetleri veya aldığı abdestler sebebiyle) parıl parıl parlayıcıdır (Gördükleri nîmetler sebebiyle) gülücüdür, sevinicidir (Bunlar mü'minlerdir) O gün yüzler de vardır, üzerlerini toz toprak bürümüştür Onu (da) bir zulmet, karanlık ve siyahlık kaplar İşte bunlar kâfirler, fâcirlerdir (Âyet: 3442)

ÂBI HAYÂT:
Hayat suyu Saf ve berrak su İnce ve derin mânâlı söz Tasavvufta mürşidi kâmil denilen evliyâ zâtların, insanların mânen canlı, kalblerinin uyanık olmalarına vesîle olan mübârek sözleri, mânevî nazarları (bakışları) ve kıymetli kalblerinden fışkır an teveccüh Bir şeyin kıymetini kuvvetli bir şekilde ifâde için de kullanılır Âbı hayevân, Âbı Hızır, Âbı zindegânî, Âbı bekâ da denir
Evliyânın bâtınları, kalbleri âbı hayâttır Bir katre (bir damla) tadan, ölümsüz hayâtı bulmuş ve sonsuz seâdete, mutluluğa kavuşmuş olur (İmâmı Rabbânî)
Her sözünüz kalbime âbı hayât katresi, Senden başka rûhumun yok kurtuluş çâresi
(Lâ Edrî)
Âbı hayât olmayıcak kısmet ey gönül Bin yıl gerekse Hızır ile Seyri Skender et
(Zeyneb Hâtun)

ÂBİD:
İbâdet eden Farzları ve vâcibleri yerine getirdikten sonra çeşitli nâfile ve yapılması sevab olan işlere de devam eden Çokluk şekli, ubbâd'dır
Kur'ânı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Tevbe edenler, âbidler, hamd edenler (cihâd veya ilim öğrenmek için) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, emri mârûf nehyi anil münker yapanlar ve Allahü teâlânın sınırlarını koruyanlar (yok mu? İşte onlar da Cennet ehlidir Habîbim) Sen o mü'minlere dahi Cenneti müjdele (Tevbe sûresi: 112)
Allahü teâlânın haram kıldığı (yasak ettiği) şeylerden sakın, insanların en âbidi olursun (Hadîsi şerîfMiftâhunnecât)
Âbidin en büyük maksadı, âhiret sevâbına kavuşmaktır Âbid, ibâdetinden öyle zevk alır ki, ibâdetten bir an men' edilse, onun için en büyük eziyet olur Hattâ âbidlerden biri; Ölümden korkmuyorum, ancak gece ibâdetime mâni olacak diye korkuyorumde miştir Diğeri de; Allahım mezarımda da bana ibâdet imkânlarını ihsân etdiye duâ etmiştir (İmâmı Gazâlî)

ACEM:
Arab olmayan
Ey insanlar! Rabbiniz birdir Babanız da birdir, hepiniz Âdem'in çocuklarısınız Âdem ise, topraktandır Allah katında en kıymetliniz takvâsı (Allahü teâlâdan korkarak haramlardan, günâhlardan sakınması) çok olanınızdır Arab'ın Acem'e bir üstünlüğü yoktur Üstünlük ancak takvâ iledir (Hadîsi şerîfİbni Hişâm)

ÂCİR:
Malını kirâya veren
Kirâdaki binânın ve eşyânın tâmiri ve zamanla tıkanmış boruların tâmiri âcire âittir Tâmir etmezse, kirâcı evden çıkabilir Fakat yaptırmaya âciri cebr edemez (zorlayamaz) Ev sâhibinin izni ile kendi yaparsa, parasını kesebilir Kendiliğinden yapar sa kesemez Kullanmak için lâzım olan şeylerin (meselâ hamur ocağı) tâmir parasını kirâdan kesemez (Ali Haydar Efendi)
Kirâ müddeti bitince, âcir uzatmaz ise, kirâcı çıkar Malı, olduğu gibi teslim etmesi lâzımdır Teslim etmezse gasb etmiş olur Fakat kullanma sebebiyle herkes için âdet (ve mümkün) olan yıpranma ve bozukluklar kabahat sayılmaz (İbni Âbidîn)

ÂCİZ:
Gücü yetmeyen, güçsüz, zayıf
Allahü teâlâ her şeye kâdirdir (gücü yeter) Eğer gücü yetmezse âciz ve noksan olurdu Âcizlik ve noksanlık Allahü teâlâ için düşünülemez (Teftâzânî)
İnsanın felâkete uğraması iki sebeptendir: Birincisi âciz olan nefsine (kendine) güvenmesi İkincisi kendisi gibi âciz olan başka bir mahlûka güvenmesidir (Abdülhakîm Arvâsî)
En iyi kul, Allahü teâlânın karşısında şükürden âciz olduğunu bilendir (Abdullah Harrâz)

ACÛZE:
İhtiyar, çok yaşlı kadın
Yaşlı bir kadın Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve selleme geldi Resûli ekrem; Acûze Cennet'e giremez!buyurdu Bunun üzerine kadın ağlamaya başladı Bunu görenPeygamber efendimiz; Sen o gün yaşlı değil, genç olursunbuyurdu ve gönlünü aldı (İhyâu ulûmiddîn)
Kızların, kadınların, acûzelerin beş vakit namaz, Cumâ, bayram namazları ve va'z dinlemek için câmiye gitmeleri câiz değildir (İbni Âbidîn)

ÂDÂB:
Edebler, güzel huylar, iyi haller ve davranışlar; her konuda haddini bilip sınırı aşmamak Müfredi (tekili) edeb'dir (Bkz Edeb)
Âdâba riâyetsiz hizmetin faydası yoktur (Muhammed Ma'sûm Fârûkî)

ADAK:
Nezr, Allahü teâlânın rızâsının elde edilmesi veya bir isteğin yerine gelmesi veya bir belâ ve musîbetin giderilmesi maksadıyla Allahü teâlâ için oruç tutmak, kurban kesmek gibi başlıbaşına ibâdet olan veyâ benzeyen bir şeyi kendisine vâcib kabûl etm e (Bkz Nezr)
Allahü teâlâ Kur'ânı kerîmde buyurdu ki:
Adaklarını yerine getirsinler(Hac sûresi: 29)
Adak ibâdettir Allah için yapılır Kul için yapılmaz Adak edilen şeyin farz veya vâcib olan bir ibâdete benzemesi veya başlıbaşına bir ibâdet olması lâzımdır Namaz, oruç, hacca gitmek, köle âzâd etmek vb adak edilir Abdest almak, ölü kefenlemek, ezan okumak, mekteb ve câmi yapmak başlıbaşına ibâdet olmadıkları için adak yapılmazlar Adak iki türlüdür: 1) Mutlak adak: Allahü teâlâ için bir sene oruç tutacağım demek gibi Düşünmeden, söz arasında dilinden çıkmış olsa da yerine getirmek vâcibtir 2) Şarta bağlı adak Hastam iyi olursa Allah için şu kadar sadaka vermek, sevâbını meselâ Seyyid AhmedBedevî hazretlerine bağışlamak nezrim, adağım olsun demek gibi Hasta iyi oldukdan sonra bunları yapmak lâzım olur Adağı yerine getirmek vâcibdir Bâzı âlimler farzdır, dedi (İbni Âbidîn)

ADÂLET:
Her işte hakkı gözetme ve orta yolu tutma Haklıya hakkını verme Haksızlıktan sakınma Zulmün zıddı, kânun önünde eşitlik
Allahü teâlâ, âyeti kerîmelerde meâlen buyurdu ki:
Ey îmân edenler! Bir millete olan öfkeniz, sizi adâletten alıkoymasın Âdil olunuz! (Mâide sûresi: 8)
Muhakkak ki Allahü teâlâ adâleti, ihsânı (iyilik yapmayı) ve akrabâya muhtac oldukları şeyleri vermeyi emreder (Nahl sûresi: 90)
Hak ve adâlet üzere bir gün hâkimlik yapmağı, bir sene devâmlı gazâ etmekten daha çok severim (Hadîsi şerîfTaberânî)
Bir saat adâlet ile idârecilik yapmak, altmış sene nâfile ibâdet yapmaktan daha iyidir (Hadîsi şerîfİslâm Ahlâkı)
Adâlet mülkün temelidir (Hazreti Ömer)
Adâlet üç kısımdır: a) Allahü teâlâya kulluk etmek Bunda sâhibinin hakkını gözetmek vardır Her insanın yaradanına karşı borçlu olduğu bu kulluk vazîfesini yerine getirmesi vâcibdir b) İnsanların hakkını gözetmek c) Vefât eden geçmişlerin hakkını gözetmek yâni onların borçlarını ödemek ve vasiyetlerini yerine getirmek (Kınalızâde Ali Efendi)

Adâleti ictimâiyye:
Sosyal adâlet; Herkesin; çalışması, bilgi ve kâbiliyeti, gördüğü iş nisbetinde ve derecesinde hakkını alması; hiç kimsenin ezilip sömürülmemesi (Bkz Sosyal Adâlet)

ADÂVET:
Düşmanlık, sebebsiz olarak bir kimseye düşmanlık etmek, husûmet
Allahü teâlâ Kur'ânı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Sen kötülüğü, en güzel haslet ne ise onunla önle (Öfkeye sabr ile, cehâlete ilim ile, kötülüğe afv ile karşılık ver) O zaman (görürsün ki) seninle arasında adâvet bulunan kimse bile sanki yakın dostun olmuştur (Fussilet sûresi: 34)
Kıymetli ömrünü dâimâ adâvet ve husûmet sebebiyle keder ve huzursuzlukla geçiren kimselere yazık (Ahmed Rıfat)
Üç şey adâvete sebeb olur: Mal hırsı, insanların ikramlarına düşkünlük göstermek, insanların göstereceği îtibâra önem vermek (Ebû Osman Hîrî)

ADEM:
1 Yokluk, varlığın zıddı
Kâinâtın aslı ademdir Âlemler yâni her şey var olmadan önce ademde idiler (Kemahlı Feyzullah Efendi)
2 Tasavvufda sâlikin (tasavvuf yolcusunun) kendisini kaplayan mânevî hal sebebiyle kendinden geçmesi hâli

ÂDEM (Aleyhisselâm):
Kur'ânı kerîmde ismi geçen peygamberlerden Yeryüzünde yaratılan ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanların babası
Allahü teâlâ Kur'ânı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Muhakkak ki, Îsâ'nın hâli de (yâni babasız dünyâya gelişi de) Allah indinde, Âdem'in hâli gibidir Allahü teâlâ onu topraktan yarattı, sonra ona Oldedi, o da (can gelip) oluverdi (Âli İmrân sûresi: 59)
Allahü teâlâ Âdem'i (aleyhisselâm) yeryüzünün her tarafından aldırdığı topraktan yarattı Bu sebeple zürriyetinden siyah, beyaz, esmer, kırmızı renkte olanlar olduğu gibi, bâzıları da bu renklerin arasındadır Bâzısı yumuşak, bâzısı sert, bâzısı hâlis ve temiz oldu (Hadîsi şerîfMüsnedi Ahmed bin Hanbel)
Çeşitli memleketlerden getirilen toprakları melekler su ile çamur yapıp, insan şekline koydu Bu sûret Mekke ile Tâif arasında kırk yıl kalıp (salsâl) oldu Yâni pişmiş gibi kurudu Önce Muhammed aleyhisselâmın nûru alnına kondu Sonra Muharrem'in on uncu Cumâ günü rûh verildi Her şeyin ismi ve faydası kendisine bildirildi Boyu ve yaşı kesin olarak bildirilmedi Allahü teâlânın emri ile bütün melekler, Âdem'e doğru secde etti İblis, kibirlenip, bu emre karşı geldi ve secde etmedi Âdem aleyhisselâm kırk yaşında Firdevs adındaki Cennet'e götürüldü Cennet'te yâhut daha önce Mekke dışında uyurken, sol kaburga kemiğinden hazreti Havvâ yaratıldı Allahü teâlâ onları birbirine nikâh etti Yasak edilen ağaçtan unutarak önce Havvâ, sonra Âdem aleyhisselâm yedikleri için Cennet'ten çıkarıldılar Âdem aleyhisselâm Hindistan'da Seylan (Serendib) adasına,Havvâ vâlidemiz ise, Cidde'ye indirildi Âdem aleyhisselâm iki yüz sene ağlayıp yalvardıktan sonra, tövbe ve duâsı kabûl olup, hacca gelmesi emr olundu Arafat ovasında Havvâ ile buluştu Kâbe'yi yaptı
Her sene hac yaptı Arafat meydanında veya başka yerde, kıyâmete kadar gelecek çocukları belinden zerreler hâlinde çıkarıldı Allahü teâlâ tarafından; Ben sizin Rabbiniz değil miyim?diye soruldu Hepsi; Evet RabbimizsindediSonra hepsi zerreler hâline gelip, beline girdiler Sonra Şam'a geldiler Burada çocukları oldu Neslinden kırk bin kişiyi gördü Bin beş yüz yaşında iken çocuklarına peygamber oldu Çocukları çeşitli dillerde konuştu Cebrâil aleyhisselâm kendisine on iki kere geldi Oruç, her gün bir vakit namaz, gusül abdesti emredildi Kendisine kitap verilip; fizik, kimyâ, tıp, eczâcılık, matematik bilgileri öğretildi Süryânî, İbrânî ve Arabî diller ile kerpiç üstüne çok kitap yazıldı Bir rivâyete göre iki bin yaşında iken Cumâ günü vefât etti Hazreti Havvâ da kırk sene sonra vefât etti Kabirlerinin Kudüs'de veya Mina'da Mescidi Hıf'de yâhut Arafat'da olduğu rivâyetleri vardır (Nişancızâde ve Sa'lebî)

ÂDET:
1 Bir şehir ve memleketteki insanların, yapageldikleri usûller, gelenekler, alışılmış şeyler An'ane, örf (Bkz İlgili maddeler)
Her memleketin âdeti başka başkadır Hattâ bir memleketin âdeti zamanla değişir Bulunduğu şehrin dîne uygun olan âdetine uymamak şöhret ve tahrîmen (harama yakın) mekrûh olur (İmâmı Rabbânî)
Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem yaptığı ve kaçındığı şeyler iki kısımdır: Birisi, ibâdet olarak yaptığı ve kaçındığı şeylerdir ki, her müslümanın bunlara tâbi olması, uyması lâzımdır İkincisi bulundukları memleketin âdeti olarak yaptığı şe ylerdir Bunları yapmak mecbûrî değildir Âdete bağlı şeylerde de Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) uymak dünyâ ve âhirette insana çok şey kazandırır ve çeşitli saâdetlere ve hayırlara yol açar (Abdülhakîm Arvâsî)
Müslüman olmayanların yaptıkları ve kullandıkları şeylerden haram olmayıp, insanlara faydalı olanları yapmak ve kâfirlere benzemeği düşünmeyerek kullanmak günâh değildir Pantolon, çeşitli ayakkabı, çatal, kaşık kullanmak, yemeği masada yemek, herkes in önüne ayrı tabaklar içinde koymak, ekmeği bıçakla dilimlere ayırmak ve çeşitli eşyâ ve âletleri kullanmak hep âdete bağlı şeyler olup, mübâhdırlar Bunları kullanmak bid'at (günâh) olmaz Böyle âdetlerden faydalı olmayanları, çirkin ve kötülenmiş olanları kullanmak ve yapmak haram olur (Abdülgani Nablüsî, İbni Âbidîn)
2 Kitab, sünnet, icma' ve kıyasdan sonra ikinci derecedeki dînî delillerden biri Dînin ve aklın beğendiği şeyler
Dinde nass (âyeti kerîme ve hadîsi şerîf) ile açıkça bildirilmiş olmayan bir hükmü anlamak ve bildirmek için umûmî âdetler delîl olur Âdetin umûmî olması için Eshâbı kirâm radıyallahü anhüm zamânından kalma ve müctehidlerin (Kur'ânı kerîm ve had îsi şerîfden hüküm çıkarabilen derin âlimlerin) kullanmış olmaları ve devamlı olmaları lâzımdır Muâmelâttaki (ticâret, rehin, hîbe, mîras, kirâlama, vekâlet vs) hükümler için bir beldenin nass'a aykırı olmayan âdetleri delil olur Bunları fıkıh âlimleri anlıyabilir Zamânın değişmesi ile örf ve âdete dayanan ahkâm (hükümler) değişebilir Nass'a (âyeti kerîme ve hadîsi şerîflere) dayanan ahkâm (hükümler) zamanla değişmez Böyle hükmi küllî (genel hükümler) değişmeyip, bu hükmün hâdiselere tatbîki zamanla değişebilir (İbni Âbidîn, Ali Haydar Efendi)

Âdet Görme:
Aybaşı hâli Kadınlardan ve ergenlik, evlenme çağına gelmiş olan kızlardan her ay belli günlerde kan gelmesi hâli (Bkz Hayz)

Âdet Zamânı:
Kadında ve ergenlik çağına gelmiş olan kızlarda hayız (âdet) kanı görüldüğü andan kesilmesine kadar olan günlerin sayısı
Hanefî mezhebinde âdet zamânı en çok on gündür En az üç gündür Şâfiî ve Hanbelî mezheblerinde en çoğu on beş gün, en azı bir gündür (İbni Âbidîn)
Bir kadının âdet ve temizlik zamânı çok defâ her ay aynı gün sayısında olur Burada bir ay demek, bir âdet görmenin başından, ikinci âdet görmeye kadar geçen zaman demektir Âdet zamânı belli olan kadın, bir kerre başka sayıda âdet kanı görürse, âdet zamânı değişir (İbrâhim Halebî)

Âdette Bid'at:
Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem ve dört halîfesi zamânında olmayıp, ibâdet etmek ve sevâb kazanmak niyyeti ve kasdı olmaksızın sonradan meydana çıkarılan şeyler
Âdette bid'at, hadîsi şerîfde dalâlet (sapıklık) olarak bildirilen bid'atlardan değildir Bunların kullanılması günâh değildir Un eleği, çatal, kaşık kullanmak ve kahve içmek gibi şeyler âdette bid'attir (Hâdimî)

Âdeti İlâhiyye:
Sünneti ilâhî; Allahü teâlânın kânûnu Allahü teâlânın bir şeyi yaratmak için arada bulundurduğu sebebler Bu sebebler tecrübe ile anlaşılır
Allahü teâlânın âdeti ilâhiyyesi şöyledir ki, her şeyi bir sebeble yaratmaktadır Fakat sebeblerin, vâsıtaların, O'nun yaratmasına hiç te'sirleri yoktur O'ndan başka yaratıcı yoktur (Seyyid Şerîf Cürcânî)
Rızık, maâşa, mala, çalışmaya bağlı değildir Böyle olmakla berâber, çalışmak farzdır Çünkü Ef'âli ilâhiyye (Allahü teâlânın işleri) sebebler altında meydana gelir Âdeti ilâhiyye böyledir Sebebleri aramak ve öğrenmek istememek âdeti ilâhiyyeyi bozmak olur (İmâmı Gazâlî)
Allahü teâlâ her şeyi bir sebeb altında yaratmaktadır Bir iş yapmak ve bir şeyi elde etmek için bu işin sebeblerine yapışmak lâzımdır Meselâ buğday elde etmek için tarlayı sürmek, ekmek, ekini biçmek lâzımdır İnsanın işleri, Allahü teâlânın bu âde ti ilâhiyyesi içinde meydana gelmektedir (Muhammed Ma'sûmi Fârûkî)
Âdeti ilâhiyye şöyledir ki, insan nasıl yaşadı ise, öyle can verir Bunun aksi olmuş ise de nâdirdir Mûcize ve kerâmet gibi şeyler ise, âdeti ilâhiyye dışında meydana gelir (Şerefeddîn Yahyâ Münîrî)
Allahü teâlânın âdeti ilâhiyyesindendir ki, fitne ve fesad sebebiyle gelen zelzele, kıtlık gibi musîbet ve felâketler umûmî olur İyi kötü herkese gelir Sebeb olanlara cezâ, sebeb olmayanlara, mâzur görülenlere yâni fitnenin çıkıp yayılmasına mâni olamayarak, kalbleri ile buğz edenlere şehîdlik nasîb olmak üzere mükâfâtdır (Abdülhakîm Arvâsî)

Âdeti İslâm:
İslâm âdeti Küfür alâmeti olmayan ve en az iki müslüman tarafından kullanılan âdetle ilgili şeyler
Haramlar âdet hâline gelirse yine helâl olmazlar Küfür alâmetleri âdet olup müslümanlar arasında yayılsa da, yine âdeti İslâm olmazlar Küfür alâmeti olmakdan çıkmazlar (Abdülhakîm Arvâsî)

ÂDİL:
1 Adâletli; hakkı gözeterek iş yapan, zulüm ve haksızlık etmeyen (Bkz Adâlet)
Cennet'te bir derece vardır ki, oraya ancak üç zümre nâil olacaktır (kavuşacaktır) Âdil hükümdâr, akrabâyı ziyâret eden (kimse) , sabırlı ve çocuklarına yaptığı harcamaları başlarına kakmayan hâne reisi (Hadîsi şerîfDeylemî)
Cennet'te öyle bir köşk vardır ki, etrâfı kalelerle ve yeşilliklerle çevrilmiştir, ayrıca beş bin de kapısı vardır Orada ancak nebî, sıddîk, şehîd ve âdil hükümdâr barınır (Hadîsi şerîfDeylemî)
2 Îtikâdı doğru olan, büyük günâh işlemeyen ve küçük günâha devâm etmeyen yâni İslâmiyet'e uymaya çalışan sâlih müslüman
Bid'at sâhibleri yâni îtikâdda Ehli sünnetten ayrılmış olan yetmiş iki fırkanın hepsi, ehli kıble oldukları, her ibâdeti yaptıkları hâlde, âdil değildir Çünkü (bunlar), ya mülhid (dinden çıkmış) olarak îmânlarını kaybetmişler, yâhud bid'at sâhibi oldukları için büyük günâha girerek âdil olma vasfını kaybetmişlerdir (Abdülganî Nablüsî)
Eshâbı kirâmın hepsi, Resûlullah efendimizin sohbetinde bulunmuşlar ve O'na yardımcı olmuşlardır Hepsi âlim ve âdil idi (Abdülazîz Dehlevî)
Ramazânı şerîf ayı, Ramazân hilâlinin görülmesi, buna iki âdil kimsenin şâhidlik etmesi ve hâkimin (kâdının) îlân etmesi ile başlar (Abdülazîz Hulvânî)

ÂDİYÂT SÛRESİ:
Kur'ânı kerîmin yüzüncü sûresi
Âdiyât sûresi, Mekkei mükerremede nâzil oldu (indi) Medînei münevverede nâzil olduğu da bildirilmiştir On bir âyeti kerîmedir Yemîn ederim (Allah yolunda savaş için sür'atle) koşan atlarameâlindeki birinci âyeti kerîmede koşan atlar mânâsın a olan âdiyâtkelimesi sûreye isim olmuştur Sûre, Peygamber efendimizin harbe gönderdiği bir süvârî kuvvetinin gecikip, münâfıkların (kalbleri ile inanmadıkları hâlde ağızları ile inandık diyenlerin), onların öldürüldükleri haberini yayması üzerine, hayatta olduklarını hattâ zafer ve ganîmet (mallar) kazandıklarını müjdelemek üzere nâzil olmuştur (inmiştir) Sûrede ayrıca, insanların nankörlüğünden, mala, servete düşkünlüklerinden, öldükten sonra başlarına gelecek acıklı hallerden bahsedilmekte, Allahü teâlânın insanın her hâlinden haberdâr olduğu hatırlatılmaktadır ( İbni Abbâs, Taberî)
Allahü teâlâ Âdiyât sûresinde buyurdu ki:
Muhakkak ki insan Rabbinin ni'metlerine çok nankördür Hiç şüphesiz o (Allahü teâlâ veya veya insan) buna şâhiddir Gerçek o (insan) mal sevgisinden dolayı pek katıdır, cimridir (Âyet: 68)

ÂD KAVMİ:
Hûd aleyhisselâmın kavmi (Bkz Hûd Aleyhisselâm) Bu kavim Nûh aleyhisselâmın torunlarından Âd'ın evlâdından çoğaldıkları için bu adı almışlardır Bu kabile, Yemen'de Hadramûd bölgesinde, Umman ile Aden arasında Ahkâf denilen yeri yurt edindi Yemen ile Şâm arasında yerleştikleri de rivâyet edilmiştir
Kur'ânı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Âd kavmine, kardeşleri Hûd'u peygamber olarak gönderdik Hûd (aleyhisselâm) onlara; Ey kavmim! Allahü teâlâya ibâdet edin İbâdet edilecek O'ndan başkası yoktur Hâlâ O'nun azâbından korkmayacak mısınız?dedi(A'râf sûresi: 65)
Kur'ânı kerîmde Hûd aleyhisselâm için Âd kavminin kardeşibuyrulması din kardeşliği sebebiyle değildir O kavmin içinden yetiştiği, onlarla aynı soydan geldiği içindir Çünkü dînî inanç ve ibâdetleri bakımından Hûd aleyhisselâmın, kavmi ile bir y akınlığı ve benzerliği olmamıştır (Senâullah Dehlevî)

ADN CENNETİ:
Yedi kat göklerin üzerinde yaratılan sekiz Cennetten derece bakımından en yüksek olanı
Allahü teâlâ Kur'ânı kerîmde meâlen buyurdu ki:
İmân ehli, altın bilezikler ve inci ile süslenecekleri Adn ismindeki Cennetlere girerler (Fâtır sûresi: 33)
Allahü teâlâ Adn ismindeki Cenneti, günâh işleyecekleri zaman, Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünüp, O'ndan hayâ ederek günahtan kaçınan kimseler için hazırladı (Hadîsi şerîfDürretülFâhire)
Adn Cenneti'ne peygamberler, şehîdler ve sıddîklar girecektir Peygamber efendimizin derecesi olan Vesîle, Adn Cenneti'ndedir (İmâmı Birgivî)

ÂFÂK:
İnsanın dışı ve dışındaki şeyler Ufk'un çokluk şeklidir
Âfâk ve enfüste zâhir olan (görünen) şeyler, Hak teâlânın varlığını ve her şeye kâdir olduğunu gösteren âyetler (işâretler, deliller)dir (Muhammed Ma'sûm)

ÂFÂKÎ:
1 İnsanın dışındaki şeyler
Akla, hayâle gelen her şey, hattâ keşif ile anlaşılan bilgiler, ister âfâkî olsunlar, ister enfüsî olsunlar, yâni insanın içinde bulunsunlar hepsi mâsivâdır, Allah'tan başkadır, mahlûktur (İmâmı Rabbânî)
2 Uzak memleketlerden hac ibâdetini yapmak için gelenler
Haccın vâciblerinden biri de; âfâkî olanların, Mekke'den ayrılacağı son gün tavâfı sadr yâni vedâ tavafı yapmasıdır Bu tavaf hayızlı kadına vâcib değildir (Burhâneddîn Merginânî)
Âfâkî olanların Mekke'ye varınca hemen Mescidi Harâm'a girip, tavâfı kudum yapmaları sünnettir (İbni Âbidîn)

AFÎF:
Temiz, iffetli, nâmuslu, haramdan (günahtan) sakınan (Bkz İffet)

ÂFİYET:
1 Sağlık, sıhhat, bedende hastalık bulunmaması
Allahü teâlâdan âfiyet isteyiniz Îmândan sonra âfiyetten daha büyük nîmet yoktur (Hadîsi şerîfMüsnedi Ahmed bin Hanbel)
Yâ Rabbî! Senden sıhhat ve âfiyet ve emânete hiyânet etmemek ve güzel ahlâk ve kadere rızâ göstermeyi istiyorum Ey merhametlilerin en merhametlisi! Merhametin hakkı için bunları bana ver (Hadîsi şerîfEdebülmüfred)
Dert ve belâ gelince, Allahü teâlâya sığınmalı, kurtarması ve âfiyet vermesi için duâ etmeli, O'na yalvarmalıdır Allahü teâlâ duâ edenleri, sıhhat, selâmet ve âfiyet istiyenleri sever (Ahmed Fârûkî)
2 Günah işlememek
Yâ Rabbî! Bana ilim ver, hilm (yumuşaklık) ile zînetlendir Takvâ (haramlardan sakınmak) ihsân eyle Âfiyet ile beni zînetlendir (Hadîsi şerîfBerîka)
Büyüklerden biri, hep duâ eder, Allahü teâlâdan bir günlük âfiyet isterdi Adamın biri bu zâta; Sen hergün âfiyette değil misin?dedi Allahü teâlâdan öyle bir gün istiyorum ki, sabahtan akşama kadar Allahü teâlâya hiçbir günah işlemiyeyim Âfiyet le geçen gün böyle olurbuyurdu (İmâmı Rabbânî)

AFOROZ:
Hıristiyanlık ve yahûdîlikte, dinden ve cemâatten uzaklaştırma cezâsı
Galile, Kopernik ve Newton dünyânın döndüğünü İslâm âlimlerinin kitaplarından öğrenip açıklayınca, papa tarafından aforoz edildiler (Yeni Rehber Ansiklopedisi)
Alman imparatoru IV Henri, papa tarafından aforoz edilince, af dilemek için Vatikan'a geldi Günlerce karlar üzerinde bekleyip papadan özür diledi (Yeni Rehber Ansiklopedisi)

AFÜVV (ElAfüvv):
Allahü teâlânın Esmâi hüsnâsından (güzel isimlerinden) Afvı çok olan, günâhlardan, hatâ ve kusurlardan dolayı cezâlandırmayan, günahları affedip amel defterinden silen
Allahü teâlâ Kur'ânı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Siz bir hayrı, iyiliği açıklar veya gizlerseniz, yâhut (size yapılan) bir kötülüğü affederseniz biliniz ki, Allahü teâlâ Afüvv'dür ve her şeye kâdirdir (Âyeti kerîmede mazlûmun zâlimi affetmesi teşvik edilmektedir) (Nisâ sûresi: 149)
Allah'ım! Beni affet Çünkü sen Afüvv'sün, Kerîm (lütûf ve ihsân sâhibi) sin (Hadîsi şerîfTaberânî)

AFV:
1 Bağışlama Allahü teâlânın, ihsânı ile, âsî ve günâhkâr kullarının kusur ve günâhlarını bağışlaması
Bir kimse din kardeşinin bir işini yaparsa, binlerce melek o kimse için duâ eder O işi yapmağa giderken, her adımı için bir günâhı afv olur ve kendisine kıyâmette nîmetler verilir ( Hadîsi şerîfİbni Mâce)
Allahü teâlânın sevgili kullarına, dünyâ sıkıntılarının ve belâlarının gelmesi, bunların günâhlarının afv olması için keffârettirler, sebebdirler (İmâmı Rabbânî)
2 Bir kimsenin, düşmanından veya suçludan intikâm almaya, karşılığını yapmaya gücü yettiği halde bir şey yapmaması, intikâm almaması
Kur'ânı kerîmde meâlen buyruldu ki:
(İnsanlara karşı) afv yolunu tut Ma'rûfu (yâni aklın ve dînin beğendiği şeyleri, Allahü teâlâdan korkarak günahlardan sakınmayı, sılai rahmi (akrabâyı, yakınları gözetmeyi, onları ziyâret ederek gönüllerini almayı ve onlara yardım etmeyi), harama b akmamayı; dili çirkin ve günah sözlerden korumayı) emret ve câhillerden yüz çevir (A'râf sûresi: 199)
Kendinden uzaklaşanlara yaklaşmak, zulm edenleri afv etmek, kendini mahrum edenlere ihsân (iyilik) etmek, güzel huylu olmaktır (Hadîsi şerîfBerîka)
Allahü teâlâ, afv edenleri azîz eder Allah rızâsı için afv edeni, Allahü teâlâ yükseltir (Hadîsi şerîfBerîka)
Mûsâ bin İmrân (aleyhisselâm) ; Yâ Rabbî! Kullarının en kıymetlisi kimdir?dediğinde, gücü yettiği zaman affedendir, buyuruldu (Hadîsi şerîfBeyhekî)
Kıyâmet günü, hak sâhibi hakkını afv etmezse, bir dank (yarım gram gümüş) hak için cemâat ile kılınıp kabul olmuş yedi yüz namaz sevâbı alınıp, hak sâhibine verilecektir (İbni Âbidîn)

ÂGÂH:
Haberdar, uyanık Gaflette olmayan, kalben Allahü teâlâ ile berâber olan
İnsanlar ibâdet yapmak için yaratıldı İbâdetin hülâsası, özü de kalbin her zaman Allahü teâlâdan âgâh olmasıdır (Ubeydullahı Ahrâr)

AHBÂR:
Haberler Haberin çokluk şekli (Bkz Haber)
1 Bir kavim, kabîle, şahıs, ülke, bölge, şehir veya bir hâdise hakkında nakledilen bilgiler
2 Allahü teâlânın, Kur'ânı kerîmde, geçmişte olanlara, gelecekte ve âhirette olacaklara dâir bildirdiği şeyler
Ahbâr, şâriin (dînin sâhibinin, Allahü teâlânın) bildirmesi ile anlaşılır Akıl ve tecrübe (deney) ile anlaşılmaz Ahbârda değişiklik olmaz (Taşköprüzâde)

AHD:
Söz vermek
Allahü teâlâ, âyeti kerîmede meâlen buyurdu ki:
Rabbinizle ve diğer insanlarla olan ahdinize vefâ ediniz, zîrâ kıyâmette ahd sâhibinden, ahdini bozmasının sebebi sorulur (İsrâ sûresi: 34)
Bir kimseye sövmekten, verdiği sözü yerine getirmemekten ve ahdi bozmaktan sakınmalıdır (İmâmı Birgivî)

Ahde Vefâ:
Sözünde durma, sözünü yerine getirme
Verdiği sözde durmayıp cayan gaddâr (zâlim), hâin kimse için kıyâmet günü bir sancak dikilir ve; Dikkat olunsun bu sancak falan oğlu falanın ahde vefâsızlık alâmetidirdenilerek teşhîr edilir (gösterilir) (Hadîsi şerîfSahîhi Buhârî, Sahîhi Müslim, Süneni Ebû Dâvûd, Süneni Tirmizî)
Ahde vefâsızlığın yaygın hâl aldığı bir millette cinâyet çok olur (Hadîsi şerîfMüsnedi Ebû Ya'lâ, Beyhekî, ElMüstedrek)

Ahdi Atik:
Eski ahd Hıristiyanlarca Mûsâ aleyhisselâma inen kitab Bu ismi ilk olarak hıristiyanlar kullanmışlardır Hıristiyanların Kitabı mukaddes denilen kitabları Ahdi Atîk ile Ahdi Cedîd'den meydana geldiğinden onlar da Ahdi Atîk'i kutsal kabul etmekt edirler Yahûdîler, Ahdi Atîk yerine Tanah demektedirler Bugün elde mevcut olan Ahdi Atîk, hazreti Mûsâ'dan asırlarca sonra yazılmıştır
Çocuklara Kitâbı Mukaddesi okuturken çok dikkat ediniz Çünkü Kitâbı Mukaddesin içinde, gayri ahlâkî fuhuş hikâyeleri mevcuttur Bunları okuyan çocuklarda, âile fertleri arasındaki münâsebetler hakkında, çok hatâlı fikirler hâsıl olabilir Bilhass â, Ahdi Atik kısmında bulunan bu fuhuş münâsebetleri, Kitâbı mukaddesten çıkarılmalı ve ancak ondan sonra çocuklara okutmalı (Plain Truth)
Bugün hıristiyanların ellerinde bulunan İncillerde ve Ahdi Atik'te de bütün tahriflere (değişikliklere) rağmen, Îsâ aleyhisselâmdan sonra bir peygamber geleceği yazılıdır (Rahmetullah Efendi)

Ahdi Cedîd:
Hıristiyanların kutsal kitabı olan Kitâbı mukaddes'in ikinci bölümü
İncîl'in Ahdi Cedîd kısmında doğrudan doğruya bir insanın anlattıkları hikâyeler, herhangi bir işin nasıl yapıldığını gören kimselerin görgü şâhidliği vardır Sırf insan sözü olan bu kısımlar, kilise tarafından insanlara Allah sözüymüş gibi nakledil mektedir (Kenneth Gragg)

Ahd ü Mîsâk:
Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmı yaratınca, kıyâmete kadar bütün zürriyetini (neslini) zerreler hâlinde onun belinden çıkarıp, Ben sizin Rabbiniz değil miyim?diye buyurduğunda onların; Evet, sen Rabbimizsin!diye söz vermeleri
Ben, Rabbime verdiğim ahd ü mîsâkı hatırlıyorum (Hazreti Ali)

AHDNÂME (Ahidnâme):
Devlet başkanının emriyle, bâzı devlet, topluluk ve şahıslara özel haklar tanımak maksadıyle hazırlanan belge
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem, hıristiyanlarla ilgili olarak, hazreti Ali'ye yazdırdığı ahidnâmenin bir kısmı şöyledir:
Her kim ki, bu ahidnâmenin aksine hareket ederse, ister sultan, ister başkası olsun, Allahü teâlâya karşı isyân ve dîni İslâm ile istihzâ (alay) etmiş sayılır ve Allahü teâlânın lânetine lâyık olur Bütün hıristiyanlar benim himâyem (korumam) altındadır Onlara zor kullanmayın Onların dînî reislerini makâmlarından indirmeyin Onları, ibâdet ettikleri yerden çıkarmayın Bunların, manastırlarının ve kiliselerinin hiç bir tarafını yıkmayın Onları, dâimâ merhamet ve şefkat kanatları altında himâye edin! (Feridun BeyMecmu'ai MünşeâtüsSalâtîn)

AHFÂ:
Çok gizli, âlemi emrin (madde ve ölçü olmayan ve arşın üstündeki âlemin) beşinci ve son latîfesi (makamı, mertebesi)
İnsana Âlemi sagîr yâni küçük âlem denir Âlemi sagîr on kısımdan meydana gelir Bunların beşi Âlemi emrdendir Bu beş mertebe; kalb, rûh, sır, hafî ve ahfâdır Bunların asılları, kökleri Âlemi kebîrde (İnsanın dışındaki âlemde)dir Ahfâ latîfes i, mertebelerin en sonu ve en yukarıdaki mertebedir (İmâmı Rabbânî)

ÂHİR (ElÂhiru):
Allahü teâlânın Esmâi hüsnâsından (güzel isimlerinden) Mahlûkâtın (varlıkların) yok olmasından sonra, bâkî olan (varlığı devâm eden) yalnız kendisi kalan, hiç yok olmayan
Allahü teâlâ Kur'ânı kerîmde meâlen buyurdu ki:
O (Allahü teâlâ) her şeyin başlangıcıdır (Hadîd sûresi: 3)
ElÂhiru ismi şerîfini söyliyenin gönlü temizlenir Safâya kavuşur Günde yüz defa söylenirse, Allahü teâlâdan başka her şeyin sevgisi kalbden çıkar (Yûsuf Nebhânî)

ÂHİR ZAMAN:
Dünyânın son zamânı, son devresi Genel olarak Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) teşriflerinden, özel olarak hicrî bin senesinden sonraki zaman
Âhir zamanda fitne ve belâ devâmlıdır (Hadîsi şerîfRâmûzülEhâdîs)
Âhir zaman yaklaştıkça, îmânın olmadığını gösteren hâller ve işler, bid'atler (dinde olmayıp, ibâdet maksadıyla yapılan şeyler) çoğalır İslâmiyet unutulur Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: Bir zaman gelecek ki, ümmetimde (bana tâbi olanlarda, uyanlarda) müslümanlığın yalnız adı kalacak Mü'min olanlar (inananlar) yalnız bir kaç İslâm âdetini yapacak Îmânları kalmayacak Kur'ânı kerîm yalnız okunacak, emirlerinden ve yasaklarından haberleri bile olmayacak Düşünceleri yalnız yiyip içmek olacak Alahü teâlâyı unutacaklar Yalnız paraya tapınacaklar Kadınlara köle olacaklar Az kazanmak ile kanâat etmeyecekler Çok kazanınca, doymayacaklar(Kurtubî, Mektûbât) Âhir zaman ümmetleri dünyâ fânî bilmezler Gidenleri görürler de ondan ibret almazlar
(Ahmed Yesevî)

ÂHİR ZUHUR:
Cumâ namazının dört rekat son sünneti ile iki rekat vaktin sünneti arasında kılınan dört rekatlık namaz
Şehirde bir kaç câmide Cumâ namazı kılınabilir Fakat Hanefî mezhebinin bâzı âlimleri ile üç mezhebin çoğunluğu bir câmiden fazla yerdeCumâ kılınmaz dedi Bunun için şehir olduğu ve Cumâ'nın kabûl olması şüpheli bulunan yerlerde Üzerime son farz ola n kılmadığım öğle namazını kılmayadiye niyyet ederek âhir zuhur kılmalıdır (Abdülhakı Dehlevî)

ÂHİRET:
İnsanın ölümü ile başlayan ebedî (sonsuz) hayat Âhirete îmân, inanılması lâzım olan altı esastan beşincisidir
Allahü teâlâ Kur'ânı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Kim de mü'min olduğu hâlde âhireti ister ve onun için gereken şekilde çalışırsa, işte onların çalışmaları makbûl olur (İsrâ sûresi: 19)
Dünyâ için, dünyâda kalacağın kadar çalış Âhiret için orada sonsuz kalacağına göre çalış Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar itâat et Cehennem'e dayanabileceğin kadar günâh işle (Hadîsi şerîfEyyühel Veled)
Sizden öncekiler, âhiret işleri ile uğraşıp, sâdece artan zamanlarını dünyâ işlerine harcarlardı Siz ise, bugün hep dünyâ işleri ile uğraşıyor, zaman kalırsa âhiret işlerini yapıyorsunuz (Avn bin Abdullah)
Âhireti düşünmek akıllılığın alâmeti, kalbin canlılığıdır (Ebû Süleymân Dârânî)
Bir kalbde, âhiret arzusu çoğaldıkça, dünyâ düşüncesi o kalbden kaybolur (Ali Müzeyyen)
Allahü teâlânın bildirdiği bir âhiret günü bin dünyâ senesi kadardır Böyle olduğu Hac sûresinde açıkça bildirilmiştir Niçin bu kadar zaman olduğunu ancak Allahü teâlâ bilir Çünkü âhirette, dünyâda bulunan gece, gündüz, ay ve sene yoktur (Mektûbâtı İmâmı Rabbânî)

Âhiret Âlimi:
Dünyâlığa, mala, mevkiye kıymet vermeyen, ilim ile dünyâlık elde etmeye çalışmayan, âhireti dünyâya tercih eden, ilmiyle amel eden, işi sözüne uyan, ibâdet ve tâate teşvik eden, ilmi âhiretine faydalı olan tevâzu sâhibi âlim
Denildi ki, şunlar Âhiret âlimlerinin alâmetlerindendir: Haşyet (Allah korkusu), tevâzu (alçak gönüllülük), güzel ahlâk ve zühd (dünyâya rağbet etmemek) (İmâmı Gazâlî)

AHKÂF SÛRESİ:
Kur'ânı kerîmin kırk altıncı sûresi
Ahkâf sûresi, Mekkei mükerremede nâzil olmuştur (inmiştir) Otuz beş âyettir Yirmi birinci âyeti kerîmede geçen Ahkâf kelimesi sûreye isim olmuştur Ahkâf, uzun ve yüksek kum yığınları demektir Sûrede adı geçen Ahkâf, Arabistan'ın güneyinde Umman ile Mehre arasındaki kumluk bölgedir Bu hususta başka rivâyetler de vardır Hûd aleyhisselâm, Âd kavmini(milletini) burada îmâna dâvet etti, çağırdı Sûrede, Allahü teâlânın birliğinin delilleri, şirkin (cenâbı Hakk'a ortak koşmanın) yanlışlığı bi ldirilmekte, inananların, Allahü teâlâdan korkarak günahlardan sakınanların büyük mükâfâtlara kavuşacakları müjdelenmekte, mü'minlerin, analarına, babalarına iyi davranmakla mükellef (yükümlü) oldukları, dünyânın fânî, geçici varlığına ve lezzetlerine kapılmanın uygun olmadığı anlatılmakta, Âd kavminin kıssası ve Hûd aleyhisselâma inanmamaları, ona karşı gelmeleri netîcesinde acı bir azabla helak oluşları haber verilmekte ve daha başka konular yer almaktadır (Abdullah ibni Abbâs, Senâullah Dehlevî)
Kur'ânı kerîmde Ahkâf sûresinde buyruldu ki:
Rabbimiz Allah'tırdeyip de sonra istikâmet üzere bulunanlara (evet) onlara (kıyâmet günü) korku yoktur Onlar (ölürken) mahzun da olmayacaklardır (Âyet: 13)
Hâlâ şu hakîkati bilmediler mi ki gökleri ve yeri zahmetsiz, yorulmadan yaratan Allahü teâlâ, ölüleri de diriltmeye kâdirdir Evet O, her şeye elbette kâdirdir, gücü yetendir (Âyet: 33)
(Habîbim) Ülü'lazm peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlara azâb verilmesi için duâ etmekte acele eyleme (Âyet: 35)
Kim Ahkâf sûresini okursa, onun için, dünyâdaki kumların her birine karşılık on sevâb yazılır (Hadîsi şerîfEnvâruttenzîl ve Esrârü'tte'vîl)

AHKÂM:
Hükümler Allahü teâlânın emirleri ve yasakları Hükm'ün çokluk şeklidir
Peygamberler aleyhimüsselâm, Allahü teâlânın kendilerine melek (Cebrâil) ile bildirdiği ahkâmı kendi zamanındaki insanlara noksansız olarak bildirmişlerdir (Abdülganî Nablüsî)
Kur'ânı kerîm, bütün peygamberlere aleyhimüsselâm gönderilmiş olan ahkâmı ve daha fazlasını kendisinde toplamıştır (Abdülhakîm Arvâsî)
Îmân ve ahkâm bilgilerini öğrenmeyen ve çocuklarına öğretmeyen, kulluk vazîfesini yapmamış olur (İmâmı Gazâlî)

Ahkâmı Şer'iyye:
İslâm dîninde bir işin yapılması veya yapılmaması gerektiğini bildiren hükümler Emirler ve yasaklar Bunlara Ahkâmı ilâhiyye, Ahkâmı İslâmiyye ve Ahkâmı Kur'âniyye de denir
Ahkâmı şer'iyye sekizdir: Farz, vâcib, sünnet, müstehâb, mübah, haram, mekruh, müfsid (Bkz İlgili Maddeler) (İbni Âbidîn)
Bütün insanlara her şeyden önce lâzım olan, îtikâdı (inancı) düzeltmektir Yâni doğru bir îmân sâhibi olmaktır İkinci olarak, ahkâmı şer'iyyeyi öğrenmektir (Ahmed Fârûkî)
Beden, ahkâmı şer'iyyeyi yapmakla süslenince, nefs dünyâ kötülüklerinden ve zararlarından kurtulur (Ahmed Fârûkî)
Îmân muma benzer Ahkâmı şer'iyye mum etrâfındaki fener gibidir Mum ile birlikte fener de İslâmiyet'tir Fenersiz mum çabuk söner Îmânsız İslâm olmaz İslâm olmayınca da îmân söner (Abdülhakîm bin Mustafâ)
Haram işlememek ve bütün ahkâmı İslâmiyyeyi yerine getirmek kolaydır Kalbi bozuk olana güç gelir Bir çok işler vardır ki, sağlam insanlara kolaydır, hastalara ise güçtür (İmâmı Rabbânî)

Ahkâmı Fıkhiyye:
Fıkıh ile ilgili hükümler Bedenle yapılması ve sakınılması lazım gelen şeyler, emirler ve yasaklar (Bkz Fıkh)
Her müslümanın kendisine lâzım olan ahkâmı fıkhiyyeyi öğrenmesi ve yapması lâzımdır (Yûsüf Sinâneddîn Âmesi)
Ahkâmı fıkhiyye dört büyük kısma ayrılır: 1 İbâdât (Namaz, oruç, zekât, hac, cihad), 2 Münâkehât (Evlenme, boşanma, nafaka ve dalları), 3 Muâmelât (Alışveriş, kirâ, şirketler, fâiz, mîrâs), 4 Ukûbât (Cezâlar) (Ahmed Zühdi Efendi)

Ahkâmı İctihâdiyye:
Kur'ânı kerîm ve hadîsi şerîfte açıkça bildirilmeyip, müctehid denilen âlimlerin açıkça bildirilenlere benzeterek elde ettikleri hükümler

Ahkâmı Mâneviyye:
Allahü teâlânın zâtına ve sıfatlarına âit bilgiler, tasavvuf bilgileri
Peygamber efendimizin vazîfelerinden biri de, Kur'ânı kerîmin ahkâmı mâneviyyesini, ümmetinin yüksek (olgun) olanlarının kalblerine akıtmaktır (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

AHLÂK:
İnsanda yerleşmiş huylar Hulkun çokluk şeklidir (Bkz Hulk)
İyi huyları tamamlamak, iyi ahlâkı dünyâya yaymak için gönderildim (Hadîsi şerîfCâmi'ussagîr, Künûzüddekâik)
İnsanları memnûn etmek için malınız yetmez Ancak güleryüz ve güzel ahlâkla onları memnun edebilirsiniz (Hadîsi şerîfSüneni Ebû Dâvûd)
Allahü teâlânın en sevdiği şey, güzel ahlâktır (Hadîsi şerîf Ahlâkı Celâlî)
İçinizde en sevdiğim kimse, ahlâkı en güzel olanınızdır (Hadîsi şerîfEdebülmüfred)
İslâm âlimlerinin çoğuna göre insanlar iyiliğe, yükselmeğe elverişli olarak doğar Sonra nefsin kötü arzûları ve güzel ahlâkı öğrenmemek ve kötü arkadaşlarla düşüp kalkmak kötü huyları meydana getirir (Ali bin Emrullah)

Ahlâk İlmi:
Kötü huylardan uzaklaşıp, güzel huylar edinme yollarını öğreten ilim
Ahlâk ilmi, çok şerefli, pek kıymetli, en lüzumlu bir ilimdir Çünkü rûhun kötülükleri bu ilim ile temizlenebilir Rûhun iyi huyları, sıhhati, kuvveti bununla kolayca elde edilir Kuvvetli rûhlar ahlâk ilmi sâyesinde güzel ahlâk sâhibi olur Kirlenmi ş, hasta rûhlar da, bu ilim yardımı ile temizlenir, iyi ahlâka kavuşur (Ali bin Emrullah)

Ahlâkı Hasene:
Güzel huylar Dînin ve aklın beğendiği huylar
Ahlâkı hasenenin alâmeti, insanlardan gelen sıkıntı ve eziyete katlanmaktır (Abdülhakîm Arvâsî)
Ahlâkı hasenenin on alâmeti vardır: Çok îtirâz etmemek Adâlet sâhibi olmak Kendini beğenmemek İnsanların ayıplarını örtmek Müslüman kardeşinin kusurunu görünce hüsni zân etmek (onu iyiye yorumlamak ve hakkında iyi düşünmek) Başkasından gelen e ziyet ve sıkıntılara katlanmak Nefsine (kendine) zulmetmemek Kendi ayıplarına bakıp başkalarının ayıplarını araştırmamak Herkese karşı güler yüzlü, yumuşak ve tatlı sözlü olmak (Yûsuf bin Esbat)

Ahlâkı İlâhiyye:
Allahü teâlânın sıfatlarına ve isimlerine uygun sıfatlarla sıfatlanmak Allahü teâlânın ahlâkı ile ahlâklanmak
Velî olmak için ahlâkı ilâhiyye ile ahlâklanmalıdırdemişlerdir Bu sıfatlar evliyâda meydana gelir Fakat bu benzerlik yalnız isimdedir ve uygunluk sıfatların topluluğundadır Yoksa sıfatların husûsiyetlerinde berâber olunmaz (İmâmı Rabbânî)
Allahü teâlânın bir ismi Meliktir Bu, her şeye hâkim, gâlib demektir Talebe tasavvuf yolunda ilerlerken, kendi nefsine hâkim, gâlib olur ve başkalarının kalblerine tesir etmeğe başlarsa ahlâkı ilâhiyye ile ahlâklanmış olur Allahü teâlânın bir i smi de Semi'dir Yâni işiticidir Talebe, doğru sözü herkesten kabul eder ve gizli hakikatleri, can kulağı ile duyarsa, bu sıfatla huylanmış olur Bir sıfatı da Basîrdir Yâni Allahü teâlâ herşeyi görür Talebenin kalb gözü açılır ve firâset ışığı ile kendi ayıblarını ve başkalarının iyi huylarını görürse yâni başkalarını kendisinden daha üstün görürse ve Allahü teâlânın her an gördüğünü göz önünde bulundurarak, hep Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yaparsa, bu sıfatla huylanmış olur Bir sıfatı da Muhyîdir Yâni Allahü teâlâ dirilticidir Talebe unutulmuş sünnetleri canlandırır, meydana çıkarırsa, bu sıfatla sıfatlanmış olur Bir sıfatı da Mümitöldürücü demektirTalebe sünnetlerin yerine yerleşmiş olan bid'atleri, dinde sonradan çık arılıp din diye yapılan şeyleri men eder yok ederse, bu sıfatla sıfatlanmış olur Bütün sıfatlar bunlar gibidir (Hâce Muhammed Pârisâ)

Ahlâkı Zemîme:
Kötü ahlâk Dînin ve aklın beğenmediği huylar
İnsana dünyâda ve âhirette zarar veren her şey, ahlâkı zemîmeden meydana gelmektedir Zararların, kötülüklerin başı kötü huylu olmaktır (Ali bin Emrullah)
Ahlâkı zemîme kalbi, rûhu hasta eder Hastalığın artması, kalbin, rûhun ölümüne sebeb olur En kötü huy, küfür yâni îmânsızlıktır (İmâmı Rabbânî)
Kendinde ahlâkı zemîme bulunan kimse, buna yakalanmasının sebebini araştırmalı, bu sebebi yok etmeye, bunun zıddını yapmaya çalışmalıdır Çünkü, insanın alıştığı şeyden kurtulması zordur Kötü şeyler nefse tatlı gelir (Hâdimî)

AHMAK:
Aklı az, görüşü kısa olan
Akıllı kimse, nefsine uymaz ve ibâdet yapar Ahmak olan nefsine uyar, sonra Allah'ın rahmetini bekler (Hadîsi şerîfBerîka)
Anadan doğma körlerin görmesini sağlamak, hattâ ölüleri diriltmek bana zor gelmedi Fakat, ahmak olana, doğru sözü anlatamadım (Îsâ aleyhisselâm)
Ahmakla arkadaşlık etmekten kaçın Çünkü, ekseriyâ sana iyilik yapayım derken, zararı dokunur (Hazreti Ömer)
Dünyâyı ele geçirmek için âhireti vermek ve insanlara yaranmak için Allahü teâlâyı bırakmak ahmaklıktır (İmâmı Rabbânî)
Ahmağa verilecek en güzel cevap, sükûttur (İbni Hibbân)
Ahmaklar arasında bulunan horlanır, âlimler arasında bulunan hürmet görür (Ca'feri Sâdık)
Bile bile hatâda ısrâr eden ahmaktır (Abdülhakîm Arvâsî)
Bir kimsenin ahmak olduğuna alâmet, kendi aybını bırakıp, başkasının aybıyla uğraşmasıdır (Sırrîyi Sekatî)
Mahlûkâtın, yaratılmışların en ahmağı nefistir Çünkü dâimâ kendi aleyhine, zararına olan şeyleri ister (İmâmı Rabbânî)

AHMEDİYYE:
1 Evliyânın gözbebeği İmâmı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî hazretlerinin tasavvuftaki yolu Bu yola Müceddidiyyei Ahmediyye de denir
Ahmediyye yolunun büyüğü İmâmı Rabbânî hazretleri bir nasîhatlerinde şöyle buyurdu:
Her şeye kalbi bağlamaktan kurtulmadıkça, Hak teâlâya bağlanılamaz
İnsana lâzım olan önce Ehli sünnete uygun inanmak, sonra Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymak, sonra tasavvuf yolunda ilerlemek, ihlâsı elde etmektir
İhlâs ile yapılan bir iş, senelerle yapılan ibâdetlerin kazancını hâsıl eder
Dünyâya düşkün olanlar âhirette zarar görür
2 Hindistan'da Gulam Ahmed Kâdiyânî tarafından kurulan sapık bir yol (Bkz Kâdiyânîlik)

AHRÂRİYYE:
Evliyânın büyüklerinden Ubeydullahı Ahrâr hazretlerinin tasavvuftaki yolu
Ahrâriyye yolunun büyüğü Ubeydullahı Ahrâr hazretleri bir sohbetlerinde şöyle buyurdu:
Bizim yolumuzda el helâl kârda (işte), gönül ise hakîkî yârda yâni Allahü teâlâdadır
Biz bu yolu, tasavvuf kitablarından değil, Allahü teâlânın kullarına hizmetten elde ettik
İnsanın yaratılmasından maksat, kulluk yapmasıdır Kulluğun özü de, hiçbir zaman Allahü teâlâyı unutmamaktır
Söz, değerli bir şeydir Fakat zamânında ve yerinde olmalıdır

AHSENİ TAKVÎM:
En güzel boy ve sûret Bedenen ve rûhen en güzel olan
Kur'ânı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Biz insanı ahseni takvîm üzere yarattık (Tîn sûresi: 4)

AHVÂL:
Hâller Tasavvuf yolunda bulunan kimselerin, kalblerinde meydana gelen değişmeler Hâl'in çokluk şeklidir (Bkz Hâl)
Kalbe gelen bütün mânevî ahvâli, keşifleri (buluşları) bize verseler fakat kalbimizi Ehli sünnet îtikâdı ile süslemeseler kendimi mahv olmuş ve hâlimi harâb bilirim Bütün harâblıkları, felâketleri üzerime yığsalar, lâkin kalbimi Ehli sünnet îtikâd ı ile şereflendirseler hiç üzülmem (Ubeydullahı Ahrâr)

AHZÂB GAZVESİ (Harbi):
Hendek gazvesinin diğer adı
Hendek gazvesinde, müslümanlara karşı Kureyş, Gatafan ve yahûdîlerden meydana gelen birkaç düşman kuvveti birleşip savaştığı için bu harbe Ahzâb gazvesi denmiştir (İmâmı Süyûtî, Begâvî)

AHZÂB SÛRESİ:
Kur'ânı kerîmin otuz üçüncü sûresi
Ahzâb sûresi Medînei münevverede inmiştir Yetmiş üç âyeti kerîmedir Sûre, ismini, birleşik düşman ordusu anlamına gelen ahzâb kelimesinden almıştır Sûrede İslâm düşmanlarının, İslâmiyet aleyhindeki çalışmaları ve sonunda hüsrana uğradıkları, Pey gamber efendimize ve mü'minlere eziyet ve sıkıntı verenlerin şiddetli azâba uğrayacakları,Resûlullah efendimizin mübârek zevcelerinin ve diğer müslüman âilelerin tesettüre (örtünmeye) nasıl riâyet edecekleri, kâfirlerin âhirette şiddetli azab görecek leri ve çok pişman olacakları, üzerlerine düşen vazîfeleri yerine getirdiklerinde, takvâya sarılıp günahlardan sakındıklarında mü'minlerin, cenâbı Hakk'ın pekçok ihsânlarına kavuşacakları anlatılmaktadır (İbni Abbâs, Begâvî, Râzî)
Ahzâb sûresinde meâlen buyruldu ki:
Ey îmân edenler! Allahü teâlâyı çok zikr ediniz, her zaman hatırlayınız, hiç unutmayınız (Âyet: 41)
Ey peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına (ihtiyaçları için dışarı çıkacakları zaman) dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle ( Ayet: 59)
Kim Ahzâb sûresini okur ve âilesine ve câriyesine öğretirse, kabir azâbından kurtulur (Hadîsi şerîfEnvârüttenzîl ve Esrârütte'vîl)

AKÂİD:
Akîdeler Akîde kelimesinin çoğulu İslâm dîninde inanılacak şeyler, îmân bilgileri
Âkıl ve baliğ olan (ergenlik yaşına ulaşan) erkek ve kadının birinci vazîfesi, Ehli sünnet âlimlerinin yazdıkları akâid bilgilerini öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmaktır Kıyâmette Cehennem azâbından kurtulmak, onların bildirdiklerine inanmaya bağlıdır (İmâmı Rabbânî)
Ehli sünnetin akâidde iki kolu vardır: 1) Mâturîdiyye mezhebi 2 Eş'ariyye mezhebi Birincisinin imâmı Ebû Mansur Mâturîdî, ikincisininki İmâmı Ebü'lHasen Eş'arî hazretleridir İkisinin bildirdiği îmân esasları aynıdır Yalnız aralarında, teferru atla ilgili, îzah, ifâde ve uslub tarzından doğan cüz'î farklılıklar vardır (Taşköprüzâde) Hudâ Rabbim nebim hakkâ Muhammeddir Resûlüllah Hem İslâm dînidir dînim, kitâbımdır kelâmullah Akâidde, Ehli sünnet oldu mezhebim, hamdolsun Amelde, Ebû Hanîfe mezhebi, mezhebim vallah
(İbrâhim Hakkı Erzurumî)

Akâid İlmi:
Îmân esaslarını anlatan ilim dalı
Akâid ilmi, îmânın esaslarını geniş ve derin olarak anlatır Bu ilme önceleri Fıkhı ekber, sonraları Kelâm ilmi denildi Akâid ilmi ile ilgili ilk eser İmâmı A'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin yazdığı ElFıkhu'lEkber'dir Daha sonra Ehli sünnet îtikâ dını anlatan pekçok eser yazıldı (Muhammed Muhyiddîn)

AKÇE:
Osmanlı Devletinin ilk zamanlarından îtibâren bastırılan ve kullanılan gümüş para birimi İlk sikkesi gümüşten yapıldığı için ak (beyaz, parlak) para mânâsına akçe denildi Buyurdu akçeye sikke kazalar Ki Osman bin Ertuğrul yazalar
(Hadîdî)

AKD:
Anlaşma, sözleşme Nikâh, hibe (bağış), vasiyet, alışveriş gibi işlerde taraflardan birinin teklifi, diğerinin kabûlü ile gerçekleşen sözleşme
Ticâret, vekâlet ve bütün akdlerde, senet yazmak şart değilse de, ödünç vermekte lâzım, nikâhta ise müstehâbdır (İbni Âbidîn)

ÂKIL:
Akıllı kimse; iyi ve kötüyü, faydalı ve zararlıyı birbirinden ayırabilen kimse
Çocuk yedi yaşında âkıl olur Yedi ile onbeş yaş arasında iken akıllı çocuk denir (Hamza Efendi)
Âkıl olmayan çocukların bütün sözleşmeleri bâtıldır, hükümsüzdür (İbni Âbidîn)
Âkıl olan bir çocuk, şeker, meyve gibi kendine yarar şey isterse ona satmak câiz değildir Çünkü velîsi izin vermemiş demektir Eğer, tuz, pirinç gibi evle ilgili bir şey isterse, satmak sahîh (geçerli, doğru) olur Çünkü velîsinin izin verdiği anlaş ılır Bunun izin ile alışveriş etmesi câizdir Çocuk akıllı olmamış ise, velîsinin izni olsa da, alışveriş etmesi sahîh olmaz (Hamza Efendi) Âkıl isen kıl namazı çün seâdet tâcıdır Sen namazı şöyle bil ki mü'minin mîrâcıdır
(Seâdeti Ebediyye)

ÂkılBâliğ:
Faydalı ve zararlı olanı birbirinden ayırabilen ve evlenme çağına gelip gusül abdesti almaya başlayan akıllı kimse
Âkıl bâliğ olduktan sonra kişi yetim sayılmaz (Hadîsi şerîfRâmûzulEhâdîs)
Âkıl ve bâliğ olan erkeğin ve kadının birinci vazîfesi, Ehli sünnet âlimlerinin yazdıkları inanılacak şeyleri öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmaktır Kıyâmette yâni öldükten sonraCehennem azâbından kurtulmak, onların bildirdiklerine inanmaya ba ğlıdır (İmâmı Rabbânî)
Her müslümanın, çocuğuna âmentüyü (îmânın altı şartını) ezberletmesi, mânâsını, farzları (emirleri) ve haramları (yasakları) öğretmesi lâzımdır Âkıl bâliğ olunca; îmânı, İslâm'ı bilmeyen kimse müslüman olmaz (İbni Âbidîn)
Âkıl bâliğ her müslümanın, her gün beş vakit namaz kılması farzdır Kız ve oğlan çocuk yedi yaşına gelince, namaz kılmalarını emretmek velîsi üzerine vâcib (lâzım) olur Oruç tutmaları için de emreder On yaşına gelince, namaz kılmaları için el ile h afifçe vurulur Sopa ile dövülmez Falaka ile vurulmaz El ile üçten fazla vurulmaz Velîsinden başkası döğmez (İbni Âbidîn, Ebû Bekr Râzî elCessâs)

ÂKILE:
Kâtilin, öldürme işindeki yardımcıları, bunlar yoksa öldürmede kendisine yardım eden kabîlesi (köylüleri, şehirlileri) ve akrabâsı
Kâtilin cinâyeti işlemesine mâni olmadıkları, bilakis bu hususta onu koruyup, gözettikleri ve kâtil, onlardan kuvvet alarak bu suçu işlediği için âkıle, cinâyete karışmış gibi olurlar Kâtil ile birlikte diyeti (para cezâsını) yüklenmeleri bu sebepte ndir (Kıvâmuddîn Kâkî)
Kâtilin ödeyeceği diyet, ödemeleri için âkıleye taksim edilir, paylaştırılır, üç senede alınır Kadın, deli ve çocuk âkıleye katılmaz (İbni Âbidîn)
Müslüman olan kâtilin âkılesi ve vârisi (öldüğünde malından mîrâs alacak kimse) yoksa, diyetini beytülmâl verir Yâni hükûmet verir Beytülmâl yoksa, kendi üç senede öder (İbni Âbidîn)

ÂKİBET:
1 Son, netîce
Allahü teâlâ Kur'ânı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
(Habîbim!) De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra da bakın ki (peygamberleri) yalanlıyanların âkibeti nasıl olmuştur (En'âm sûresi: 11)
Niyet hayır ise âkıbet de hayır olur (Abdülhakîmi Arvâsî)
2 Dünyâda zafer, âhirette sevâb ve kurtuluş
Kur'ânı kerîmde buyruldu ki:
O hâlde (Habîbim) sen de (Nûh gibi, kavminden gelen eziyetlere ve peygamberlik vazifesinin ağırlığına) sabret Âkibet; hiç şüphesiz, takvâya erenlerindir (günâhlardan sakınanlarındır) (Hûd sûresi: 49)

AKÎDE:
İnanılacak şey (Bkz Akâid ve Îtikâd)

AKÎKA:
Çocuk nîmetine karşılık, Allahü teâlâya şükr niyeti ile kesilen hayvan
(Çocuk doğduğunda) yedinci günü akîka hayvanı kesilir, ismi konur, saçı traş edilir (Hadîsi şerîfTirmizî, Ahmed bin Hanbel)
Akîka, erkek çocuğu için iki, kız çocuğu için bir koyun kesmektir (Hadîsi şerîfŞir'âtülİslâm)
Hicretin sekizinci yılında, oğlu İbrâhim dünyâya gelince, yedinci günü Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem İbrâhim'in başını traş ettirip, saçının ağırlığı kadar gümüş sadaka verdi ve akîka olarak iki koç kesti Saçlarını gömdü (İmâmı Kastalânî)
Çocuğa yedinci günü isim koymak ve başını kazıyıp, saçının ağırlığı kadar, erkek için altın veya gümüş, kız için gümüş sadaka vermek ve erkek için iki, kız için bir akîka hayvanı kesmek müstehâbdır Akîka hayvanı, kurbanlık hayvan gibi olmalıdır Son ra da kesilebilir Hanefî mezhebinde, etleri pişmiş veya çiğ olarak, zengin, fakir herkese verilebilir (Seyyid Alizâde)
Akîka, çocukları belâlardan, hastalıklardan korur Akîkası yapılanlar, kıyâmette anaya babaya ayrı bir şefâat ederler (Seyyid Alizâde)

AKL (Akıl):
İdrâk kuvveti, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırmaya yarayan kuvvet
Akıl, sâhibini iyiliğe götürür, kötülükten alıkor Aklı olgunlaşmadıkça kişinin dîni doğru ve îmânı kâmil (olgun) olmaz (Hadîsi şerîfİhyâ)
Sizin akılca en üstününüz, Allah'tan en çok korkanınızdır En güzeliniz, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riâyet edeninizdir (Hadîsi şerîfİhyâ)
Kişi güzel ahlâk ile gündüz oruç tutup gece ibâdet edenler derecesine ulaşır Fakat akılca kâmil (olgun) olmadıkça, ahlâkı kâmil olmaz Aklı olgunlaşınca, îmânı da olgunlaşır (Hadîsi şerîfİhyâ)
Akıllı kimsenin, dünyâ ile ilgili bir menfaati kaçırdığı zaman, bunu kendine gam ve üzüntü yapması uygun değildir Çünkü üzülmekle ele bir şey geçmez Fazla üzülmek akla zarar verir (İbni Hibbân)
Akıl göz gibidir, din bilgileri ışık gibidir Akıl yalnız başına din bilgilerini, faydalı ve zararlı şeyleri anlayamaz Bunun için Allahü teâlâ, peygamberleri ile râzı olduğu, beğendiği yol olan İslâmiyet'i bildirdi Aklın eksikliği peygamberlerin gö nderilmesiyle tamamlandı (İmâmı Rabbânî)
Akıl ile anlaşılan şeyler, his uzuvları ile anlaşılanların üstünde olduğu ve bunların yanlışını çıkardığı gibi, yâni his uzuvlarımız, akıl ile anlaşılan şeyleri anlıyamayacağı gibi, akıl da, Peygamberlik makâmında anlaşılan şeyleri kavramaktan âcizdi r İnanmaktan başka çâresi yoktur (İmâmı Gazâli)

Aklı Feâl:
İşrâkiyye (Yeni Eflâtunculuk) felsefesinde ukûlı aşerenin (on akılın) sonuncusu olup, yaşadığımız âlemle alâkalı akla verilen ad Öldürme ve yaratma işlerine bakan mertebe
Felsefecilerin aklı feâl dedikleri yalnız onların hayâllerinde bulunup, kısa akılları ile ortaya attıkları bir şeydir İslâm bilgilerine uymamaktadır Bunların bozuk inanışlarına göre, insan sıkışınca Aklı feâle yalvarır, Allahü teâlâdan bir şey is temez Allahü teâlânın dünyâda olup bitenlerle hiç ilgisi yoktur derler Bunlar sapık fırkaların hepsinden daha aşağıdırlar (İmâmı Rabbânî)

Aklı Meâd:
Ebedî rahata kavuşmak, Cennet'te ebedî kalmak ve Cehennem azâbından kurtulmak için hâlini ıslâh etmeyi, düzeltmeyi düşünen, uzak görüşlü, dünyâya değil, âhirete değer veren akıl
Aklı meâd, peygamberlerde (aleyhimüssalevâtü vetteslîmât) ve evliyâda bulunur Aklı meâdı kuvvetlendiren şeyler, ölümü ve âhireti düşünen kimselerle bulunmaktır (İmâmı Rabbânî)
Bir kimsenin nefsi mutmainne olunca yâni bütün varlığı ile Rabbine dönüp İslâmiyet'in emirlerine baş kaldıramaz hâle gelince, aklı da, aklı meâd olur (Muhammed Ma'sûmi Fârûkî) (Bkz Aklı Selîm)
Dâimâ Allah adamları ile berâber olmak, aklı meâdın artmasına sebeb olur (Behâeddîni Buhârî)
 
Üst Alt