Son Konu

Osmanlı Devletinde Alınan Şer'i Vergiler Hakkında Bilgi

bilgiliadam

Yeni Üye
Katılım
16 Ağu 2017
Mesajlar
1,516,397
Tepkime
31
Puanları
48
Credits
-6
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Osmanlı Devletinde Alınan Şer'i Vergiler Hakkında Bilgi



Şer'i vergiler
Osmanlı Devleti'nde Tekalifi Şer'iyyenin temelini teşkil eden vergilerin tarh, cibayet vs gibi hukumleri, fıkıh kitaplarında tafsilatlı bir şekilde anlatıldıkları gibiydi Bununla beraber farklı din, dil ve milliyetlere mensup kimseleri sınırları icinde barındırdığı icin, tekalifi ser'iyye bolumune dahil vergilerin isim ve ceşitleri de farklı olagelmişlerdir Bu bakımdan Zekat, Oşur, Cizye ve Harac gibi temel vergilerden başka bunların kısımları olarak seksen kadar vergi kalemi bulunmaktaydı

Zekat
Zekat, İslam'ın beş esas şartından birini teşkil etmektedir İslam hukukuna gore zekat, bir ihsan veya basit bir sadaka değildir O, devlet ve toplumun fert uzerindeki hakkıdır
Devlet, zekat verip vermeme hususunda mukellefi serbest bırakmaz Onu, amilleri vasıtasıyla toplamak ve yerine sarf etmek zorundadır Belli şartları taşıyan her Muslumanın vermekle mukellef olduğu zekat, Osmanlı Devleti'nde diğer Musluman devletlerde olduğu gibi uygulanıyordu

Harac
Harac, Osmanlılarda daha ziyade gayri Muslim tebeayi ilgilendiren vergilerden biridir İslam vergi hukukunda olduğu gibi Osmanlılarda da Harac iki kısma ayrılmaktadır Bunlar Haraci Muvazzaf ve Haraci Mukasem adını taşımaktadırlar Harac'ın bu iki kısmı da ser'i vergilerden olduğu icin gerek ilk tarhı, gerekse ilk tahsili ile ilgili bir başlangıc tesbit etmek mumkun değildir Bununla beraber 17 Mayıs 1456 tarihli bir fermanda belirtildiğine gore Fatih Sultan Mehmet, babası II Murat'ın Kostandin'de derbent bekleyen yirmi kadar kefereyi haractan muaf saydığı, kendisinin de buna aynen uyduğu gorulmektedir Bu belge, harac uygulamasının kuruluş doneminde mevcut olduğunu gostermektedir

Haraci Muvazzaf, arazi uzerine maktu bir şekilde konmuş bulunan akca olup zaman ve mıntıkalara gore farklı isimler alıyordu Bunların bir kısmı adeta toprağın ucreti olarak alınmaktaydı Bu gruba girenlerden bir kısmım soyle isimlendirmek mumkun olacaktır: Resmi Cift, Resmi Zemin, Resmi Asiyab, Resmi Tapu, Bir kismi da bir cesit sahsi vergilere girmekteydi ki bunlar da: Resmi ArUs, Resmi Mucerred, Ispenc ve Duhan gibi isimler aliyordu Biraz asagida gorulecegi gibi Haraci Mukasem, Osmanlılar doneminde oşurkelimesi ile ifade ediliyordu

Oşur
Oşur, İslam vergi hukukuna gore, zirai mahsullerden belli şartlar dahilinde Musluman halktan alınan vergiye denir

Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında diğer Musluman devletlerde olduğu gibi, mulk olan arazii oşriyyeden sadece oşur alınmaktaydı Bu donemde Osmanlılarda arazi biri Oşriyyediğeri de Haraciyyeolmak uzere ikiye ayrılıyordu Fakat XIV asrin son ceyreğinden itibaren bazı sebeplerden dolayı birtakım değişiklikler yapılarak, arazinin bir kısmı Emiriyyeolarak kabul edildi Bu durum, daha sonraları Hicaz mıntıkası haric kalmak uzere Osmanlılarda arazi sultaniyyedirseklinde ifadesini bulacak olan bir vaziyete getirilmiş oldu Binaenaleyh, Osmanlı Devleti'nde oşur denince biri kuruluş donemindeki mulk arazi mahsulatından alınan vergi ve sonraları sadece Hicaz bolgesinde alınan oşur ile, diğeri de arazii emiriyyeye mahsus olmak uzere alınan ve ammei nas tarafından galati fahisolarak kendisine oşur denen haraci mukasemanlaşılmaktadır Zira Osmanlılarda haracın mukasem kısmına oşur adi verilmekteydi
Osmanlı Devleti'nde, oşur kelimesi yerine başka tabirler de kullanılıyordu ki bunlar, son donemlerde ortaya cıkmıştı Dimus, Ikta ve Salariye bu neviden kelimelerdi Dimus, Suriye'ye ait defterlerde, Ikta, Irak mıntıkasına ait defterlerde Salariye ise Anadolu ve Rumeli defterlerinde zikr edilmekteydi Osmanlı Devleti'nde oşur, su aşağıdaki maddalerden de alınmaktaydı: Bağ, sıra, bahce, bostan, fevakih, kovan, harir, pamuk, giyah, odun ve ag (balık)

Cizye
İslam hukukuna gore cizye, devletin, Musluman olmayan vatandaşını (tebeasini) yakından ilgilendiren, devletin Musluman tebeadan aldığı zekat karşılığıdır denebilir Zira Musluman olmayan tebeayi cizyeye bağlamakla, devlette bir denge sağlanmış bulunuyordu İslam nazarında Muslumanlarla zimmiler (devletin Musluman olmayan tebeasi ehli zimmet) devletin vatandaşlarıdır Ayni haklardan faydalanmakta ve ayni olculerde devletin imkanlarından yararlanmaktadırlar Bu sebeple, Muslumanların odediği zekata karşılık, ehli zimmette cizye vermekteydi

Osmanlı vergi hukukunun Tekalifi Ser'iyye bolumune dahil olan cizye, maliyenin en onemli gelir kaynaklarından birini teşkil ediyordu Musluman bir devlet olması hasebiyle bu devlete, cizye uygulamasının ilk kuruluş yıllarından itibaren başladığı soylenebilir

Devletin, idaresinde bulunan gayri Muslimlerin haklarım korumak, onlara gelebilecek zararları ortadan kaldırmak ve askerlik hizmeti karşılığında aldığı bu vergi, onemsiz denebilecek kadar az bir şeydir O kadar ki bunu, Musluman vatandaş ile Musluman olmayan vatandaş arasında muhim ve farklı bir muamele olarak gormek mumkun değildir Gercekten devlet, tebeasi olan zimmilerin butun haklarını koruduğu gibi onlara gelebilecek zararları da ortadan kaldırmaya calışıyordu Hatta, onlara yapılan bir haksizlik veya onlara karsı islenen bir suc, anında en ağır bir şekilde cezalandırılırdı Nitekim 26 Kasım 1567 tarihli ve Alacahisar Beyi'ne gonderilen bir hukumde, dağda uc nefer zimmiyi katleden dort sipahinin suclarının sabit gorulmesi uzerine idam edilmeleri gerektiği bildirilmektedir Bu belge, suc isleyenlerin din, irk ve milliyetlerine bakılmaksızın, suclarının gerektirdiği cezaların verildiğini gostermektedir Gunumuzde cok normal gorunen bu olay, o asırların dunyasında bu kadar rahatlıkla uygulanamazdı
Osmanlılarda, padişahların cizye ile ilgili butun resmi tahrirleri şeriatın cizyeye ait kararlarına dayanıyordu Nitekim daha Sultan I Murat Han zamanında bu verginin İslam hukukuna uygun olarak iki şekilde toplandığı gorulmektedir Bu şekillerden biri, Kostendil Tekfuru Konstantin ile anlaşılarak alınan Maktu Cizey, diğeri de Bosna ve Hersek ile sair tebeadan alınan Ale'rRuUs Cizyedir

Osmanlı Devleti'nde bu vergiyi vermekle yukumlu tutulan kimseler, sadece ergenlik (bulUğ) cağına gelmiş akil ve vucutca sağlam olan erkeklerdir Ayrıca sadaka ile gecinen rahipler, calışamayacak derecede bir rahatsızlığı olup fakir dusenler, 1475 yaslarından kucuk veya buyuk olanlar ile kadınlar cizyeden muaf idiler Bundan da anlaşılacağı uzere Osmanlılarda cizye, tamamen İslam hukukunun esaslarına gore uygulanıyordu

Başlangıcta, devletin butun bolgelerinde ayni miktarda cizye alınmıyordu Zira bu donemde, tedavulde bulunan paranın kıymet ve değeri de ayni değildi Bu sebeple cizye miktarı, verilen fetvalara ve bolgelere gore azalıp coğalabiliyordu Bu konuda dikkatimizi ceken en onemli fetva Seyhulislam EbU SuUd Efendi (15451574)'nin fetvasıdır Bu fetvaya gore biz, o donemin fakirlik ve zenginlik olculeri gibi toplumun sosyal yapısı hakkında da bilgi sahibi oluyoruz Nitekim o, amele kadir olan kafir ki, ikiyuz dirhemi ser'iyeye kadir olmaya, ol makule ednadir, on iki dirhemi ser'i alınır İkiyuz dirhemi ser'iyyeye kadir olup amele kadir olan evsat makulesidir, yirmi dirhemi ser'i alınır On bin dirhemi ser'iyyeye malik olan 'a'la makulesidir, onlarin cizyei ser'iyeleri kırk dirhemi ser'idirdemektedir


Kısmen toplumun sosyoekonomik durumundan kaynaklansa bile buyuk olcude devlet musamahasının bir neticesi olarak cizye mukellefinin tabi bulunduğu sınıflamada en az cizye verenler (edna sınıfı), her zaman obur sınıflardan daha fazla olmuşlardır Ornek olması bakımından 1103 (1691) senesinin Brud (Brod) kazası ve tevabiinde cizye verenlerin sınıflarına gore sayısına baktığımız zaman karsımıza aşağıdaki tablo cıkmaktadır:

A'la: 27 Evsat: 147 Edna: 166
Musluman devletlerde cizye mukellefi, butun insani hak ve vecibelerden rahatlıkla istifade edebilmekteydi CH Becker'in İslam Ansiklopedisi'ndeki Cizyemaddesinde belirttiği gibi cizye odeyen mukellefler, İslam devleti ile yalnız iman ve ayinlerine musamaha değil, hatta himaye isteme hakkini da kendilerine bahseden bir mukavele akd etmiş olurlar ki, benzer ornekleri Osmanlı Devleti'nde cokca gormek mumkundur Nitekim Edirne'de meydana gelen bir yangında, dukkanları yanan Yahudilere, devlet tarafından verilen atiyye ile yardımın taksim seklini gosteren bir belgeye sahip bulunuyoruz

Osmanlı Devleti'nde hazine icin tahsil edilen cizye, her senenin Muharrem ayında değişik muesseselerce toplanıyordu Birliği ortadan kaldıran bu uygulama, bazen devlet hazinesini buyuk sıkıntılara sokuyordu Bu durumu duzeltmek icin 1101 (1689) senesinde Sadrazam Kopruluzade Fazıl Mustafa Paşa, devrin ilgilileri ile yaptığı istisareden sonra, cizyenin toplanmasını belli kaide ve sistemlere bağlayarak toplama isinin tek elden yapılmasını sağladı Bundan sonra her uc sınıf zimmi icin ayrı birer muhur kazdırdı Bunlara a'la, evsatve edna fakirgibi kayıtlar koydurttu Her sene icin tarihleri değişen bu muhurlerin ve dolayısıyla cizye mukelleflerinin, birbirinden acık ve kesin cizgilerle ayrılabilmesi icin bunların gerek şekillerinde ve gerekse yazı karakterlerinde farklı uygulamalara gidildi Bu uygulama o kadar yaygınlaştı ki, aşağıda fotokopilerini goreceğiniz muhurler 1852 senesine aittir Demek oluyor ki cizyenin kaldırılışına kadar bu uygulama devam etmiştir

Bu uygulamada cizye muhurleri ile birlikte cizye kağıtlarının renkleri de değişiyordu Kağıtların uzerinde de cizyenin hangi seneye ait olduğu, sınıfı, cizye muhasebesi, bas hazinedar ve cizye umum multeziminin isimleri vardı

Osmanlılarda cizye uygulaması, 1855 senesinde cizyenin, Bedeli askeriyeye tebdili zamanına kadar devam etti
 
Üst Alt