Son Konu

Veysel Karani...

bilgiliadam

Yeni Üye
Katılım
16 Ağu 2017
Mesajlar
1,516,397
Tepkime
26
Puanları
48
Credits
-6
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Veysel Karani Karen'de parlayan pırlanta Veysel Karâni Hazretleri Efendimiz’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) bilinen iki hırkası vardır Bunlardan biri Kasidei Bürde’nin yazarı büyük şair Kaab bin Züheyr’e verilir ancak, Topkapı Sarayı’nı ziynetlendirir Diğeri de Kareli Üveys’e gönderilir Hasılı bu iki kutlu servet da İstanbulumuz’a nasip olur Olur Ya de ona bu yüzden İslambol derler Kimbilir? Peki siz Karen adında bir yer duydunuz mu? Yalanı değil ya, ben duymamıştım Ta ki Veysel Karani hakkında bir şeyler okuyana değin Karen, Yemen taraflarında adı bilinmedik bir beldedir Etrafı kum dağları ile çevrilidir, kuraktır, çoraktır Ortalıkta birkaç kuyu vardır, üç beş ağaç Sonra tümü birbirine benzeşen toprak damlı evler Sadece develerin ve bedevilerin yaşayabildiği bu kavurucu coğrafyanın sakinleri kervan ağırlamakla geçinirler Bir şey ekip biçmezler, hayvanlarını ise Üveys isimli bir çobana itimat ederler Üveys ilginç biridir Dünyadadır, ama ne dünyalığı vardır, ne de dünyalık gibi bir kaygısı Güttüğü develer için ücret istemez Verenden alır, vermeyene sormaz bile Adı üzerine çobandır işte, fakirdir Lakin iş cömertliğe geldi mi onunla yarışa sokmak kimsenin harcı değildir Paylaşacak çok şeyi yoktur, fakat hayırda daima başı çeker Üveys, bizim bildiğimiz ismi ile Veysel Karani Hazretleri mütevazı yaşar Fakat halinden memnundur Sessiz, dostları arasında yalansız, dolansız bir hayat sürer Issız vadilerde, kaya kovuklarında ibadet eder Millet ona her zaman ane gözüyle bakarlar, ama aldıran kim? ANASININ KÖLESİ Mübareğin çok yaşlı bir annesi vardır Ayrıca kör, ayrıca de kötürümdür Veysel Karani onun eli ayağı, gözü kulağıdır Yedirir, içirir, yıkar, paklar Kadıncağıza bebek gibi bakar Ne derse, fakat ne derse yapar En olmayacak arzularını bile ikiletmez Bir yüz ifadesinden bin mânâ çıkarır ve hepsini de getirir yerine Tabiri caizse, anasına esaret eder Veysel Karani Hazretleri haram bilmez, yalan söylemez Hoş, sahrada bir başına dolanan böylesi bir insanın günaha girme şansı da azdır ya O, gün boyu zikreder, bağışlama diler Ümmeti Muhammede dua eder Fakat en aşina özelliği Allah ve Resulüne duyduğu tarifsiz aşktır Veysel Karani’nin tek arzusu vardır Yüzü suyu hürmetine kainatın yaratıldığı Server’i görebilmek Efendimizi düşündükçe burnunun direği sızlar, yüreği bir hoş olur Yumruk iriliğinde bir şeyler kazanç, oturur boğazına Hani o, anlaşılamayan ve anlatılamayan şeyler Ve gün gelir muhabbet ve Muhammed kelimeleri yüreğinde buluşur, dışarı taşar Efendimizin hasreti kor olur, ciğerini yakar Onu bir defa, ama bir kere görebilse, bir solukluk olsun sohbetinde bulunabilse ve adına sahabe denilen kutlu kadroya katılabilse Annesi itiraz etmese de, bu yolculuğa razı değildir Omuzlarını kaldırıp boynunu büker Mahzun bir üslupla “İstiyorsan git! der, “Git bakalım, beni kime itimat edeceksen? Açıkçası onu bırakabileceği kimse yoktur Bu ihtiyar kadına incitmeden kim bakabilir oysa? Onun nazını kim çeker daha sonra? HASRETİNİ YÜREĞİNE GÖMER Üveys hasretini yüreğine gömer yeniden bu konuda tek sözcük etmez Lakin o günden sonra daha pozitif ağlar, daha fazla yalvarır Aşkını kayalara, kumlara, anlatır Kuşlarla, develerle dilleşir, serin seher yeliyle selâmlar yollar Haremeyn’e Ve ufuklar perde perde açılır, dağlar çekilir aradan Artık o günboyu ibadet eder, sürüyü melekler bekler Hayvanlar mı? İnanın muma döner Evet Üveys, Allah Resulünün harikulade sohbetine (madde planında) erişemez, fakat mânâ aleminde çok şeye kavuşur Efendimizle aralarında imrenilecek bir dostluk başlar Güzel onlar için mesafelerin ne önemi vardır Böylece ya bölge yerinde, veren olgun olduktan sonradan “feyz akarsu olur akar Serveri Kainat ara sıra kutsal yüzlerini Karen taraflarına döndürür ve “Yemen cihetinden rahmet rüzgarları esiyor buyururlar, “İhsan ve iyilikte Tabiinin en iyisi Üveysi Karni’dir! MÜJDELER Yine Efendimiz buyururlar ki: “Ümmetimden bir kimse vardır ki, Kıyamet günü Rabia ve Mudar kabilelerinin koyunlarının kılları adedince insana şefaat edecektir (oysa bu iki kabile sürülerinin çokluğu ile tanınırlar) Eshabı kiram sorar: Ya Resullallah kimdir bu nasipli? Allahın kullarından biri Peki adı nedir? Üveys! Ya memleketi? Karen! O sizi fark etti mü? Efendimiz mânâlı mânâlı gülümser, “Baş gözü ile hayır! derler Sahabeden “Şaşırma! diyenler olur, “Size böylesine aşık olan biri nasıl oluyor da koşmuyor huzurunuza? Efendimiz izah eder: Onun gelmemesi de bana olan bağlılığındandır Yaşlı bir annesi vardır İman etmiştir Oysa gözleri görmez, hareket edemez Üveys gündüzleri deve çobanlığı yapar, kazandığını annesine harcar Hazreti Ebubekir sorar: Ya Resulallah biz onu görür müyüz? Efendimiz kutsal kafalarını “ne eyvah fakat hayır manasında sallar, “Sen göremezsin buyururlar, fakat Hazreti Ömer ve Hazreti Ali’ye dönüp müjdeyi verirler: “Onu, siz göreceksiniz! Sonra bir bir vasıflarını tanımlama ederler ki, bu işaretlerden biri avucunun içindeki gümüşi beyazlıktır “Aşık için süre geçmez derler, ama aradan yıllar geçer Hani o dakikaları asırlaşan yıllar Efendimiz hayatlarının son soluklarını aldıkları demlerde mübarek hırkalarını çıkarır ve “Bunu Üveysi Karni’ye verin! buyururlar Resullullah’ın (Sallallahü aleyhi ve sellem) gizliı bekaya göçmelerinin peşinde Hazreti Ömer ve Hazreti Ali yollara düşer, Veysel Karani’nin izini bulurlar Ahali böylesine şerefli iki kimsenin böylesine yıkık dökük bir yeri ziyaretine mânâ veremez Hele “Üveys’i arıyoruz! cümlesine fazla şaşırırlar “O anenin tekidir derler, “İnsanlardan kaçar Kimseyle konuşmaz, kimseye karışmaz Ağladıklarımıza güler, güldüklerimize ağlar Neşe nedir bilmez Aradığınız sakın başka biri olmasın! Hazreti Ömer dikkatle dinler, “Bilakis! der, “Aradığımız o olmalı! Karenliler iki şanlı sahabenin önüne düşer, onları Arne Vadisi’ne getirirler Veysel Karani’yi namaz kılarken görürler Develer akıllı uysal dolanmakta, çobanlarını üzecek hareketlerden sakınmaktadırlar Namazı biten Üveys misafirlerine döner “Hoşgeldiniz! der Hazreti Ömer önce müsafaha eder, daha sonra gülümseyerek sorar “Kimsin sen? Abdullah! (Allah’ın kulu) Evet hepimiz Abdullah’ız, lakin seni ne diye tanırlar? Üveys derler Sağ elini açar mısın? Açar Efendimiz’in belirttiği dikkat çekici ayan açıklama ortadadır Büyük sahabe “Ben Hattapoğlu Ömer’im der, “Arkadaşım Ali bin Ebu Talip! Vadiyi kısa ama mânâlı bir sükunet kaplar Sükutu yine Hazreti Ömer bozar: Efendimiz sana selâm ettiler ve kutsal hırkalarını gönderip buyurdular fakat “Alıp giysin, ümmetime dua etsin! BEN GÜNAHKARIN BİRİYİM Veysel Karani ağlamaklıdır Şaşkınlıktan titreyen bir sesle “Ya Ömer der, “Ben aciz ve günahkar bir kulum Sizin aradığınız diğer Üveys olmasın? Hazreti Ömer “Hayır sensin! buyurur “Zira Efendimiz çizgi çizgi eşkalini verdi ve sen tamı tamına uyuyorsun buna O büyük mücahide, o koca Ömer’e itiraz ne olası Hele müjdenin böylesini getiriyorsa Üveysi Karani mübârek hırkayı hasretle koklar, (ama ziyaret edenler iyi bilirler, Efendimizin gül teniyle ıtırlanan Hırkai Şerif aradan geçen asırlara rağmen tanım edilemeyecek dek hoş kokar) sonra yüzüne gözüne sürerek bir kuytuya çekilir Mübarek alnını toprağa koyar ve ağlayarak yalvarır “Ya Rabbi ! der “Bu ne nimettir Yüzü suyu hurmetine kâinatı yarattığın Server benim gibi bir acizi hatırlıyor ve kutsal hırkalarını Ömer ve Ali gibi iki güzide sultanla bu günahkâra yolluyor Senden bir tek dileğim var: Ümmeti Muhammedi affeyle N’olur Bu hırkanın hakkı için! Gaibden bir ses gelir “Şu kadarını sana bağışladım Haydi giy hırkayı! Hepsini ya Rabbi! Hepsini Şunları, şunları, şunları da bağışladım Diğerlerinin hali n’olacak Ya Rabbi? N’olur, hırkanın ve hırkanın sahibinin hatırına HIŞŞT BAKSANA GİDİYORLAR Bütün bu sırada Karenlinin biri kazanç ve o muhteşem huzuru bozar “Misafirlerin dönmeye niyetliler diye uyarı eder sözde, “Onlara diyeceğin bir şey değil mu? Veysel Karani “Ahh! der, “Ahh bu hali bozmayacaktın işte İnanın az kalmıştı Tüm ümmeti Muhammed affedilmedikçe giymeyecektim hırkayı Aradan günler geçer Karenliler başı dönen, hatta pişmandırlar Öyle ya, elinin aşağı Üveys gibi bir cevher olsun da, sen onun kıymetini bilme Lakin bu kez mübareği hurmet ve merakla bunaltırlar Huzurunda el pençe an durur, ısrarla tavsiye isterler Hele bazıları aşikare keramet bekler Veysel Karani gibi mütevazı biri, ilginin böylesinden sıkılır İşte tam o günlerde biricik annesi vefat eder ve onu Karen’e bağlayan hiçbir şey kalmaz İşte acilen yollara düşebilir Mübâreğin ilk hedefi kuşkusuz Haremeyndir Önce hacceder, sonra Medine’ye gider Ama o münevver şehrin hüzünlü yüzünü görür ve Resullulah’ın yaşamadığı Peygamber beldesinde duramaz Çeker çarığını, yürür uzaklara Bir ara Basra’da eyleşir, bir ara Kufe’ye yerleşir Yine eskisi gibi deve güder Aç kalır, açıkta kalır Horlanır, aşağılanır Ilginç bu ya milletin gücü hep ona yeter Hatta ufacık veledler bile sataşır, taş yağdırırlar Büyük veli, çığlık çığlığa saldıran afacanlara gülümser “N’olur ayaklarımı kanatacak değin büyükleri atmayın der, “Abdestim bozulmasın e mi? Zira o güne dek bir kere olsun abdestsiz basmamıştır zemine MELEKLERİN İBADETİ Veysel Karani Hazretleri bazen sehere dek secdede, bazen sabahlara kadar rükûda kalır “Bırakın üç kere Sûbhane rabbiyel âla demeyi, ben bir keresini bile beceremiyorum diye yakınır Eh onun özlediği ibadet meleklerinkinden ayırt edilemez olmalıdır “Namazda huşu o kadar olmalıdır oysa der: “Bağrına bıçak sokulsa duyulmaya Biri sorar: “Nasılsın? Cevap manidardır: “Akşama çıkacağını bilmeyen biri nasıl olursa! Sevenleri ısrarla tavsiye isterler O gülümser: Allahü teâlâyı bilir misiniz? Evet biliriz Öyleyse diğer şeyleri bilmeseniz de olur Aman efendim bir tavsiye daha Allahü teâlâ sizi bilir mi? Kuşkusuz bilir Öyleyse başkaları bilmese de olur Kutsal, Allahü teâlâdan fazla korkar ve buyururlar oysa: İnanın Allahü teâlâ’yı tanıyana dar kalmaz Veysel Karani hazretleri hayatını kendi ifadesiyle şöyle hülâsa eder “Yüksekliği tevazuda buldum, liderliği nasihatte Nesebi takvada buldum, şerefi kanaatte Rahatlığı zühdde buldum, zenginliği tevekkülde Bizde ne takva, ne zühd, ne de tevvekkül Eh bir şey bulamıyoruz natürel Allahü teâlâ o büyüklerin yüzü suyu hürmetine sonumuzu hayreyliye Veysel Karani Hazretlerinin kutlu hırkası elden ele geçer ve Van civarında hüküm süren İrisan Beyleri’ne kazanç Hicri 1028 yılında 2 Osman Han’a armağan edilen nurlu itimat İstanbul’da heyecanla karşılanır Asitane halkı ona “Hırkaı Şerif der, ramazanlarda ziyaret ederler Buharlı gözlerle ilmeklerine dalar, Efendimizi hatırlarlar Gel süre git zaman büyük izdihamlar yaşanır Hırkanın saklandığı ve sergilendiği ufak bina kalabalığı kaldırmaz olur Abdülmecid Han bu kutsal hırkanın şerefine, Fatih’te koca bir mahalleyi istimlak eder ve biblo güzelliğinde bir cami yaptırır Bu uğurda kişiye özel servetini fedadan çekinmez Olur Ya de şu ferah mabedi böylesine şirin kılan, temelindeki ihlâstır, kimbilir? ASIRLIK GELENEK Ve yüzyıllık gelenek yaşar Hırkai şerif, dertli aşıkların ziyaretgahı olur Medine’ye, Mescidi Nebi’ye ulaşamayanlar hasretlerini burada dindirmeye çalışırlar Cami çalışanları şirin mescidi güllerle bezerler, oysa tasavvufta gül O’na işarettir Efendimiz’e! Hele Ramazan günleri civar coğrafya Hırkai Şerif’e akar Müminler kar demez, kış demez ziyarete koşarlar Anadolu’nun dört bir yanından gelen aşıklar yaşlı gözlerle ulu Serverin kutlu mirasına bakarlar Allahü teâlâ bizleri yalan dünyayı Veysel Karani gibi görenlerden ve Resulü Ekrem’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) şefaatine erenlerden eylesin! (Amin)  
 
Üst Alt