Son Konu

2. Halife Hz. Ömer'in Hayatı

Forumdas

Editor
Katılım
6 Ara 2022
Mesajlar
7,544
Tepkime
15,298
Puanları
113
Konum
adana
Web
forumdas.com.tr
Credits
-11
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
2. Halife Hz. Ömer'in Hayatı

DÜNYA SOSYOLOGLARIN HAYRANLIĞINI KAZANAN HALİFE

(Adaleti idareden diyarlara taşıyan insan) Hz. Ebû Bekir, hastalandığında vefat edeceğini hissedince, ölümünden önce müslümanlara halife olacak kişinin belirlenmesinin faydalı olacağını düşündü. Zira halife seçiminin yeni karışıklıklara sebep olacağından endişe ediyordu.

Bulduğu çözüm yolu , müslümanlara bir kişiyi teklif etmesi, onların da onu seçmeleri ve bîat etmeleriydi. Buna bir nevi «Veliaht» denebilirdi. Bu sırada kendisini halife olmaya ehliyetli gören bir çok sahabe vardı. Hz. Ebû Bekir ise, daha çok Hz. Ömer'i tercih ediyordu. Hz. Ömer'in halifeliği konusunda, sahabeden bazılarıyla istişare etti. Onlardan her biri ayrı ayrı şeyler söyledi. İçlerinde Hz. Ömer'i beğenenler de vardı, tasvip etmeyenler de. Çünkü Ömer’i aşırı asabi, öfkesini kontrol edemeyen gergin ve şiddet yanlısı görenler vardı.Önce Âbdurrahman b. Avf'la görüşerek, fikrini sordu. Abdurrahman» «Senin görüşün mutlaka en faziletli olanıdır» dedikten sonra, «Ömer' in sert mizaçlı olduğunu» söyledi. Hz. Ebû Bekir ise, Ömer'in hilâfet sorumluluğunu üstlendiği zaman yumuşayabileceğini belirtti. Âbdurrahman b. Avf ayrılırken Hz. Ebû Bekir ona, konuşulanları kimseye, söylememesini tenbih etti. Daha sonra Osman b. Affan'ı çağırarak onun da görüşünü aldı. Hz. Osman, Hz. Ömer'i överek «Onun içi dışından daha hayırlıdır. Onun benzeri aramızda yoktur» dedi ve hilâfete ehil olduğunu söyledi. Hz. Ebû Bekir, ona da konuşulanlardan kimseye bahsetmemesini tenbih etti. Yapılan bu tür görüşmeler sonunda, Hz. Ömer' in halifeliğine genel anlamda bir direniş olmayacağı anlaşıldı.

Osman b. Affan'ı çağırarak şunları yazdırdı:

«Bismillâhirrahmanirrahim ,

Ebû Bekr b. Ebî Kuhâfe'den müslümanlara taahhüttür. Şöyle ki? (bu ibareyi yazdırdıktan sonra baygınlık geçirdi. Sonra kendisine geldi ve devam etti .) Ömer b. Hattab'ın size halife olmasını istiyorum. Âdil davranacağını ümit ve temenni ediyorum, eğer zulüm ederse "ben gaybı bilemem. Ben sizin için hayırlı olanı tavsiye ediyorum.!» Sonra Hz. Osman'a, «Yazdıklarım oku» dedi. Okudu. Hz. Ebû Bekir tekbir getirdi ve vasiyetin halka tebliğini istedi. Vasiyet tebliğ edildikten sonra yanında bulunanlara seslendi:Size bir kişiyi halife olarak teklif ediyorum ki, o benim akrabam değildir. Ömer b. Hattab'ı halife kabul ediyor musunuz? Bence hilâfete en yakın olan odur.» Hep birden, «Kabul ediyoruz» cevabını verdiler.

Biyografisi: Ömer b. Hattab Hz. Peygamber'den on üç yaş küçüktür. Doğruluk, mertlik, cesaret, âlicenaplık gibi üstün meziyetlerle yetiştirildi. Doğruluktan ve doğruyu söylemekten ne pahasına olursa olsun çekinmez¬di. Hz. Peygamber'e risalet geldiğinde yirmi yedi yaşındaydı. İslâm'a ilk davetinde risaletin gerçekliğine inanmamış, üstelik müslümanlara karşı mücadele edenlerin başında yer almıştı. Müslümanların ondan çok canı yandı. Öyle ki Ömer'in ezasından cefasından kurtulmak için Habeşistan'a göçe başladılar. Hz. Ömer, bu kadar işkenceye rağmen müslümanların dinlerine olan bağlılıklarında en küçük bir zayıflama görmeyince bunun sebebini araştırdı. îşte bu araştırma, onun hidayete ermesini sağladı, islâm'a girmeye karar verdi ve doğru Hz. Muhammed'in yanına gitti ve şehadet getirdi.

Hz. Ömer, Hz. Peygamber'in bütün savaşlarına katıldı. Hiç birinde bulunmazlık etmedi. Hz. Ebû Bekir Hz. Peygamber'in istişare ettiği iki önemli müşavir idiler.Peygamber ile akrabalığı vardı. Dul kalan kızı Hafsa, Hz. zevceleri arasına girmişti. Hz. Peygamber'in vefatından sonra Ebû Bekir'in halife seçilişinde Hz. Ömer büyük rol oynadı. Bu tartışmaların ve fikir ayrılıklarının önünü almak için Hz. Hz. Ebû Bekir'e ilk biat eden kişi oldu. Diğer sahabe de onu takip etti. Kendisi Hz. Ebû Bekir’in âdeta sağ koluydu. Adalet mekanizmasını ismen değilse bile fiilen o yönetiyordu. Halifeye istişarî görüşlerini sunuyor, gerektiğinde onun adına tayinlerde bulunuyordu. Hz. Bekir’in sohbetleri ona vakar ve merhamet kazandırmış ve onun daha da geliştirmişti.

Hutbesi: Hz. Ömer, halife seçildikten sonra, Hz. Ebû Bekir'in başlattığı geleneğe uyarak ilk hutbesini okudu. Bu hutbede o da, Hz. Ebû Bekir gibi takip edeceği siyaseti anlattı. «Mü'min çekingen bir deveye benzer. Binicisinin kırbaçlarına maruz kalmamak için, onun reflekslerini daha, önceden anlar ve ona tam itaat eder. Ben, Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki, bu ümmeti en doğru yola yönelteceğim.» Hz. Ömer, bu kısa hutbesi ile müslümanlan itaatkâr bir deveye benzetiyordu. Mesele deveyi iyi yönetmekti. Bunun gibi müslümanlar da iyi îdare edilirse, bütün engelleri aşabilirlerdi. Bu bakımdan Müslümanları yönetecek kimseler, büyük sorumluluk taşıyorlardı. «Sizi en doğru yola yönelteceğim» derken bu sorumluluğun idraki içinde olduğunu vurguluyordu.

İcraatları: Hz.Ömer Suriye’nin fethedilmesine önem verdi. Görevlendirdigi birlikler kısa sürede Suriye’nin tamamını fethettiler. Fethedilen şehirlerdeki hristiyanlar din ve ibadetlerinde serbest bırakıldılar. Suriye’nin fethi tamanlandığında Filistin ve kudüs hariç her yer fethedilmişti.kudüs halkı sıranın kendisine geldigini görerek Bizans’tan yardım istedi.Deniz yoluyla büyük bir Bizans ordusu Filistine geldi.Ecnadin denilen yerde yapılan savaşı islam ordusu kazandı.Böylece Suriye ve Filistin’de müslümanların karşısına çıkacak bir Bizans ordusu kalmadı. Savaşın sonunda Kudüs kuşatıldı.Kudüs patriği şehri ancak halifeye teslim edeceğini söyleyince Hz.Ömer Kudüs’e gelerek şehri teslim aldı.Sasanilerle yapılan Kadisiye ve Nihavent savaşlarının sonucunda İran ve Irak toprakları müslümanların eline geçti.Bu yenilgiler sonucunda Sasani imparatorlugu 651 yılında yıkılmıştır.

İslam orduları Hz..Ömer döneminde Azerbaycan , Yukarı Mezopotamya ve Mısır’ı fethederek Trablusgarp’a kadar ulaşmıştır.İslam devleti’nin sınırlarının hızla genişlemesi ve nüfusun artması yönetim konusunda bazı sorunların ortaya çıkmasına neden oldu. Bu sorunların çözümlenmesiyle;

-Fethedilen yerler yönetim birimlerine ayrılarak büyük iller oluşturulmuş ve bu illere valiler tayin edilmiştir.

-Mali ve askeri amaçlı divan örgütü kurulmuştur.

-Devlet hazinesi( Beytülmal) oluşturulmuştur. Böylece maliye sistemini kurmuştur.

-Adli teşkilat kurularak yönetim birimlerine kadılar gönderilmiştir.

-ilk ordu teşkilatı kurulmuştur.Sınırlarda ordugahlar kurularak savunma ve fetih hareketleri kolaylaştırılmıştır.

-Fethedilen bölgelerde yeni şehirler kurularak buralara müslümanlar yerleştirilmiştir.

-İkta sistemi uygulanmaya başlanmıştır

-Hicri takvim kabul edilmiştir

Hz. Ömer İslam devletine ayrı bir yapılandırma getirmiş, kamu güvenliği ve yararını gözeterek idari konularda halkın fikir ve görüşlerinin alınması için mahalli-yerel meclisler kurdurmuştur. Ayrıca coğrafyası geliştikçe gelişen İslam devletinin aksamadan icrası için sistematik mekanizmaları devreye koymuş,halkın birbirini denetlediği ve sorumluluk altına girdiği bir anlayış ile huzur ve güven toplumu kurmuştur.Hz. Ömer döneminde genişleyen topraklarda yaşayan her etnik kökenden ve inançtan yelpaze oluşturan halk kavgasız çatışmasız bir hayat sürmüş bu hususta halifeye şükranlık duymuşlardır. Adli ve mülki idari yenilikler huzur toplumunun adalet damarını beslemiştir.

Merkezi yönetiminde bu sayede yükü hafiflemiştir. Hz. Ömer, valilerden ayrı ve müstakil olarak kadılar (hak| tayin eden ilk halifedir. Kûfe'ye tabiînden, Şureyh’i kadı olarak tayin etmişti. Kûfe'de elli yedi yıl kadılık yapan Şureyh bu süre içinde gayri Müslimlerin dahi haklı takdirini almıştır. Kadı tayininde ve kadılık müessesesinde, Hz. Ömer'in metodunu anlamak için, halife tarafından Abdullah b. Kays'a gönderilen bir genelgeyi burada sunmak gerekir:«Bismillahirrahmanirrahim, Mü'minlerin emiri ve Allah'ın kulu Ömer'den Abdullah b. Kays'a. Selâmdan sonra. Kaza, muhkem farz ve uyulan sünnettir. Şunu bil ki sana bir dava getirildiği zaman tatbiki mümkün olmayan delillerin faydası olmaz.

İnsanlara karşı şahsi münasebetlerinde ve adaletinde, eşit muamele yap ki, kuvvetli senin nüfuzundan korksun, zayıf da adaletine sığınsın. Davalara bakarken telâşa, çığırtkanlığa ve tarafların kırıcı davranışlara asla müsaade etme. Çünkü adaletin oluşması için sükûnet ve ciddiyet şarttır. Hakkın tecelli etmesi adaletin itibar kazanmasına sebep olur. Bir müslümanın niyazı Allah, onun insanlarla olan münasebetlerini ıslah eder. Ancak iç başka dışı başka olursa, Allah ona musibet verir. Bu durumda görevi Allah'ın rızk ve rahmet hazinelerinin kullan arasında dağıtılmasını sağlamaktır. Vesselam» Hz. Ömer'in, bu mektubu, kadıların meslekî rehberi olarak tarihe geçmiştir.

Hz. Ömer kamu hakları hususunda aşırı bir titizliğe sahipti. Kendisi makamında devletin işlerinde devlet malı, özel işlerinde ise kendinsin harcamada bulunduğu kişisel giderlerden karşılardı. Devlet malı konusunda duyarlıydı ve devlet memurlarını bu konuda uyarırdı. Devlete ait eşyaların özel işlerde kullanılmasında ağır cezalar uygulardı. Hatta bir keresinde vergi memuru olan oğlunun maliyenin parası ile (ki hazineden alınan bu para kısa süreli ödünç alınmış ve yerine konulmasına rağmen) devlet memuru ticaret yapamaz ve hazineden para alamaz diyerek kendi oğlunu memuriyetten kovdu. Ardından vasiyetinde benim ailemden kimse asla devlet kademesinde çalıştırılmayacak diye not aldırdı.

Şehadeti: Hz. Ömer, 645 yılının son ayında Ebû Lü’lü Firuz adında Yahudi bir köle tarafından namaz kılarken şehid edildi. Bu köle Hz. Ömer’e gelip efendisinden alınan verginin çok olduğunu iddia etti. Hz. Ömer, “Senden alınan miktar fazla değildir” dedi. Hz. Ömer’in bu sözüne razı olmayıp, düşmanlık gösteren Firuz, Hz. Ömer’e kastetmeyi plânladı. Görünüşteki sebep böyle görünmekle beraber işin esası böyle değildi. İran casusu olarak aldığı emri yerine getiriyordu. Hz.Ömer bir gün esnaf teftişinde iken, Firuz’a, “ Duydum ki, senin değirmen yapmanda üzerine yokmuş” deyince, “ Şayet sağ kalırsam,sana öğle bir değirmen yapacağım ki, doğda ve batıda herkeks ondan bahsedecek” demişti. Hz. Ömer ‘de, “ Vallahi bu beni tehdit etti” buyurmuştu. Buna rağmen açıkca suç teşekkül etmediği için cezalandırmamıştı.

Hz Ömer ile vergi tartışmasından bir gün sonra elbisesi içine bir hançer saklayıp, sabah namazı vaktinde mescide girdi. Beklemeye başladı. Hz. Ömer safları düzeltip tekbir alarak namaza durur durmaz, Firuz yerinden fırlayıp Hz. Ömer’e arka arkaya altı darbe vurdu. Darbelerden biri karnına isabet etti. Firuz bir kişiyi daha yaralayıp kaçtı ve yakalanmadan önce intihar etti. Hz. Ömer evine kaldırıldıktan bir müddet sonra ayılıp “Katilim kimdir? diye sordu. Ebû Lü’lü Firuz olduğu söylenince “Allah’a şükürler olsun ki bir Müslüman tarafından vurulmadım...” dedi. Ağır öldürücü bir darbe alan Hz. Ömer’e kendisinden sonra oğlu Abdullah bin Ömer’i halife tayin etmesi istenince, “Bir aileden bir kurban yeter!” buyurdu. Kendinden sonra halife olacak kimsenin tayini için Eshâb-ı kirâmdan, Cennet ile müjdelenenlerden altı kişiyi seçti.

Bundan sonra oğlu Abdullah’a “Mü’minlerin annesi Hz. Âişe’ye git ve O’na Ömer İbni Hattab’ın selâmını söyle, müminlerin emiri deme, ben bugün müminlerin emiri değilim. O’na Ömer, sahibinin yanına defnedilmek için izin istiyor de!” buyurdu. Hz. Âişe, izin verince “Bu benim en büyük dileğimdi” buyurarak çok memnun oldu. Vefat ederken oğluna, “Başımı yastıktan al da yere koy, umulur ki, Cenab-ı Hak, beni bu halimden dolayı merhamet edip affeder!” Yaralandıktan yirmi dört saat sonra kelime-i şehadet getirerek vefat etti. Hazret-i Ömer ölüm döşeğinde iken, emri üzerine borcunu hesâb ettiler, seksen altı bin dirhem civarında borcu çıktı ve Hz. Ömer: “Çocuklarımın serveti buna kâfi gelirse borcumu ödesinler. Şâyet yetişmezse Adiy kabilesine mürcâat edin. Şâyet bu da yetişmezse Kureyş’den bu borcu te’mîn edin ve başkalarına baş vurmayın” dedi.

Hz. Ömer'e: “Ey mü’minlerin emiri, bize vasiyet et, dedik. Hz. Ömer, “Benden sonra halife olacak zâta tavsiylerimden birisi, ilk muhacirlere hürmet edip saygı göstermesidir. Ayrıca ilk îmânı kabûl edip servetlerini muhâcirlere bölüşen Ensar’a karşı iyi davranmasını iyiliklerini takdirle karşılayıp, kusurlarını bağışlamasını tavsiye ederim. Bütün şehir halkına karşı iyi davranmasını tavsiye ederim. Zira onlar İslâmiyetin yardımcıları ve orduyu ayakta tutan servet kaynakları ve aynı düşmanın kızdıkları kimselerdir. Onlardan ancak kendi rızaları ile mallarının fazlasını almalıdırlar. Ayrıca Bedevîlere de iyi muâmelede bulunmasını tavsiye ederim. Onların mallarından aldıkları zekât ve sadakaları, onların yoksullarına dağıtmalıdır. Ayrıca zimmîlere (Gayri müslimlere) karşı da iyi davranmasını, onlara karşı verdiği sözde durmasını, güçlerinin yetmiyeceği ağırlığı onlara yüklememesini tavsiye ederim” dedi.

Her fânî gibi o da ruhunu teslim edince, gerekli işlem yapıldıktan sonra cenâzeyi alarak Hz. Âişe validemizin kapısına geldik. Oğlu Abdullah izin istedi. Hz. Âişe müsaade etti ve biri Resûl-i Ekrem, diğeri de Sıddîk-ı a’zam olan iki arkadaşının yanına defnedildi. Abdullah İbn Abbâs’ın anlattığına göre Hz. Ömer bir musalla üzerine kondu. Oradan kaldırılmadan cemâat namazını kıldı ve kendisine duâ ettiler. Ben de o arada bulunuyordum. Benimle kimse ilgilenmiyodu. Bu arada Hz. Ali’yi gördüm. Hz. Ömer’in tabutuna üzüntü içinde bakıyordu. Kendi kendine şunları söylüyordu: “Senin amelin gibi amel ile Allah’a mülâki olacak kimseyi geride bırakmadın. Senin, o iki arkadaşınla beraber olacağına kat’î kanaatım vardır. Çünkü ben çok def’a Resûl-i Ekrem’in, “Ben, Ebû Bekir ve Ömer gittik. Ben, Ebû Bekir ve Ömer çıktık. Ben, Ebû Bekir ve Ömer girdik” dediğini, yâni her ikisini daima bir arada andığını duyardım. Ümid ederim ki Allahü Teâlâ seni de onların arasına alacaktır”

Hz. Ömer’in hayatından anekdotlar:

“Nimetin kıymetini bilin!”

Hz. Ömer, kuru arpa ekmeği yer, kalın kumaşlardan elbise giyerdi. Zamanında çok fetihler oldu. O’nun zamanında sekiz bin câmide Cum’a namazı kılınıyordu. Her nereye asker gönderse, zafer bulup, sağ salim olarak ganimetle dönerdi. Ordusunun mağlup olduğu görülmemiştir. Çünkü çok hazırlıklı, tedbirli ve adâletli hareket ederdi. Kuvveti, adâleti, askerleri üç kıtayı titreten İslâm halifesini görmeye gelenleri hayrette bırakmıştı. Kudüse geldiğinde orada bir hutbe okudu ve buyurdu ki: “Allahü teâlâ, bizi İslâm dini ile şerefli kıldı. Muhammed Aleyhisselâm ile doğru yolu gösterdi. Bizden dalâleti, sapıklığı kaldırdı. Buğz ve adavetten, ayrılık ve tefrikadan uzaklaştırdı.

Ey müslümanlar, bu büyük nimete hamd ediniz. Zirâ böyle yapmamız, nimetin artmasına sebep olur. Allahü Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîmde buyuruyor ki: “Nimetlerimin kıymetini bilir, emrettiğim gibi kullanırsanız, onları arttırırım. Kıymetini bilmez, bunları beğenmezseniz, elinizden alır, şiddetli azâb ederim” Sizlere kendisinden başka her şey fâni olan, kendisi Bâki olan, Allahü teâlâdan korkmanızı tavsiye ederim. O’na itaat eden evliyasından olur. O’na isyan edenin ahireti yok olur. Ey insanlar, mallarınızın zekâtını veriniz, böylece kalblerinizi ve nefislerinizi temizlersiniz. Allah’tan başka hiçbir mahluktan karşılık ve teşekkür beklemeyiniz. Öğütlerimi iyi anlayınız. Akıllı olan dinini muhafaza eder. Saîd olan başkasının nasihat ve öğüdünü kabul eder. İslâmiyete, Resûlullah’ın sünnetine yapışınız. Kur’ân-ı kerîm’in emirlerine uyunuz. Zira O’nda dertlere deva ve sevâb vardır.”

Peygamberlerden sonra insanların en üstünü Hz. Ebû Bekir’dir. Ondan sonra Hz. Ömer’dir. Hadîs-i şerifte buyuruldi ki: “Cebrâil bana gelip dedi ki: “Ömer’in ölümü üzerine bütün İslâm âlemi ağlayacaktır.” Hz.Ömer’in nasihatı: “Sâdık arkadaşlar bulun ve onların arasında yaşayın. Dürüst ve samimi arkadaşlar, darlıkta yardımcı, genişlikte süs ve zinetdirler. Dostunun sana düşen işini güzel bir şekilde gör ki, lüzumunda, sana daha güzeli ile karşılıkta bulunsun. Düşmanlarından uzaklaş, her dosta bel bağlama, ancak emin olanları seç. Emin olanlar, Allahü teâlâdan korkanlardır. “İzzeti, şerefi başka yerde aramayız!”

Hz.Ömer’in güzel sözleri: “Hz. Ömer bir defasında Şam’a gitmişti. Orada giydiği eski elbiselerden dolayı söz edildiğini duyunca “Biz İslâmiyet ile izzet bulduk, izzeti, şerefi başka yerde aramayız.” buyurdu. Yolu bir mezbeleden geçse, orada durur ve: “İşte hırsla sarıldığımız dünya” derdi. Dul kadınlara, yetimlere sırtında un taşırdı. Bu halini gören biri : Bırakın biz taşıyalım deyince, Hazreti Ömer: “Ya kıyamet günü günahımı kim taşır” buyurdu. “Allah’a itaat eden büyük zatların sözlerine dikkat edin. Çünkü onlara Allah tarafından gerçekler tecelli eder ve onu konuşurlar.” “Çok gülenin heybeti azalır. Çok şaka yapan eğlenceye alınır. Bir şeyi çok yapan onunla tanınır. Çok konuşan çok yanılır, hataya düşer. Böyle kimsenin hayâsı azalır. Hayâsı azalan şüpheli şeylerden az kaçınır. Şüpheli şeylerden az kaçınanın kalbi ölür.”

“Hakkımda hangisinin daha hayırlı olduğunu bilemediğim için darlık (fakirlik) ve bolluk (zenginlik) günlerimin hiçbirine aldırış etmedim.” “Amellerin efdali farzları yapıp haramlardan kaçınmak ve Allah katında sâdık niyyetdir.” “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin. Amelleriniz tartılmadan önce tartınız.” “Âhiret işlerinde zarar etmektense, dünyaya ait işlerde zarar ediniz. Böylesi sizin için daha hayırlıdır.” “Tevbe edenlerle oturun, onların kalbleri yumuşak olur.” “Tevazunun başı, bir müslüman ile yolda karşılaşırsan ilk önce selamı senin vermen, bir mecliste en geride oturmaya razı olman ve şöhretten uzak durmandır.”

“İnsanların en cahili, ahiretini başkasının dünyası için satandır.” “Allahü teâlâ başkasına acımayana acımaz, affetmeyin affetmez, özür kabul etmeyenin özrünü kabul etmez.” “Tevbe’den maksad günahı bilip yapmamaktır. Amel-i salihte bulunmaktan maksad, kendini beğenmemektir. Şükürden maksad, aczini itiraf edip kulluğu bilmektir.” “Mescidde oturan kimse, Allahü teâlâ’nın huzurunda bulunuyor demektir.” “Helâlin onda dokuzunu harama düşmek korkusu ile terk ederdik.” “Bana ayıplarımı, kusurlarımı söyleyen kimse Allahü teâlânın merhametine kavuşsun.” “Adâleti zirvesine ulaştırdın”

Amr bin Meymun anlatıyor: Hz. Ömer sû’-i kasde uğradığı vakit, onunla aramızda Abdullah bin Abbâs vardı. Hz. Ömer namazı kıldıracağı zaman saflar arasına durur, safları düzeltir ve bu iş tamam olduktan sonra tekbir alarak namaza dururdu. Cemâatın yetişmesi için çoğunlukla sabah namazının ilk rek’atında Yûsuf, En-Nahl ve benzeri uzun sûreleri okurdu. O sabah da tam safları düzeltip tekbir aldığı sırada Mugîre bin Şûbe’nin mecûsî olan kölesi Ebû Lü’lü’ onu bıçağı ile yaraladı. Hz. Ömer, Abdurrahman bin Avf’ı imamlığa geçirdi. Benim gibi, Ömer’e yakın olanlar durumu müşâhede edebiliyordu. Fakat arak saflarda olanlar durumu göremiyor ancak Hz. Ömer’in sesini duymadıkları için, “Sübhânellah, sübhânellah” deyip duruyorlardı.
 
Üst Alt