Son Konu

20 soruda evrim teorisini çöküşü

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
35
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Giriş
Evrim teorisi, 150 yıldır gündemdedir ve insanların dünyaya bakış açılarını derinden etkilemektedir Onlara, bu dünyaya tesadüfler sonucunda gelmiş bir hayvan türüoldukları yalanını telkin etmektedir Dahası, yaşamın tek kuralının bencil bir yaşam mücadelesi ve ayakta kalma savaşı olduğunu empoze etmektedir Bu telkinlerin etkileriyse 19 ve 20 yüzyıllarda açıkça görülebilir: İnsanların giderek daha fazla bencilleşmesi, toplumlarda ahlaki çürümenin, çıkarcılığın, acımasızlığın, şiddetin hızla yayılması, faşizm ve komünizm gibi totaliter ve kan dökücü ideolojilerin gelişmesi, dinsizleşen insanların sosyal ve bireysel buhranlar içinde kıvranması
Evrim teorisinin bu sosyal sonuçlarını diğer kitaplarımızda inceledik (Bkz Harun Yahya, Darwinizm'in İnsanlığa Getirdiği Belalar, Komünizm Pusuda, Darwinizm'in Karanlık Büyüsü, Darwinizm Dini ve Darwin'in Türk Düşmanlığı, Vural Yayıncılık) Bilimsellikiddiasında olan bu teorinin gerçekte hiçbir bilimsel dayanağı olmadığını, körü körüne savunulan senaryo ve hurafelerden ibaret olduğunu da diğer pek çok eserimizde ortaya koyduk
Evrim teorisinin iç yüzünü öğrenmek ve 150 yıldır dünyada sistemli bir biçimde şiddeti, vahşeti, acımasızlığı, çatışmayı körükleyen dünya görüşünü tanımak isteyenler, mutlaka bu eserlere başvurmalıdır
Bu kitapta ise evrim teorisinin bilimsel geçersizliğini daha genel bir düzeyde ele alacağız Toplumda yaygın olarak merak edilen ve cevapları tam manasıyla bilinmeyen sorular ile evrimcilerin bu konulardaki iddialarını cevaplandıracağız Burada verdiğimiz cevapların daha detaylı bilimsel açıklamaları Evrim Aldatmacası, Hayatın Gerçek Kökeni, Evrimcilerin Yanılgıları, Evrimcilere Net Cevapgibi kitaplarımızda bulunabilir
1 EVRİM TEORİSİ NEDEN BİLİMSEL VE GEÇERLİ BİR TEORİ DEĞİLDİR?
Evrim teorisi, yeryüzündeki canlılığın tesadüfler sonucunda, doğal şartlarla kendiliğinden meydana geldiğini savunur Bu teori bilimsel bir kanun, ispatlanmış bir gerçek değil, bilimsellik kisvesi altında toplumlara empoze edilmeye çalışılan materyalist bir dünya görüşüdür Modern bilim tarafından her alanda yalanlanan bu teorinin en büyük dayanakları ise birtakım hile, sahtekarlık, çarpıtma, aldatmaca ve göz boyamalardan oluşan telkin ve propaganda yöntemleridir
19 yüzyılın ilkel bilim anlayışıyla hayali bir varsayım olarak öne sürülen evrim teorisi bugüne kadar hiçbir bilimsel bulgu veya deney tarafından doğrulanamamıştır Tam tersine, teorinin iddialarını doğrulamak için başvurulan tüm yöntemler böyle bir teorinin geçersizliğini kanıtlamıştır
Darwin döneminde hücrenin kompleks yapısı hakkında hiçbir şey bilinmiyordu
Ancak, çoğu insan bugün bile bu teoriyi, aynen yerçekimi kanunu ya da suyun kaldırma gücü gibi ispat edilmiş bilimsel bir gerçek sanır Çünkü başta da belirttiğimiz gibi, evrimin topluma yansıtılan yüzü gerçek yüzünden çok farklıdır Pek çok kimse, son çırpınışlarla ayakta tutulmaya çalışılan bu teorinin ne kadar çürük temellere dayandığını ve bilim tarafından nasıl her aşamada yalanlandığını bilmez Evrimcilerin desteksiz varsayımlar, taraflı, gerçek dışı yorumlar, çarpıtmalar, aldatmacalar, hayali çizimler, psikolojik telkin yöntemleri, sayısız sahtekarlık ve göz boyama tekniklerinden başka bir dayanakları yoktur
Bugün biyoloji, paleontoloji, genetik, biyokimya, mikrobiyoloji gibi bilim dalları, canlılığın hiçbir şekilde tesadüfler ve doğa şartları sonucunda kendiliğinden meydana gelemeyeceğini kanıtlamıştır Canlı hücresi, bilim dünyasının ortak kanaatiyle, insanoğlunun bugüne kadar karşılaştığı en kompleks yapı ünvanını korumaktadır Modern bilim, tek bir canlı hücresinin dahi büyük bir şehirden çok daha kompleks bir yapıya ve içiçe geçmiş karmaşık sistemlere sahip olduğunu ortaya koymuştur Böyle kompleks bir yapı, ancak bütün parçaları aynı anda ve eksiksiz olarak ortaya çıktığında işlev görebilir Yoksa hiçbir işe yaramaz, zaman içinde dağılır, parçalanır ve yok olur Evrimin iddia ettiği gibi milyonlarca sene diğer parçalarının tesadüflerleoluşmasını bekleyemez Dolayısıyla sadece tek bir hücrenin kompleks tasarımı dahi, canlılığın Allah tarafından yaratılmış olduğunu açıkça göstermektedir (Detaylı bilgi için bkz Harun Yahya, Hücredeki Mucize, Vural Yayıncılık)
Hücredeki kompleks yapılardan örnekler; sağda: Hücredeki protein sentezinin gerçekleştiği ribozom; solda: Kromozomdaki DNA birimlerini paketleyen nükleozom Hücre bunlar gibi, hatta daha da kompleks pek çok yapı ve sistemi içinde barındırmaktadır İlerleyen teknolojiyle tespit edilen bu karmaşık yapıların tesadüfen meydana gelebilmelerinin imkansız olduğunun anlaşılması evrimcileri içinden çıkılamaz bir duruma sokmuştur
Ancak, materyalist felsefeyi savunan belli kesimler, çeşitli ideolojik çıkar ve beklentileri nedeniyle yaratılış gerçeğini kabul etmek istemezler Çünkü Allah'ın emir ve yasakları doğrultusunda hak dinin insanlığa sunduğu güzel ahlakı yaşayan toplumların varolması ve yaygınlaşması bu materyalist kesimlerin işine gelmez Kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirebilecekleri, suistimal edebilecekleri, maneviyattan soyutlanmış, dini ve ahlaki değerlerden yoksun nesiller her zaman için bu kesimlerin dünyevi beklentilerine daha uygun olacaktır Dolayısıyla, insanlara yaratılmadıkları, tesadüflerle ortaya çıkıp hayvanlardan evrimleştikleri yalanını telkin eden evrim teorisini, her ne pahasına olursa olsun ayakta tutmaya ve toplumlara empoze etmeye çalışırlar Bilimin, evrimi çürüten ve yaratılış gerçeğini doğrulayan tüm açık kanıtlarına rağmen, akıl ve mantığı bir kenara bırakarak her ortamda ve her fırsatta bu safsatayı gündeme getirir ve savunurlar
Francis Crick
Oysa ilk canlı hücresinin, hatta bu hücrenin içindeki milyonlarca protein molekülünden tek bir tanesinin dahi kendiliğinden oluşmasının imkansız olduğu, akıl ve mantığın yanı sıra, ihtimal hesaplarıyla matematiksel olarak da kanıtlanmıştır Yani evrim daha ilk aşamada, ilk canlı hücrenin varoluşunu açıklama aşamasında çökmüştür
En küçük canlı birimi olan hücre evrimcilerin iddia ettikleri şekilde ilkel ve kontrolsüz dünya koşullarında rastlantılar sonucu asla oluşamadığı gibi, 20 yüzyılın en gelişmiş laboratuvarlarında bile sentezlenememiştir Canlı hücresinin yapı taşı olan amino asitlerden ve bunların oluşturduğu proteinlerden yola çıkarak değil hücre, hücredeki mitokondri, ribozom, lizozom, hücre zarı, golgi aygıtı, endoplazmik retikulum, vs gibi organellerinden tek bir tanesi bile oluşturulamaz Dolayısıyla evrimin tesadüfen oluştuğunu iddia ettiği ilk hücre yalnızca hayal gücüne dayalı bir fantezi ürünü olarak kalmıştır
Halen aydınlığa kavuşturulamamış pek çok sırrı içinde barındıran canlı hücresi, evrim teorisinin en büyük açmazlarından birini oluşturur
Gerek hücre, gerekse hücrenin yapı taşı olan proteinlerden tek bir tanesi bile rastlantılar sonucunda oluşamayacak derecede kompleks bir yapıya sahiptir Laboratuvar deneyleri ve olasılık hesapları, bu imkansızlığı gözler önüne sermiştir Günümüzün en gelişmiş laboratuvarlarında, en son teknolojiyle bile canlı hücresindekine benzer bir verim ve başarıyla protein üretimi yapılamamaktadır
Evrim açısından benzer bir açmaz da canlı hücresinin çekirdeğinde bulunan ve yaklaşık 35 milyar birimlik bir şifreleme sistemiyle canlının tüm bilgilerinin kodlu olduğu DNA molekülüdür 1950'lerde elektron mikroskobunun icadıyla yapısı keşfedilen DNA, muhteşem bir plan ve tasarıma sahip dev bir moleküldür Uzun yıllar evrim teorisine inanan Nobel ödüllü bilim adamı Francis Crick bile DNA'yı keşfettikten sonra, yaşamın kaynağının rastlantı ve tesadüfler olamayacağını şöyle itiraf etmek zorunda kalmıştır:
Darwin'in teorisinin bilim dünyasına hakim olmasından bu yana, paleontoloji (fosil bilimi) bu teori temel alınarak yürütülmektedir Ancak buna rağmen dünyanın pek çok farklı bölgesinde yapılan fosil kazıları, teoriyi destekleyen değil, çürüten sonuçlar vermiştir Fosiller, farklı canlı gruplarının yeryüzünde özgün yapılarıyla aniden ortaya çıktıklarını, yani yaratıldıklarını göstermektedir
Bugünkü mevcut bilgilerin ışığında dürüst bir adam ancak şunu söyleyebilir: Bir anlamda hayatın kökeni mucizevi bir şekilde ortaya çıkmıştır1
Ülkemizdeki evrimcilerin en tanınmışlarından olan Prof Dr Ali Demirsoy da protein ve DNA'nın meydana gelmesi hakkında şu itirafı yapmaktadır:
Esasında bir proteinin ve çekirdek asidinin (DNARNA) oluşma şansı tahminlerin çok ötesinde bir olasılıktır Hatta belirli bir protein zincirinin ortaya çıkma şansı astronomik denecek kadar azdır2
Ünlü Amerikalı mikrobiyolog Homer Jacobson ise canlılığın tesadüfen oluşumunun ne derece imkansız olduğunu şöyle ifade etmektedir:
İlk canlı ortaya çıktığı zaman, üreme planlarının, çevreden madde ve enerji sağlamanın, büyüme sırasının ve bilgileri büyümeye çevirecek mekanizmaların tamamına ait emirlerin o anda birarada bulunmaları gerekmektedir Bunların hepsinin kombinasyonu ise tesadüfen gerçekleşemez3
Amber içinde bulunmuş 25 milyon yıllık termit fosilleri Günümüzde yaşayan termitlerden tümüyle farksız
Evrim teorisinin bir diğer büyük hezimeti de fosil kayıtlarındadır Yıllar süren arkeolojik çalışmalarda bulunan fosiller arasında, evrimin öne sürdüğü gibi, canlıların basit türlerden kompleks türlere kademe kademe evrimleştiğini göstermesi gereken ara geçiş formlarına bir türlü rastlanamamıştır Eğer gerçekten bu tür canlılar geçmişte yaşamışsa bunların sayılarının ve çeşitlerinin sayılamayacak kadar çok olması gerekir Daha da önemlisi, bu ucube canlıların kalıntılarına mutlaka fosil kayıtlarında rastlanması gerekir Çünkü bu ara geçiş formları gerçekten var olmuş olsa, bunların sayısı bugün bildiğimiz hayvan türlerinden bile fazla olmalı ve dünyanın dört bir yanı fosilleşmiş ara geçiş formu kalıntılarıyla dolup taşmalıdır Evrimciler 19 yüzyılın ortasından bu yana dünyanın dört bir yanında yaptıklarıhummalı fosil araştırmalarındabu ara geçiş formlarını aramaktadırlar Oysa, 150 yıla yakın bir süredir büyük bir hırsla aranan bu ara geçiş formlarından eser yoktur
Kısacası fosil kayıtları da canlı türlerinin, evrimin iddia ettiği gibi ilkelden gelişmişe doğru bir süreç izlediğini değil, bir anda ve en mükemmel halde ortaya çıktıklarını göstermektedir
Evrimciler, yüz elli yıla yakın bir süredir büyük bir gayretle teorilerine delil toplamaya çalışırlarken, kendi elleriyle evrim diye bir sürecin yaşanmış olamayacağını bizzat kendileri ispatlamışlardır Sonuçta modern bilim şu tartışılmaz gerçeği ortaya koymuştur: Canlılar kör tesadüfler sonucu evrimle oluşmamış, Allah tarafından yaratılmışlardır
2 EVRİM TEORİSİNİN ÇÜRÜTÜLMESİ YARATILIŞ'IN DOĞRULUĞUNU NASIL GÖSTERİR?
Canlılığın yeryüzünde nasıl ortaya çıktığı sorusunu sorduğumuzda, karşımıza iki farklı cevap çıkar:
Bu cevaplardan birincisi, canlıların evrim yoluyla ortaya çıktıklarıdır Bu iddiayı savunan evrim teorisine göre canlılık tesadüflerle ortaya çıkan bir ilk hücreyle başlamıştır Bu canlı hücre de yine tesadüfler sonucunda gelişip evrimleşmiş ve çeşitlenerek dünya üzerindeki milyonlarca farklı türü oluşturmuştur
İkinci cevap ise Yaratılıştır: Bütün canlılar tüm evrene hakim olan bir Yaratıcı'nın yaratmasıyla var olmuşlardır Hiçbir şekilde tesadüfle meydana gelmesi mümkün olmayan canlılık ve milyonlarca canlı türü, ilk yaratıldıklarında da bugünkü gibi eksiksiz, kusursuz ve üstün bir tasarıma sahiplerdi En basit gibi görünen canlı türlerinin dahi, kendi kendine, doğal şartlarla ve rastlantılarla oluşamayacak derecede kompleks yapı ve sistemlere sahip olması, bunun açık bir kanıtıdır
Bu iki seçenek dışında, canlılığın nasıl ortaya çıktığı konusunda bugün ortaya konabilecek üçüncü bir iddia, bir teori hatta herhangi bir varsayım bile yoktur Mantık kurallarına göre cevabı iki seçenekli bir sorunun cevap seçeneklerinden birinin kesin yanlış olduğu ortaya konursa, diğer seçeneğin kesin doğru olduğu da anlaşılır En temel mantık kurallarından biri olan bu kurala ayrık çıkarım(modus tolendo ponens) adı verilir
Yani eğer yeryüzündeki canlı türlerinin, evrimcilerin iddia ettiği gibi tesadüflerle evrimleşerek ortaya çıkmadığı ispatlanırsa, bu durum canlıların bir Yaratıcı tarafından yaratıldıklarını kesin olarak ispatlar Evrim teorisini savunan bilim adamları da üçüncü bir alternatifolmadığını kabul ederler Bunlardan biri olan Douglas Futuyma bunu şu sözleriyle ifade etmektedir:
Canlılar dünya üzerinde ya tamamen mükemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmışlardır ya da kendilerinden önce var olan bazı canlı türlerinden evrimleşerek meydana gelmişlerdir Eğer eksiksiz ve mükemmel biçimde ortaya çıkmışlarsa, o halde üstün bir akıl tarafından yaratılmış olmaları gerekir4
Evrimci Futuyma'nın bu sözlerinin cevabını fosil bilimi verir Fosil bilimi (paleontoloji) tüm canlı gruplarının farklı zamanlarda, birdenbire ve mükemmel biçimleriyle yeryüzü sahnesine çıktıklarını göstermektedir
Yüzyılı aşkın bir süredir sürdürülen arkeolojik kazılarda ve araştırmalarda elde edilen bütün bulgular, evrimcilerin beklediklerinin aksine, canlıların yeryüzünde birdenbire, eksiksiz ve kusursuz bir biçimde ortaya çıktıklarını, yani yaratıldıklarınıgöstermiştir Bakteriler, omurgasız deniz canlıları, balıklar, yumuşakçalar, eklembacaklılar, amfibiyenler, sürüngenler, kuşlar veya memeliler aniden, kompleks organ ve sistemleriyle yeryüzünde belirmişlerdir Aralarında birbirine sözde bir geçiş olduğunu gösteren fosiller de yoktur Fosil bilimi de diğer bilim dallarının verdiği mesajı vermektedir: Canlılar evrimleşmemişler, yaratılmışlardır Sonuçta evrimciler, gerçek dışı teorilerini kanıtlamaya çalışırken, kendi elleriyle yaratılış gerçeğinin delillerini ortaya çıkarmışlardır
Ünlü İngiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek W Ager, bir evrimci olmasına karşın evrim teorisinin tüm iddialarını geçersiz kılan bu açık gerçeği şöyle itiraf eder:
Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılaşırız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar görürüz5
KAMBRİYEN DEVRİ, EVRİM TEORİSİNİ YIKMAK İÇİN YETERLİDİR
Canlılar alemi, biyologlar tarafından bitkiler, hayvanlar, mantarlar gibi temel alemlereayrılır Bunlar da kendi içlerinde ilk olarak farklı filumlara bölünürler Bu filumlar belirlenirken, her birinin tamamen farklı vücut planlarına sahip oldukları göz önünde bulundurulmuştur Örneğin artropodlar (eklem bacaklılar) kendilerine has bir filumdur ve filuma dahil edilen tüm canlılar temelde benzer bir vücut planına sahiptir Chordata olarak adlandırılan filum ise, merkezi bir sinir ağına sahip olan canlıları barındırır Bizim için tanıdık olan balıklar, kuşlar, sürüngenler, memeliler gibi hayvanların tümü, Chordata'nın bir alt sınıfı olan omurgalılar kategorisine dahildir
Burgess Shale fosil yatağında bulunan ilginç fosil canlılardan biri: Marrella Kambriyen devrine ait bir fosil
Hayvanların farklı filumları arasında, ahtopotlar gibi yumuşak bedenli canlıları barındıran Molluska filumu ya da yuvarlak solucanları barındıran Nematoda filumu gibi çok farklı kategoriler vardır Bu kategorilerin en önemli özelliği ise, başta da belirttiğimiz gibi tamamen farklı vücut planlarına sahip olmalarıdır
Peki bu farklı canlılar nasıl ortaya çıkmıştır?
Önce evrim teorisinin bu konudaki varsayımını ele alalım Bilindiği gibi teori, canlılığın tek bir ortak atadan geldiğini ve küçük değişimlerle farklılaştığını öne sürmektedir Bu durumda, canlılığın, ilk başta birbirine çok benzer ve basit formlarda ortaya çıkmış olması, sonra zamanla gelişip çeşitlenmesi gerekir
İLGİNÇDİKENLER: Kambriyen devrinde bir anda ortaya çıkan canlılardan biri, sağ üstteki Hallucigenia'dır Bu ve diğer pek çok Kambriyen canlısının fosilinde, saldırılara karşı korunma sağlayan dikenler ya da sert kabuklar yer alır Evrimcilerin açıklayamadıkları bir konu da, ortada hiçbir avcıcanlının bulunmadığı bu devirde bu hayvanların nasıl bu kadar iyi bir korunmaya sahip olduklarıdır Ortada avcı hayvanların bulunmayışı, bu durumu doğal seleksiyonla açıklamayı imkansız kılmaktadır
Yani evrim teorisine göre, canlılık tek bir kökten gelen, ancak sonra dallara ayrılan bir ağaç gibi olmalıdır Nitekim bu varsayım Darwinist kaynaklarda ısrarla vurgulanır ve hayat ağacıkavramı sık sık kullanılır Bu hayat ağacına göre, önce tek bir filum oluşmalı, sonra diğer filumlar küçük küçük değişimlerle ve uzun zaman dilimleri içinde yavaş yavaş belirmelidir
Denizyıldızı, denizanası gibi pek çok kompleks omurgasız canlı günümüzden yaklaşık 500 milyon yıl önce hiçbir sözde evrimsel ataya sahip olmadan, birdenbire ortaya çıkmıştır Yani yaratılmıştır Bugünkü örneklerinden hiçbir farkları da yoktur
Evrim teorisinin iddiası budur Peki ama gerçekten böyle mi olmuştur?
Kesinlikle hayır Aksine, hayvanlar, ilk ortaya çıktıkları dönemden itibaren çok farklı ve kompleks yapılara sahiptirler Bugün bilinen tüm hayvan filumları, yeryüzünde aynı anda, Kambriyen devri olarak bilinen jeolojik dönemde ortaya çıkmışlardır Kambriyen devri, yaşı 530520 milyon yıl olarak hesaplanan 10 milyon yıllık bir jeolojik dönemdir Bu devirden önceki fosil kayıtlarında, tek hücreli canlılar ve çok basit birkaç çok hücreli dışında hiçbir canlının izine rastlanmaz Kambriyen devri gibi son derece kısa bir dönem içinde ise (10 milyon yıl, jeolojik anlamda çok kısa bir zaman dilimidir) bütün hayvan filumları, tek bir eksik bile olmadan bir anda ortaya çıkmışlardır!
Kambriyen kayalıklarında bulunan fosiller, salyangozlar, trilobitler, süngerler, solucanlar, denizanaları, denizyıldızları, yüzücü kabuklular, deniz zambakları gibi çok farklı canlılara aittir Bu tabakadaki canlıların çoğunda, modern örneklerinden hiçbir farkı olmayan, göz, solungaç, kan dolaşımı gibi kompleks sistemler, ileri fizyolojik yapılar bulunur Bu yapılar hem çok kompleks, hem de çok farklıdır Evrimci literatürün popüler yayınlarından Earth Sciences dergisinin editörü Richard Monestarsky, Kambriyen Patlaması hakkında şu bilgileri vermektedir:
500 milyon yıl önce Kambriyen devirde aniden ortaya çıkan kompleks omurgasız canlılardan biri de yukarıda fosilleri görülen trilobitlerdir Trilobitin evrimcileri çıkmaza sokan bir diğer özelliği ise sahip olduğu petek göz yapısıdır Trilobitin son derece gelişmiş kompleks gözleri çoklu mercek sistemine sahiptir Bu sistem günümüzdeki örümcek, arı, sinek gibi pek çok canlıda bulunan örneklerinden farksızdır Böyle kompleks bir göz yapısının bundan 500 milyon yıl önce yaşamış bir canlıda birdenbire ortaya çıkması, evrimcilerin tesadüfe dayalı teorilerini çöpe atmak için yeterlidir
Bugün görmekte olduğumuz oldukça kompleks hayvan formları aniden ortaya çıkmışlardır Bu an, Kambriyen devrin tam başına rastlar ki, denizlerin ve yeryüzünün ilk kompleks yaratıklarla dolması bu evrimsel patlamayla başlamıştır Günümüzde dünyanın her yanına yayılmış olan omurgasız takımları erken Kambriyen devirde zaten vardır ve yine bugün olduğu gibi birbirlerinden çok farklıdırlar6
Prof Philip Johnson
Darwinizm'in dünya çapındaki en önemli eleştirmenlerinden biri olan Berkeley Üniversitesi profesörü Philip Johnson, paleontolojinin ortaya koyduğu bu gerçeğin, Darwinizm'le olan açık çelişkisini şöyle açıklamaktadır:
Darwinist teori, canlılığın bir tür giderek genişleyen bir farklılık üçgeniiçinde geliştiğini öngörür Buna göre canlılık, ilk canlı organizmadan ya da ilk havyan türünden başlayarak, giderek farklılaşmış ve biyolojik sınıflandırmanın daha yüksek kategorilerini oluşturmuş olmalıdır Ama hayvan fosilleri bizlere bu üçgenin gerçekte başaşağı durduğunu göstermektedir: Filumlar henüz ilk anda hep birlikte vardır, sonra giderek sayıları azalır7
Philip Johnson'ın belirttiği gibi, filumların kademeli olarak oluşması bir yana, tüm filumlar bir anda var olmuşlar, hatta ilerleyen dönemlerde bazılarının soyu tükenmiştir Çok farklı canlıların bir anda ve kusursuz şekilde ortaya çıkmalarının anlamı ise, evrimci Futuyma'nın da kabul ettiği gibi, yaratılıştır
Görüldüğü gibi eldeki bütün bilimsel bulgular evrim teorisinin iddialarını geçersiz kılmakta ve yaratılış gerçeğini gözler önüne sermektedir
3 İNSANA AİT BULGULAR NE KADAR ESKİYE GİDER? BU BULGULAR NEDEN EVRİMİ DESTEKLEMEZ?
Tanzanya Laetoli'de bulunan 36 milyon yıllık insan ayak izleri
İnsanın yeryüzündeki varoluş zamanıyla ilgili sorunun cevabını bulmak için fosil kayıtlarına başvurmak gerekir Fosil kayıtları insanla ilgili bulguların milyonlarca yıl öncesine uzandığını göstermektedir Bu bulgular iskelet ve kafatası parçaları ve çeşitli dönemlerde yaşamış insanlara ait kalıntılardan oluşmaktadır İnsana ait kalıntıların en eskisi, ünlü fosil bilimci Mary Leakey tarafından 1977 yılında Tanzanya'nın Laetoli bölgesinde bulunmuş ayak izleridir
Bu kalıntılar bilim dünyasında büyük yankı uyandırmıştı Yapılan çalışmalar bu ayak izlerinin, 36 milyon yıllık bir tabakada yer aldığını gösteriyordu İzleri inceleyen Russell Tuttle şunları yazmıştı:
Bu izler, çıplak ayaklı bir Homo sapiens (insan) tarafından bırakılmış olmalıdır Yapılan tüm morfolojik incelemeler, bu izleri bırakan canlının ayağının, modern insanlarınkilerden farklı olmadığını göstermektedir8
Yapılan araştırmalarla, ayak izlerinin sahipleri de tanımlanabildi 10 yaşında modern bir insanın 20 tane ve daha küçük bir insanın 27 tane fosilleşmiş ayak izi mevcuttu Mary Leakey'in bulduğu izleri inceleyen Don Johanson ve Tim White gibi ünlü paleoantropologlar da bu sonucu teyidettiler White bu fikrini şu sözlerle açıklıyordu:
Hiç kuşkunuz olmasın… Bunlar günümüz insanının ayak izlerinden tamamen farksız Eğer bu izler bugün bir California plajında olsalardı ve bir çocuğa bunların ne olduğu sorulsaydı, hiç tereddüt etmeden burada bir insanın yürüdüğünü söylerdi Bunları, kumsalda yer alan diğer yüzlerce insan ayak izinden ayırt edemezdi Dahası siz de ayırt edemezdiniz9
17 milyon yıllık taş kulübe kalıntısı
Söz konusu ayak izleri evrimci bilim adamları arasında önemli bir tartışmayı başlattı Çünkü bu izlerin bir insana ait olduğunu kabul etmeleri, maymundan insana doğru çizdikleri hayali sıralamalarının artık savunulamaz hale gelmesi anlamına gelecekti Ancak bu noktada dogmatik evrimci mantık bir kez daha kendini gösterdi Evrimci bilim adamlarının birçoğu bir kere daha ön yargıları uğruna bilimden vazgeçtiler Laetoli'de bulunan izlerin maymunumsu bir canlıya ait olması gerektiğini iddia ettiler Bu iddiayı savunmaya çalışan evrimcilerden biri olan Russell Tuttle şunları yazıyordu:
Sonuçta, Laetoli bölgesindeki 36 milyon yıllık ayak izleri bugünkü günümüz insan ayak izlerine çok benzemektedir Bulgu, bu izleri bırakan canlıların bizden daha kötü ya da farklı yürüyen bir canlı olduğunu göstermemektedir Eğer bu izler bu kadar eski olmasalardı, bunların da bizim gibi bir homo (insan) tarafından bırakıldıklarını hiç tartışmasız kabul edebilirdik Ama yaş sorunu nedeniyle, bu izlerin Lucy fosili ile aynı türe, yani Australopithecus Afarensis (Evrimcilerin yarı insanyarı maymun olarak göstermeye çalıştıkları, gerçekte soyu tükenmiş bir maymun türü) türüne ait bir canlı tarafından bırakıldığı varsayımını kabul etmek durumundayız10
İnsanla ilgili en eski kalıntılardan biri de Louis Leakey tarafından 1970'lerin başında Olduvai George bölgesinde bulunan taş bir kulübenin kalıntılarıdır Kulübenin kalıntıları 17 milyon yıllık bir katmanda bulunmaktaydı Afrika'nın bazı bölgelerinde benzerleri bugün de kullanılan bu tarz yapıların sadece Homo sapiens, yani günümüz insanı tarafından yapılmış olabileceği bilinmektedir Kalıntının önemi, insanın, evrimciler tarafından atası olarak gösterilen sözde maymunumsularla aynı tarihte yaşadığını ortaya koymasıdır
Turkana çocuğu
Etiyopya'nın Hadar bölgesinde bulunan 23 milyon yıllık modern insan çenesi de yine modern insanın yeryüzünde evrimcilerin öngördüğü tarihten çok daha önce var olduğunu göstermesi bakımından önemlidir11
İnsanla ilgili bulunan en eski ve en eksiksiz fosillerden biri de KNMWT 15000 veya diğer adıyla Turkana Çocuğuiskeletidir 16 milyon yıllık bu fosili evrimci Donald Johanson şöyle tarif eder:
Uzun ve zayıftı Vücut şekli ve uzuvlarının oranları bugünkü Ekvator Afrikalıları'nınkiyle aynıydı Uzuvlarının ölçüleri, bugün yetişkin beyaz Kuzey Amerikalılarla tamamen uyuşuyordu12
Yapılan araştırmalar fosilin 12 yaşında bir çocuğa ait olduğunu ve büyüyebilmiş olsaydı 183 m boyuna ulaşabileceğini göstermiştir ABD'li paleoantropolog Alan Parker sıradan bir patoloğun bu çocuğun iskeletiyle, günümüz insanına ait bir iskeleti birbirinden ayırmasının çok güç olduğunusöyler13
İnsanla ilgili bulunan kalıntılardan en çok yankı getirenlerden biri de 1995 yılında İspanya'da bulunan bir fosildi İspanya'nın Atapuerca bölgesindeki Gran Dolina mağarasında yapılan araştırmalarda ortaya çıkarılan 800 bin yıllık fosil 11 yaşında bir insana aitti ve onu bulan araştırmacıları şaşırtmıştı Madrid Üniversitesi'nden üç İspanyol paleoantropologdan oluşan araştırma ekibinin başı Arsuaga Ferreras şunları söylüyordu:
Evrimci literatürün en popüler dergilerinden biri olan Discover, Aralık 97 sayısında, 800 bin yıllık insan yüzünü kapaktan vererek, evrimcilerin, Bizim geçmişimize ait yüz bu mu?şeklindeki hayret ifadesini başlık yapmıştı
Büyük, geniş, şişkin, yani anlayacağınız ilkel bir şeyle karşılaşmayı umuyorduk 800000 yıl yaşındaki bir çocuktan beklentimiz, Turkana Çocuğu gibi bir şey olmasıydı Ama bizim bulduğumuz bütünüyle modern bir yüzdü… Bunlar sizi sarsan türden şeyler: Fosil bulmak değil, tamam fosil bulmak da beklenmedik ve güzel bir olay Fakat en etkileyici olanı bugüne ait olduğunu düşündüğünüz bir şeyi geçmişte bulmanız Bu bir anlamda, Gran Dolina'da kasetçalar bulmak gibi bir şey Böyle bir şey çok şaşırtıcı olurdu elbette Alt Pleistosen tabakalarında teypler, kasetler bulmayı beklemiyoruz, ancak 800 bin yıllık modernbir yüz bulmak da bunun gibi bir şey Onu gördüğümüzde çok şaşırmıştık14
Görüldüğü gibi fosil bulguları, insanın evrimiiddiasını yalanlamaktadır Bu iddia bazı medya kuruluşları tarafından topluma sanki ispatlanmış bir gerçek gibi sunulur, oysa ortada sadece hayali teoriler vardır Nitekim evrimci bilim adamları da bu gerçeği kabul etmekte ve insanın evrimiiddiasının bilimsel delillerden yoksun olduğunu itiraf etmektedirler
Örneğin evrimci paleontologlar Villie, Solomon ve Davis, biz insanlar fosil kayıtlarında aniden beliriyoruzdiyerek, insanın yeryüzünde aniden, yani hiçbir evrimsel atası olmadan ortaya çıktığını kabul etmektedirler15
Collard ve Wood ise 2000 yılında kaleme aldıkları bir makalede insan evrimi hakkındaki mevcut filogenetik (evrimsel) hipotezler hiç güvenilir değildemek zorunda kalmışlardır16
Elde edilen her yeni fosil bulgusu bazı ciddiyetsiz gazetelerde Evrimin Kayıp Halkası Bulundugibi uydurma başlıklarlaaktarılsadahi evrimcileri daha da fazla çıkmaza sokmaktadır 2001 yılında bulunan ve Kenyanthropus platyops adı verilen kafatası fosili bunun son örneğidir George Washington Üniversitesi Antropoloji bölümünden evrimci paleontolog Daniel E Lieberman, Nature dergisinde yazdığı makalesinde, Kenyanthropus platyops hakkında şu yorumu yapmıştır:
EVRİMCİLERDEN NEANDERTALLERE ZORUNLU İADEİ İTİBAR
1975 YILININ NEANDERTAL TASVİRİ Geheimnisse der Urzeit, Deutsche Übersetzung, 1975 (solda)
2000 YILININ NEANDERTAL TASVİRİ National Geographic, Temmuz 2000 (sağda)
Evrimciler 20 yüzyılın başından itibaren, kaybolmuş bir insan ırkı olan Neandertalleri yarı maymuncanlılar olarak gösterdiler Üstteki gibi maymun Neandertaltasvirleri, on yıllarca evrim propagandası için kullanıldı Ancak 80'li yıllardan itibaren, bu efsane çökmeye başladı Hem fosiller üzerindeki incelemeler hem de Neandertal kültürüne ait izler, bu insanların yarı maymunolmadıklarını gösterdi Örneğin bulunan 26 bin yıllık iğne, Neandertallerin terzilik yeteneğine sahip medeni insanlar olduğunu belgeledi Bunun bir sonucu olarak, National Geographic gibi evrimci yayınlar artık Neandertalleri alttaki gibi medeniinsanlar olarak göstermek zorunda kalıyor
İnsanın evrim tarihi çok karmaşıktır ve çözümlenmemiştir Şimdi 35 milyon yıllıkbaşka bir türün bulunması ile durum daha da karışacak gibi görünüyor Kenyanthropus platyops'un yapısı genel olarak insanın evrimi ve türlerin davranışı konuları hakkında birçok soruyu beraberinde getiriyor Örneğin neden alışılmışın dışında olarak, küçük bir çene dişine ve öne doğru kavisli çene kemiği olan büyük düz bir yüze aynı anda sahip? Büyük yüzü ve benzer şekilde yerleştirilmiş çene kemiği olan tüm diğer insanımsı türlerin büyük bir dişi var K Platyops'in önümüzdeki birkaç yıl içindeki en başlıca rolünün, birlikleri bozucu ve insanımsılar arasındaki evrimsel ilişkinin araştırmalarında karşılaşılan kargaşayı vurgulayıcı bir rolü olacağını düşünüyorum17
Gerçek bir insan olan Atapuerca fosilinin bulunduğu İspanya'daki Gran Dolina mağarası
Görüldüğü gibi eldeki bulguların sayısının artması, evrim teorisi lehinde değil aleyhinde sonuçlar ortaya koymaktadır Oysa eğer geçmişte bir evrim süreci yaşanmış olsaydı, bunun çok fazla kanıtı olmalı ve elde edilen her bulgu teoriyi biraz daha güçlendirmeliydi Nitekim Darwin, Türlerin Kökeni adlı kitabında bilimin bu yönde gelişeceğini iddia etmişti Ona göre teorisinin fosil kayıtları açısından tek sorunu, yeterince fosil bulgusu olmamasıydı Yapılacak araştırmalarda teorisini ispatlayacak sayısız fosil çıkacağını ümid ediyordu Oysa bilimsel bulgular, Darwin'in bu hayalini tamamen boşa çıkardı
İNSANLA İLGİLİ KALINTILARIN ÖNEMİ
İnsanla ilgili burada bazı örneklerini saydığımız bulgular çok önemli gerçekleri ortaya koymuştur Öncelikle de evrimcilerin insanın atasının maymunsu canlılar olduğu şeklindeki iddialarının ne kadar büyük bir hayal ürünü olduğu bir kez daha gözler önüne serilmiştir Çünkü anlaşılmıştır ki insan, yeryüzünde evrimcilerin insanın atasıolarak gösterdikleri maymun türlerinden çok daha önce ortaya çıkmıştır Dolayısıyla bu maymun türlerinin insanın atası olmaları söz konusu değildir
Sonuç olarak fosil kayıtları bize insanın bundan milyonlarca yıl önce de aynı bugünkü şekliyle var olduğunu ve hiçbir şekilde evrim geçirmeden bugüne kadar geldiğini göstermiştir Bu noktada evrim savunucularının, eğer gerçekten bilimsel ve dürüst olduklarını iddia ediyorlarsa, ellerindeki hayali maymuninsan sıralamalarını çöpe atmaları gerekmektedir Bu hayali soyağaçlarını terk etmemeleri evrimin bilim adına savunulan bir teori değil, bilimsel gerçeklere rağmen yaşatılmaya çalışılan bir dogma olduğunu bir kez daha göstermektedir
4 EVRİM TEORİSİ NEDEN BİYOLOJİNİN TEMELİDEĞİLDİR?
Evrimciler tarafından sık sık tekrarlanan bir iddia vardır: Evrim teorisinin bilimin temeli olduğu yalanı Bu iddiayı ortaya atanlar, evrim teorisi olmadan biyoloji biliminin gelişemeyeceğini, hatta var olamayacağını iddia ederler Aslında bu iddia çaresizlikten kaynaklanan bir demagojiden ibarettir Türkiye'nin bilim alanında yetiştirdiği önemli isimlerden biri olan bilim felsefecisi Prof Dr Arda Denkel bu konuyu şöyle yorumlamaktadır:
Örneğin, Evrim Kuramı'nı reddetmek biyolojik bilimlerin, yer bilimlerinin, fizik ve kimyanın bulgularını da reddetmek anlamına gelirdüpedüz yanlış bir önerme Çünkü iddia edilen türden bir çıkarım (burada bir modus tollens) elde edebilmek için, önce kimya, fizik, jeoloji ve biyolojinin bulgularını dile getiren kimi önermelerin evrim kuramını içeriyor (implication) olması gerekirdi Oysa bulgular ya da onların ifadeleri kuramları içermezler; ayrıca onları kanıtlamazlar (demonstrationproof) da18
Sovyetler Birliği'nde Stalin dönemindeki tüm bilimsel çalışmalar Marx ve Engels'in ortaya attığı diyalektik materyalizme zorla uydurulmuştu Darwinizm'i biyolojinin temeli gibi gösterenler, aynı dogmatik zihniyeti taşımaktadırlar
Evrimin bilimin temeli olduğu' iddiasının ne denli geçersiz ve saçma bir iddia olduğu, sadece bilim tarihinin incelenmesiyle bile anlaşılabilir Eğer bu iddia doğru olsaydı, evrim teorisinin ortaya atılmasından önce dünya üzerinde bilimsel bir gelişme olmaması, bütün bilimlerin de evrim teorisinin ortaya atılmasından sonra doğmuş olmaları gerekirdi Oysa biyoloji, paleontoloji (fosil bilimi) gibi bilim dallarının hepsi, evrim teorisinden önce doğmuş ve gelişmişlerdir Evrim ise bu bilim dallarına sonradan sokulmak, zorla kabul ettirilmek istenmiş bir varsayımdır
Evrimcilerin bu yönteminin bir benzeri, Stalin döneminde SSCB'de de uygulanmıştı O dönemde Sovyetler Birliği'nin resmi ideolojisi olan komünizm, diyalektik materyalizmolarak bilinen felsefeyi tüm bilimlerin temeli saymıştı Bunun bir sonucu olarak Stalin tüm bilimsel çalışmaların diyalektik materyalizme uydurulmasını emretmişti Böylece SSCB'de yazılan tüm biyoloji, fizik, kimya, tarih, siyaset, hatta sanat kitaplarının başına, bu bilimlerin diyalektik materyalizme, Marx'ın, Engels'in, Lenin'in görüşlerine dayandığına dair giriş bölümleri eklenmişti
Ama SSCB çökünce bu zorlama yorumlar kitaplardan çıkarılmış ve kitaplar yine aynı bilgileri içeren teknik, bilimsel kitaplar olarak kalmışlardır Diyalektik materyalizm gibi bir safsatadan vazgeçilmesi asla bilimi gölgede bırakmamış, aksine bilimin üzerindeki baskı ve zorlamaları ortadan kaldırmıştır
Bugün de çağdaş bilimi evrime bağlı kalmaya zorlayan hiçbir neden yoktur Bilim gözlem ve deneye dayanır Evrim ise, gözlemlenemeyen geçmiş hakkında ortaya atılmış bir varsayımdır Dahası bu varsayımın iddia ve önermeleri her defasında bilimin ve mantığın kuralları tarafından yalanlanmıştır Bu varsayım terk edildiğinde elbette ki bilim hiçbir kayba uğramayacaktır Amerikalı bir biyolog olan Harper bu konuda şu yorumu yapar:
Sık sık Darwinizm'in modern biyolojinin temeli olduğu iddia edilir Oysa aksine, eğer Darwinizm'e yapılan bütün göndermeler ortadan kaldırılsa, biyoloji biliminde hiçbir değişiklik olmayacaktır19
Hatta tam tersine bilim, dogmatizm, ön yargı, safsata ve uydurmalarla dolu böyle bir teorinin dayatmasından kurtulduğu için çok daha hızlı ve sağlıklı bir biçimde ilerlemeyi sürdürecektir
5 FARKLI IRKLARIN VARLIĞI NEDEN EVRİME DELİL OLUŞTURMAZ?
Farklı insan ırklarının varlığı bazı evrim taraftarları tarafından evrim teorisine delilmiş gibi gösterilmeye çalışılır Aslında bu iddia da daha çok, savundukları teoriyi bile yeterince bilmeyen amatör evrimciler tarafından dile getirilmektedir
Bu iddiayı savunanların öne sürdükleri tez, 'eğer canlılık İlahi kaynaklarda yer aldığı gibi, tek bir erkek ve kadınla başlamışsa birbirinden farklı ırkların nasıl meydana çıkmış olabileceği' sorusuna dayanır Diğer bir ifadeyle, 'Hz Adem ve Hz Havva'nın boy, ten ve diğer fiziksel özellikleri toplamda yalnızca iki kişiyi kapsadığına göre her biri farklı özelliklere sahip olan ırklar nasıl ortaya çıktı?' demektedirler
Gerçekte bütün bu soruların ya da itirazların altında yatan problem, genetik bilimi hakkındaki bilgi eksikliği ya da genetik kurallarının gözardı edilmesidir Bugün yeryüzündeki insanlar arasında var olan ırk çeşitliliğinin nedenini anlamak için önce bu soruyla yakından ilgili olan varyasyonkonusu hakkında genel bir bilgi sahibi olmak gerekir
İlk insanın genetik materyali, çeşitli ırkların özelliklerini içerdiği için, zamanla farklı insan toplumlarında bu özelliklerin bir kısmı baskın çıkmış ve böylece ırklar oluşmuştur
Varyasyon, genetik biliminde kullanılan bir terimdir ve çeşitlenmeanlamına gelir Bu genetik olay, bir canlı türünün içindeki bireylerin ya da grupların, birbirlerinden farklı özelliklere sahip olmasına neden olur Varyasyonların kaynağı ise o türün içindeki bireylerin sahip olduğu genetik bilgidir Bu bireylerin aralarındaki eşleşmeler sonucunda bu genetik bilgi yeni nesillerde değişik kombinasyonlarda biraraya gelir Anne ve babanın kromozomları arasında genetik madde alışverişi olur Böylece genler birbiriyle karışır Bunun sonucu da bu bireyin fiziksel özelliklerinde bir çeşitlenme meydana gelmesidir
İnsan ırkları ve insanlar arasındaki birbirinden farklı fiziksel özellikler de insan türüne ait 'varyasyonlar'dır Yeryüzündeki insanların hepsi temelde aynı genetik bilgiye sahiptirler, ama bu genetik bilginin izin verdiği varyasyon potansiyeli sayesinde kimisi çekik gözlüdür, kimisi kızıl saçlıdır, kimisinin burnu uzun, kimisinin boyu kısadır
Varyasyon potansiyelini anlamak için, sarışın ve mavi gözlü bireylere sahip bir toplum ile esmer ve siyah gözlü bireylerin çoğunlukta olduğu bir toplumu ele alalım Her iki toplumun zaman içinde birbirine karışmaları ve aralarında evlilikler yapmaları sonucunda, ortaya esmer ve mavi gözlü yeni nesillerin çıktığı görülecektir Yani her iki toplumun belli fiziksel özellikleri yeni nesillerde birbiriyle eşleşerek farklı görünümlü bireyler ortaya çıkacaktır Diğer fiziksel özelliklerin de birbirleriyle karıştıkları düşünüldüğünde ortaya çok büyük bir çeşitlenmenin çıkacağı açıktır
Burada bilinmesi gereken önemli bir nokta da şudur: Her fiziksel özelliği belirleyen iki gen vardır Bunlardan biri çekinik, diğeri baskın ya da her ikisi de eşit derecede baskın olabilir Örneğin kişinin göz rengini belirleyen iki gen vardır Bunlardan biri anneden diğeri ise babadan gelir Baskın olan gen hangisi ise çocuğun göz rengi o gen tarafından kontrol edilir Çoğunlukla koyu renkler açık renklere baskındır Buna göre, bir kişide yeşil ve siyah göz renklerine ait genler varsa o kişinin gözü, siyah renk geni daha baskın olduğundan siyah olur Fakat çekinik olan yeşil renk daha sonraki nesillere aktarılarak ileriki bir jenerasyonda ortaya çıkabilir Yani annesi ve babası siyah gözlü olan bir çocuğun gözü yeşil olabilir Çünkü bu renk genleri anne ve babada çekinik olarak bulunuyordur
Bu kural diğer bütün fiziksel özellikler ve bunları belirleyen genler için de geçerlidir Kulak, burun, ağız şekli, boy uzunluğu, kemik yapısı, uzuvların ve organların yapısı, şekli, özellikleri, vs gibi yüzlerce hatta binlerce özellik bu şekilde kontrol edilir İşte bu özellik nedeniyle, genetik yapıda yer alan sayısız bilgi o bireyin dış görünümüne yansımadan sonraki nesillere aktarılabilir
İlk insan olan Hz Adem ve eşi de genetik yapılarındaki zengin bilgiyi, kendi dış görünümlerine bunların ancak bir kısmının yansımasına rağmen, sonraki nesillere aktarmışlardır İnsanlık tarihi içinde ortaya çıkan coğrafi izolasyonlar da çeşitli insan gruplarında belirli özelliklerin birikmesine uygun ortam oluşturmuştur Bu süreç, uzun zaman içinde insan gruplarının kemik yapısı, ten rengi, boy, kafatası hacmi gibi özelliklerinin birbirinden farklılaşması sonucunu getirmiştir Bunun sonucunda ırklar ortaya çıkmıştır
Ancak bu uzun süreç elbette bir tür farklılığını getirmemiştir Boyu, ten rengi, kafatası hacmi ne olursa olsun tüm ırklar insan türünün birer parçasıdır
hepsi ve daha fazlası için Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
devamı gelecek
 
Üst Alt