Son Konu

Allahın arslanı ve Resûlullahın dâmâdı: Hz. ALİ BİN EBÎ TÂLİB

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
35
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Hz Ali Resûlullah efendimizin amcasının oğludur Hânei saâdette büyüdü 1012 yaşlarında iken, birgün Resûlullah ile Hz Hatice’nin beraber namaz kıldığını gördü Namazdan sonra Resûlullaha sordu:

Bu nedir?

Bu Allahü teâlânın dînidir Seni bu dîne da’vet ederim Allahü teâlâ birdir, ortağı yoktur Lat ve Uzza isimli putları terketmeni emrederim

Önce babama bir danışayım

İslâma gelmezsen, bu sırrı kimseye söyleme!

Hz Ali ertesi sabah, Resûlullahın huzuruna gelerek dedi ki:

Yâ Resûlallah! Bana İslâmı bildir

Bunun için göremiyorum

Böylece Müslüman oldu Müslüman olanların üçüncüsü, çocuklardan ise birincisidir

Peygamberimiz, bazen kuşluk vaktinde, Mekke vâdilerine doğru çıkıp gider, Hz Ali de, babası Ebû Tâlib’den, bütün akrabâlarından ve halktan gizli olarak Peygamberimizle birlikte gider, namazlarını oralarda kılarlar, akşamleyin de, dönerlerdi

Birgün, Hz Ali’nin annesi Fâtıma hâtun, kocası Ebû Tâlib’e dedi ki:

Ali’nin, Muhammed’in yanına devam ettiğini görüyorum Senin başına, Muhammed tarafından, oğlun hakkında, güç yetiremiyeceğin bir iş gelmesinden korkuyorum!

Demek, oğlumu bunun için göremiyorum?

Hemen, Peygamberimizle Hz Ali’nin ardına düştü Onlara, Batnı Nahle vâdisinde, namaz kıldıkları sırada, rastladı Peygamberimize sordu:

Ey kardeşimin oğlu! Edindiğini gördüğüm bu din, ne dînidir?

Ey Amca! Bu, Allahın dînidir Allahın meleklerinin dînidir Allahın peygamberlerinin dînidir Babamız İbrâhim’in dînidir ki, Allahü teâlâ, beni, Peygamber olarak bununla, bütün kullara gönderdi

Ey Amca! Doğru yola çağıracağım kimselerden, buna, en çok sen lâyıksın! Bu yoldaki da’vetimi kabûl etmeye ve bana yardımcı olmaya, sen, herkesten daha lâyıksın!

Peygamberimiz, amcasını, İslâmiyete, tevhîde, Allahın birliğine inanmaya ve putlara tapmaktan vazgeçmeye da’vet etti Ebû Tâlib dedi ki:

Vallahi, yaptığınız veya söyledikleriniz şeylerde bir mahzûr yoktur Ey kardeşimin oğlu! Ben, atalarımın dîninden ve ona bağlılıktan ayrılmaya güç yetiremiyeceğim Fakat, sen, gönderildiğin şey üzerinde dur!

Ben sağ oldukça

Ebû Tâlib şöyle devam etti:

Vallahi, ben sağ oldukça, yapmak istediğini tamamlayıncaya kadar, sana, hoşlanmıyacağın bir şey erişmeyecektir!

Hz Ali’ye de, hoşlanmayacağı bir şey söylemedi Ona sordu:

Ey oğulcuğum! Üzerinde bulunduğun bu din, nedir?

Babacığım! Ben, Allaha, Allahın Resûlüne îmân ve onun, Allah tarafından getirdiklerini de, tasdîk ettim O’na tâbi oldum!

O, seni, ancak, hayır ve iyiliğe da’vet eder Sen, onun yolunu tutmakta devam et! Yavrum! Amcanın oğlunun da’vet ettiği şeye, senin de, istiyerek girmen, yaraşır

Sevgili Peygamberimiz Allahü teâlânın emriyle Mekke’den Medîne’ye hicret ederken Hz Ali’ye kendi yatağında yatmasını, bıraktığı emânetleri sahiplerine vermesini söyliyerek buyurdu ki:

Bu gece yatağımda yat, uyu! Şu hırkamı da üzerine ört! Korkma, sana hiçbir zarar gelmez!

Hz Ali, Peygamber efendimizin emrettiği şekilde yattı Habîbullahın yerine, hiç korkmadan, kendi nefsini fedâ etmeye hazırdı

Burada ne bekliyorsun?

Hicret gecesi müşrikler, Resûlullah efendimizin saâdethânelerinin etrafını sarmışlardı Peygamber efendimiz, evlerinden çıktılar Yâsîni şerîf sûresinin başından on âyeti kerîmeyi okudular ve bir avuç toprak alıp kâfirlerin başına saçtılar Resûlullah efendimiz sıhhat ve selâmetle aralarından geçip, Hz Ebû Bekir’in evine ulaştı Müşriklerden hiçbiri onu görememişti

Bir müddet sonra müşriklerin yanına biri gelip sordu:

Burada ne bekliyorsunuz?

Evden çıkmasını bekliyoruz

Yemîn ederim ki, Muhammed aranızdan geçip gitti, başınıza da toprak saçtıMüşrikler, ellerini başlarına götürdüler Hakîkaten, başlarında toprak buldular Derhal kapıya hücum edip içeri girdiler

Hz Ali’yi, Resûl aleyhisselâmın yatağında görünce, Resûli ekremin nerede olduğunu sordular Hz Ali cevap verdi:

Bilmem! Beni, onun muhâfazasına me’mur mu ettiniz?

Bunun üzerine Hz Ali’yi tartakladılar Kâ’be’nin yanında bir müddet hapsettikten sonra bıraktılar Hz Ali, Resûlullah efendimizin Kâ’bei şerîfte devamlı bulundukları makâma oturdu “Resûli ekremde kimin nesi var ise, gelsin alsın! diye nidâ ettirdi Herkes gelip, nişânını söyleyerek emânetini aldı Böylece emânetler sâhiplerine teslim edildi

Mekkei mükerremede kalan Eshâbı güzîn, Hz Ali’nin kanadı altına sığındılar Resûlullahın saâdethâneleri Mekke’de olduğu müddetçe, Hz Ali de orada kaldı Allahın arslanı Hz Ali, Kureyş kâfirlerinin toplandıkları yere giderek dedi ki:

İnşâallahü teâlâ yarın Medînei münevvereye gidiyorum Bir diyeceğiniz var mı? Ben burada iken söyleyin!

Nihâyet Ali'de hicret etti

Hepsi başlarını eğip, hiçbir şey söylemediler Sabah olunca, Hz Ali, Resûli ekrem efendimizin eşyâlarını toplayıp, Resûlullah efendimizin Ehli Beyti ve kendi akrabâları ile berâber yola koyuldu Resûlullah efendimize, şişmiş olan ayaklarından kanlar akar vaziyette, Kubâ’da yetişti

Gündüzleri saklanıp, geceleri yaya olarak yürüdüğü bu yolculuğun sonunda, Peygamberimizin huzûruna gidemiyecek bir hâle gelmişti Resûli ekrem efendimiz bunu haber alınca, bizzat kendisi teşrif etmiş, Hz Ali’yi görünce hâline acımış, Onu kucaklamış, mübârek elleriyle nârin, nâzik ayaklarını okşamış, kendisine âfiyeti için duâ buyurmuştu Bunun üzerine; (İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allahü teâlânın rızâsı için nefsini fedâ eder) Bekara 207 meâlindeki âyeti celîlesi nâzil oldu

Peygamber efendimiz, bir gece eve vardıklarında buyurdu ki:

Yâ Âişe! Hiç yemeğin var mıdır?

Sözleri biter bitmez kapı çalındı Kapı açıldığında, Hz Ebû Bekir, Hz Ömer ve Hz Ali’nin gelmiş olduğunu gördüler Peygamber efendimiz sordu:

Bu vakitte gelmenizin sebebi nedir?

Yâ Resûlallah! Üç gündür birşey yemedik Çok acıktık Mübârek yüzünüzü görerek açlığımızı unutmak için geldik

Hasan ile Hüseyin de açtır

Hz Ali ayrıca dedi ki:

Yâ Resûlallah! Hz Fâtıma ile Hasan ve Hüseyin de üç gündür açlar

Peygamber efendimiz buyurdu ki:

Üç gündür ben de birşey yemedim

Sonra Hz Ali dedi ki:

Yâ Resûlallah! Dün yoldan geçerken Mu’âz bin Cebel’in avlusundaki hurma ağacında, hurmalar gördüm

Peygamber efendimiz:

Kalkınız, Mu’âz’ın evine gidelim Bizi hurma ile misâfir etsin, buyurdu

Resûlullah efendimiz ve üç büyük Eshâbı, Hz Mu’âz’ın kapısına vardılar Hz Ebû Bekir:

Yâ Mu’âz devlet kuşu başına kondu Allahın Resûlü evine teşrif etti, diye seslendi

Fakat, evde bu sesi kimse duymadı Yalnız Mu’âz hazretlerinin küçük kızı duymuştu Annesine, Hz Ebû Bekir’in kapıya geldiğini söyledi Annesi inanmadı ve dedi ki:

Kızım, bu vakitte Hz Ebû Bekir’in kapımızda işi ne?

Tekrar yattılar Sonra Hz Ömer ve Hz Ali seslendi Kız çocuğu tekrar annesine gitti ise de annesini inandıramadı Yine yatıp uyudular Daha sonra Peygamber efendimiz, “Yâ Mu’âz! diye seslenince, kızcağız, bu sefer, babasına gidip seslendi:

Babacığım, ne duruyorsun, başımıza devlet kuşu kondu Allahü teâlânın Resûlü ve üç Eshâbı kapıya gelmişler, seni çağırıyorlar

Hurmalar hiç eksilmedi

Mu’âz hazretleri hemen kapıya koştu Misâfirlerini içeri aldı Peygamber efendimiz buyurdu ki:

Yâ Mu’âz! Üç gündür ben ve Eshâbım hiç yemek yememişiz Dün Ali yoldan geçerken sizin avludaki hurma ağacında hurmalar görmüş Geldik ki bizi hurma ile misâfir edesin!

Hz Mu’âz çok üzülerek cevap verdi:

Yâ Resûlallah! Bugün hurmaları toplayıp bir kısmını yedik, geri kalanını da fakîrlere dağıttık Hiç hurmamız kalmadı

Bunun üzerine Peygamber efendimiz, evde gördüğü büyük bir sepeti Hz Ali’ye vererek buyurdu:

Yâ Ali, bu sepeti eline al! Hurma ağacının yanına var! Benden selâm söyle, Resûlullah senden hurma istiyor diye söyle!

Hz Ali emredildiği şekilde gidip, Resûlullahın selâmını söyleyince, ağaç hurma ile doldu Sepeti doldurup getirdi Herkes yediği hâlde hurmalardan hiç eksilme olmadı

Muhtaç olduğu hâlinden belli olan fakîr biri, Hz Ali’nin huzûruna gelip oturdu Hz Ali kendisine sordu:

Benden bir isteğin mi var?

Adam utancından, söz ile cevap veremeyip işâret ile muhtaç olduğunu bildirdi Hz Ali yanında bulunan, giyecek ve yiyecekleri verdi

Muhtaç kimse çok sevindi, sonra da çok güzel bir beyit okudu Okuduğu beyitten hoşlanan Hz Ali, çocukları için ayırdığı üç altını da verdi

Değeri yaptığıyla ölçülür

Fakîr, sevincinden ne yapacağını şaşırdı Hz Ali, Peygamber efendimizden işittiği şu hadîsi şerîfi ona nakletti:

(Herkesin değeri, söylediği güzel sözlere, yaptığı iyi işlere göre ölçülür)

Harbin birinde, Hz Ali’nin ayağına bir ok saplandı Ok, kemiğe girdiği için çıkarılamadı Sonra doktor çağırdılar Doktor dedi ki:

Bu oku çıkartabilirim Fakat, çok ağrı yaptığı için tahammül edilemez Onun için bayıltmam lâzım

Hz Ali şöyle cevap verdi:

Bayıltmana lüzûm yok Biraz bekleyin, namaz vakti girince namaza duracağım O zaman ayağımdaki oku çıkartırsınız

Dediği gibi yaptılar Namaza durunca ayağını yarıp oku çıkardılar, hiçbir şeyi hissetmedi

İşte büyüklerimiz böyle namaz kılarlardı

Hz Ali buyurdu ki:

Müslümanlar, âhırete inanıyor Kitapsız kâfirler, inkâr ediyor Tekrar dirilmek olmasaydı, inanmıyanlar birşey kazanmaz, müslümanlar da, zarar etmezdi

Fakat, kâfirlerin dediği olmayınca, sonsuz azâb çekeceklerdir

Peygamber aleyhisselâm, birgün kızı Hz Fâtıma’nın evine teşrif etmişti Hz Ali’yi evde bulamayınca kızına sordu:

Amcamın oğlu nerededir?

Babacığım, aramızda küçük birşey olmuştu da, dışarı çıktı

Ali nerededir?

Resûli ekrem efendimiz, Hz Ali’yi aramaya çıktı Yolda rastladığı Hz Sehl’e sordu:

Ali nerededir, gördün mü?

Hz Sehl arayıp, mescidde olduğunu haber verdi

Resûlullah Hz Ali’nin yanına geldi Hz Ali, toprağın üzerine yatmış, hırkası omuzundan düşmüş, vücudu toztoprak içinde kalmıştı

Resûli ekrem bir taraftan toprakları silkeliyor, bir taraftan da:

Kum, yâ Ebâ Türâb! Ya’ni kalk, ey toprağın babası, diyordu

Fahri kâinat efendimiz, Hz Ali ile birlikte evlerine gittiler Hz Ali kendisine, Ebû Türâb denilmesinden çok hoşlanırdı

Çünkü bu lakâb, ona, Allah Resûlünün verdiği ma’nevî bir taltif idi

Bir gün Hz Ali’nin annesi Fâtıma hâtun, Ebû Tâlib’e sordu:

Oğlun nerede?

Ne yapacaksın onu?

Âzâdlı kadın kölem, Ecyad’da, onu, Muhammed’le birlikte namaz kılarken gördüğünü, bana haber verdi

Sonra da Ebû Tâlib’e, “Sen, oğlunun dînini değiştirmesini uygun görüyor musun?! diye çıkışınca, Ebû Tâlib şu cevâbı verdi:

Üstünlük sırası

Sus! Amcasının oğluna arka ve yardımcı olmak, elbet, herkesten çok, ona düşer! Eğer, nefsim, Abdülmuttalib’in dînini bırakmak husûsunda bana boyun eğmiş olsaydı, ben de, muhakkak, Muhammed’e tâbi olurdum! Çünkü, o, halîmdir, emîndir, tâhirdir!

Bu cevap üzerine, Fâtıma hâtun da, sustu

Osmanı Zinnûreyn’den sonra üstünlük sırası Hz Ali’dedir Hilâfeti, ümmetin icmâ’ı ile sâbittir Resûlullah, kızı Hz Fâtıma’yı ona nikâh etmiştir Daha önceleri de putlara saygı göstermediği için, “kerremallahü vecheh lakâbı verilmiştir Allahın, kerîm, şerefli, mübârek kıldığı yüz, ma’nâsındadır

Hz Ali buyurdu ki:

Ben, Resûlullah efendimizden işittim, şöyle buyurdu:

(Akıllı insana yaraşan; geçim husûslarının, âhıreti ilgilendiren hâllerin ve aîlevî mes’elelerin dışında, konuşmamaktır Aklı başında olana yaraşan, hâline bakmak, dilini ve karnını faydasız şeylerden ve harâmdan korumaktır)

Hz Ali bir kalabalığı eğlence içinde görüp, böyle eğlenip neş’elenmelerinin sebebini sorduğunda, onlar dediler ki:

Bugün bayramımızdır

Bunun üzerine Hazreti Ali de buyurdu ki:

Günâh işlemediğimiz günler de bizim bayramımızdır

Hz Ali buyurdu ki:

Amellerin en fazîletlisi, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmek ve günâh işliyeni sevmemektir Kim ki iyiliği emrederse, mü’minin sırtını muhkemleştirmiş, sağlamlaştırmış olur Kim de kötülüğü men eder ve ondan vazgeçirirse, münâfığın burnunu yere sürtmüş olur

Hz Ali Hendek savaşında, bir düşman askerini altedip, yere yatırdı Kılıcını çekti Tam vuracağı zaman, düşman askeri Hz Ali’nin yüzüne tükürdü

Niçin öldürmedin?

Hz Ali kılıcını kınına koydu Onunla savaşmaktan vazgeçti Ölümünü bekleyen kimse, bu işten bir şey anlamadı Hayretle kendisine sordu:

Kılıcını çekmiştin Beni öldürmene hiçbir engel yokken neden vazgeçtin? Öfken birden yatıştı

Hz Ali şöyle cevap verdi:

Ben kılıcımı Allah için vuruyordum Ben Allahın arslanıyım Nefsin esîri değilim Sen, benim şahsıma karşı yaptığın hareketten sonra seni öldürseydim, nefsim için öldürmüş olabilirdim Hâlbuki her yaptığımı Allah için yapmam lâzımdır

Hz Ali, hayvanlarını kuyudan su çekerek sulayan bir bedevî ile anlaştı Kuyudan çekeceği her kova su için, bedevîden bir avuç hurma alacaktı Hz Ali su çekmeye başladı Son kovayı çekerken, kovanın ipi kopup, kova, derin kuyunun içine düştü

Bedevî, kızgınlıkla Hz Ali’nin mübârek yüzüne bir tokat vurup ücreti olan hurmayı da verdi Hz Ali kovayı kuyudan çıkardı Bedevîye verip oradan uzaklaştı

Onun dîni haktır

Bedevî, Hz Ali’nin, derin kuyudan kovayı çıkarmasına hayret edip, kendi kendine, “Eğer onun dîni hak olmasaydı, bu derin kuyudan kovayı çıkaramazdı Küstahlık yapan el bana lâzım değil diyerek elini kesip Hz Ali’nin evine gitti

Hz Ali kapıyı açıp Bedevîyi görünce, içeride bulunan Resûlullaha haber verdi Peygamber efendimiz, Bedevîye, niçin böyle hatâ ettiğini sordu Bedevî, ağlayarak yaptığı küstahlıktan özür dileyip îmâna geldi Resûlullah, kesik eli yerine koyup duâ buyurdu Hak teâlânın izni ile eli sapasağlam oldu

Hz Ali, şehîd edileceği gün sabah namazına giderken yolda şu beyiti okuyordu:

Ölüme hazır ol ki, ölüm elbet gecikmez,

Ölüm gelince artık feryâd fayda vermez

Ramazanı şerîfin 17 Cum’a günü sabah namazına giderken, İbni Mülcem tarafından kılıçla alnına vurularak şehîd edildi Kûfe’de, ya’nî Necef denilen yerde medfûndur Diğer üç halîfe gibi Cennetle müjdelenenlerdendir

Hz Ali’nin kızı ve aynı zamanda Hz Ömer’in hanımı olan Ümmü Gülsüm, hâdiseyi duyunca dedi ki:

Babam da, kocam Ömer gibi sabah namazında suikaste uğradı

Hz Ali, vefât etmek üzere iken buyurdu ki:

Yemînle söylüyorum ki, umduğuma kavuştum

Sonra Kelimei şehâdet getirerek vefât etti

Altı nasîhat

Peygamber efendimiz Hz Ali’ye buyurdu ki:

Yâ Ali! Altıyüz bin koyun mu istersin, yahut altıyüz bin altın mı veya altıyüz bin nasîhat mı istersin?

Altıyüz bin nasîhat isterim

Peygamber aleyhisselâm buyurdu ki:

Şu altı nasîhata uyarsan, altıyüz bin nasîhata uymuş olursun

1 Herkes nâfilelerle meşgul olurken, sen farzları îfa et Ya’nî farzlardaki rükünleri, vacibleri, sünnetleri, müstehabları îfa et!

2 Herkes dünya ile meşgul olurken, sen Allahü teâlâyı hatırla! Ya’nî din ile meşgul ol, dîne uygun yaşa, dîne uygun kazan, dîne uygun harca!

3 Herkes birbirinin ayıbını araştırırken, sen kendi ayıplarını ara! Kendi ayıplarınla meşgul ol!

4 Herkes, dünyayı imar ederken, sen dînini imar et, zînetlendir!

5 Herkes halka yaklaşmak için vâsıta ararken, halkın rızâsını gözetirken, sen Hakkın rızâsını gözet! Hakka yaklaştırıcı sebep ve vâsıtaları ara!

6 Herkes çok amel işlerken, sen amelinin çok olmasına değil, ihlâslı olmasına dikkat et!

Hz Ali, Hendek savaşında müşriklerin en azılıları ile savaştı Savaşın iyice şiddetlendiği 22 gün, Amr bin Abdûd adlı müşriklerin en azılılarından biri, Hendek kenarlarına gelip meydana er istedi Müslümanlardan kimse Amr’ın da’vetine cevap vermedi Çünkü Resûlullahtan emir bekliyorlardı Amr’ın meydan okuması yedi kere devam ettiYedincide Resûlullah efendimiz, Hz Ali’yi çağırıp huzûruna oturttu ve buyurdu ki:

Yâ Ali! Benim atıma bin, kılıcımı al, Amr bin Abdûd’un önüne yiğitçe, cesâretle var! Onun heybetinden, uzun boyundan endîşe etme! Ben, Hak teâlâdan sana yardım etmesi için, senin elinle Müslümanların, bunun şerrinden kurtulmaları için duâ ediyorum

Avını gözetliyen arslan

Hz Ali kılıcını kuşandı Atına bindi Avını gözetliyerek giden bir arslan gibi, Amr’ın önüne varıp dedi ki:

Yâ Amr! Duydum ki sen Kâ’be’nin karşısında ahdetmişsin ki, Kureyşten bir kişi senden iki şey istese, birini yaparmışsın

Evet öyle söz verdim

Biliyorsun ben Kureyş’tenim Senden iki şey isteyeceğim Hiç olmazsa birini kabûl et! Birinci isteğim, Allahın birliğini ve Muhammed aleyhisselâmın O’nun Resûlü olduğunu kabûl ve tasdîk etmendir

Bunu kabûl etmiyorum, başka ne istiyorsun?

İkinci isteğim, bu iki kuvveti hâllerine bırakıp, Mekkei mükerreme’ye gitmendir

Bunu kabûl ettim, yalnız Ebû Bekir, Ömer ve Osman’ın başlarını keserim

Ey ahmak! Benim başımı kesmeden onların başını nasıl kesersin?

Yâ Ali! Sen henüz gençsin, dünyanın tadını almamışsın, ben senin başını kesmek istemem

Ben Allahü teâlânın yardımı ve Resûlünün duâsı ile senin başını kesmek isterim

Hz Ali’nin bu sözü üzerine Amr, atından inip Hz Ali’ye doğru yürüdü Hz Ali de atından indi Birbirlerine hamle ettiler Hz Ali bir fırsatını bulup, Amr’ın uyluğunu, bir kılıç darbesiyle kopardı Artık işi bitti, diyerek geriye dönmüş gelirken, Amr, kendi kopmuş bacağını Hz Ali’ye fırlattı Hz Ali de hemen geri dönüp Amr’ı öldürdü

Resûlullah efendimiz tekbîr getirip buyurdu ki:

Ali’nin Amr bin Abdûd ile bir kere karşılaşması, ümmetimin kıyâmete kadar olan ibâdetinden hayırlıdır

Dünya aldatır

Hz Ali’nin hikmetli sözleri çoktur Bunlardan ba’zıları şunlardır:

Affetmek fazîlettir Kararlı olmak metâ’dır, sahip olunan maldır Kararsız olmak ise zâyi olmaktır Yalancılık hıyânettir İnsâf rahatlık, şer küstahlıktır Güleryüzlülük ihsândandır Doğruluk kurtarır, yalan felâkete sürükler Kanâat insanı zengin yapar, yerinde kullanılmayan zenginlik azdırır Dünya aldatır, şehvet kandırır Hased yıpratır, nefret çökertir

Akıllı kimse, günâhlarını tevbe ile örtendir Cömert, kötülük yapana iyilikle karşılık verendir

Âlim; sözü, işine uygun olandır Âlim ilme doymaz

Hz Ali, Hayber kalesinin fethinde, kalenin kapısını koparıp, kalkan olarak kullanmıştır Bu savaşta Hz Ali'nin gözleri ağrıyordu Resûlullah efendimiz onu çağırtarak gözlerine üfledi ve şifa bulması için Allahü teâlâya duâ etti Hz Ali'nin gözlerinde bir ağrı sızı kalmadı

Bu savaşta, yahudilerin meşhur pehlivanı Merhab:

Hayber halkı iyi bilir ki: ben, gelip çatan harplerin tutuştuğu, kızıştığı zamanlarda, tepeden tırnağa kadar silâhlanmış, cesaret ve kahramanlığı denenmiş Merhab'ımdır Ben, kükreyerek geldikleri zaman aslanları bile kâh mızrakla, kâh kılıçla vurup yere sermişimdir, diyerek Müslümanlardan er diledi Bunun üzerine Hz Ali:

Ben oyum ki: anam bana Haydar, Arslan adını takmıştır! Ben, ormanların heybetli görünüşlü arslanı gibiyimdir Sizi, geniş ölçüde ve çarçabuk tepeleyici bir er kişiyimdir, diye şiir söyleyerek Merhab'ın karşısına dikildi

Bu şiir Merhab'a o gece gördüğü rüyâyı hatırlattı Rüyâsında kendisini bir arslanın parçaladığını görmüştü Hz Ali, Merhab'la karşı karşıya geldiğinde, Merhab'ın tepesine öyle bir kılıç indirdi ki, kılıç, Merhab'ın siperlendiği kalkanını ve demirden miğferini kesti Başını, ikiye ayırdı Merhab'ın başına inen kılıncın çıkardığı ses o kadar fazla idi ki, Hayber karargâhında bulunan Ümmi Seleme:

Merhab'ın dişlerine kadar inen kılıcın sesini ben de işittim, demiştir

Hz Ali, o gün yahudilerin en namlı kişilerinden sekizini öldürmüştür

Hayber gazâsından dönen Hz Ali'ye Peygamber efendimiz:

Yâ Ali, eğer halk, Îsâ'ya söylediklerini söylemiyecek olsalardı, senin hakkında çok sözler söylerdim O zaman herkes, bereketlenmek için, ayağının tozunu alır, abdest suyunu şifâ için hastalarına verirlerdi Seni şehid ederler Âhırette havzımın üzerinde halîfemsin Cennete en önce sen girersin Seni sevenler nurdan minberler üzerinde olur, buyurunca, Hz Ali şükür secdesi yaptı

Hz Ali bir müfreze gönderdiği vakit başına tâyin ettiği kimseye şöyle derdi:

Sana Allahtan korkmanı tavsiye ederim O, hem dünyaya, hem de âhirete mâliktir Vazîfene sarıl Seni Allaha yaklaştıracak olana yapış Çünkü dünyada yapıp da bıraktıklarını, yarın karşında hazır bulacaksın

Sakif'ten bir zat anlatır:

Hz Ali, beni vâli tâyin etti ve şehrin halkının yanında bana şöyle dedi:

Vergiyi tam olarak al! Bu işte sakın sende bir zaaf görmesinler

Daha sonra bana şöyle dedi:

O sözü onların yanında söylememin sebebi, onlar hîlekâr bir kavimdir Onlara âit bir elbiseyi, yedikleri bir şeyi, taşıt olarak kullandıkları bir hayvanı alıp satma Para yüzünden onları kırbaçlama ve ayakta da bekletme Vergi olarak aldıklarından, onlara bir mal satma! Eğer bu sözlere muhâlefet edersen Allah benim yerime seni yakalar Emre muhâlif bir hareketini duyarsam seni azlederim

Hz Ali, İslamiyeti kabul ettikten sonra, bütün Mekke devrini teşkil eden on üç sene Peygamber efendimizin yanında, O’nun huzur ve hizmetlerinde bulundu Peygamber efendimizin sevgi ve iltifatlarına kavuştu Mekkeli müşriklerin bütün eza ve cefalarına katlanarak Peygamber efendimizin en yakın yardımcılarından oldu

Mescidi Nebevi’nin inşaatında çok gayret gösterdi Bedr, Uhud, Hendek ve diğer bütün gazalarda bulundu ve fevkalade gayret ve kahramanlık gösterdi Yalnız Uhud Gazasında on altı yerinden yara aldı Pekçok gazada Resulallah sallallahü aleyhi ve sellem sancağı Hz Ali’ye teslim etmiştir

Vâhiy kâtipliği yaptı

Hz Ali, Hudeybiye Antlaşmasında sulh şartlarının yazılmasında vazife aldı Hayber Gazasında bulunup, büyük kahramanlıklar gösterdi Bu savaşta, ağır bir demir kapıyı kalkan olarak kullanmıştır Huneyn Gazasında da büyük kahramanlıklar gösteren Hz Ali, Tebük Gazasında, Resulullah efendimiz tarafından vazifeli olarak Medine’de bırakıldığı için bulunamadı Daha sonra Yemen Muharebesinde ordu kumandanı olarak vazifelendirildi Mekkei mükerreme feth edilince, Kabe’deki putları imha vazifesi ona verildi

Peygamber efendimiz vefat edince, o yıkayıp kefenledi Bu son mübarek vazife, ona ve Hz Abbas, Üsame bin Zeyd, Fadl ve Kusem’e nasib oldu Definden sonra halife seçilen Ebu Bekr’e biat edip onun devlet işlerini yürütmede istişare ettiği zatlardan oldu ve kadılık (hakimlik) görevlerinde bulundu Hz Ömer’in halifeliğine de biat edip, halifenin danışmanı ve hakimliğini yaptı Hz Osman’ın da halifeliğine biat edip, hilafet işlerinde onun vezirliğini yaptı

Hz Osman’ın şehit edilmesinden sonra 656 Zilhicce ayında halife oldu Hz Osman’ı şehit edenlerin cezalandırılmaları hususunda çıkan ictihad ayrılıklarından dolayı karşı karşıya gelen iki ordu arasında tam anlaşma olmuştu ki, Abdullah bin Sebe’ ismindeki Yahudi, gece karanlığında grubu ile birlikte Basralıların üzerine saldırdı Gece karanlığında kimse ne olduğunu anlayamadı Üç gün savaş devam etti Cemel (Deve) Vak’ası olarak bilinen bu hadisede Aişei Sıddika esir alınınca, Hz Ali hürmet ve ikram edip kendi askerleri arasında bulunan kardeşi Muhammed bin Ebu Bekr ile Medine’ye gönderdi Bir sene sonra Sıffin denilen yerde Hz Muaviye’nin ordusu ile yüz günde doksan meydan muharebesi yaptı Askerlerinden yirmi beş bin, karşı taraftan kırk beş bin kişi şehid oldu Karşı taraftan gelen sulh teklifi ile antlaşma olunca, ordusundan yedi bin kişi ayrıldı Bunlara harici denildi

660 senesinde Ramazanı şerif ayının on yedinci Cuma günü sabah namazına giderken İbni Mülcem adlı bir harici tarafından başına kılıçla vurularak şehit edildi Kabirleri Necef denilen yerdedir

Halifeliği devrinde zuhur eden fesatçılarla mücadele ettiğinden, sükun ve huzur bulamamıştır Hükumet idaresinde Hz Ömer’in yolunu tutmuştur Her işin emniyet ve istikamet dairesinde yapılmasına çalışır, halka şefkat gösterirdi Her tarafta askeri birer merkez vücude getirmişti

Hakkında bir kaç ayeti kerime nazil olup, pek çok hadisi şerifle medhedildi Ehli sünnetin gözbebeği, evliyanın reisi, kerametler hazinesidir Adalet, ilim, cömertlik, merhamet ve diğer yüksek faziletleri kendisinde toplamıştır Peygamber efendimiz Hz Ali’ye cömertlerin sultanı manasına Sultanüleshiya buyurmuşlardır

Buğday benizli, orta boylu, uzun gerdanlı, güler yüzlü, iri siyah gözlü, geniş göğüslü, iri yapılı ve sık sakallı görünüşe sahib olan Hz Ali, ilim ve amel bakımından en yüksek derecede idi Allah korkusundan devamlı ağlardı Namaza durunca, alem altüst olsa, haberi olmazdı

Hz Ali'nin Hz Fatıma'dan Hasan, Hüseyin ve Muhsin adında 3 erkek, Zeyneb ve Ümmü Gülsüm adında iki kızı olmuştur Hz Fatıma'dan sonra evlendiği hanımlarından 15 erkek, 16 kız çocuğu olmuştur

Hz Ali, fevkalade beliğ ve fasih konuşurdu Peygamber efendimizden sonra, onun derecesinde beliğ hutbe okuyacak bir başkası yok idi Arap lisanının ilk kaidelerini koyan odur Bu sebeple Kur’anı kerimin lisanına herkesten çok aşina idi Devamlı Peygamber efendimizin yanında bulunması ve onun feyizli nurlarına ilk kavuşanlardan olması sebebiyle Kur’an'ın hükümlerini en iyi bilen o idi Tefsire dair birçok rivayetler bildirmiştir Bilhassa ayetlerin iniş sebepleri konusunda birçok rivayetleri vardı Bu konuda buyuruyor ki:

Sorunuz, bana ne sorarsanız, size cevabını veririm Allahın kitabını bana sorunuz Vallahi bir ayet yoktur ki, ben onun gecede mi, gündüzde mi, kırda mı, dağda mı nazil olduğunu bilmiyeyim

Bu sebeplerden dolayı, hakkında birçok rivayet olup, anlaşılması güç meselelerde, onun rivayeti tercih edilmiştir Haccı Ekber’in kurban bayramı olduğuna dair olan rivayeti gibi

Hz Ali, Ehli beytten olması sebebiyle, Peygamber efendimizin sünnetine herkesten daha fazla vakıftı Bu hususta herkesin müracaat kapısıydı Bizzat Resulullah efendimizden duyarak yazdığı bir hadis sahifesi vardı Bu sahife, Sahifetü Ali bin Ebi Talib adıyla 1986’da yayınlanmıştır Kendisinden 586 hadisi şerif bildirilmiştir Bunlardan 20 tanesi hem Buhari’de, hem de Müslim’de bulunur Bundan başka 9 hadisi şerif Buhari’de, 15 hadis Müslim’de, tamamı da Ahmed bin Hanbel’in Müsned adlı kitabında vardır

Hz Ali, Eshabı kiramın en büyük fıkıh alimlerindendi Halledilemeyen mevzular ona havale edilirdi Hatta Hz Ömer buyurur ki:

Şayet Hz Ali olmasaydı, Ömer helak olurdu

Fıkha dair bildirdiği hükümler, Mevsûatü Fıkhı Ali bin Ebi Talib adıyla yayınlanmıştır

Hz Ali’nin hikmetli sözleri birçok kitaplarda toplanmıştır Bunlardan Emsalü İmam Ali, GurerülHikem ve DürerülKilem adlı eserler basılmıştır Bu kitaplardaki sözlerinde Hz Ali buyuruyor ki:

Affetmek fazîlettir Kararlı olmak metâ'dır, sahip olunan maldır Kararsız olmak ise zâyi olmaktır Doğruluk emânet, yalancılık hıyânettir İnsâf rahatlık, şer küstahlıktır Emânete hıyânet etmemek, îmândandır, güler yüzlülük ihsândandır Doğruluk kurtarır, yalan felâkete sürükler Kanâat insanı zengin yapar, yerinde kullanılmayan zenginlik azdırır Dünya aldatır, şehvet kandırır Lezzet oyalar, nefsin arzuları alçaltır Hased yıpratır, nefret çökertir

Akıllı kimse, günâhlarını tövbe ile örtendir Cömert, kötülük yapana iyilikle karşılık verendir

İlim; güzel bir mîrâs, genel bir ni'mettir İnsaf, ihtilâfı giderir, ülfeti getirir

Adâlet; îmânın başıdır, ihsânın birleştiği noktadır ve îmânın en yüksek mertebesidir

Âlim; sözü, işine uygun olandır Âlim ilme doymaz

Hikmet; akıllıların bahçesi, ermişlerin mesîresidir, gezinti yeridir

Akıllı; şehvetten uzaklaşan, âhıreti dünya ile değişmeyendir Akıllı, yalnız ihtiyâcı kadar ve delille konuşur, sâdece âhıretinin ıslâhı için çalışır Akıllı, günâhlardan sakınır, ayıplardan uzak durur Cömertlik günâhları siler, kalblere sevgi eker

Câhil; dayakla uslanmaz, nasîhatlerden payını almaz

İlim; insanı akla götürür, kim ilim öğrenirse akıllanır İlim; rûhu ihyâ eder, diriltir Aklı aydınlatır, cehâleti öldürür

Zulüm; ayakların kaymasına, ni'metin yok olmasına, milletlerin helâkine sebep olur

Gerçek mü'minin sevgisi, kızması, birşeyi alması, yapması ve terki, hep Allah için olur

Kâmil mü'min gizli şükür eder, belâya karşı sabır eder, ümîd hâlinde iken bile korkar

Akıllı kimse, ibâdetle, nefsin arzusuna karşı gelendir Câhil kimse, günâh işleyerek nefsin arzusuna uyandır

Allaha kavuşmak, kötü insanlardan uzak durmakla olur

İhtiraslı kimse, bütünüyle dünyaya mâlik olsa bile yine fakîrdir

Doğruluk, İslâmın direği, îmânın desteğidir

Allahın azâbından korkmak, müttekîlerin, takvâ sahiplerinin nişânıdır

Dînin esâsı, emâneti yerine vermek, sözünde durmaktır

Hased eden dâimâ hastadır, cimri insan, dâimâ fakîrdir

Başa kakan, nefret ateşini körükler

Kanâatkâr olmak, boyun eğme zilletinden daha hayırlıdır

Olgunluk üç şeyde gereklidir: Musîbetlere sabır, isteklerde aşırıya kaçmamak ve istiyene vermektir

Yumuşaklık, durulmayı çabuk sağlar ve zor olan şeyleri kolaylaştırır

Âlim, câhili hemen tanır, çünkü daha önce o da câhildi Câhil âlimi tanımaz, çünkü daha önce âlim değildi

Akıl ve ilim, birbirinden ayrılmayan ve zıt olmayan iki kardeş gibidir

Îmân ve hayâ, birbirinden kopmayan bir bütündür

Îmân ve ilim, ikiz kardeş ve birbirinden ayrılmayan arkadaş gibidir

Öfke, tutuşturulmuş bir ateş gibidir Her kim ki öfkesine hâkim olursa, onu söndürür ve her kim onu salıverirse, ilk yanan kendisi olur

Ahmaklık, dermânı bulunmayan bir dert, şifâsı olmayan bir hastalıktır

Allah için kardeş olanların sevgisi, sebebi dâim olduğu için devam eder Dünya için kardeş olanların sevgisi, sebebi devam etmediği için, kısa sürer, bir an gelir son bulur

Akıllı, sustuğu vakit tefekkür, konuştuğu vakit zikir eder, baktığı vakit de ibret alır

Kendisi amel etmeksizin Allah yoluna çağıran kişi, oksuz yaya benzer

Sükût, sana vakar kazandırır ve seni özür dileme zahmetinden kurtarır

İhtiras, gâfillerin kalbinde şeytanların sultânıdır

Hasedcilerin en ehveni, hased ettiği kişinin elindeki ni'metlerin yok olmasını ister

İlim, insanı Allahın emrettiği şeylere götürür, zühd ise o şeylere erişilmesini kolaylaştırır

Korkaklık, ihtiras ve cimrilik, Allaha karşı kötü zannın bir araya getirdiği kötü arkadaşlardır

Mal, harcandığı kadar sâhibine ikrâmda bulunur Kişinin yaptığı cimrilik kadar ona ihânet eder

Fakîh öyle biridir ki, insanları Allahın rahmetinden ümitsizliğe düşürmez ve onları Allahın rahmetinden yüz çevirtmez

Mal ve çocuklar, dünya hayâtının zînetidirler Sâlih amel de, dünyadan âhırete götürülen mahsûldür

Allah için seven bir kardeş, en yakından daha yakın, anne ve babalardan daha merhametlidir

Amel eden câhil kişi, yoldan başka yerde yürüyen gibidir Bu yürüyüşü ona, ihtiyâcından uzaklaşmaktan başka birşey kazandırmaz

İnsan, sözü ile tartılır veya işi ile değerlendirilir Seni zînet yönünden ağır getirecek şeyi söyle ve kıymetini artıracak şeyi yap

Yalancı, sözünde suçludur, isterse delîli kuvvetli ve ağzı lâf yapan biri olsun

İstişâre, danışma sana rahatlık, başkasına yorgunluktur

Dünya mü'minin hapishânesi, ölüm hediyesi, Cennet de varacağı yerdir

Dünya kâfirin Cenneti, ölüm korkulu rü'yâsı, Cehennem de varacağı son duraktır

Allaha tâatle uğraşmak en kârlı iş, doğru konuşan dil ise, en güzelidir

Gaddarlık, herkes için kötü bir şeydir Şan, şeref sâhibi ve büyük zâtlar için daha çirkindir

Takvâ, dîni ıslâh, nefsi muhâfaza eder ve mürüvveti süsler

Akıllı; alçak dünyadan el çeken, Cenneti a'lâya göz dikendir

Sabır en güzel huy, ilim en şerefli süs eşyasıdır

Kalblerin gafletine, gözlerin uyanık olması fayda vermez

Sıkıntıya düşmeden önce emniyet tedbirini alan kimse, ayağını sağlam yere basmış olur

Sabır, insanın başına gelene katlanması demektir Onu kızdırana karşı da kendisine hâkim olmaktır

Korku kaderi değiştirmez, yalnız sevâbın yok olmasına sebep olur

İhtiras, rızkı artırmaz

Kârlı olan, dünyayı âhıretle değiştirendir

Cimri, dünyada kendi nefsine cömert davranmaz, bütün malını mîrâsçılara vermeye râzı olur

Mal, sâhibini dünyada yükseltir, âhırette alçaltır

Hased, bir dert ve hastalık olup, hased eden veya olunan helâk olmadıkça çâresi bulunmaz

Günâhlar birer dert olup, devâsı istigfârdır

Sabır iki kısımdır: Sevmediğin şeye sabretmek ve sevdiğin şeye sabretmek

Sabır, en güzel îmân kisvesi ve insanların en şerefli ahlâkıdır

Şek ,şüphe, yakîni bozar, îmânı yok eder

Mürüvvet; insanın, kendisini lekeleyecek şeylerden kaçınması ve güzellik kazandıracak şeylere yaklaşmasıdır

Cömertlik ve cesâret, şerefli maksatlar olup, Allahü teâlâ bunları sevdiği ve denediği kişilere ihsân eder

Sıkıntıya karşı sabır etmek, bolluk ânındaki âfiyetten daha efdaldir

Akıllı, iyiliklerini canlandıran, kötülüklerini öldürendir

Tûli emel, fazla yaşama arzusu, serâb gibidir, bunu gören su sanıp aldanır

İyiliği tamamlamak, yeniden başlamaktan daha hayırlıdır

Kendi nefsinden râzı olan, aldanmıştır Ona güvenen, mağrûr ve yolunu şaşırmıştır

Gerçek dost, ayıbını görüp nasîhat eden, gıyâbında seni koruyan ve seni kendisine tercîh edendir

Ahmaklık; herşeyi fuzûliymiş gibi hiçe saymak ve câhil insanlarla arkadaşlık kurmaktır

Allah için dost olan, kişiye doğru yolu gösteren, fesattan uzaklaştıran ve ibâdetlerinde yardımcı olandır

İlim, maldan daha hayırlıdır İlim seni, sen de malı korursun

Fazîlet; çok mal ve büyük işlerle değil, güzel kemâliyet ve hayırlı işlerle olur

İslâmiyet, teslimiyettir Teslimiyet, yakîndir Yakîn, tasdîktir Tasdîk, ikrârdır İkrâr, edâdır, yerine getirmektir Edâ ise ameldir

Fazîlet, en iyi maldır Cömertlik, en güzel mücevherdir Akıl, en güzel zînettir İlim, en şerefli meziyettir

Adâlet, halkın dirliği ve düzeni, idârecilerin süsü ve güzelliğidir

Akıllı kimse; dilini kötü söz ve gıybetten koruyan, mü'min; kalbini şek ve şüpheden temizleyendir

İyilikle emretmek, insanların en fazîletli amelleridir

İffet; nefsin koruyucusu ve kinlerden paklayıcıdır

Sabır iki kısımdır; belâya sabır iyi ve güzeldir Bundan daha güzeli, harâmlara karşı sabırdır

Harâmlardan çekinmek, akıllıların şânı, şereflilerin tabiatındandır

Allah korkusundan dolayı göz yaşı dökmek, kalbi nûrlandırır Tekrar günâh işlemekten insanı korur

Yaptığı günâh bir işle öğünmek, o günâhı yapmaktan daha kötüdür

Ârifin, yüzü nûr ve tebessüm, kalbi korku ve hüzün doludur

Dünya; güzel, aldatıcı ve geçici bir serâb, çabuk yıkılan bir dayanaktır

Sevgi, kalblerin birbirine yakınlaşması ve rûhların ünsiyetidir

Yumuşaklık, öfke ateşini söndürür Hiddet ise öfke ateşini körükler

Mü'min, baktığında ibret alır Bir şey verilirse, şükür eder Musîbet ve belâya uğrayacak olursa, sabır eder Konuşacak olursa, Allahü teâlâyı hatırlatır

Akıl, mü'minin dostu; ilim, vezîri, sabır, askerlerinin komutanı ve amel ise silâhıdır

Îmân ile amel, ikiz kardeş olup, birbirinden ayrılmazlar

Hased edenin sevgisi sözlerinde görülür Kinini işlerinde gizler Adı dost, fiili düşmancadır

Yumuşak başlı olanlar; en sabırlı, derhal affedici ve en güzel huylu olan kimselerdir

Allahü teâlâdan hayâ etmek, insanı Cehennem azâbından korur

Gaflet, insana gurûr getirir, helâke yaklaştırır

Mü'min, dünyaya ibret gözü ile bakar İhtiyâcı için karnını doyurur Dünyadan konuşulduğu vakit, nefret ve tenkid kulağı ile dinler

Fazîlet, gücü yettiğinde affetmektir

Hayâ ve cömertlik, ahlâkların en efdalidir

Kötü insan, hiç kimseye iyi zan beslemez Çünkü o, herkesi kendisi gibi görür

Kâmil olan kimse, aklı, arzu ve isteklerine galip gelendir

Söz ilâç gibidir Azı faydalı, çoğu zararlıdır
 
Üst Alt