Son Konu

Aşk

yasuo

Yeni Üye
Katılım
14 Şub 2021
Mesajlar
84,876
Tepkime
0
Puanları
36
Yaş
36
Credits
0
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0


Aşk bütün toplumlarda, her kültürde ve tüm zamanlarda var olmuştur ve hemen hemen her insanın yaşamının bir döneminde en az bir kez yaşadığı evrensel bir duygusal durumdur. Aşk yalın bir duygudan öte görkemli bir şeydir. Yakınlık, bağlanma, güven, saygı ve sevgi gibi duyguları beraberinde getirir. Yoğun bir arzulama hali öne çıkar.

Aşık olmasıyla kişi; dopamin, serotonin ve noradrenalin gibi hormonların aktif ve dengeli şekilde salgılanmasıyla, bedensel ve zihinsel olarak farklı bir deneyime adım atar.

Aşkın kalıcı hale gelmesini sevgi ve bağlılık hormonu oksitosin sağlar. Aşk hissi oluştuğunda beynin çalışma sistemi değişebilir. Beyin tarama sırasında katılımcıların aşık oldukları kişilerin fotoğraflarını gördükleri veya onlarla ilgili düşündükleri sırada, beyinlerinin insula bölgesinin iç kısımları, singüler korteksin ön bölümü, hipokampus gibi bölgelerinde değişiklikler meydana geldiği gözlemlenmiştir. Bu bölgeler, aynı zamanda madde bağımlılığı gibi kişinin kontrolünü ele geçiren diğer durumlarda da aktif hale gelip kişiye ’ödüllendirilmişlik’ duygusu veren ‘ödül sistemi’nin en önemli parçalarıdır. Aşık olunması durumunda, aşık olunan kişiyle ilgili hemen her şey aşık olan kişinin zihnini işgal etmeye başlar.

Aşk insanlarda testosteron, androjen, östrojen, progesteron gibi seks hormonlarının düzeyini de olumlu etkiler. Bunun yanında artan bazı nörokimyasal veya hormonlar da aşkı güçlendirir. Bu maddelerin en bilinenlerin başında dopamin maddesinin artışı gelir. Aynen madde bağımlılarında olduğu gibi dopaminin artışı insanın zihnini gittikçe şiddetlenen bir şekilde aşık olduğu kişiye bağlayıp ona bağımlı hale getirir. Yeni aşık olmuş insanlarda miktarı artan bir başka madde ise sinir gelişim faktörü olarak bilinen NGF (neuro growth factor). Bu madde romantik duyguların ortaya çıkmasında çok önemli bir aracıdır. Aşkla ilgili bir diğer madde ise tokluk, ruh durumunun düzenliliği ve mutluluk düzeyimizle yakından ilgili olan serotonindir. Aşkın ilk safhalarında serotonin seviyesi belirgin şekilde azalır. Aşık bir beyinde azalan seratonin ise aşık olunan kişiyle bir araya gelerek tamamlanmak üzere kişinin bütün zihinsel ve fiziksel mesaisini aşık olduğu kişiye yöneltir.

Aşk esnasında salgılanan hormonlar saçlara ve cilde parlaklık, gözlere canlılık ve kişiye pozitif yaşam enerjisi verir. Bunun yanında aşık olunan kişiye daha güzel görünme arzusu da kişisel bakım isteğini artırır. Karşılıklı aşkta artan özgüven ve başarı hissi ile birlikte de kişiler kendilerini hiç olmadıkları kadar güçlü ve çekici hisseder. Bununla birlikte aşk kişide psikolojik bağımlılık da yapabilir.

İlişkinin istediğimiz gibi mutlu gidebilmesinin yanında istemediğimiz bir şekilde sonlanma şansı da vardır. Bu noktada özellikle sevdiğimiz kişi tarafından reddedilmek bizi olumsuz duygu durumlarına sürükleyebilir. Aşk acısında aslında yaşanmışlıkların, birini kaybetmenin acısını yaşarız. Bu noktada düşünülmesi gereken şey acıyı neden çektiğimizdir. İki farklı neden aşk acısı çekmemize sebep olabilir. Birincisi yalnızlıktan korktuğumuz için, ikincisi ise o kişinin hayatımızdaki değerinden kaynaklı bir kaybın varlığından dolayıdır.

Yaşanan olumsuz duyguların yarattığı stres ayrılık sonrası oluşan yeni döneme uyum sağlama sürecini zorlaştırabilir. Ayrılık sonrasında 5 aşamadan geçilir. Bu aşamalardan ilki ilişkinin aniden bitmesiyle ne olduğunun anlamlandırılamadığı ‘’Şok Aşaması’’dır. İkinci aşama ise ‘’İnkar Aşaması’’dır. Bu aşamada olayın taze olması sebebiyle kişi karşısındakini kaybetmiş olduğunun farkında olsa bile hala eski partneri her an arayacak veya gelecek gibi hisseder. Üçüncü aşama olan ‘’Öfke Aşaması’’nda günlük hayata dönüş başlar. Kişi ilişkisinin bitiş nedenlerini anlamaya ve analiz etmeye çalışır ancak öfke duyguları yoğundur. Acı, üzüntü ve hayal kırıklığı gibi duygular yaşamak yerine güçlüyüm, ayaktayım gibi düşüncelerle asıl duygularını öfke duygusuyla bastırır. Dördüncü aşama olan “Suçlama Aşaması” kişinin ilişki içerisinde yaşananlardan tek taraflı olarak kendini sorumlu tutması ile başlar. Son aşama ise “Kabullenme Aşaması”dır. Bu aşamaya gelinebilmesi için kişinin öfkeyi ifade etmesi ve hüzün ve acı gibi duygularını yaşayabilmesi gerekmektedir. Kişi artık bu aşamada ayrılığın hayatın bir gerçeği olduğunu kabullenir.

Aşk, insan hayatında psikolojik ve fizyolojik etkileri ile var olan evrensel bir olgudur. Bahsettiğim gibi her başlangıcın bir sonu vardır ve aşık olunan partnerler ile olan ilişkilerin bitebileceği durumu hayatın bir gerçeğidir. Önemli olan, ayrılığın bir kayıp olduğunu ve bu kaybın yasını tutmanın kişinin en doğal hakkı olduğunu unutmamaktır.


 
Üst Alt