iltasyazilim
Yeni Üye
Atatürk'ün yaptığı bilimsel çalışmaları ve tarihleri nelerdir?
Atatürkün bilimsel çalışmalarının tarihleri nelerdir? tezgâhtar olurmusunuz?
Bu konuda görev sitelerinde yer alan bir dökümanı buraya eklemek isterim:
ATATÜRK VE BİLİM
Ord Prof Kültürlü SAYILI
Atatürk bilimin insan yaşamındaki kayda değer yerini Hür Savaşımızın sona ermesi sıralarından başlayarak hemen her vesile ile tekrarlamış, vurgulamıştır 22 Ekim 1922 ’de Bursa ’da yaptığı bir konuşmada, Atatürk, Türkçe'si biraz sadeleştirilmiş şekliyle şöyle demiştir :
Yurdumuzun en bayındır, en gözalıcı, en hoş yerlerini üç buçuk sene benekli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı mağlup eden zaferin sırrı nedir? Orduların sevk ve idaresinde bilim ve fen ilkelerinin kılavuz edinilmesindedir Milletimizin siyasi ve içtimai hayatı ile ulusumuzun düşünümsel eğitiminde de yol göstericimiz bilim ve fen olacaktır Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiiri ile edebiyatı okul baştan sona ve okulun vereceği bilim ve fen tamamen bütün mucizevi incelikleri ve güzellikleriyle oluşup gelişecektir
Benzer yılın 27 Ekim günü de, tekrar Bursa ’da, Atatürk şunları söylüyor :
Hiçbir mantıki kanıta dayanmaksızın birtakım geleneklere ve inançlara alt kalmakta ısrar eden milletlerin gelişmesi fazla baskı olur ve belki de hiç gerçekleşmez Gelişim yolunda bağları koparamayan ve engelleri aşamayan uluslar akla uygun düşen ve gereksemelere üçgenin taban olmayan kenarı uydurabilen bir zihniyetle hayata bakamazlar Bunlar engin hayat felsefelerine sahip diğer milletlerin egemenliği altına girip onların tutsağı olmaktan kurtulamazlar
30 Ağustos 1924 günü Atatürk Dumlupınar ’da yaptığı konuşmada da şöyle diyor :
Yaşamanın şartı uygarlık yolunda yürümek ve başarıya ulaşmaktır Bu yol üstünde ilerlemeyi yok de geriye bağlılığı benimseyenler, böyle bir cehalet ve gaflette bulunanlar, evrensel uygarlığın coşup gelen seli altında bir gün boğulmaya mahkumdurlar
Yeniden aynı konuşmasında Atatürk şunları söylüyor :
Uygarlığın yeni buluşlarının ve fennin harikalarının cihanı değişmeden değişmeye sürükleyip durduğu bir devirde yüzyılların eskittiği köhne zihniyetlerle, geçmişe kölecesine fedâkarca varlığımızı sürdürmemiz mümkün değildir
Atatürk ’ün “hayatta en reel mürşit ilimdir kısaltılmış şekliyle yaygınca tanıdık sözünün bütün metni ise tıpkı şöyledir :
Dünyada her şey için, maddiyat için, manevi olarak için, muvaffakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir; ilim ve fennin haricinde mürşit seslenmek gaflettir, cehalettir, dalalettir Yalnız, ilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekamülünü idrak etmek ve terakkiyatını zamanında takip eylemek şarttır
Bilindiği üzere “ilim sözcüğünün anlamı, mana kapsamı, gayet geniştir Hatta aslı Arapça olan bu sözcüğün, Osmanlıca ’daki kullanışıyla, günümüzde bundan böyle yaygınlaşmış olan bilim sözcüğünden daha geniş anlamlı olduğunu söyleyebiliriz Fen, ise temel bilimler, yani matematik, gökbilim, fizik, kimya, ve tabiî bilimler anlamına gelir Liselerimize ilişkin olarak “fen kolu ve üniversitelerimize ilişkin olarak “fen fakültesi terimlerimiz bunu açık açık gösteriyor Demek ancak kılavuzluğunda yürünmesini Atatürk ’ün öğütlediği bilim şümullü ve geniş kapsamlı bir bilimdir Topluma ve insana ilişkin her türlü dizgeli bilgi ve bilimsel çalışmayı içermek durumundadır Lakin, ayrıca, bilimler arasında esas bilimlere, matematiğe ve doğaya ilişkin bilimlere, burada bilhassa sinyâl edilmektedir
Bilimin insan yaşamındaki en gerçek yol gösterici olduğuna dikkatimizi çektiğine göre, seslenmek fakat Atatürk bilimden başka hakiki yol göstericilerimizin de bulunduğunu kabul etmiş olmaktadır Ancak, bu cümlesinin anında arkasında, bilim ile fennin dıştan mürşit aramanın, bunları dışta bırakan kılavuzlar gerisinde yürümenin, dünyadan habersizlik, bilgisizlik, ve sapıklık demek olacağını vurgulayarak açıklama etmektedir
Çağırmak oluyor ancak, Atatürk, burada bilim dışarıya kılavuzlarımız olsa da, bunların bilimle bağdaşabilen, bilim anlayışına zıt düşmeyen, yol göstericiler olmaları gerektiğine muhakkak bir dille sinyâl etmek ihtiyacını duymuştur Diğer bir açıklama ile, Atatürk, en başta kesinlikle bilim gelmek şartıyla, diğer birtakım hakiki kılavuzlarımızın da bulunduğunu, lakin bunların bilim usul ve kurallarından pay alabilen ve bilim kadar olmasa da, gerçi aşağı yukarı dizgilileşmiş, özgünleşmiş durumda yer alan data ve gözlemlerimiz olduğuna, yahut da bunların, mesela aklımız ve tecrübelerimiz gibi, bilimi yaratıcı esas öğeler aralarında yer almaları gerektiğine isabetle parmak basmış oluyor
İcraât, eylem, daima bir karara ulaşmayı gerektirir Toplumun dağıtılmış sorunlarına ilişkin olarak, idareci ve işadamının, ister istemez, kesin evrelerde ve ara sıra, yeterli bilgiye sahip olmaksızın da kendine bir davranış yolu, eylem doğrultusu belirlemesi, yeğlemesi gerekir bu nedenle, bilimin oysa kuvvetsiz ışıklarından pay alabilen çeşitli alanlarda ve konularda aklımızdan, sağduyumuzdan ve ulus anlayışının bize göstereceği yollardan yararlanmak zorunluluğu vardır Oysa, bunlar, bilimsel sınamalarla değerlendirilebilecek mahiyette veya nitelikte olmadıkları zaman bile, detaylar bilgisinden ve bilimsel düşence ve zihniyet örneklerinden esinlendikleri ya da bunların yardımına dayandıkları oranda, bize daha faydalı olabilirler Demek ama aslında, diğer gerçek kılavuzlarımızda bulunmasına rağmen, gerçi bilim tek hakiki kılavuzumuz, en hakiki yol göstericimiz olmuş oluyor
Büyük Atatürk Türk ulusu için gerek fiziksel ve gerekse dinsel, yani manevi alanlarda özgür, seçkinlik ve fayda temin etmek ve Türk milletini gururlandırmak yolunda dağıtılmış doğrultularda çaplı bazı süreçleri harekete getirmiş, hepimizin iyi bildiğimiz kalburüstü devrimlerini yapmak için azimli girişimlerde bulunmuştur Atatürk bu köklü değişiklik ve reformlarında daima aklın kılavuzluğu aşağı ve geçmişte oysa uzun tecrübelere, tarihsel yaşantılarımıza dayanan sağlam bilgi ışığında yürünmesi temel ilkesini daima için etkin ölçüde başatlı tutmaya özen göstermiştir
Bir yanlamasına da, ulu önderimiz, temelsiz ve bâtıl fikir ve inançlarla, muska, efsun ve üfürükçülük gibi ilkel ve çağdışı tutum ve uygulamalarla dizgeli ve yoğun bir mücadeleye girişmiş, keza, üniversite inkılâbı veya reformu ile yüksek öğretim kurumlarımızda bilimsel araştırmayı canlı bir süreç durumuna yükseltme tutumunun benimsenip edimselleşmesine içten yakın tarihimizdeki en etkili adımın atılmasında önayak olmuş, böylece de yurdumuzda bilimin ve bilim zihniyetinin galibiyet yollarını açmıştır
Yukarıda aktarılan sözlerinin, kendisinden yapılan alıntıların, hepsinde Atatürk ’ün bilim ile uygarlık arasında yakın ilişki kurduğuna ve her ikisini de enerjik yönleriyle vurgulamaya itina gösterdiğine şahitlik ediliyor Batılılaşma teşebbüsümüzde en büyük güçlüğü doğuran bir sorun, misal küskün olan Batının büyük devingenliği, kendi kendini geride vazgeçme vasfı idi Atatürk uygarlığın temeline bilimi koymakta ve Batı uygarlığının dinamizmini, esas itibariyle bilimden ve bilimin sınırsız gelişme yeteneğinden aldığına inanmaktadır
Ayrıca megabilimcom sitesinde konu ile ilgili bir döküman bulunmakta:
Atatürk'ün Bilim ve Teknik Anlayışı
Azgelişmiş ülkeleri niteleyen esas göstergelerden biri de eğitim eksikliği ve okumayazma bilenlerin toplam nüfustaki oranının düşüklüğüdür Gelişmiş ve kalkınmış ülkelerde bu oranın yükseldiği, hatta yüzde yüze vardığı görülmektedir Ekonomik kalkınma ile eğitim arasındaki ilişki açık ve kesindir
Atatürk'ün eğitime verdiği önem yanında esas dikkati çeken nitelik, eğitimin ekonomik kalkınmaya olan olumlu ve vazgeçilmez etkisini ısrarla belirtmesidir
Altyapı ve eğitimin ekonomik kalkınmadaki temel rolleri için halkın da özlem ve isteğini katarak şöyle der: Irk ve köylüler, beni her tarafta şu iki sözle uyardılar: Yol ve mektep(1924)
Kendi yüksek kişiliğinin uyandıracağı etkiyi düşünerek, çevresindekilere, eğitime verdiği önemi göstermek için, kişisel bir açlık şeklinde zaman zaman şunları söyler: Eğer Cumhurbaşkanı olmasam, Ulusal Eğitim Bakanlığını olmak isterdim
Okumayazma oranının düşük olması, Atatürk'ün gözünde ayıptır, utanç vericidir: Düşününüz oysa, bu ulusun, bu sosyal topluluğun yüzde onu, yirmisi, okumayazma bilir, yüzde sekseni, doksanı bilmezse, bu ayıptır Bundan insan olarak utanmak gerekir
Ulusun geri kalmışlığını yaratan nedenler arasında eğitim en önemlilerinden biridir: Şimdiye değin izlenen eğitim ve öğretim yöntemlerinin ulusumuzun gerileme tarihinde en manâlı bir neden olduğu kanısındayım
Eğitimden beklenen nedir? Eğitimdir ki bir ulusu ya hür, egemen, şerefli, yüksek bir kalabalık biçiminde yaşatır veya bir ulusu tutsaklık ve yoksulluğa götürürÇünkü: Eğitimde hızla yüksek bir düzeye çıkacak bir ulusun yaşam savaşımında maddi ve manevi bütün güçlerinin artacağı kesindir(1928)
Ulusun kalkınmasında bu denli tartma taşıyan eğitimin esas nitelikleri nasıl olmalıdır? Eğitim işlerinde kesinlikle zafere varmak gerekir Bir ulusun hakiki kurtuluşu ancak bu yolla olur Bu zaferin sağlanması için hepimizin tek can ve tek akıl olarak özlü bir program üstünde çalışması gerekir Kendimce bu programın veciz noktaları ikidir: 1Sosyal hayatımızın gereksinmesine yerinde olması; 2Yüzyılın gereklerine uyması(1922)
Yaşamının sonlarına kadar bu görüşünü sürdürür: Büyük davamız, en uygar ve en gönençli kamu olarak varlığımızı yükseltmektir Bu, yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde de temelli bir köklü değişiklik yapmış olan büyük Türk ulusunun dinamik idealidir Bu ideali en kısa zamanda sonra gelmek, fikir ve atılımı beraber yürütmek zorundayız Bu girişimde galibiyet, ama süreli bir planla ve en rasyonel çalışmakla mümkün olur bu nedenle, okuma yazma bilmeyen tek vatandaş bırakmamak, ülkenin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetiştirmek, ülke davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, kuşaktan kuşağa yaşatacak kişi ve kurumları yaratmak; işte bu manâlı ilkeleri en kısa zamanda temin etmek; Eğitim Bakanlığının üstüne aldığı büyük ve ağır zorunluluklardır(1937)
Bu ilkelerin her zaman canlı tutulmasını isteyen ve bunun, üniversitelerin ve yüksek okulların başlıca görevleri olduğunu gösteren Atatürk, yukarıda belirtilen ve iki belli başlı esas noktaya dayandırdığı eğitimin yöntem ve içeriğini da açıklar: Bir yandan bilgisizliği ortadan kaldırmaya uğraşırken bir yandan da ülke çocuğunu toplumsal ve iktisadi yaşamda eylemli biçimde etkin ve verimli kılabilmek için gerekli olan birincil bilgileri uygulamalı bir biçimde saptamak yolu, eğitimimizin temelini oluşturmalıdır Orta öğretimde de eğitim ve öğretim yolunun çalışmalı ve uygulamalı olması muhakkak bir koşuldur Kadınlarımızın da benzer öğretim derecesinden geçerek yetişmelerine yük verilecektir(1922) *
Atatürkün bilimsel çalışmalarının tarihleri nelerdir? tezgâhtar olurmusunuz?
Bu konuda görev sitelerinde yer alan bir dökümanı buraya eklemek isterim:
ATATÜRK VE BİLİM
Ord Prof Kültürlü SAYILI
Atatürk bilimin insan yaşamındaki kayda değer yerini Hür Savaşımızın sona ermesi sıralarından başlayarak hemen her vesile ile tekrarlamış, vurgulamıştır 22 Ekim 1922 ’de Bursa ’da yaptığı bir konuşmada, Atatürk, Türkçe'si biraz sadeleştirilmiş şekliyle şöyle demiştir :
Yurdumuzun en bayındır, en gözalıcı, en hoş yerlerini üç buçuk sene benekli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı mağlup eden zaferin sırrı nedir? Orduların sevk ve idaresinde bilim ve fen ilkelerinin kılavuz edinilmesindedir Milletimizin siyasi ve içtimai hayatı ile ulusumuzun düşünümsel eğitiminde de yol göstericimiz bilim ve fen olacaktır Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiiri ile edebiyatı okul baştan sona ve okulun vereceği bilim ve fen tamamen bütün mucizevi incelikleri ve güzellikleriyle oluşup gelişecektir
Benzer yılın 27 Ekim günü de, tekrar Bursa ’da, Atatürk şunları söylüyor :
Hiçbir mantıki kanıta dayanmaksızın birtakım geleneklere ve inançlara alt kalmakta ısrar eden milletlerin gelişmesi fazla baskı olur ve belki de hiç gerçekleşmez Gelişim yolunda bağları koparamayan ve engelleri aşamayan uluslar akla uygun düşen ve gereksemelere üçgenin taban olmayan kenarı uydurabilen bir zihniyetle hayata bakamazlar Bunlar engin hayat felsefelerine sahip diğer milletlerin egemenliği altına girip onların tutsağı olmaktan kurtulamazlar
30 Ağustos 1924 günü Atatürk Dumlupınar ’da yaptığı konuşmada da şöyle diyor :
Yaşamanın şartı uygarlık yolunda yürümek ve başarıya ulaşmaktır Bu yol üstünde ilerlemeyi yok de geriye bağlılığı benimseyenler, böyle bir cehalet ve gaflette bulunanlar, evrensel uygarlığın coşup gelen seli altında bir gün boğulmaya mahkumdurlar
Yeniden aynı konuşmasında Atatürk şunları söylüyor :
Uygarlığın yeni buluşlarının ve fennin harikalarının cihanı değişmeden değişmeye sürükleyip durduğu bir devirde yüzyılların eskittiği köhne zihniyetlerle, geçmişe kölecesine fedâkarca varlığımızı sürdürmemiz mümkün değildir
Atatürk ’ün “hayatta en reel mürşit ilimdir kısaltılmış şekliyle yaygınca tanıdık sözünün bütün metni ise tıpkı şöyledir :
Dünyada her şey için, maddiyat için, manevi olarak için, muvaffakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir; ilim ve fennin haricinde mürşit seslenmek gaflettir, cehalettir, dalalettir Yalnız, ilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekamülünü idrak etmek ve terakkiyatını zamanında takip eylemek şarttır
Bilindiği üzere “ilim sözcüğünün anlamı, mana kapsamı, gayet geniştir Hatta aslı Arapça olan bu sözcüğün, Osmanlıca ’daki kullanışıyla, günümüzde bundan böyle yaygınlaşmış olan bilim sözcüğünden daha geniş anlamlı olduğunu söyleyebiliriz Fen, ise temel bilimler, yani matematik, gökbilim, fizik, kimya, ve tabiî bilimler anlamına gelir Liselerimize ilişkin olarak “fen kolu ve üniversitelerimize ilişkin olarak “fen fakültesi terimlerimiz bunu açık açık gösteriyor Demek ancak kılavuzluğunda yürünmesini Atatürk ’ün öğütlediği bilim şümullü ve geniş kapsamlı bir bilimdir Topluma ve insana ilişkin her türlü dizgeli bilgi ve bilimsel çalışmayı içermek durumundadır Lakin, ayrıca, bilimler arasında esas bilimlere, matematiğe ve doğaya ilişkin bilimlere, burada bilhassa sinyâl edilmektedir
Bilimin insan yaşamındaki en gerçek yol gösterici olduğuna dikkatimizi çektiğine göre, seslenmek fakat Atatürk bilimden başka hakiki yol göstericilerimizin de bulunduğunu kabul etmiş olmaktadır Ancak, bu cümlesinin anında arkasında, bilim ile fennin dıştan mürşit aramanın, bunları dışta bırakan kılavuzlar gerisinde yürümenin, dünyadan habersizlik, bilgisizlik, ve sapıklık demek olacağını vurgulayarak açıklama etmektedir
Çağırmak oluyor ancak, Atatürk, burada bilim dışarıya kılavuzlarımız olsa da, bunların bilimle bağdaşabilen, bilim anlayışına zıt düşmeyen, yol göstericiler olmaları gerektiğine muhakkak bir dille sinyâl etmek ihtiyacını duymuştur Diğer bir açıklama ile, Atatürk, en başta kesinlikle bilim gelmek şartıyla, diğer birtakım hakiki kılavuzlarımızın da bulunduğunu, lakin bunların bilim usul ve kurallarından pay alabilen ve bilim kadar olmasa da, gerçi aşağı yukarı dizgilileşmiş, özgünleşmiş durumda yer alan data ve gözlemlerimiz olduğuna, yahut da bunların, mesela aklımız ve tecrübelerimiz gibi, bilimi yaratıcı esas öğeler aralarında yer almaları gerektiğine isabetle parmak basmış oluyor
İcraât, eylem, daima bir karara ulaşmayı gerektirir Toplumun dağıtılmış sorunlarına ilişkin olarak, idareci ve işadamının, ister istemez, kesin evrelerde ve ara sıra, yeterli bilgiye sahip olmaksızın da kendine bir davranış yolu, eylem doğrultusu belirlemesi, yeğlemesi gerekir bu nedenle, bilimin oysa kuvvetsiz ışıklarından pay alabilen çeşitli alanlarda ve konularda aklımızdan, sağduyumuzdan ve ulus anlayışının bize göstereceği yollardan yararlanmak zorunluluğu vardır Oysa, bunlar, bilimsel sınamalarla değerlendirilebilecek mahiyette veya nitelikte olmadıkları zaman bile, detaylar bilgisinden ve bilimsel düşence ve zihniyet örneklerinden esinlendikleri ya da bunların yardımına dayandıkları oranda, bize daha faydalı olabilirler Demek ama aslında, diğer gerçek kılavuzlarımızda bulunmasına rağmen, gerçi bilim tek hakiki kılavuzumuz, en hakiki yol göstericimiz olmuş oluyor
Büyük Atatürk Türk ulusu için gerek fiziksel ve gerekse dinsel, yani manevi alanlarda özgür, seçkinlik ve fayda temin etmek ve Türk milletini gururlandırmak yolunda dağıtılmış doğrultularda çaplı bazı süreçleri harekete getirmiş, hepimizin iyi bildiğimiz kalburüstü devrimlerini yapmak için azimli girişimlerde bulunmuştur Atatürk bu köklü değişiklik ve reformlarında daima aklın kılavuzluğu aşağı ve geçmişte oysa uzun tecrübelere, tarihsel yaşantılarımıza dayanan sağlam bilgi ışığında yürünmesi temel ilkesini daima için etkin ölçüde başatlı tutmaya özen göstermiştir
Bir yanlamasına da, ulu önderimiz, temelsiz ve bâtıl fikir ve inançlarla, muska, efsun ve üfürükçülük gibi ilkel ve çağdışı tutum ve uygulamalarla dizgeli ve yoğun bir mücadeleye girişmiş, keza, üniversite inkılâbı veya reformu ile yüksek öğretim kurumlarımızda bilimsel araştırmayı canlı bir süreç durumuna yükseltme tutumunun benimsenip edimselleşmesine içten yakın tarihimizdeki en etkili adımın atılmasında önayak olmuş, böylece de yurdumuzda bilimin ve bilim zihniyetinin galibiyet yollarını açmıştır
Yukarıda aktarılan sözlerinin, kendisinden yapılan alıntıların, hepsinde Atatürk ’ün bilim ile uygarlık arasında yakın ilişki kurduğuna ve her ikisini de enerjik yönleriyle vurgulamaya itina gösterdiğine şahitlik ediliyor Batılılaşma teşebbüsümüzde en büyük güçlüğü doğuran bir sorun, misal küskün olan Batının büyük devingenliği, kendi kendini geride vazgeçme vasfı idi Atatürk uygarlığın temeline bilimi koymakta ve Batı uygarlığının dinamizmini, esas itibariyle bilimden ve bilimin sınırsız gelişme yeteneğinden aldığına inanmaktadır
Ayrıca megabilimcom sitesinde konu ile ilgili bir döküman bulunmakta:
Atatürk'ün Bilim ve Teknik Anlayışı
Azgelişmiş ülkeleri niteleyen esas göstergelerden biri de eğitim eksikliği ve okumayazma bilenlerin toplam nüfustaki oranının düşüklüğüdür Gelişmiş ve kalkınmış ülkelerde bu oranın yükseldiği, hatta yüzde yüze vardığı görülmektedir Ekonomik kalkınma ile eğitim arasındaki ilişki açık ve kesindir
Atatürk'ün eğitime verdiği önem yanında esas dikkati çeken nitelik, eğitimin ekonomik kalkınmaya olan olumlu ve vazgeçilmez etkisini ısrarla belirtmesidir
Altyapı ve eğitimin ekonomik kalkınmadaki temel rolleri için halkın da özlem ve isteğini katarak şöyle der: Irk ve köylüler, beni her tarafta şu iki sözle uyardılar: Yol ve mektep(1924)
Kendi yüksek kişiliğinin uyandıracağı etkiyi düşünerek, çevresindekilere, eğitime verdiği önemi göstermek için, kişisel bir açlık şeklinde zaman zaman şunları söyler: Eğer Cumhurbaşkanı olmasam, Ulusal Eğitim Bakanlığını olmak isterdim
Okumayazma oranının düşük olması, Atatürk'ün gözünde ayıptır, utanç vericidir: Düşününüz oysa, bu ulusun, bu sosyal topluluğun yüzde onu, yirmisi, okumayazma bilir, yüzde sekseni, doksanı bilmezse, bu ayıptır Bundan insan olarak utanmak gerekir
Ulusun geri kalmışlığını yaratan nedenler arasında eğitim en önemlilerinden biridir: Şimdiye değin izlenen eğitim ve öğretim yöntemlerinin ulusumuzun gerileme tarihinde en manâlı bir neden olduğu kanısındayım
Eğitimden beklenen nedir? Eğitimdir ki bir ulusu ya hür, egemen, şerefli, yüksek bir kalabalık biçiminde yaşatır veya bir ulusu tutsaklık ve yoksulluğa götürürÇünkü: Eğitimde hızla yüksek bir düzeye çıkacak bir ulusun yaşam savaşımında maddi ve manevi bütün güçlerinin artacağı kesindir(1928)
Ulusun kalkınmasında bu denli tartma taşıyan eğitimin esas nitelikleri nasıl olmalıdır? Eğitim işlerinde kesinlikle zafere varmak gerekir Bir ulusun hakiki kurtuluşu ancak bu yolla olur Bu zaferin sağlanması için hepimizin tek can ve tek akıl olarak özlü bir program üstünde çalışması gerekir Kendimce bu programın veciz noktaları ikidir: 1Sosyal hayatımızın gereksinmesine yerinde olması; 2Yüzyılın gereklerine uyması(1922)
Yaşamının sonlarına kadar bu görüşünü sürdürür: Büyük davamız, en uygar ve en gönençli kamu olarak varlığımızı yükseltmektir Bu, yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde de temelli bir köklü değişiklik yapmış olan büyük Türk ulusunun dinamik idealidir Bu ideali en kısa zamanda sonra gelmek, fikir ve atılımı beraber yürütmek zorundayız Bu girişimde galibiyet, ama süreli bir planla ve en rasyonel çalışmakla mümkün olur bu nedenle, okuma yazma bilmeyen tek vatandaş bırakmamak, ülkenin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetiştirmek, ülke davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, kuşaktan kuşağa yaşatacak kişi ve kurumları yaratmak; işte bu manâlı ilkeleri en kısa zamanda temin etmek; Eğitim Bakanlığının üstüne aldığı büyük ve ağır zorunluluklardır(1937)
Bu ilkelerin her zaman canlı tutulmasını isteyen ve bunun, üniversitelerin ve yüksek okulların başlıca görevleri olduğunu gösteren Atatürk, yukarıda belirtilen ve iki belli başlı esas noktaya dayandırdığı eğitimin yöntem ve içeriğini da açıklar: Bir yandan bilgisizliği ortadan kaldırmaya uğraşırken bir yandan da ülke çocuğunu toplumsal ve iktisadi yaşamda eylemli biçimde etkin ve verimli kılabilmek için gerekli olan birincil bilgileri uygulamalı bir biçimde saptamak yolu, eğitimimizin temelini oluşturmalıdır Orta öğretimde de eğitim ve öğretim yolunun çalışmalı ve uygulamalı olması muhakkak bir koşuldur Kadınlarımızın da benzer öğretim derecesinden geçerek yetişmelerine yük verilecektir(1922) *